Sur olayları ve Diyarbakır Anneleri, HDP'nin bölge insanıyla yüzleşmesi için fırsattır. Ancak HDP, bu toplumsal geçeklikleri, mağduriyetleri görmezden gelmeyi sürdürmekte, böyle bir sorun yokmuş gibi davranmaktadır.
Alaattin Parlak / AK Parti MKYK Üyesi
Ne yazık ki HDP bugün PKK'nın siyasetinden bağımsız bir siyaset geliştiremiyor. Bu herkesin malumudur. HDP, terör örgütü PKK'nın vesayeti altındadır. Bugün bölge insanında HDP'li üst düzey yöneticiler, vekil ve belediye başkanlarının gerçekte HDP tarafından değil başka güçlerce belirlendiğine dair yaygın bir kanaat hakimdir. Ayrıca örgütün vekil ve belediye başkanlarına dağdan "eş başkanlar" atadığı da geçtiğimiz dönemlerde basına yansımıştır. Bu nedenle HDP'de biraz farklı düşünen isimler hemen dışlanmakta, tehdide maruz kalmakta ve örgüt mekanizması içinde hesaba çekilmektedir. PKK bilerek, isteyerek sahip olduğu gücü HDP'li politikacılara kaptırmak istememektedir. Nitekim geçtiğimiz yıllarda PKK yöneticilerinden Duran Kalkan'ın "Selahattin Demirtaş kimdir" sözleri bunu doğrulamaktadır. HDP'ye oy veren seçmenin büyük çoğunluğu, HDP'nin PKK'dan keskin çizgilerle ayrılmasını istemektedir, ancak tüm yaşananlar gösterdi ki HDP'nin üst yönetimi, Kürt seçmenin net tavrına rağmen PKK ekseni dışında özgün bir politika geliştirmeyi, onun çizgisinden ayrılmayı göze alamamaktadır. HDP Meclis'te kendisine oy veren seçmenden çok bir bakıma Kandil'deki örgüt üst yönetimi ve marjinal sol örgütlerin isteklerinin sözcüsü olmayı tercih etmiştir.
Demokrasi maskesi
HDP Vesayet altında inlerken hukuk ve demokrasi maskesiyle konuşması inandırıcılıktan uzaktır. HDP'nin hukuk ve demokrasiden bahsedebilmesi için Türkiye partisi gibi davranması ve özellikle PKK'nın vesayetinden kurtulması gerekmektedir. HDP'nin PKK eylem ve söylemlerini eleştirmediği gibi Türkiye ve Kürtlerin lehine yeni bir politika ve dil oluşturamamıştır. Bilhassa 2015 yılında kendilerine sunulan "Türkiye partisi" olma imkanını değerlendirememiş, PKK'nın gölgesinden çıkamamıştır. Hukuk ve demokrasi kavramları yalnızca sloganlarında kalmıştır.
HDP, Kürtlerle yüzleşmelidir
HDP yalnızca seçim zamanları Kürt seçmeni hatırlamıştır. Kürt seçmenini her hal ve şart altında kendisine oy verecek garanti bir oy deposu olarak görmüş ve bunun daima böyle süreceğini düşünmüştür. Kendisine oy veren seçmenin gerçekte niye oy verdiğini sorgulamamış ve talepleri doğrultusunda çözüm odaklı bir parti olamamıştır. Türkiye partisi olma yolunda attığı kimi adımlar da marjinal sol örgüt ve partilere yaramıştır. Bu yapılanmalardaki bazı isimler meclise taşınmıştır. HDP Kürtlerle, Türklerle kısacası her kesimle ortak sorun ve dertleri üzerinden yüzleşmelidir. Küresel ve ulusal marjinal gündem ve sorunlardan sıyrılmalıdır. Böylece yerel, bölgesel ve ulusal sorunları TBMM çatısı altında ve barışçıl yollarla çözme fırsatlarını kollamalıdır. Sur olayları ve Diyarbakır Anneleri, HDP'nin bölge insanıyla yüzleşmesi için fırsattır. Ancak HDP, bu toplumsal geçeklikleri, mağduriyetleri görmezden gelmeyi sürdürmekte, böyle bir sorun yokmuş gibi davranmaktadır.
Bir kalkan olarak sol
Türk solu HDP'yi tamamen kuşatmıştır. HDP de Türk solunu kalkan olarak kullanmaktadır. Türk solu, 68 kuşağı rüzgarı ve hayali ile Türkiye'de kanlı bir devrim ile Marksist komünist bir düzen kurmak istemekteydi. Bu çerçevede pek çoğu illegal silahlı örgütlerin içinde yer aldı. Bir kısmı ise taraftar sayıları ancak binleri bulabilecek marjinal siyasal partiler kurdular. On yıllardır bu düşünce ile hareket eden marjinal sol seküler kesimin bir kısmı ideoloji ve yöntemsel yakınlıklar nedeniyle önce PKK ile yakınlaştı, bir müddet sonra iç içe geçti ardından da PKK etkisi ile HDP'de önemli görevler ve yerler kapmaya başladı. Esasında Türk solu önce PKK'yı ardından HDP'yi ele geçirdi dersek yanlış olmaz. Bu nedenle PKK ile HDP'nin söylemleri örtüşmektedir. Yine onlar gibi düşünmeyen makul eski Kürt siyasetçiler bir bir partiden tasfiye edildi. Bugün Türk solu Kürt çocuklarının kanları üzerinde bir Marksist komünist düzen hayalini uygulamaya geçirmek istiyor. Onun için Kürt sorunun çözülmesini istemiyorlar, şiddetten yana tavır takınmaya, barışçıl girişimleri sabote etmeye çalışıyorlar. Neticede Kürt çocuklarını toprak altına, cezaevlerine gönderiliyor kendileri konforlu koltuklarda oturuyor.
HDP Diyarbakır Annelerinin duruş, istek ve iradesini anlamaktan, acılarına ortak olmaktan kaçmaktadır. HDP ve üst aklı PKK aslında, Diyarbakır Annelerini çok iyi okumaktadır. Ancak annelerin eylemi, altlarındaki zemini o kadar kaygan hale getirebilecek bir potansiyele sahip ki istek ve taleplerine bilinçli bir şekilde kör ve sağır kalmaktadırlar. Çocukların kanları üzerinde varlığını sürdüren katil örgüt, akan kanın durmasını sağlayacak her türlü eylemi sabote etmeyi, itibarsızlaştırmayı ana hedefi yapmaktadır. Diyarbakır Anneleri'nin HDP Diyarbakır İl binası önündeki kararlı bekleyişleri, HDP'nin maskesini düşürmüş, PKK'nın arka bahçesi olduğu gerçeğini tüm açıklığıyla göstermiştir. HDP, Diyarbakır anneleri karşısında çaresiz kalmış, oy aldığı kesim tarafından ilk kez bu kadar şiddetle eleştirilmiştir. Diyarbakır Anneleri, sivil inisiyatif almış, PKK'nın Kürt gençlerini HDP binalarını kullanarak örgüte kaçırdıklarını dünya kamuoyuna göstermişlerdir. Örgüte kandırılarak katılan birçok genç Diyarbakır Anneleri'nin çağrılarına kulak vermiş ve örgütten kaçarak teslim olmuştur. İfadelerinde HDP'li yöneticilerin teşvikleriyle örgüte katıldıklarını belirtmişlerdir. HDP, masum Kürt çocuklarını değersiz bir meta olarak görmüştür. Sur olayları esnasında terör örgütü mensupları tarafından evinden çıkarılmaya zorlanan Diyarbakırlının sözleri bu durumu özetlemektedir: "HDP'nin yöneticilerinin çocukları Diclekent'te kolejlere giderken, benim çocuğumun gittiği okulu (Süleyman Nazif İlkokulu) yaktılar." Diyarbakır Anneleri yalnızca kendi çocuklarının değil, kandırılarak götürülen, infaz edilen, geleceği ellerinden alınan tüm Kürt çocuk ve gençlerinin de hesabını sormaktadır.
Erken seçim ve ittifaklar
HDP'siz bir PKK'nın uzun süre varlığını devam ettirme şansı olmayacaktır. Bu da beraberinde HDP'nin meşruiyetini tartışma haline getirmektedir. HDP, CHP/İYİ Parti'ye yakınlaşarak meşruiyetini korumayı, CHP/İYİ Parti ise HDP tabanından faydalanmayı amaçlamaktadır. Bugün Türkiye'de Ak Parti ve birkaç parti dışında siyaset, Cumhurbaşkanı karşıtlığı üzerinden yapıldığından, asla uzlaşmaz denilen taraflar da bir araya gelebilmektedir. HDP üzerindeki PKK vesayetine rağmen bu durum görmezden gelinebilmektedir. Yerel seçimlerdeki HDP desteği, CHP ve İYİ Parti için can simidi olmuş, kazanılma ihtimali olmayan şehirler HDP'nin yardımıyla kazanılmıştır. HDP'li Sezai Temelli yakın zamanda yaptığı bir konuşmada "Mansur Yavaş bilecek ki o, belediye başkanı seçilmişse HDP'nin oylarıyla seçilmiştir" demiştir. HDP'nin Meclis Grup Başkan Vekili Fatma Kurtulan ise daha ağır sözlerle İyi Parti'ye yüklenmiştir. Milliyetçi tutumuyla tanınan İYİ Parti'li Yavuz Ağıralioğlu'na yönelik "Meclis aritmetiğine bakın, en küçük parti sizsiniz, onu da bize, yani HDP'ye ve PKK'ya gönül verenlere borçlusunuz" demek suretiyle örtülü ittifakı milletin meclisinde gün yüzüne çıkarmıştır. Bu sözün yalnızca kızgınlık anında söylenmiş, alelade bir söz olmadığı gayet açıktır. Fakat ilginç olan bu konuşmadan sonra Fatma Kurtulan'ın da, Yavuz Ali Ağaoğlu'nun da derin bir sessizliğe gömülmesidir. MHP'den ayrılıp Milliyetçi tezleri savunarak ortaya çıkan İYİ Parti, çok kısa süre içerisinde dönüşüm yaşamıştır. CHP ve İYİ Parti, HDP'yi kilit parti olarak değerlendirmekte, gizli müttefikliklerinin zarar görmemesi için azami gayret göstermektedir. Cumhuriyeti kurmakla övünen ve Atatürk'ün partisi olduğunu iddia eden CHP, "Biz sırtımızı PKK'ya dayadık" diyenlerin meşruiyet aracı olmuştur. Tayyip Erdoğan karşıtlığıyla bir araya gelen benzemez ittifakın, en büyük korkusu zamanında yapılacak olan genel seçimlerdir. Bıçak sırtı giden ilişkilerin her an kopma ihtimalini hesap eden ittifakın büyük ortağı CHP, erken seçim gündemini sıcak tutmayı zorunlu görmektedir.
HDP ile Kürtler arasında doku uyuşmazlığı vardır. Zihin yapılarında düşünsel ve ideolojik uyuşmazlık vardır. Kürtlerin çok büyük bir kesimi inançlı, muhafazakâr ve geleneklerine bağlıdır. HDP ve PKK ise sayılan bu değerlerle zıt bir anlayışa sahiptir. HDP ve PKK sol seküler ve dini değerlerle kavgalı bir düşüncededir. Bununla birlikte Kürt seçmen ırksal bir yakınlıkla oy vermektedir. Esasında bölgede yaşayan herkes, Kürtlerin HDP'ye, sahip olduğu Marksist ideoloji nedeniyle değil, geçmişte yaşanan mağduriyetler sebebiyle oy verdiğini bilmektedir. Sur olayları esnasında bu açık bir şekilde görülmüştür. Kurşunlu Cami olarak bilinen Fatih Paşa Camii şehrimizi terörize edenler tarafından hedef alınmış, tarihi minberi ağır silahlarla tahrip edilerek cami ateşe verilmiştir. Bu, elbette planlı ve maksatlı bir saldırıdır. Çünkü Osmanlı Devleti'nin ilk inşa ettiği camilerden biri olması PKK'nın tahrip ederken, sembol mekanları seçiğini de göstermesi açısından oldukça önemlidir. Kuran-ı Kerimlerin altına patlayıcı düzeneklerini kurmaları da PKK'nın asıl yüzünü gösteren gerçek bir örnektir. PKK, Sur olayları esnasında sadece Müslümanlara ait mekânları ve mabetleri değil aynı zamanda Hıristiyan cemaatine ait kiliseleri de tahrip etmiştir. Ermeni Katolik Kilisesini yerle bir etmiş, Mor Petyum ve Surp Gregos Ermeni Kiliselerini de karargaha çevirmiştir. Kilise Cemaati, Kilisenin içindeki tarihi yazma eserleri büyük bir çaba ile muhafaza edebilmiştir. Ancak kiliseler büyük tahribata uğramış, kullanılamaz duruma sokulmuştur. Daha sonra Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla tarihi mekanlar restore edilmiş, asli kimliğine kavuşturulması için azami gayret gösterilmiştir. PKK'nın herhangi bir kutsalı olmadığı gibi kutsal olana da saygısı yoktur. Bu yakın zamanda çok daha iyi görüldü.
Yaşam tarzına müdahale
HDP Kürtlerin din, örf, adet, dil, gelenek ve göreneklerini dönüştürmeye çalışıyor. Kürtlerin yaşam ve düşünce tarzına müdahale ediyor. Buna bölge insanı bizzat şahittir. PKK ve HDP Kürtler için kutsal olan ne kadar değer varsa din, namus, adet, dil... tüm bunları dejenere etmektedir. Bu değerleri toplumda tartıştırarak itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır. Ne yazık ki seçmen de bu oyunu yeterince algılayamamaktadır. Örneğin namuslarına çok düşkün olan Kürtler ve Kürt kadınları adına HDP "Em jınının ne namusa kesine / Biz kadınız kimsenin namusu değiliz" pankartları astı. Yakın zamanda HDP'li belediye Müslümanların gözünün nuru, alemlere rahmet olarak gelen Peygamberimiz Hz. Muhammed'i üstü kapalı bir biçimde karikatürize etti. Yine çok kısa bir süre önce Diyarbakır Fethi'nin komutanı İyaz B. Ganem ismini caddeden kaldırmak için girişimde bulundular, yerine PKK'ya yardımdan ceza alan bir hekimin ismini vermek istediler.
PKK ve HDP'nin önündeki en büyük engel, inancına bağlı Kürtlerin olmasıdır. Müslüman Kürtleri dönüştürmek için yaptıkları tüm girişimler sonuçsuz kalmış, bölge insanı inancına çok daha sıkı bağlanmıştır. Olayların olduğu sıralarda ahali camilerini terk etmemiş, ezanların okunmasına engel olan teröristlere karşı silahsız mücadele etmişlerdir. HDP de PKK da bu durum karşısında çaresiz kalmaktadır.
Emperyalizmin taşeronu
HDP'nin "Ermeni soykırımı" tabiri, Kürtlere yönelik 'bir yerlerde' büyük bir tuzak planlandığının göstergesidir. Büyük tuzağın geri planında PKK ve Ermenilerin düşünsel yakınlığı gelmektedir. PKK saflarında çok sayıda Ermeni'nin yer aldığı bilinmektedir. Geçmişte bu topraklarda Müslüman Kürtlere yapılan soykırımları görmezden gelen ve bu bölgedeki toprakları geri alma konusunda her daim diri emellere sahip olan Ermenilerle yakınlık ancak din düşmanlığı, Kürt ve Türklerin ortak kaderine, gelenek, göreneklerine zıtlık üzerinden kurulabilir. Ayrıca Ermenilere soykırım iddialarını sürekli gündeme getiren üst küresel emperyalist akıl, PKK'yı da tasarlayıp, eyleme geçirip, toplumun kutsalları ile çatıştırmaktadır. Azerbaycan-Ermenistan savaşında HDP açık bir biçimde Karabağ işgalcisi Ermenistan'ın tarafında yer almış, Türkiye'nin Azerbaycan'a yaptığı destekten rahatsız olmuştur. HDP, Joe Biden'ın 24 Nisan'da sözde Ermeni Soykırım'ı söylemini memnuniyetle karşılamış, 1895 yılında Diyarbakır isyanında Ermeni çeteler tarafından katledilen onca Müslüman Kürt'ü görmezden gelmiştir. Açıklamalarıyla Taşnak çetelerini aratmamıştır. PKK, bin 400 yıllık coğrafyamızı şekillendirmek isteyen eli kanlı güçlerin taşeronluğunu üstlenmiştir.
HDP, Anayasa ve yasaların siyasi partilere verdiği yetkiyi, halktan almış olduğu oyu, devlet ile çatışmalı hale getirerek toplumun sinir uçları ile oynamaktadır. Bunu da bilinçli yapmaktadır. HDP kapatılmak için tüm kozlarını oynamaktadır. Özellikle güneydoğuda yaşadığı oy kaybını, mağduriyet üzerinden gidermeyi hedeflemektedir. HDP'nin kapatılması siyasetin müdahale alanı dışında hukukun vermesi gereken bir karardır. Aslında siyasi partilerin kapatılması çözüm değildir. Zira yedek partiler hemen devreye konulmaktadır. HDP bu tecrübeye sahip olduğu için her daim yedeğini yanında bulundurmaktadır.