İklim değişiyor, G20 değişmiyor

Cüneyd Altıparmak / Hukukçu
18.11.2022

Dünyanın en büyük ortak tehdidi iklim. Herkes "bir çaba" söylemi ortaya atıyor. Üzülerek görüyoruz ki bu ciddi tehdide karşı gerçek sorumlular "ayağında top çeviriyor". Bu konuda temel sorumluluk, küresel emisyonların yüzde 75'inden sorumlu G20 ülkelerinin. Gelişmişlik ile çevreyi kirletme arasında artan yönlü bir doğru orantı var.


İklim değişiyor, G20 değişmiyor

Cüneyd Altıparmak / Hukukçu

"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak"

(Şef Seattle)

G20 Zirvesi, liderlerin verdiği mesajlar, ikili görüşmeler, yapılan yeni antlaşmalar ile gündeme gelen bir yapı. Zirvenin 2022 dönem başkanı Endonezya. Ve toplantı Bali'de gerçekleşti. Her zirvede olduğu gibi birtakım protestolara ve eleştirilere maruz kaldı. Dünyanın en büyük ekonomilerine sahip olan 19 ülke ve Avrupa Birliği Komisyonu'ndan oluşan "Group of 20" (20'ler Grubu) kısaltma olarak "G20" olarak biliniyor. Devletlerin ekonomi temelinde, güncel meseleleri, dünyayı bekleyen sorunları, sorunların çözümüne dair önerilerin konuşulduğu zirve yayınladığı bildirge ile 16 Kasım'da noktalandı. Pek tabii olarak konu uluslararası ilişkiler ve ekonomi ile alakalı. Ancak dünyanın önemli devletleri dünyayı bekleyen en büyük tehlikeye, "iklim krizine" nasıl bakıyorlar, sorumlulukları ve ülkelerin bu alandaki adımları, yaklaşımları hakkında bir değerlendirme yapmak gerekiyor. İşte bu yazımızda, gezegenimizin ortak ve en büyük sorununa, -özellikle hukuki açıdan- iklim meselesine bakmak istiyoruz.

Gündem neydi?

Liderlerin ikili görüşmeleri ile başlayan zirvenin öne çıkan başlıkları şunlardı: Rusya-Ukrayna arasındaki savaşı, enerji sorunu, enflasyon krizi, tahıl koridoru, gıda güvenliğinin sağlanması ve küresel sağlık sisteminin güçlendirilmesi... Bu konular ve fazlası konuşuldu. Sonuç bildirgesinde ilk vurgu yapılan nokta ise "Büyük küresel ekonomiler olarak, toplu olarak sorumluluklar taşıdığımızı ve küresel ekonomik toparlanma, küresel zorlukların üstesinden gelmek ve güçlü, sürdürülebilir, dengeli ve kapsayıcı büyüme için bir temel oluşturmak için iş birliğimizin gerekli olduğunu kabul ettik. G20'yi küresel ekonomik iş birliğinin önde gelen forumu olarak belirledik ve bugün bir kez daha ciddi küresel ekonomik zorlukları ele alırken iş birliği yapma taahhüdümüzü yeniden teyit ediyoruz (1)" şeklinde oldu. 52 başlıktan oluşan sonuç bildirgesi yayınladı.

Sonuç bildirgesi

Sonuç bildirgesinde öne çıkan unsurlar ve ifadeler şöyle: ™y Rusya'nın Ukrayna'dan koşulsuz çekilmesi gerekiyor, bu durum insani acılara sebep olmasının yanında ekonomik kırılganlıklara da sebep oluyor. ™l Küresel mali krizden çıkış için finansal dayanıklılığı güçlendirmek ve sürdürülebilir finans ve sermaye akışlarını teşvik etmek için adımlar atılmalı.

™l "Mevcut çatışmalar ve gerilimlerin şiddetlendirdiği küresel gıda güvenliğine yönelik zorluklardan derin endişe duyuyoruz. Bu nedenle, hayat kurtarmak, açlığı ve yetersiz beslenmeyi önlemek için, özellikle gelişmekte olan ülkelerin savunmasızlıklarını gidermek için acil önlemler almayı taahhüt ediyoruz" ™l "Ukrayna Limanlarından Tahıl ve Gıda Maddelerinin Güvenli Taşınmasına İlişkin Girişim (Karadeniz Tahıl Girişimi) ve Rusya Federasyonu ile Rusya Federasyonu arasında imzalanan Mutabakat Zaptı'ndan oluşan Türkiye ve BM aracılığında 22 Temmuz 2022 tarihinde imzalanan iki İstanbul Anlaşmasını memnuniyetle karşılıyoruz." ™l "İnsani faaliyetlerin yaptırımlardan çıkarılmasını desteklemeye devam ediyoruz ve tüm ulusları, BM'deki mevcut çabalar da dahil olmak üzere bu amacı desteklemeye çağırıyoruz. Küresel gıda güvenliği ve beslenme durumunu yakından izlemeye devam edeceğiz." ™l "İnsanları hazırlığın merkezine koyarak ve etkili bir şekilde yanıt vermeleri için donatarak ulusal sağlık sistemlerinin güçlendirilmesinin önemini yeniden teyit ediyoruz. Pandemik tıbbi önlemlere adil erişim ihtiyacını vurguluyoruz" ™l "Göçmen işçiler ve mülteciler de dahil olmak üzere göçmenlerin, uluslararası iş birliği ruhu içinde ve ulusal politikalar, mevzuat ve koşullar doğrultusunda, insan haklarına tam saygı gösterilmesini sağlayarak, kurtarma çabalarımıza tam olarak dahil edilmesini destekleme taahhüdümüzü yeniden teyit ediyoruz".

Sürdürülebilir enerji...

"Enerji ve gıda güvensizliğini artırıyor", "gıda ve enerji güvenliği ihtiyaçları için ticaret ve yatırımları artırmak", "sürdürülebilir gıda, gübre ve enerji sistemleri", "enerji arzında kıtlık/kesintiler yaşıyoruz", "enerji erişimindeki boşlukları kapatmak ve enerji yoksulluğunu ortadan kaldırmak için çalışıyoruz" şeklindeki ifadeler ile dolu sonuç bildirgesi. Bu konudaki temel hedef ise sürdürülebilir ve çevreyi kirletmeyen enerji. G20'de bu amaçla enerji kaynakları da dahil olmak üzere sıfır ve düşük emisyonlu enerji üretiminin dağıtımının ve enerji verimliliğinin artması için "ulusal koşulları dikkate alarak" gerekli tedbirlerin alınmasının zaruri olduğu belirtiliyor. Özellikle Pittsburgh'da 2009 yılında yapılan üçüncü G20 toplantısındaki kararlara atıf yapılarak verilen, israfı teşvik eden verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarının orta vadede aşamalı olarak kaldırılması konusunda adımların gerçekleştirileceği belirtiliyor. Bunun için ise temiz enerji geçişlerinin destekleneceği belirtiliyor. Bu haliyle 2009'daki metinle neredeyse aynı ifadeleri görüyoruz...

İklim değişikliği

Dünyanın tek ve ortak tehdidi iklim. Bu konu çok konuşuluyor. Herkes "bir çaba" söylemi ortaya atıyor. Üzülerek görüyoruz ki bu ciddi tehdide karşı gerçek sorumlular "ayağında top çeviriyor". Bu konuda temel sorumluluk küresel emisyonların yüzde 75'inden sorumlu G20 ülkelerinin. Gelişmişlik ile çevreyi kirletme arasında artan yönlü bir doğru orantı var. Bu da haliyle "iklim değişikliğiyle mücadelede" konusunda gerçek hedefler ve hedeflerin hayata geçirilmesi demek. 2020 İklim Şeffaflığı Raporuna göre "G20 ülkeleri ulusal petrol, kömür veya doğal gaz sektörlerine finansal destek sağlarken, 14 ülke herhangi bir iklim kriterine bağlı olmaksızın ulusal havayolu şirketlerini salgının ekonomik zararından kurtarmayı tercih ediyor" (2). 14 Kasım'da Mısır'da yapılan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı'nda açıklamalarda bulunan Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) Direktörü Inger Andersen, uzun yıllardır emisyonların artmasına yol açan ülkelerin de bulunduğu G20 ülkelerinin, emisyonların azaltılmasında, kayıp ve zarar konusunda özel ve kritik bir sorumluluğu olduğunu belirtiyor ve şunları ekliyor "1,5 derece bir eşik. 1,5 dereceyi geçtikten sonra teknolojideki gelişmeler veya daha iddialı aksiyonlarla artışın düşürülebileceğini düşünenlere güçlü bir şekilde bilimi okumalarını tavsiye ediyorum. Bilim, bu seviyeyi geçtikten sonra artık küresel ısınmanın durdurulamaz hale geleceğini gösteriyor. Bu yüzden herkes için, her küçük ada devleti için, gelişmekte olan ülkeler için, gıda güvenliği için, 1,5 derecenin aşılmasından korkuyorum."(3)

'İklim hakkı'

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne göre iklim değişikliği "karşılaştırılabilir bir zaman döneminde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik" şeklinde tanımlanıyor. Bu konuda mücadele etmek başta taraf devletlerin ve tüm devlet yapılarının "doğal" bir görevi. İklim değişikliği ve etkileri bağlamında okuduğumuz en basit makale bile bize "insanlığı bekleyen tehlikeyi" gösterir. En temel hakkımız olan "yaşam hakkı" ve "çevrenin korunması ödevi" birlikte ele alındığında, herkesin iklimin korunması konusunda görevleri ve talep edebileceği hakları olduğunu görürüz. Bu anlamdaki değerlendirmelere çeşitli ülkelerin Anayasa Mahkemeleri ve Yüksek Yargı kararlarına yansıyan kararlarda görebiliriz. Şüphesiz bunların en güncel ve bariz örneği Brezilya Yüksek Mahkemesinin kararıdır. 2015 yılındaki kararda, küresel ısınmayı 1.5 dereceyle sınırlayan bir uluslararası sözleşme olan Paris Anlaşması'nın, ulusal yasalardan üstün konumdaki bir insan hakları sözleşmesi olduğuna hükmedilmiştir. Yine bu manada AİHM'e yapılan ve temel amacı "ulusal düzeylerde iklim değişikliği ve etkileriyle mücadeleyi acil bir mesele olarak görmeyen kamu yönetimi anlayışını yeniden yapılandırmak ve iklim değişikliğine karşı mücadelede ulusal kamu politikalarının temelden dönüştürmek (4)" olan başvurular önemli birer adımdır. Ülkemizde bu konuda önemli adımlar atıldı. Özellikle belirlenen eylem planları, bu konuda idari birimlerin ihdas edilmesi, insan hakları eylem planında iklim konusuna yer verilmesi önemli adımlar. Bunları ciddi anlamda takip ediliyor olması daha da mühim.

Küresel ısınmanın 1.5 dereceyi aşması durumunda Avustralya, Brezilya, Fransa, Türkiye, Hindistan, Endonezya, İtalya, Meksika, Suudi Arabistan ve Güney Afrika, dünya geneliyle kıyaslandığında iklim değişikliğinin etkilerine daha fazla maruz kalma riski taşıyor. Bu ülkeler başta olmak üzere; dünyanın birçok ülkesinde bu bağlamda hukukunun, yani yargılamaların ve hak arayışlarının da farklı bir boyuta evrileceğini söyleyebiliriz. Bu aşamada hukuki metinlere dökülse de iklim değişikliği ile mücadelenin "idari" yönü ağır basıyor. Duyarlı kimselerin konuyu yargıya taşımaları, yüksek yargıda bu konuda kararlar çıkması yerini artık yerel mahkeme kararlarına bırakacak. Çünkü bu konunun, mülkiyet, çalışma koşulları, üretim mevzuatı, gümrük ve ihracat alanlarında köklü değişimlere ihtiyaç duyduğu açık. Bunun ilk adımı çevre mahkemeleri veya çevre konusunda ihtisas mahkemeleri olacak. İklim değişikliğinin anayasalara girmesi ile Anayasa Mahkemelerinin uyuşmazlıklara ilişkin değerlendirmelerinde farklılar olacak. Bu noktada üç ana konu karşımıza çıkmaya başlayacak: ™ İklim değişikliğinin sebep olduğu göç hareketleri ve bunun sonucu ortaya çıkan sığınma sorunları. Bunun ilk örneğini Kiribati meselesinde görmüştük. Maruz kalınan kıtlık sebebiyle doğacak göçleri de buna ekleyebiliriz.

™ İklim mağduriyeti bir "pozitif ayrımcılık" sebebi olacak. İklim konusunda sorun yaşayabilecek ülkelerin birtakım ayrıcalıklara haiz olması veya iklim konusundan belirli standartları yakalayan ülkelerin tercih edilebilir olması gibi bir durumla karşılaşacağız. Bu da vatandaşlık edinme hakkının farklı bir boyutta gündemimize girmesi demek. ™ı Yaşanabilir yerler gittikçe azalacağı için kimin iyi yerlerde yaşayabileceğine, kimin daha fazla böyle bir hakka sahip olduğuna sanırım mahkemeler karar verecek! Tüm bunların yeni bir savaş nedeni olmayacağının kimse garantisini vermez. Ya mücadele edeceğiz ya da mücadele etmekten başka çaremiz olduğunu anlayacağız!

@cuneyd6parmak

(1) "G20 Bali Leaders' Declaration", whitehouse.gov, 16.11.2022

(2) "G20 Ülkelerinin Politikaları İklim Değişikliğiyle Mücadelede Yetersiz", Anadolu Ajansı, 18.11.2020

(3) "İklim krizinin insani ve ekonomik maliyetinin önlenmesinde G20'nin kritik sorumluluğu bulunuyor" Anadolu Ajansı, 14.11.2022

(4) Seda YURTCANLI DUYMAZ, "İklim Değişikliği ve İnsan Hakları", Haklar ve Araştırmalar Derneği Yayını No.6, 2021