Starmer'ın, iktidarı devraldığı Tory'lerin siyasetinden çok farklı bir yola girmesi beklenmez. Yani Trump müstesna, ABD'de Cumhuriyetçilerle Demokratların birbirlerine benzetilip herhangi birinin gelmesinin ciddi fark oluşturmayacağı şeklindeki umumi yorum şu an İngiltere siyaseti için de geçerlidir. Dolayısıyla dış siyaset ve sair alakadar olduğumuz konulardaki beklentiler de buna göre olmalıdır.
Ömer Ekrem Keçeci/ Yazar
İngiltere'de dün yapılan genel seçimlerde sandıktan İşçi Partisi çıktı ve Muhafazakar Parti iktidarı sona erdi. 1834'te kurulan Tory Partisi gelen sonuçlara göre tarihinin en kötü seçimini yaşadı. Liz Truss, Penny Mordaunt, Jacob Rees-Mogg ve Grant Shapps gibi partinin çok önde gelen isimleri ve toplamda tamı tamına 12 bakan milletvekilliğini bile kazanamayıp seçmen tarafından parlamentonun dışına yuvarlandılar. İşin enteresanı yıllardan beri sonucun onlar için felaket olacağı da tahmin ediliyordu. 9 Aralık 2022'de yine Star Açık Görüş'te çıkan yazımızın sonunda iktidardaki Tory partisinin seçimleri kaybetmesinin beklendiğini ve Keir Starmer liderliğindeki Labour'ın anketlerde 20-25 puan farkla önde olduğunu yazmıştık. Zira senelerden beri bizzat Tory'lerin kendi içindeki siyasetçiler bile yenilgiyi bekler hale geçmiş, hemen her tür araştırma buna işaret eder olmuştu. Zamanla bu daha da yoğunlaştı. İçeriden bilgiler alıp aktarabilmesiyle malum ve önde gelen İngiliz siyasi yorumculardan Andrew Neill Kasım 2023'te, Tory milletvekili ve bakanlarının artık "yenilginin ne kadar kötü olacağını" tartıştıklarını yazıyordu. Onun gibi bir diğer isim Dan Hodges da aynı tarihte bir bakanın kendisine kederli bir şekilde, "Esasen yenilgiyi kabullenmiş haldeyiz... Kabinede öylece oturuyor, birbirimize kâğıtlar itekliyor ve bir şey çıkagelsin diye umut ediyoruz" dediğini nakletmekteydi. Daha Aralık ayında parti içinde yenilginin ardından Rishi Sunak yerine yeni parti liderinin kim olacağına dair tartışmalar döndüğü de medyaya intikal etmişti. Süreç tonla skandal, hata ve başarısızlığa sahne oldu. Öyle ki Mirror seçimden önceki gün Tory'lerin tam 120 skandalını listeleyen özel yayın yaptı... Tory Partisi'nin bakanlarından gelecek vaat eden bazı genç isimlerine kadar muhtelif ağır topları ve şöhretli simaları devam edemeyeceklerine karar verdiler ve 2024 seçiminde aday olmayacaklarını ilan ettiler. Ayrılanlardan bir kısmı yeni kurulan Reform Partisi'nde birleşti ve oy kayması yaşandı. Kısacası partinin tereyağı gibi eridiği aşikârdı ve bundan dolayı takip edenler sonucu seneler öncesinden öngörmekteydi.
Labour önceki lideri Jeremy Corbyn döneminde tipik bir Avrupa solu çizgisindeydi. En öne çıkan ve İngiltere içinde tartışma oluşturan hususu ise İsrail'in zulümlerine karşı şiddetle ses yükseltmesiydi. Bu durum İngiliz medyasında Corbyn'i çok yoğun bir top atışına tutturmuş ve üzerine "antisemitist" yaftası yapıştırılmasına yol açmıştı.
2019'daki seçim yenilgisinden sonra Corbyn görevi bıraktı ve parti içi seçimlerden Keir Starmer galip çıktı. Onun Labour'da yaptığı en öne çıkan (ve hatta belki de tek) iş, partiyi tamamıyla İsrail'in işine gelir bir çizgiye kaydırmasıdır. 40-50 senelik parti üyesi Yahudi kökenli isimleri bile "antisemitist" suçlamasıyla partiden kovan Starmer, birazcık İsrail politikalarının muarızı gördüğü etkili hemen herkesin üstünü çizdi. "Netanyahu'nun bir adamı partinin başına geçse üç aşağı beş yukarı böyle adımlar atardı" dedirtecek ölçüde Siyonistleri tenkit edenlere cadı avı uyguladı. Nitekim aylardan beri süren Gazze'deki soykırıma destek veren İngiliz hükümetini rahatsız edip sıkıştıracak hemen hiçbir muhalefetin içine de girmedi. Dahası, Kasım ayında Avam Kamarası'nda yapılan ateşkes talep edilip edilmemesi yönündeki oylamada Tory'lerle birlikte "ateşkes istenmemesi" yönünde oy kullandı ve böylece zımnen İsrail'in istediği gibi katliam yapmaya devam edebilmesini savunmuş oldu. Parti tabanının bastırması ve potansiyel oy kaynaklarındaki zulme reaksiyon dolayısıyla rüşvet-i kelam kabilinden ufak tefek ve pek geç kalmış cümleler sarf ettiyse de Filistin'in yanındaki hemen her İngiliz nezdinde sınıfta kaldığı net biçimde ifade edilebilir. Onun Siyonizm meselesinde bir paragrafta özetlemeye çalıştığımız ancak onlarca sayfaya sığmaz derecedeki kusurlu tavrı açıkça Avrupa ve İngiltere'deki asıl sol hareketlerle zıt düşmektedir.
Tabii Corbyn dönemi İsrail zulümlerine karşı duruşla oy toplayan bir partinin seçmenine 180 derece ters bir politikayı partinin verdiği tek görüntü haline getiremezdi. Bu sebeple azınlıkta ve etkisiz olmaları kaydıyla milletvekili, belediye meclis üyesi ve daha alt kademeleri muhtevi belli sayıda Filistin destekçisi kontenjanı bıraktı. Bilhassa yaşanan soykırımda tepki ve hislerin yoğunlaşması karşısında İsrail'i tenkit eden bir kısım partiliye de fazla yüklenmedi. Bu suretle partinin oylarını alt üst edecek çapta bir kopuşu önlediği belirtilebilir. Velakin inanmayan ve hemen her twitinin altında Filistinlilerin kanının ellerinde olduğunu hatırlatan twitlerle kendisine sebbedenler az değil. Nitekim kendisini sevmeyen oranı 3 Temmuz'daki bir ankete göre yüzde 60 çıkıyor ki bu uğradığı tüm itibar suikastına rağmen Corbyn'inkinden bile yüksek. Ancak Starmer inatla İsrail'den yana bir sessizlik politikasını sürdürüyor. Bütün Haziran ayı boyunca Filistinliler için bir twit bile yazmayan Starmer'ın başkasından paylaştığı twit sayısı da sadece bir olup, burada da Hamas'a terörist denilerek öncelik İsrailli rehinelerin kurtarılmasına veriliyor. Onun politikasını anlamakta şu bilgiler yardımcı olabilir: Karısının Yahudi olduğu ve Tel Aviv'de akrabalarının bulunduğu İsrail medyasında işlenmiş bir hakikat. Starmer'ın kendisi de Jewish News'e, "Siyonizm'i destekliyorum" demişti.
Starmer'ın solla sıkıntı yaşadığı bir başka mesele ise LGBT. Avrupa'da gerçi çok azı hariç hemen her kesim LGBT destekçiliği yapsa da hassaten sol partilerin onların söylemleriyle tam mutabakat üzere olduğu ve diğer bazı destekçilerle birtakım ayrışmalar yaşadıkları özetle söylenebilir. Starmer da açıkça LGBT desteği sergiliyor. Kendi milletvekili Rosie Duffield'ı, "sadece kadınlar serviks sahibi olabilir" dedi diye açıktan kınamışlığı dahi mevcut. Ancak "trans kadınların" doğuştan kadın olanlara mahsus mekânlara girmesine müsaade edilmesini uygun bulmadığını söylemişliği de mevcut ki bu düşünce LGBT'liler tarafından şedit bir tepkiyle karşılanıp ikiyüzlülük delili olarak değerlendirildi. Bunun gibi birtakım başka ifadeler veya yarım ağızlı cümleleri de ülkedeki kökten solcuların onun LGBT destekçiliğinden şüphelenmelerine yol açtı.
İngiltere'de solun net biçimde karşı çıktığı Tory hükümetinin göçmen politikasına Starmer'ın destek anlamına gelen işleri de onun açıkça solla ayrı düştüğü diğer bir nokta. Hükümet, İllegal Göçmen Kanunu ile çoluk çocuk bulduğu "illegal" göçmeni Ruanda'ya paketleme iznini Lordlar Kamarası'ndan almak istedi. Temmuz 2023'te yapılan görüşmeye şayet Labour'ın lordları katılsaydı, teklifin onaylanmasına mani olabilirlerdi velakin hiçbirisi iştirak etmedi. Nitekim bir Tory soylusu sarahatle, "Labour bu teklifte bizim kazanmamızı istedi" beyanı verdi. Starmer yükselen eleştiriler karşısında Eylül ayında, "başbakan olmasının hemen ertesi gününde Ruanda politikasını iptal edeceğini" açıkladı. Ancak inandırıcılığı nakıs kaldı. Pek mühim bir sebebi, seçimden hemen önce çeşitli uzmanların da belirttiği gibi, göçmen politikasına dair net hiçbir şey ortaya koymaması. Kimse onun buradaki fikrini tam olarak bilmiyor ve ancak uygulamaya geçince anlaşılacak. Bu durum da muhafazakâr seçmende ülkeye daha çok göçmen girmesine yol açacağı, sol seçmende ise Tory'ler benzeri bir göçmen siyaseti izleyeceği şüphesi uyandırıyor.
Dahası Starmer, solcuların şüphesini olumsuz yönde büyüten gaflar da yaptı. Haziran sonunda daha evvel hiçbir millet ve ülkeyi zikretmemişken konuyu Bangladeşli göçmenlere getirip "onları evlerine gönderme" imasında bulunması Tory'lerin göçmen politikasıyla pek yakın bir noktada durduğunu düşündürttü. Nitekim partisinden bir belediye meclis üyesi olan Sabina Akhtar, Starmer'ın Bangladeşlileri hedef alan bu sözleri üzerine Labour'dan istifa etti. Kökten solcuların onun bu tür iş ve laflarına hemen her platformda tepki verdiklerini söyleyebiliriz.
Starmer Rusya'nın Ukrayna'ya taarruzu karşısında çok net biçimde Ukrayna'nın yanında yer aldı. Aralık ayında Estonya'daki İngiliz askerleri ziyaret ederek onlarla Christmas yemeği yiyen Starmer, Labour'ın NATO'ya bağlılığını, Rus hududundaki müttefiklerini kuvvetlendireceklerini ve Rusya'ya karşı zafer kazanıncaya dek Ukrayna'ya destek olacaklarını açıkladı. 6 Haziran'da Zelensky'yle görüşmesinde de ona destek yineledi. Buna mukabil George Galloway gibi sosyalistler koşulsuz Ukrayna desteğini pek yanlış ve tehlikeli bulup öteden beri eleştirmekteler.
Ekonomi politikalarından Brexit'e daha birçok meselede kökten solcularla ayrıştığı noktalar bulunabilir. Geçtiğimiz ay yılların Tory destekçisi milyarder iş insanı John Caudwell bu seçim Labour'ı destekleyeceğini açıkladı. Partide oluşturduğu değişimi ve bu tip yansımalarını gören İngiliz solcular, partiyi "kırmızı Tory" haline getirdiği ve "Tory'nin bir başka versiyonuna çevirdiği" kabilinden tenkitler yapıyorlar. Hatta Socialist Worker'da Alex Callinicos 21 Kasım 2023'teki yazısında Starmer için, "Batı emperyalizminin sadık hizmetçisi" yazdı ve "tüm düzgün Sosyalistlerin" partiyi terk ettiğini belirtti. Netice-i kelam, "İngiltere'de solun yükselişi" yahut "sol parti kazandı" gibi tespit ve tasvirler sapına kadar hatalıdır.
Starmer'ın benzetileceği kimse, kendisinin çok methettiği ve savunmaya çalıştığı Tony Blair'dir. Nitekim normalde Labour'a daimi taarruzuyla bilinen The Sun gazetesi, 1997'de Blair için destek verdiği gibi bu seçim evvelinde de Starmer'a destek açıkladı ve pek çok insan buna dikkat çekti. Blair özellikle hariciyede Tory'lerden pek farklı değildi. Haliyle Starmer'ın da iktidarı devraldığı Tory'lerin siyasetinden çok farklı bir yola girmesi beklenmez. Yani Trump müstesna, ABD'de Cumhuriyetçilerle Demokratların birbirlerine benzetilip herhangi birinin gelmesinin ciddi fark oluşturmayacağı şeklindeki umumi yorum şu an İngiltere siyaseti için de geçerlidir. Dolayısıyla dış siyaset ve sair alakadar olduğumuz konulardaki beklentiler de buna göre olmalıdır.
3 Temmuz'da yayınlanan bir kamuoyu araştırmasında, "neden Labour'a oy vereceksiniz?" sualine katılımcıların kahir ekseriyetinin "Tory'lerden kurtulmak için" cevabı verdiği görülüyor. "Starmer'dan dolayı" diyen ise sadece yüzde 1. Yani partiyi Tory'lere benzeterek Tory'lerin bezdirdiği seçmenden güç alan Starmer, iktidarını sürdürmek için bir yanda başarılar elde etmek diğer yandaysa girdiği kılıklar içerisinde sağa yakın kılığa ağırlık vermek durumunda. Aksi halde şahsına pek de bir kıymet vermeyen seçmenin onu ilk fırsatta sepetlemesi olasıdır. Nitekim Tory'lerin en kötü haline ve büyük medyanın desteğini arkasına almasına rağmen Corbyn'in 2019'da aldığından sadece yüzde 1 küsur oy fazla alabildi, 2017'de aldığının ise oransal olarak açıkça gerisinde kaldı. Tony Blair'in bütün seçim zafer oranlarının altında ve David Cameron'ın Tory'lerle aldığı 2010 birincilik oranının bile eksisinde bulunuyor. Son derece net şekilde Tory'lere tepkinin seçimde en belirleyici etken olduğu ve Starmer ile zihniyetinin de genel olarak beğenilmeyip pek farklı addedilmediği görülüyor. Gazze öncesi anketlerde Tory'lere 20 puan fark attığı belirtilirken sonuçta farkın 10 puana erimiş olması da temel sebebin Filistin siyaseti olduğunu düşündürüyor. Tory kafasına bu tepkinin tesiriyle diğer yanda Liberal Demokratlar partinin son halini aldığı 1923'ten beri en iyi neticeyle kendi rekorlarını kırarak koltuk sayılarını 60'tan fazla arttırdılar. 2019'da yüzde 2.61 oy alan Yeşiller de yüzde 7'ye yakın bir oy aldı. Tüm bunlar son yıllarda tam bir keşmekeşe dönen İngiliz iç siyasetinin Labour iktidarıyla huzurlu ve düzgün bir hale girmeyeceğine işaret ediyor.