Temelde internet konusunda mevcut "hâkim durum" ve onun etkilerini izlemekteyiz. İnternet bilgilerinin depolandığı, internetin yönetildiği firmalar ve devletler birer sorumlu ve/veya muhatap olarak karşımıza çıkmakta. Bu maddi bileşenlerin neredeyse tamamı ABD'de. Bu sebeple ABD'nin mevzuatı ve kurumları tüm internet dünyasının mevzuatı ve kurumlarına dönüşmekte. İnternet konusunda meselenin tartışılması gereken en stratejik alan burasıdır.
Cüneyd Altıparmak / Hukukçu
İnternet hayatımıza gireli neredeyse 33 yıl oldu. Kullandığımız ilk günden bu yana büyük bir değişim geçiren internet artık yaşamımızın ciddi bir alanını ihata ediyor. Daha eski olan "uzay" çalışmalarının yapamadığını internet yaptı diyebiliriz. Gökte ararken yerde bulduk deyimi vardır ya işte o hesap. İnsanlık uzayda yeni gezegen ararken, kendi içindeki "yeni evreni" keşfetti: Metaverse. Bu yeni evren, hayatımızın büyük bir parçası olan interneti; bir parça olmaktan çıkarıp hayatın ta kendisi haline getireceğe benziyor. Son dönemdeki manipülasyonlar, doğurduğu mağduriyetler, uluslararası kurumlardan yapılan çağrılar, devletlerin hukukunu hiçe sayan yaklaşımları nedeniyle sosyal medya, internet konusunda yeni sorular sorulmasına neden oluyor. Şüphesiz bu soruların başında "internet kimin?", "interneti kim yönetiyor" soruları geliyor. İşte bu yazıda, bu sorulara cevap aramak istiyoruz. Bakalım bulabilecek miyiz?
Serüven nasıl başladı?
İnternet denince akla ilk gelen ifade 1960'lardaki "ARPANET" tir. Yani Gelişmiş Araştırma Projeleri Dairesi Ağı... Menşei ise Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı. Bu proje "devre dağıtımı" yerine "paket dağıtımı" sistemini getirdi. Devre dağıtımı sisteminde veri transferi telefon devrelerini andıran bir yöntemle sağlanıyordu. Bu yöntemde telefonun bir ucundaki kişinin konuşma süresinin sonuna dek hattın diğer ucundaki kişiden başkasıyla iletişim kurması mümkün olamıyordu. Paket dağıtımda bu sistem kaldırılıp bir kablo üzerinden yani tek bir iletişim hattı kullanılarak birden çok makineyle haberleşebilmesi için verinin küçük parçalara ayrılıp bu parçaların daha sonra paketler halinde düzenlenmesi sağlanıyordu. Böylece bağlantı hattı paylaşılabilir duruma geliyordu. Tıpkı tek bir merkezden, farklı varış noktalarına birçok mektubun gönderilmesinde olduğu gibi... Sonrasına ARPANET çeşitli fonlar eliyle geliştirildi. 1981'de TCP/IP (Transmission Control Protocol/Internet Protocol) sisteme tanıtıldı. Bu artık internet ağına giren her bilgisayarın birbirine bağlanmasını sağlıyordu. Bu serüven, şu anda anlık ses, görüntü transferinin, banka işlemlerini tek tıkla yaptığımız, kitap okuduğumuz, paylaşımlarımızı tüm dünyaya yayma imkânı bulduğumuz günümüze ulaştı.
'Merkezi olmayan yapı'
Internet konusundaki en yaygın "kabul" internetin bir sahibinin olmadığı, bir merkezden idare edilmediği yönündedir. İnternet kullanıcılarının, sağlayıcılarının ve diğer birimlerin durumu görünüş itibarıyla böyledir. Her cihaz birbirine bağlı olsa da ortada tüm bunları yöneten bir merkez yoktur. İnternette bulunan sosyal medya şirketlerinin, alışveriş sitelerinin, uygulamaların birer merkezinin olması kafamızı karıştırmamalıdır. Şüphesiz bunlar ticari olarak bir merkeze sahiptir. Ancak bunların alt yapı olarak kullandığı internetin bizatihi kendisinin merkezi bulunmadığı yaygın bir kabuldür. Yani WEB denilen ve internet aracılığı ile kullanıcı cihazlara veri sağlayan yapıların bir merkezi, işleteni, yöneteni vardır. Ama İnternetin yoktur. Bu yokluk bir "gerçeklik midir"? Veya bu yokluk "gizli bir tekelin" diğer ismi midir? Ya da internetin aslında bir yönetimi var mıdır? Bu konuda sorulması gereken en önemli üç soru bunlardır... İnternet dediğimiz olgu, kendi unsurlarını gizlemek için bir otokontrol mekanizması da içeriyor olabilir. Bugün kripto varlıklara dair en temel tartışma ve soru "bir merkezinin olmaması" düşüncesinden türer ama kimse aynı tartışmayı internet için yapmaz!
ICANN
Yukardaki soruları sormaya başlarsak sanırım karşımıza ilk çıkacak kurum "tek internet, tek dünya" mottosunu kullanan orijinal ismi "Internet Corporation for Assigned Names and Numbers" (ICANN) olan İnternet Tahsisli Sayılar ve İsimler Kurumu'dur. İlk kuruluşu ve dizaynı açısından ABD Ticaret Bakanlığına bağlı, onun açık vesayeti altındaki bu yapı, yaşanan birtakım gelişmeler akabinde "özel sektör" yapısına dönüştürülmek durumunda kaldı. 2016 yılından bu yana yapı özerk bir mahiyet arz eder. ICANN kendini şöyle tanımlar: "İnternette başka bir kişiye ulaşmak için bilgisayarınıza bir adres -bir isim veya bir numara- yazmanız gerekir. Bilgisayarların birbirlerini nerede bulacaklarını bilmeleri için bu adres benzersiz olmalıdır. ICANN , bu benzersiz tanımlayıcıları dünya çapında koordine eder. Bu koordinasyon olmadan, tek bir küresel İnternetimiz olmazdı!". Kurulun ana sözleşmesi, yönetim ilkeleri ve atıf yaptıkları yönergelere bakarsak şu ifadeler dikkatimizi çekiyor: (i.)Misyonu, İnternet'in benzersiz tanımlayıcı sistemlerinin istikrarlı ve güvenli çalışmasını sağlamak. (ii). Yöneticilerin temel sorumluluğu, ticari kabiliyetlerini kullanarak ICANN'in en iyi çıkarları olduğuna ve bir bütün olarak İnternet topluluğunun yararına hareket etmek. (iii) DNS'yi genel düzeyde koordine etme kapasitesini ve yeteneğini korumak ve birlikte çalışabilir tek bir İnternet'in bakımı için çalışmak.
ICANN'ın her kıtaya ilişkin uzmanları aracılığı ile kıtalararasında internetin güvenliğini ve erişimini sağlıyor. Kıtalardaki temsilciler ICANN'e başvuran yüzlerce teknik uzman arasından seçiliyor. Sisteme erişim Kaliforniya'daki ICANN binasında bulunan tek bir odadan sağlanıyor. Bu yapıda hiçbir kişi, kurum veya devlet tek başına sisteme giremiyor. Kıta sorumluları yılda dört kez bir araya geliyor.
FCC ve geniş yetki alanı
Her ne kadar Amerika Birleşik Devletleri'nin bir organı/kurumu gibi gözükse de internet üzerinde etki ve yetkiye sahip olan bir başka kurum ise Federal Communications Commission yani Federal İletişim Komisyonudur. Yetkileri US Code olarak bilinen düzenlemede yer alır. US Code; Amerika Birleşik Devletleri'nin genel ve kalıcı yasalarının konu bazında toparlandığı ana metin, temel kanun olarak tarif edilebilir. Bu yasanın 154. Bölümü FCC'yi düzenler ve ona telekomünikasyon alanında kurulmuş şirketlere dair denetleme yetkisi getirir. Bu oldukça geniş yetkilere haiz bir yapılanmadır. Şirketlerin ticaret hukukundan kaynaklı tüm adımlarında, harcamalarında, yayınlarının içeriklerine dair bir karar almaya müdahil olma yetkisi vardır. Örneğin bu yıl FCC, ABD İç Güvenlik Bakanlığının yayınladığı ilkelere uymadığı için ulusal tehdit olarak gördüğü internet odaklı işler yapan Rus ve Çin firmalarını "Ulusal Güvenlik Açısından Kabul Edilemez Risk" oluşturan şirketler listesine ekledi. Ve bunların bir kısmına erişimi de askıya aldı. Bu kurulun aldığı kararlar iç hukukuna ilişkin olsa da sonuçları itibarıyla internet dünyasını etkileyen mahiyete ulaşabiliyor.
Ülkelerin etkisi
Ağ imkanları ile internete ulaşım noktasında ve internetin düzenlenmesi noktasında yukardaki iki kurumun etkin yetkileri bulunuyor. Bunları internetteki içeriklere ulaşmadıkları veya veri toplamadıkları kendilerinin beyanı üzerine inşa edilmiş bir kabul. Tıpkı, Whatsapp bir günlüğüne devre dışında kaldığında firmadan yapılan açıklama gibi "hiçbir veri kaybı veya çalınma olmadı". Bunu verileri teyit edecek, doğruluğunu veya yanlışlığını ispat edecek bir sistem, kurum veya çalışma henüz yok. Bu iki ana aktörün yanında bir de ülkelerin uygulamaları var. İnternetin tarafsızlığı(!) meselesi internet servis sağlayıcıları veya devletin internet üzerindeki verilere eşit biçimde muamele etmesi ilkesine dayanıyor. Burada bir içerik sağlayıcılarının politikalarındaki birçok "çifte standart" örneğinin yanında bir de devletlerin müdahale etmesi meselesi var. İçerik sağlayan başta sosyal medya şirketlerinin devletleri, mahkeme kararlarını, meselelere yaklaşımını hiçe sayarak kendi hukuklarını oluşturdukları konusuna daha önceki yazılarda değinmiştik. Bir diğer mesele ise devletlerin müdahale etmesi. Tüm içeriklere eşit erişim hakkı sunma kuralının burada tökezlediğini bilmeliyiz. Zira internetin son ayağı servis sağlayıcıları farklı ülkelerde kendi politikalarına uygun davranışlar sergileyebilmekte. Bu içeriğe erişememeyi veya içeriğe geç veya farklı biçimde erişmeyi sağlayabiliyor. Burada da temel soru şu: Bir sitenin veya devletin erişime ilişkin müdahalesi mümkün iken bu işin merkezinin bu konuda müdahil olmayacağı hepimizin inanması gereken bir masal mı?
Kapatmak mümkün mü?
Dünyada bu "yapı" varken ülkemizde de internetin güvenliği, çocuklar için içeriğin oluşturulması, suçların önlenmesi anlamında adımlar atılıyor. Sulh ceza hakimlikleri, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), Erişim Sağlayıcıları Birliği (ESB) ve son zamanlarda eklenen RTÜK başta olmak üzere çeşitli kurumlar tarafından Türkiye'de kullanılan internet hakkında politika ve kurallar uygulanıyor. Bu açıdan Türkiye'nin olaylara yaklaşımı kimi zaman eleştirilse de dünyadaki diğer uygulamalar ile kıyaslandığında ve özellikle interneti "tekel" haline getiren bu model göz önünde tutulursa hukuka uygun adımlar olduğunu söyleyebiliriz. Birkaç ekstrem örnek üzerinden yola çıkarak "her şeyin böyle" olduğunu sanma hastalığından kurtularak bakmak gerekiyor meselelere. Gelelim internetin kapatılması konusuna. Bu bir an için mümkün olsa da süreklilik arz etmesi imkânsız neredeyse. Ülkeler kendilerine gelen internet kablolarını ortadan kaldırıp, sinyalleri durdurabilir. Uydu aracılığı ile internet kullanımı devam edebilecektir. Bunu da sinyal bozucular ile bertaraf ettiğini düşünelim. Bu ne kadar sürebilir ki? Tüm bunlar olsa bile serverdeki veriler kaybolmayacak ve bunlara tekrar erişimi mümkün olabilecektir.
Parası olan kuralı koyar!
James Ball'ın bu anlamda eleştirilerini sıraladığı Sistem adlı bir kitabı bulunuyor. Kitapta, internet mimarisinin dizaynından tutun da şu anda kullanımına kadar birçok örnek veriliyor. Arap Baharı'nda Facebook'un siyasi amaçlarla kullanılıp insanları harekete geçirmesinde aldığı alkış ve takdiri düşünün. Ama ABD seçimlerinde ya da İngiltere'de birtakım konularda sosyal medya üzerinden insanları yönlendirdiğine dair davalar açılıp, cezalar verildi. Bu iki örnek çok çarpıcı bir tespite zemin hazırlıyor. Sistemi tasarlayan, buna kurallar biçen ve uygulayan bir ülkenin, bunu veri havuzu veya yönlendirme odağı olarak kullanması kadar doğal bir durum yok. Temelde "internet" konusunda bu "hâkim durum" ve onun etkilerini izlemekteyiz. İnternet bilgilerinin depolandığı, internetin yönetildiği firmalar ve devletler de birer sorumlu ve/veya muhatap olarak karşımıza çıkmakta. Bu maddi bileşenlerin neredeyse tamamı ABD'dedir. Bu sebeple ABD'nin mevzuatı ve kurumları tüm internet dünyasının mevzuatı ve kurumlarına dönüşmektedir. İnternet konusunda meselenin tartışılması gereken en stratejik alan burasıdır.