Hıristiyan Siyonizmi

Doç. Dr. Eldar Hasanoğlu İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
6.10.2018

Hıristiyan Siyonistler, inanç olarak Hıristiyan doktrinlerini benimseyen ve Yahudiler için atalarının topraklarında bir Yahudi devletinin kurulması gerektiği fikrini taşıyan insanlardır. İngiliz din adamı, İngiltere’nin Viyana sefaretindeki vaiz William Hechler (1845–1931), formel olarak Hıristiyan Siyonizmi’nin kurucusu ve ilk Hıristiyan Siyonist sayılır.


Hıristiyan Siyonizmi

Doç. Dr. Eldar Hasanoğlu İzmir Katip Çelebi Üniversitesi

Hıristiyan Siyonizmi, yeryüzünde Tanrının krallığını kurmak için Hz. İsa’nın tekrar geri geleceğine (parousia/ric’at) inanan ve bunun için Yahudilerin Filistin topraklarında yerleşmesini (Restorasyon), gerçekleşmesi gereken ön şart olarak gören bir akımdır. Bu yaklaşıma göre Yahudiler “vaat edilmiş topraklara” geri döndükten sonra mabedi inşa edecek, Mesih’i kurtarıcı olarak kabul edecek ve bu da Hz. İsa’nın ikinci gelişi için ortam hazırlayacaktır. Dolayısıyla Hıristiyan Siyonistler, inanç olarak Hıristiyan doktrinlerini benimseyen ve Yahudiler için atalarının topraklarında bir Yahudi devletinin kurulması gerektiği fikrini taşıyan insanlardır. İngiliz din adamı, İngiltere’nin Viyana sefaretindeki vaiz William Hechler (1845–1931), formel olarak Hıristiyan Siyonizmi’nin kurucusu ve ilk Hıristiyan Siyonist sayılır. Hechler, Yahudi Siyonizmi’nin kurucu babası Teodor Herzl’in (1860-1904) yakın dostu olmuş, onu geniş kitlelere tanıtmış ve siyasi mahfillerle onun bağlantısını temin etmiştir. Siyonizm davasına büyük katkılarından dolayı Hechler, 1897’de Herzl’in özel davetiyle “oy kullanmayan delege” ve “ilk Hıristiyan Siyonist” vasfıyla I. Siyonist Kongre’ye katılmıştır. Öte yandan Hıristiyanlar içerisinde Siyonizm mahiyetli duygu, söylem ve eylemlerin tarihi daha eski olup Protestan mezhebi şemsiyesi altında toplanan pek çok akım bu görüşü paylaşmıştır. 1948’de İsrail devleti Hıristiyan Siyonistlerin desteğiyle kurulmuştur. Özellikle 1967’de İsrail’in Doğu Kudüs’ü ele geçirmesi, Evanjelik Hıristiyanlar tarafından “Mesih’in ayak seslerinin duyulması” şeklinde nitelenerek Hıristiyan Siyonizmi’ni muteber bir konuma yerleştirmiştir.

İlk Siyonistler Hıristiyan

Hıristiyan teolojisi tabiatı itibariyle Yahudi düşmanlığı üzerine kurulmuştur. Bu yaklaşıma göre Yahudiler, Hıristiyanlığa göre Tanrı Oğlu Tanrı sayılan İsa’nın çarmıha gerilmesini sağlayanlardır; O’nun katilleridir. Bu yüzden tarih boyunca Yahudiler Hıristiyan ülkelerde pek çok acı tecrübe yaşamışlardır ve Antisemitizm kurumsal bir şekilde Hıristiyan ülkelerde ortaya çıkmıştır. Ne var ki XVI. yüzyılın başlarında Almanya’da ortaya çıkan ve kısa zaman içerisinde Avrupa’ya yayılan Protestanlık hareketi Yahudilere karşı kemikleşmiş olumsuz yaklaşımı reddetmiş, kutsal kitap anlayışı dâhil pek çok teolojik meselede Katolikliğe muhalefet ederek Yahudilikle ortak yaklaşımı benimsemiştir.

Siyonizm, XIX. yüzyılın sonlarında Avrupa’da ortaya çıkan ve Yahudi tarihinden esinlenerek Yahudiler için bir yurt, bir ülke kurmayı hedefleyen seküler bir akımın adıdır. Özellikle I. Dünya Savaşı sonrasında bu hedefine giden yolda somut adımlarla yürüyemeye başlayan bu akım, önce İngiltere’nin desteği ile Filistin topraklarında 1920’lerde Britanya Filistin Mandası’nın kurulmasını başarmış, II. Dünya Savaşı’nın bitişinden çok geçmeden ise 1948’de İsrail Devleti’nin kurulması ile amacına ulaşmıştır. Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’na ait olan ve Müslümanlarca meskûn bu topraklarda bu sonucun ortaya çıkışında Hıristiyan Siyonistlerin bilavasıta rolü olmuştur. Resmi tarihine göre Siyonizm, bir kavram olarak ilk kez 1891’de Avusturyalı gazeteci Natan Birnbaum tarafından kullanılarak literatüre girmiş, kısa bir süre sonra 1897’de Herzl tarafından düzenlenen I. Siyonist Kongre ile ismini geniş kitlelere duyurmuştur. Öte yandan, düşünce bazında Siyonizm daha eski tarihi köklere sahiptir. Yahudi kutsal metinlerinde de geçtiği üzere, Siyon kelimesi aslında Kudüs’teki Süleyman Mabedi’nin üzerinde yerleştiği tepenin adı olup genelleştirilerek Kudüs’ün tamamına ıtlak edilmiştir. Dolayısıyla Siyonizm, Kudüsçülük anlamına gelir. Eski çağlardan itibaren sürgün hayatına mecbur kalan Yahudilerin vatan özlemi Siyonist ruhun dışavurumu olmuş, fakat fiiliyatta bu hususta herhangi bir örgütlü gelişme yaşanmamış, Ortaçağda Yahudilerin Kudüs’e ziyareti temelde bireysel bazda olmuştur. Siyasal şartlar gereği Yahudiler için Kudüs bir rüya olarak kalmış, pratiğe yansıma fırsatı olmamıştır. Dolayısıyla Yahudiler için Siyonizm XIX. yüzyılın sonlarının ürünüdür.

Hıristiyan dünyasındaki Siyonizm mahiyetli söylemler Yahudiler arasında Siyonizm akımından daha öncedir. Bu söylemler XVI. yüzyılda Protestan mezhebinin ortaya çıkmasından sonra başlamış, XVII. yüzyıldan itibaren bu mezhebin içerisindeki çeşitli akımların söylemlerinde yaygınlık kazanmıştır. Siyasetçiler, din adamları gibi toplumun kanaat önderleri Yahudiler için Filistin topraklarına dönüşten bahsetmiş, konuyu gündemde canlı tutmuşlardır. Bu açıdan bakılınca, Siyonist mahiyetli çalışmalar Yahudiler arasında ortaya çıkmadan asırlar önce Protestan Hıristiyan dünyasında yapılmıştır. Hatta bazı tarihçiler Siyonizm ruhunun 1840’larda Hıristiyanlardan Yahudilere geçtiğini öne sürmüşlerdir. Erken dönemlerden itibaren Evanjelistler, Yahudilerin Filistin topraklarına dönmesi hususunda İngiltere’de geniş bir şekilde lobicilik faaliyetinde bulunmuşlardır. Püritenler her zaman bu konuda Yahudilere destek göstermişlerdir. Yahudilerin Filistin topraklarına dönüşü temelde Püritenler tarafından savunulmanın yanında Metodistler, Kongregationalistler, Baptistler, Presbiteryenler ve Anglikanlar gibi çeşitli akımlara mensup din adamları ve vaizler benzer görüşü desteklemişlerdir. Onlar çocuklarına vaftiz ismi olarak İbrani isimleri koymuş ve kendilerini Tanrının seçtiği yeni halk olarak görmüşlerdir.

Filistin topraklarında Yahudiler için devlet kurulması önerisini sunan ilk Hıristiyan devlet başkanı, Napolyon Bonapart (1769-1821) olmuştur. Yahudiler 1791’de Fransızlarla eşit yurttaşlık hakkına kavuşmuşlardı. Yahudilere sempati duyduğu ifade edilen Bonapart, 20 Nisan 1799’da Avrupa Yahudilerine genel müracaatında Doğu seferinde ordusuna katılmaları çağrısında bulunmuştur. Bundan bir yıl önce Napolyon İtalyan Yahudilerine mektup göndererek İngiltere’ye karşı Fransa’nın yanında oldukları takdirde kutsal topraklarda onlara devlet kuracağı vaadinde bulunmuştur. Dini argümanlardan ziyade siyasi çıkar teminine dayanan Napolyon’un bu vaadi gerçekleşmese de, dönemin psikolojisini yansıtma açısından önemli bir ipucudur. Yahudilerin ata topraklarına geri gitmeleri Almanya’da da tartışılmıştır. Alman teolog ve şair J.G. Herder (1744-1803), şair ve yazar G.E. Lessing (1729-1781) Yahudilerin Filistin topraklarına dönmelerinden bir hak olarak bahsetmişlerdir. Öte yandan filozof ve yazar J.G. Fichte (1762-1864) Nazi tarzı fikirlerle Yahudilerin Avrupa’dan gitmeleri zaruretini ve en uygun yer olarak Filistin topraklarına gönderilmeleri gerektiğini dile getirmiştir. Yine, antisemit risaleler yazdığı bilinen Rus Ortodoks ideolog Hippolytus Lutostanski 1911’de Rusya Yahudilerinin “eski krallıklarının olduğu yerde hak sahibi oldukları” kanaatiyle Yahudilerin Filistin’e dönmelerine yardım edilmesi gerektiğini belirtmiştir.

‘Delice düşler’

İngiltere, Restorasyon düşüncesinin ortaya çıktığı, evirilerek olgunlaştığı ve somut ürün verdiği bir yer olması hasebiyle Hıristiyan Siyonizmi konusunda önemli, özel yeri tutar. 1305’te Avrupa’da Yahudilerin ilk sürgün edildiği ve çeşitli eziyetlere maruz kaldığı İngiltere’de, XVII. yüzyıldan itibaren Yahudi yanlısı çizgi süregelmiştir. Kalvinist İskoç Kralı VI. James 1603’te İngiltere kralı olup I. James adını almasının hemen ardından Yahudi kutsal metinlerinin orijinalden yeniden tercüme edilmesi konusunda talimat vermiştir. (Bu tercüme Hıristiyan dünyasında meşhur olup Bible: King James Version adıyla bilinmektedir.) Yahudilerin Filistin topraklarına gitmeleri konusu ilk kez parlamentoda Canterbury mebusu Sir Henry Finch tarafından dile getirilmiştir. 1621’de kaleme aldığı The World’s Great Restoration adlı kitabında Yahudilerin “vaat edilmiş topraklar” üzerindeki iddialarını yeniden gündeme getirmeye teşvik etmiştir. O, Yahudilerin sürüldükleri her ülkeden çıkarılıp eve götürülmesinin Tanrının amacı olduğunu ve kuracakları imparatorluğa Hıristiyan kralların bile boyun eğeceğini belirtmiştir. Oxford Magdalene Koleji müdürü Thomas Goodwin 1639’da İsrail’in kurulmasını savunmuş ve İngiltere’de Mesih’in Krallığı’nın kurulması için şart olarak nitelemiştir. 1649’da Peter Sterry isimli etkili bir vaiz Yahudilerin yeniden tahta geçirilmesi döneminin artık başladığını ve 1952 yılını İngiltere’nin binyıllık/mileniyumcu kraliyet yılı olarak nitelemiştir. Aynı dönemde Cambridge’den Prof. Joseph Mede Yahudilerin Filistin’de yerleştirilmeleri gerektiğini savunmuştur. İngiltere Birleşik Krallıklarının devlet başkanı olan Püriten devlet adamı Oliver Cromwell (1599-1658) ve taraftarları, kendilerini İsrailoğulları’ndan saymış ve yeryüzünde Tanrı tarafından görevlendirildiklerine inanmış, Yahudi yanlısı pek çok icraatta bulunmuşlardır.

Yahudilerin Filistin topraklarına dönmesi konusunda Püritenlerin ve diğer Evanjelist kiliselerin İngiltere’de oluşturduğu tarihsel hafıza, XIX. yüzyılın ilk yarısında somut ürünler vermeye başlamıştır. Yahudilerin Filistin’de yerleşimi İngiltere’nin dış siyaset programına alınmasıyla birlikte Hıristiyan Siyonizmi İngiltere’de politik bir etkene dönüşmüştür. Koyu Siyonist düşünceleri olan İngiliz devlet adamı ve sosyal reformcu Lord Shaftesbury (A.A. Cooper, 1801-1885), eşinin üvey babasının İngiltere Dışişleri Bakanı ve Başbakanı Lord Palmerston (H. Temple, 1784-1865) olması hasebiyle İngiltere hükümeti üzerinde güçlü etkiye sahipti. O, bu gücünü kullanarak İngiltere’nin 1838’de Kudüs’te konsolosluk açmasını sağlamıştır. Böylece İngiltere, Filistin topraklarında konsolosluk açan ilk devlet olmuştur. Shaftesbury konsolosluğun açılmasının Yahudilerin Filistin’e dönmeleri ve burada kendi devletlerini kurmaları yolunda ilk adım olarak gördüğü halde, o dönemlerde burası Osmanlı egemenliğinde olduğu için onun fikirleri “tamamen delice ve çılgınca düşler” şeklinde görülmüştür. 1839’da İskoçya kilisesi Filistin’e dört müfettiş göndererek buradaki Yahudilerin durumunu araştırtmış ve hazırlanan raporlar Times gazetesinde yayımlanmıştır. Müfettişlerden A. Keith birkaç yıl sonra anılarını kitap olarak yayımlamış ve burada kullandığı “halksız toprak için topraksız halk” ibaresi ilerleyen dönemde Siyonizm’in kilit sloganına dönüşmüştür.

Aliya dalgaları ile 1880’lerden itibaren Filistin topraklarına dünyanın dört bir yanından Yahudiler getirilerek bölgede Yahudi demografik varlığı güçlendirilmiştir. Fakat bu topraklar o zamanlar Osmanlıların elindeydi ve onlar Yahudilerin burada bir devlet kurması fikrine hiçbir şekilde yakın durmamışlardır. Yahudilerin Filistin topraklarında siyasal varlığa kavuşmaları, yine İngiltere’nin desteğiyle gerçekleşmiştir. Daha XIX. yüzyıldan itibaren İngiliz devlet adamları bu hususta Osmanlılar nezdinde lobi faaliyetleri yapmışlardır. Lord Palmerston’un, Filistin’e Yahudi göçü hususunda Osmanlı Sultanı nezdinde lobicilik yaptığı kaynaklarda geçmektedir. Müteakip dönemde Yahudilerin Filistin topraklarında bir devlete sahip olması gerektiğini düşleyen ve savunan İngiltere devlet yöneticilerine örnek olarak B. Disraeli (1804-1881), D.L. George (1863-1945) gösterilebilir. Yahudilerin bölgede siyasal ve diplomatik varlık kazanmaları, I. Dünya Savaşı ile gerçekleşmiştir. Balfour Deklarasyonu adıyla ünlenen doküman, L. George’un hükümetinde Dışişleri Bakanı A.J. Balfour’un 02 Kasım 1917’de Yahudi Siyonist hareketin liderlerinden L.W. Rotschild’e gönderdiği mektuptur. Hıristiyan Siyonizmi’nin ilkelerine dayanan bu doküman, Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulması konusunda İngiliz hükümetinin destek vereceğini vadetmektedir. Gerçekten de 1920’lerde Filistin topraklarında Britanya Filistin Mandası kurulmuş, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden kısa zaman sonra ise 1948’de İsrail Devleti kurulmuştur.

[email protected]