Karadeniz-Ege-Kıbrıs hattında ABD-Fransa-Yunanistan cephesinde askeri-güvenlik ekseninde, Türkiye-Rusya cephesinde de enerji-ekonomi ekseninde bir işbirliğine dayalı jeopolitik kırılma süreci yaşanmaktadır. Bu işbirliği süreçleri her iki cephede ayrı karakterde yaşanmakla birlikte, çatışma ihtimalini de güçlendirmektedir.
Necdet Özçelik / Yazar
Rusya Ukrayna'nın güneydoğusunda işgal ettiği Luhansk, Donetsk, Zaphorizhia ve Herson bölgelerinde düzenlediği referandumların ardından 30 Eylül'de bu dört bölgeyi ilhak ettiğini ilan etti. Bu dört bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesi hem savaşın gidişatında bir değişimi hem de Karadeniz jeopolitiğinde dönüşümü işaret etmektedir. Zamanlama bakımından, ilhak kararının Rus güçlerinin geçtiğimiz ayın ortalarında Karkiv'den geri çekilmesinin ardından ilan edilmesi dikkat çekiciydi. Karkiv'in güneyindeki İzyum bölgesindeki Rus kuvvetleri Rus Ordusunun doğu kanadını takviye etmek için Donetsk bölgesine çekilmeye başlamasıyla birlikte üzerine Rusya'nın kısmi personel seferberlik kararı almış olması ilhak kararı öncesinde askeri bir manevra olarak değerlendirilebilir. Bu gelişmelerle birlikte, Rusya bu dört yeni bölgeyi 2014 yılında ilhak ettiği Kırım'la birleştirerek maliyeti büyük olan bu savaştan siyasi bir zafer ilan ederek çıkış yolu denedi. Rus Ordusunun da ileri harekatlar yerine Luhansk, Donetsk, Zaphorizhia, Herson ve Kırım bölgelerinde askeri anlamda bir alan savunma aşamasına geçtiği ifade edilebilir.
İlhak bölgelerinde Rus savunması
Mevcut durum itibariyle, Rus Ordusunun Luhansk, Donetsk, Zaphorizhia ve Herson bölgelerinde bütünleşik bir savunma stratejisini hayata geçirdiği söylenebilir. Bu bölgelerin kuzey ve batısındaki temas hatları boyunca kademeli savunma hatları oluşturmak suretiyle Ukrayna'nın kuzeyden ve batıdan gelecek muhtemel ileri harekatlarını klasik savunma yöntemleri ile karadan durdurmayı hedeflediği değerlendirilebilir. Bununla birlikte Ukrayna Ordusunun muharip unsurlarını temas hattında yıpratmak, lojistik, ikmal ve ihtiyat unsurlarını da temas hattı gerisinde işlevsiz hale getirmek için önleyici hava akınları ve karadan karaya füzeleri de savunma konseptine eklemleyeceği beklenmektedir. Burada dikkat çekici olan şey, Rus Ordusunun "Özel Operasyon" olarak nitelendirdiği geniş alandaki taarruzi işgal harekâtında daha küçük bir alandaki savunma harekâtı konseptine geçiyor olmasıdır. Bilindiği gibi Rus Ordusu verdiği zayiatının büyük bir bölümünü ileri harekâtını Ukrayna topraklarında derinleştirmeye başlamasıyla birlikte verdi. Bunda şüphesiz Ukrayna Ordusunun hibrit savaş stratejisinin yıkıcı etkisi büyük rol oynadı. Bununla birlikte Rus Ordusunun geri çekildiği sıralarda da zayiatında önemli bir artış olduğu gözlendi. Ancak Rus Ordusu geri çekilmeye başladıkça, Ukrayna Ordusunun hibrit savunma karakterini yavaş yavaş terk ederek daha konvansiyonel bir karaktere bürünmeye başladı. Bunda Rus Ordusunun yenilmiş görüntüsünün önemli olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, giderek daha da düzenli formasyonda hareket eden Ukrayna birliklerinin Rus Ordusunun beklenen klasik savunması karşısında konvansiyonel bir ileri harekât icra etmesi halinde Ukrayna için kaybedilmiş topraklarını geri almak için bir risk taşıdığı da söylenebilir. Öyle ki, Rus Ordusuyla şimdiye kadar ya ilerlerken ya da geri çekilirken savaşan Ukrayna Ordusunun hazırlıklı savunma hattı ve derinliğindeki Rus Ordusuna karşı gerçekleştireceği konvansiyonel bir taarruzun stratejisinin başarı ihtimali tartışmaya açık görünmektedir.
Novorossiya projesi
Rusya'nın Luhansk, Donetsk, Zaphorizhia ve Herson bölgelerini daha önceden ilhak ettiği Kırım'a eklemesiyle birlikte Ukrayna topraklarının Karadeniz'e kıyısı olan tarım ve sanayi bölgelerinin de içine alan yaklaşık 136.000 km2'lik bir alanını kontrol ettiği tahmin edilmektedir. Bu da Ukrayna'nın yüzölçümünün yaklaşık yüzde 22'sine tekabül etmektedir. Rusya'nın ilhak ettiği bu geniş bölgeyi elde tutabilmesi halinde, Azak Denizi'nin tamamının ve Ukrayna'nın kritik kıyı/liman şehirlerinin Rusya tarafından kontrol edilmesi anlamına gelmektedir. Bu durumda Rusya Ukrayna'nın Karadeniz kıyısının yaklaşık yüzde 80'lik kısmını da kontrol altına almış olacaktır. Dolayısıyla, Rusya hem Ukrayna içindeki alan hakimiyetini kuzeyde Dinyeper Nehri ve batıda Odesa istikametinde, Karadeniz'de ise karasularını hem güneye hem de batıda Odesa istikametine genişletme imkanına kavuşacaktır. Rusya'nın, Ukrayna'nın güneydoğusundaki toprak ve kıyı kontrolü, yüzyıllık Rus projesi olan Novorossiya (Yeni Rusya) hedefine kısmen ulaşması anlamına gelmektedir. Rusya Devlet Başkanı Putin'in Kiev'e kadar gerçekleştirdiği orantısız ve başarısız işgal harekatının maksimalist hedeflerinden vazgeçerek, bunun yerine Novorossiya projesinin öncül hedeflerini ele geçirmek suretiyle bir başarı hikayesi yaratmaya çalışmaktadır. Rusya'nın maksimalist hedeflerini minimal kazanımlara revize etmiş olması, jeopolitik açıdan Rusya'nın yayılmacı politikasından vazgeçtiği anlamı da taşımamaktadır. Zira, Luhansk, Donetsk, Zaphorizhia, Herson ve Kırım bölgelerindeki Rus ilhakı sadece çatışmanın dondurulması anlamına gelmektedir. Rusya'nın bölgesel ve küresel konjonktürün fırsat sunması halinde Novorossiya projesine kaldığı yerden devam edeceği beklenebilir.
Dört yeni bölgeyi ilhak etmesi, Rusya'nın Karadeniz bölgesinde enerji ile birlikte gıda tedarikinde de bir monopole sahip olmasına neden olacağı beklenmelidir. Türkiye açısından Rusya'nın mevcut ilhak stratejisini Türkiye meşru görmemekle birlikte, Rusya ile olağan ilişkisini de sürdürme arzusunda görünmektedir. Rusya'nın gıda arzındaki üstünlüğü de ele geçirmiş olması bölgesel jeopolitiği bütünüyle sarsacak bir etkiye sahip olması oldukça muhtemeldir. Bu noktada, Türkiye'nin Rusya'nın Karadeniz bölgesindeki bölgesel jeopolitik dengeyi değiştirmesinden kaynaklanan bir seri fırsat ve risklerle karşı karşıya kalması da muhtemeldir. Bu bakımdan, Rusya'nın dünyaya açılan kapısı olarak Türkiye'den başka bir alternatifi görünmemektedir. Rusya'nın dünya pazarına sunacağı enerji ve gıda arzında Türkiye'nin rolü Karadeniz-Ege-Akdeniz hattında artması da muhtemeldir. Dolayısıyla kuzeyden güneye enerji-gıda arzı minvalinde gelişecek Rus-Türk iş birliği süreci bir takım jeopolitik kırılmayı da beraberinde getirecektir. Ege'de ABD-Fransa-Yunanistan gerginliğinde bir tırmanışın artması, bunun Kıbrıs'a kadar uzanması ihtimaller dahilindedir. Bilindiği gibi, ABD Yunanistan'a bir seri silah sevkiyatı yapmış bunları öncelikle Dedeağaç bölgesine getirmişti. ABD'nin Yunanistan'a hibe ettiği bazı zırhlı araçların (M1117) Midilli ve Sisam adalarına sevk edildiği yakın dönemde görülmüştü. Bu yılın sonuna kadar bu araçların sayısının 1200'i bulması bunların bir kısmının adalara sevk edilmesi beklenmektedir. Öte yandan, ABD'nin Trakya bölgesindeki Yunan birliklerine gelişmiş tanksavar silah sistemleri hibe etmesi de beklenmektedir. Ayrıca, ABD Kıbrıs Rum Yönetime karşı işleyen silah ambargosunu 1 Ekim tarihi itibariyle kaldırmış ve Rum Yönetiminin askeri kapasitesini artırmak için bir süreç başlatmıştı. ABD geçtiğimiz Mart ayında silah ambargosunu kaldırma karşılığında Rum Yönetiminden Kıbrıs güneyindeki limanları Rus gemilerine kapatmasını talep etmişti. Bir müddet de bu uygulamanın devam ettiği, buna karşılık Rusya'nın da Rum ve Yunanistan'a karşı siyasi bir tavır almak için fırsat kolladığı bilinmekteydi. Geçtiğimiz günlerde, Rusya ilk defa Müslüman bir büyükelçiyi Güney Kıbrıs Rum Yönetimine atadığını duyurdu. Yunanistan ve Rum kesiminde Rusya'nın bu açıklamasının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne karşı bir tavır değişikliğine gidebileceğine dair yorumlara neden oldu. Bu açıdan bakıldığında Dağıstanlı ve Müslüman bir büyükelçinin atanmış olması KKTC ve Türkiye'de de olumlu karşılandığı söylenebilir. Ancak, Rusya'nın KKKTC'ye gösterdiği bu yaklaşımın benzerini Türkiye'nin Rusya'nın Ukrayna'da ilhak ettiği bölgeler için bekleyeceği ihtimalini de arttırmaktadır. Böylesine bir durumda Türkiye'nin Rusya'nın haksız ilhak süreçlere karşı gösterdiği ilkesel tavrın değişmesini beklemek de doğru olmaz.
Çatışma ihtimali
Görüldüğü kadarıyla Karadeniz-Ege-Kıbrıs hattında ABD-Fransa-Yunanistan cephesinde askeri-güvenlik ekseninde, Türkiye-Rusya cephesinde de enerji-ekonomi ekseninde bir iş birliğine dayalı jeopolitik kırılma süreci yaşanmaktadır. Bu iş birliği süreçleri her iki cephede ayrı karakterde yaşanmakla birlikte, çatışma ihtimalini de güçlendirmektedir. Rusya'nın hâlihazırdaki Karadeniz'deki jeopolitik arzusunu tahakküm etmek için Türkiye ile Kıbrıs üzerinden siyasi iş birliği süreci başlatmak arzusunda olduğu söylenebilir. Hatta, ABD'nin adını koymadığı Türkiye'yi silahsızlandırma stratejisi kapsamında Türkiye'ye F-16 tedarikini sağlamaması halinde Rusya'nın savunma ve güvenlik iş birliği çerçevesinde bir seri teklif ile Türkiye'nin kapısını çalması beklenebilir. Türkiye'nin şimdiye kadar takındığı tavırla Karadeniz, Ege ve Kıbrıs'taki gelişmeleri birbirinden ayırmak suretiyle durumsal benzerlik/eşitlikten uzak bir politika izlediği görülmektedir. Bu yaklaşımın Türkiye için en rasyonel tavır olduğu söylenebilir. Zira, ABD'nin Karadeniz'de Rusya'yı mesele ederek Ege'de Yunanistan'ı silahsızlandırmasına karşı alınacak tavır ile, Rusya'nın KKTC'yi jestini göstererek Türkiye'yi Kırım ve çevresindeki ilhak sürecine yumuşatmasına karşı alınacak en rasyonel tavır her bir jeopolitik fırsat ve riskleri kendi doğasında değerlendirmektir. Farklı bölgelerdeki jeopolitik entegrasyonun riskleri, fırsatlarından daha büyük görünmektedir.
@necdet4059