HDP, her sorunun cevabını İmralı ve Kandil'de aradı. Neticede Türkiye'de siyasal temsilin bir parçası olmayı başaramadı. Güçlü demokrasiyi, örgütün şehir içi faaliyetlerine belediyeler aracılığı ile destek olmakta ve şehir merkezlerine çukurlar kazdıracak belediye araçlarını yönetmekte aradı.
Doç. Dr. Adem Palabıyık / Bitlis Eren Üniversitesi, Sosyoloji
HDP'nin bir süre önce açıkladığı ve kamuya ilan ettiği bildiri, yol haritaları ve tezkereye verilen "hayır" oyu, siyasetinin kısırdöngüye dönüştüğünü yeniden onadı. HDP siyasi teşkilat lakin parti değil. Kandil'in toplumu mobilize etmek, seslenmek ve birilerine ulaşmak için kullandığı siyasal bir araç. HDP'ye oy veren ve HDP'den siyaset adına yenilikler bekleyen kişiler için bu büyük bir hayal kırıklığı. Aslında bunun birkaç sebebinin olduğunu ifade edebiliriz. HDP'nin kurulduğu günden beri en önemli misyonu "halka hizmet değil PKK'ya hizmet"tir. Sosyo-politik açıdan alan içerisindeki dönüşümler yaşanırken diğer taraftan dönüşemeyen HDP üzerine içeriden de yöneltilen eleştiriler arttı. Günümüzde hem dışarıdan hem de içerinden yöneltilen bu eleştiriler artık HDP'nin Kürt kavramı temsiliyetini reddeden bir bağlama dönüştü.
PKK'nın HDP'si
HDP'nin "ilkeler bildirisi veya yol haritası", bir manifestodan çok PKK'nın HDP'sine açıklama yaptığından, yaptığı açıklama taraftarlarının karşısında sahneye çıkıp konuşma yapmaktan ibarettir. HDP'nin bir siyasal partiden ziyade siyasal teşkilat ya da ideolojik aygıt olduğuna dair sözler veya pratikler, HDP'nin kendi kendine ya da kendisine söylem üreten ve bunu yapığı sürece de birliğini koruyabilen ve gerçeklikten uzak bir yapı olduğunun göstergesidir. Parti için, Öcalan ve PKK gerçeğinin diğer yıkıcı tavrı, partiyi liderin-örgütün varlığına sabitleyen bir yapıya büründürmesiydi. Böylece Öcalan ve PKK'ya bağlı olarak atılan tüm politik adımlar, Öcalan'ın ve PKK'nın HDP'sine bir katkı olarak algılanabilirdi. HDP hiçbir zaman bunu reddetmedi, kendi parti tüzüğünü dahi Öcalan'ın kitaplarının birer özeti haline getirdi, günümüze kadar izlenilen siyasal metodu örgüt çizgisinden çıkarmadı. Her sorunun cevabını İmralı ve Kandil'de aradı. Netice'de Türkiye'de siyasal temsilin bir parçası olmayı başaramadı. Güçlü demokrasiyi, örgütün şehir içi faaliyetlerine belediyeler aracılığı ile destek olmakta ve şehir merkezlerine çukurlar kazdıracak belediye araçlarını yönetmekte aradı.
Sığ siyaset anlayışı
HDP, kendi kendine ve kendisine siyaset üreten, bunu yaptığı sürece birliğini koruyabilen, toplumdan ve gerçeklikten kopuk bir teşkilat olması sebebiyle sığ alanda kalan bir siyasal yapıdır. HDP'nin üretebildiği başka bir siyaset sosyolojisi yoktur ve olacağına dair işaretlere de henüz rastlanmamıştır. Çünkü HDP, PKK'nın işaret ettiği sözde elit veya askeri varoluşsal zeminle siyasete başlamış, Anadoluluk kimliğini siyaset sosyolojisine entegre etmeyi başaramamıştır. Bir siyasal partinin "kendisi için iktidar üretmesi" ancak darbe geleneğine sahip şüpheli habitusa bağlıdır. HDP'nin konumlandığı sosyo-politik ve sosyo-kültürel alanlar da böylesine bir habitusa oldukça müsaittir. HDP, her zaman siyaseti aynı konular üzerinde şekillendirdi, daha doğrusu aynı konular HDP'nin iktidar alanının içinde yer aldı. Gündelik hayatın sosyolojisine dair olan "Anayasa, hukuk reformu uygulama planı, ülkeye kurulan tuzakları bozmama, teröriste terörist diyememe, kadın haklarını bir vicdan değil kâğıt meselesi olarak görme, çifte standartlarını hak ve özgürlük olarak dayatma, PKK, FETÖ ile iş tutma" söylemleri üzerinden siyasal tüccarlık da yaptı. HDP'nin, kongrelerinde ifade edilen hususlar önceki söylemlerle aynılık gösterdiği için gündem üretemeyen parti konumunda olması, HDP'yi gündelik hayat sosyolojisinin bir parçası haline getirmedi.
Diyarbakır Anneleri'ni anmadı
AK Parti'nin sahip olduğu sosyoloji mevcut Anayasa'nın güncellenmesine yönelik bir anlam içermektedir, yani AK Parti hukuki anlamda güncelleme kavramına içkindir. Ama HDP, hiçbir zaman değişim kavramına içkin olmadı ve zamanı geldiğinde PKK'nın metodolojisini anmaktan geri durmadı. HDP'nin ilkeler bildirgesi ile oluşturmaya çalıştığı fake pozitif gündem siyasal alanda daha fazla yer almanın sosyal ve kültürel sermayesini oluşturamadı. Oluşamayan bu sermaye türleri ise temel eleştirilere konu olan PKK'ya yakınlığı yeniden inşa etti. Ayrıca, ilkeleri ile ortaya koyduğu bildiri de yine tembellik hakkını kullandı ve Diyarbakır Anneleri'ni hiç anmadı.
Hoşgörememe sosyolojisinin bir metaforu olarak birileri tarafından gericilikle suçlanan AK Parti'nin, insan hakları ve demokrasi normlarını Batı kökenli olduğu gerekçesiyle reddediyor iddiası tam da HDP'nin savunacağı bir iftiraydı. Ayrıca laikliğe dair tek bir cümle kurmayan HDP'nin, AK Parti ve Cumhurbaşkanlığı sistemini suçlaması anlaşılır değildi.
Bugün AB'nin önemli ülkelerinin dini yönelimleri oldukça nettir. Hatta Ukranya Ortodoks kilisesinin Rusya'dan bağımsızlığını ilan etmesi, İngiltere'nin Katolikliğe meydan okuma ve postmodern sürecin dinleri en merkezinden zayıflatma çabası, AK Parti'yi Batı'ya sırtını dönmekle suçlayan zevatın görmediği en yalın sosyolojik gelişmelerdi.
HDP kültürel sermaye üretemedi. Aslında kültüre dönüştü ama tam anlamıyla PKK'nın iktidar aygıtı haline geldi. Bu ilerleme biçimi HDP'yi siyaset sosyolojisinde önemli bir alana konumlandırmadı. Mesela Kürt kavramı, PKK'nın siyasi, faydacı aklına teslim edildi. Farklı toplum kesimleriyle ondalık içeren toplamlı bir ilişki kurulamadı. Böylece HDP'nin kültürel tutumu ondalık sayılardaki gibi virgülden sonraki aşamalarda her zaman kendisine yeniden bölünecek sayılar ya da alanlar buldu ve tekrara düştü.
Göstermelik girişimler
Bu alanlardaki mevcut krizlerin aşılmasına yönelik çeşitli kongreler yaptı ve kongreler bir şartı, bir görevi yerine getirme babında ve "göstermelik" nitelikte kaldı. Krizi tanıyıp, onu yönetecek somut tedbirler alamadı. Krizin sunduğu büyük fırsatlardan bahsederek temelsiz bir umut pompaladı. Krizin somut olumsuz sonuçlarının PKK'nın tabandaki inandırıcılığını sarmasına izin vermedi ve bir anda sözde Demokratik Tutum Belgesi gibi sembolik önemi düşük bir girişimi gerçekleştirerek çözülmeyi önlemeye çalışan ama başarılı olamayan bir adım attı. Demokrasi tasavvurunun belki de olumsuz bağlamda yeniden şekillenmesine yönelik krizin bu vesileyle üstesinden gelemedi. Demokrasi söylemini hem insanların hem inananların kardeş olduğu bir ontolojik zemine oturtamadı, çünkü laikliği ve sekülerleşmeyi anlayamadı. Oluşan mozaik kardeşliği, Kürt olgusu tartışmaları, Alevi meselesi gibi meseleleri "çözüm" çerçevesine taşı(ya)madı ve demokrasi/özgürlük/eşitlik diyalektiğini bu meselelerin çözümsüzlüğüne mahkûm etti. Bu bağlamda HDP'nin "demokrasi" söylemi, savunduğunu iddia ettiği ilkelerin siyasal ve kültürel gelişimine ve saygınlığına katkıda bulunan bir söylem olmadı.
İttifakın şımarık çocuğu
HDP'nin tezkere oylamasında kullandığı "hayır" oyunun ardından mevcut halinden çıkarılacak sonuç, HDP'nin 2012'de kurulduktan sonra BDP'nin mirasını yiyen, kendi sermayesini PKK'cılıktan oluşturan, tabanını siyasette "taşradan" başka bir alana konumlandıramayan, şımarıklık yapan ve genişletemeyen bir parti olduğudur. Gerek varolan destek üstüne koruyucu kanatlarını aç(a)maması gerekse koruyamadığı sivil siyasetin gündelik hayata yansıyamaması sebebiyle olduğu yerde kalmış, gelecek için bir vizyon çizememiş ve toplumsal gerçeklikle bağını yitirdiğini bir kez daha göstermiştir. Söylem veya eş başkan değiştirerek de böyle bir bağ kurulamayacaktır. Zira gerçeklikle bağ, söylemler veya kadrolar değiştiği için yitirilmiş değildir. Söylemler ve kadrolar gerçekliğe ayar vermek iddiasıyla değiştirilmiştir. Tam da bu sebepten kısa bir süre önce Altan Tan'ın "HDP'den ayrı bir Kürt partisi kurulabilir" veya Ayhan Bilgen'in "bir tartışma yürütüyoruz" sözleri iç muhalefeti harekete geçirmiştir. Çünkü HDP, zorlama ile ortaya koyduğu tavrı özellikle bir aşamadan sonra demokratik terbiyeyi ve kuralları epeyce zorlayarak, çiğneyerek, yok sayarak ve kendi lehine değiştirerek, Türkiye'yi demokrasi liginde epeyce gerileteceğini düşünerek elde etmiş ve iç muhalifler de bunu görmüştür. Bu bakımdan HDP, PKK'nın gücünü sürdürmek için daha önce hiçbir siyasetin göze almadığı yıkımı göze almıştır. Gerek PKK gündemini güncel tutmak için takip edilen siyaset tarzı, gerekse (Öcalan'ın şahsı için tasarlanmış olan) özerklik sisteminin kendisi, bir siyasi yapı olarak HDP'yi toplumla demokratik ilişki kurma kabiliyetini muhtemelen sonsuza dek yitirecek şekilde dönüştürmüştür. Meclisteki vekiller dahil sivil parti teşkilatını bir isme/yapıya (Öcalan veya PKK) sadakat ve hizmet disiplinine sokan, dolayısıyla partiyi en yukarıdan aşağıya işleyen fakat aşağıdan yukarıya durağan bir iletişim süreci haline getiren bir anlayış gelişmiştir. Bu anlayış ise bağımsız siyasi bir varlığı olmayan milletvekillerinin maalesef trolleşmesi ile sonuçlanmıştır. Belki de bunun değişme zamanı gelmiştir...