Harris, Trump'ı Türkiye üzerinden vurabilir mi?

Ömer Ekrem Keçeci/ Yazar
7.09.2024

Trump'ın seçim kampanyasında en sık anlattığı şeylerden birisi, başkanken Taliban lideriyle yaptığı görüşmede ona çektiği ayar ve kendisine “ekselansları” diye hitap edecek derecede onu uslandırdığı iddiası. Bunu Biden ve Harris'e saygı duyulmayıp ABD'nin itibarının düşmesi argümanlarının bir delili olarak anlatıyor. Doğrusu bu iddiaya karşı Kamala Harris aciz kaldı. Esaslı bir örnek getirip Trump'ın kendisini şişirdiğini anlatamadı. Hâlbuki muazzam bir misal mevcut: Türkiye'nin Barış Pınarı Harekâtı.


Harris, Trump'ı Türkiye üzerinden vurabilir mi?

Ömer Ekrem Keçeci/ Yazar

Trump'ın seçim kampanyasında en sık anlattığı şeylerden birisi, başkanken Taliban lideriyle yaptığı görüşmede ona çektiği ayar ve kendisine "ekselansları" diye hitap edecek derecede onu uslandırdığı iddiası. Trump bunu hem sıkı durması, hem ABD'nin rakip ve düşmanlarına söz geçirmesi hem de ona saygı duyulurken Biden ve Harris'e saygı duyulmayıp ABD'nin itibarının düşmesi argümanlarının bir delili olarak anlatıyor. Doğrusu bu sağlam duruş ve söz geçirme iddialarına karşı Kamala Harris aciz kaldı. Esaslı bir örnek getirip Trump'ın hilaf-ı hakikat biçimde kendisini şişirdiğini anlatamıyor. Hâlbuki muazzam bir misal mevcut: Türkiye'nin Barış Pınarı Harekâtı.

"Erdoğan soyup soğana çevirdi"

9 Ekim 2019'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Trump "aptal olma" yazan nezaketsiz ve kibirli mektubunu yollamış, buna mukabil Erdoğan mektubu çöpe atıp operasyonu başlatmıştı. Bu, Amerika ve başkanı için tam bir aşağılanma anlamı taşıyordu. Başkanlarının mektubu ve tehdidi çöp muamelesi görmüş ve daha o gün içinde Cumhurbaşkanı ve Türk ordusu tarafından ezilmişti. Şayet harekât gerçekleşmeseydi Trump şu aralar "bir telefonla savaşları durduruyordum" dediği gibi "bir mektupla" da durdurduğunu iddia edecekti. Ancak meseleyi ağzına bile alamıyor. Zira hadise Amerikalılara ağır geldi ve Türk medyasında maalesef pek az yankı bulan çok ciddi tepkiye yol açtı.

Türk ordusunun ilerlemesinin durdurulup anlaşma sağlanabilmesi için Trump başkan yardımcısı Mike Pence'i buraya yolladı ve 17 Ekim'de Pence ateşkes için anlaşıldığını duyurdu. CNN'den Ryan Browne'un aynı gün yazdığına göre adını vermediği kıdemli bir ABD yetkilisi kendisine, bu anlaşmayla Türkiye'nin istediğini aldığını, hem Suriye'nin bir kısmını ilhak hem de 'Kürt halkını' (esasen teröristleri) yerinden etmesine geçerlilik kazandırıldığını ifade etmiştir. Browne'un kendi yorumu da "Türkiye büyük kazanan" şeklindeydi. ABD Savunması ve uluslararası güvenlikle alakalı bilinen mecralardan Defense One'ın kıdemli ulusal güvenlik muhabiri Katie Bo Williams'ın aynı gün yazdığı şuydu: "Bu anlaşmayı Türkiye için tek taraflı bir zafer dışında bir şey olarak görmek zor..." Ona cevaben ABD'deki Ermeni lobisinin en meşhur cemiyetlerinden ANCA da X'te, "Sun Tzu savaşsız zaferden bahsediyor, görünüşe göre Erdoğan da tam olarak bunu elde etti..." yorumu yapmaktaydı.

George H. W. Bush zamanı diplomatlarından Dennis Ross "Ateşkes anlaşması Erdoğan için harika" diyordu. Huffington Post yazarı Brian Tyler Cohen, "Türkler istedikleri her şeyi aldılar!.. Ya biz ne aldık? Müttefiklerimizin katledilmeyeceği beş gün" cümleleriyle X'te Trump'ın twiti altında tepkisini izhar ediyordu. Devamlı Türkiye aleyhinde rapor ve yayınlarıyla mahud Demokrasileri Koruma Vakfı'nın (FDD) başkanı Mark Dubowitz ise bunu bir ateşkes bile saymayıp direkt Kürtlerin teslimi olarak değerlendirmişti. Devamında yazdığı da nakle şâyandır: "Erdoğan akıllı. Trump'ı soyup soğana çevirdi (He took Trump to the cleaner.)"

Washington Post yazarı Glenn Kesler hadiseyi şöyle özetlemişti: "Türkler: İstediğimiz her şeyi verirseniz, 'ateşkes' yaparız. Trump: Gelmiş geçmiş en harika anlaşma!" İngiltere kökenli olup ayrıca Amerika'da da neşredilen meşhur dergilerden The Week 18 Ekim 2019'da hadisenin tarihi anlatılırken muhakkak paylaşmaya değer bir karikatür yayınladı. Karikatürde Trump kızarmış bir tavuk olarak sofrada gösteriliyor, masanın bir tarafında Putin diğer tarafında ise Erdoğan onu kesip yemeye girişirken görülüyor, tavuk Trump'ın üstünde de "ABD menfaatleri" yazıyordu. Bu karikatür birçok Amerikalı arasında döndüğü gibi İzlandalı fenomenlerden Gissur Simonarson da paylaşıp "Trump uluslararası bir maskara" yazmış, buna Fransız Ermeni gazetecilerden Charles Vanetzian da beğeni atmıştı.

"Amerika lekelendi.. Türkiye'ye teslim oldu"

Demokratların en önde gelen isimlerinden Nancy Pelosi ve Chuck Schumer, "Göz boyası bir ateşkes mukabilinde Kürt ortaklarımıza acımasızca saldırıdan dolayı Türkiye'ye verilen yaptırımları kaldırmak dış politikamızın güvenilirliğini ciddi şekilde zedeliyor" açıklaması yapmışlardı. Schumer ayrıca attığı twitte şunu söylüyordu: "Başkan Erdoğan hiçbir şeyden vazgeçmedi, Başkan Trump'sa onun istediği her şeyi verdi." Temsilciler Meclisi'nden Abigail Spanberger de "Bu yönetimin şu korkunç işgale yeşil ışık yakması itibarımızı daha da lekeliyor" demekten kendisini alamamıştı. Keza Senatör Chris Coons da "Amerika'nın itibarına bir leke" demekteydi. Senatör Chris Murphy'nin yazdıkları da pek çarpıcıydı: "Bu bir ateşkes değil, Türkiye'ye tam bir kapitülasyon ve Kürtleri terk edişimizin zirve noktası. Başlığı boş verin, asıl anlaşmayı okuyun. Bilfiil teslimiyet... Resmen işgali meşrulaştırdık ve yaptırımları kaldırdık. Ne anlaşma ama." Senatör Tim Kaine de anlaşmanın "rezalet" olduğunu söyleyerek "Bu anlaşma Türkiye'ye bir teslimiyettir" demişti. Senatör Jeanne Shaheen ise senatoda 7 küsur dakikalık bir konuşma yapmış, ABD askerlerinin Suriye'den çekilmesinin en kötü senaryo olduğunu savunarak Trump'a çıkışmış ve hem Trump'ı hem de Erdoğan'ı onaylamadıklarını tebyin eylemişti. Temsilcilerden Veronica Escobar'sa, "Gelişmeler giderek daha şok edici oluyor. Amerika her saat daha az tanınır hale geliyor" diyordu.

Bir başka senatör Mark Warner Trump'ın Kürtlere ihanet ettiğini savunmuş ve savaşanlara (yani teröristlere) en azından vize verilmesini teklif etmişti. O sıralarda Temsilciler Meclisi üyesi olan, geçtiğimiz günlerde ise Trump'a desteğini açıklayan ve şiddetli Türk düşmanlığıyla malumumuz bulunan Tulsi Gabbard'ın tasviriyse şöyleydi: "Trump'tan Kürtlere: Sizin için harika bir anlaşma yaptım. Türkiye'ye vatanınızı ve evlerinizi verdim, sizin de ailelerinizi toplayıp onlar sizi katletmeden evvel gitmeniz için 5 gününüz var!" NBC News'ten Richard Engel de on binlerce beğeni alan bir twitinde, "Kürtler Trump tarafından satıldılar... Kürtler bunu en büyük ihanet olarak hatırlayacaklar" yazmıştı. İngiliz milletvekili Emily Thornberry dahi Avam Kamarası'nda konuşma yapıp Trump'ı Kürtlere ihanetle suçlamaktaydı.

17 Ekim'de Trump'ın sınırdaki duruma işaretle "Türkiye bunu temizlemek zorundaydı" ifadesi tepkileri iyice yükseltmiş, en meşhur Kongre üyelerinden Alexandria Ocasio-Cortez onu, "etnik temizlik dili" kullanmakla itham etmişti. Hillary Clinton'a danışmanlık yapmış olan Peter Daou da Trump'ı etnik temizliği desteklemekle suçlamış ve kimsenin onu durdurmamasından sızlanıp ülkenin bulunduğu durumdan yakınmıştı. Ayrıca Trump'ın, "Bazen onların kavga etmelerine izin vermelisiniz, iki çocuğun çokça yaptığı gibi" cümleleri de reaksiyon toplamıştı. Tepkililerden biri şu an Ortadoğu ve Kuzey Afrika için Ulusal Güvenlik Konseyi Koordinatörü olan, Bush'tan Obama ve Trump'a kadar birçok ABD başkanı döneminde idarede görevler alan Brett McGurk'tü. O Trump'ın mezkûr ifadesini alıntılayıp 18 Ekim'de attığı twitte, "Bu iğrenç ve cahil bir açıklama" diyordu. Ona göre masum Kürtler yerlerinden ediliyordu ve Türkler savaş suçları işliyorlardı.

Kongre'den bir başka isim, Lizzie Fletcher, resmen hususi bir açıklama yayınlamış ve teröristleri desteklemedikleri için ABD'nin "ulusal güvenliğinin riske edildiğini" ve müttefiklerini terk ederek "kendilerine olan güvenin baltalandığını" beyan etmişti. O ve daha aktarmakla bitmez nicesine göre Kürtler sistematik olarak katledilmekte ve DAEŞ'in önü açılmaktaydı. CIA eski direktör yardımcısı Michael Morell de tepkiliydi: "Kürtleri sırtından bıçaklamış olmadık mı?.. Onlara, 'Türklerin istediğini yapmalısınız yoksa ateşkes bitecek' demedik mi? Türkiye'yle taraf olmadık mı?"Cumhuriyetçilerin 2012'de Obama'ya karşı aday olarak çıkardıkları Senatör Mitt Romney de olaya sessiz kalamayıp tepkilere şöyle iştirak etmekteydi: "Diplomatik olarak Amerika Birleşik Devletleri'nin elini Türkiye'nin zorlayacağı kadar çok zayıf ve beceriksiz miyiz? Türkiye'nin?!" Romney'nin 2012'de karısını koluna takıp uçağa atlayıp Trump'ın ayağına kadar gidip ondan destek almaya çalıştığını, 2016'da Trump aday olduğunda ise ona sırt döndüğünü ve bu küçüklüğü dolayısıyla bugün Trumpçıların ele geçirdiği Cumhuriyetçi Parti'de de kendisinin alabildiğine küçük bir duruma düşürüldüğünü de hatırlatalım. Ancak o evrede başkanlığa kadar yaklaşmış bir senatör olarak bu ifadeleri nakledilebilirdir. Bu arada Cumhuriyetçi Amerikan vatandaşlarından da "Trump Erdoğan'a teslim oldu" yorumları o günlerde X'te müşahede edilmekteydi.

Kuvvetli bir argüman

Görüldüğü üzere Trump'ın muhalifleri ona Barış Pınarı Harekâtı ve sonucundan dolayı şiddetle yüklenmiş, Amerika'nın lekelendiğini savunup tarihlerinde nadir görülür büyüklükte bir reaksiyon vermişlerdir. Elbette söylemleri haksızdır ve zalimlikleri ile küstahlıklarını yansıtmaktadır. Esasen bu suretle Türkiye'nin sadece terör örgütüne değil, destekçilerinin kibir ve küstahlığına da bir darbe indirdiği tespiti yapılabilir.

Ancak tüm bunlar bizim açımızdan olup Kamala Harris'in kendi açısından bu tepkiyi gündeme getirerek Trump'ın propagandasına Amerikalılar nezdinde geçerli ve kuvvetli bir cevap verme ihtimali mevcut. Trump'ınsa buna mukabelesi belli. Kuvvetle ihtimal Papaz Brunson meselesine atıfla "Ben onların ekonomisini çökerttim ve papazı kurtardım" cevabı verecektir.

Bu cevaba bir Amerikalı zaviyesinden şöyle bir karşılık verilebilir: "Sürdürülebilir uluslararası ilişkiler kriterleri açısından son derece galiz ve bayağı bu yaklaşımın faydadan çok zararı oldu. Evvela bir adamı kurtarmak için koca bir ülke ekonomisine saldırılıldı. 'Müttefik' bir millete bu yapılanla güven ve itibar zedelendi. Kürtlere 'sizin topunuz benim bir papazımdan daha değersizsiniz' demiş oldun. Öte yanda NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip ve bölge açısından fevkalade önem arz eden Türkiye'yi Çin ve Rusya'ya daha çok yaklaştırdın. Devamlı Çin'e karşı mücadeleden bahsedip böyle önemli bir ülkeyi o tarafa iterek bu konuda da başarısızlık sergiledin. Diğer yanda bu kaba güç gösterin de büyük değil fakat ucuz kaldı zira bir adamı kurtarmak için bunca ceviz kırmana rağmen onu çekip alman da tamı tamına iki yılı buldu. Hâlbuki Türklerin Ruslar ve Çinlilerle ters düştükleri mevzulardan istifadeyle onlara da kısmî bir kazanç sağlatılarak tüm bu gerginlik, bayağılık ve kayıpların lafı bile olmadan mesele halledilebilirdi."

Bu minvalde bir cevap açık ki konunun özelinde Trump'ınakavt eder. Yenilgiden kurtulmasınınsa sadece bir yolu var; o da YPG ve türevlerinin terör örgütü olduğunu kabul etmek. İşte o vakit, onlarca yıldan beri bebek katliamlarından tecavüzlere içine batmadığı pislik kalmayan, Avrupa memleketlerinde de şiddet hadiselerine bulaşan ve envai çeşit istihbarat örgütü tarafından kullanıldığı için güvenilmez olan PKK ve türevi bir örgütü Amerikalıların tonla parasının saçılacağı bir mesele yapmaktan kaçındığını ifade etmeli. Ve tam da mevzubahis ehemmiyetinden ötürü Türkiye'yle bir terör örgütü için ipleri koparmamaya uğraştığını beyan etmeli. Ancak ve ancak bu minval üzere yapacağı anlatımla nakavttan kurtulup rakibini sıkıştırabilir.

Tabii mevzubahis ABD başkan adayları olunca gerek Harris'in Türkiye üzerinden yüklenmesi gerekse de Trump'ın böyle bir karşı atak yapması pek ihtimal dâhilinde görülmez. Velakin Trump'ın küreselcilerin yerleşik nizamı ve baskın söylemlerinin birçoğuna karşı mücadele verip ters gitmesi, 2019'daki operasyon sırasında da Kürtlerin 2. Cihan Harbi'nde kendilerine yardım etmediğini, bu meselenin de onların değil Suriye ve Esed'in meselesi olduğunu söylemesi gibi yine tipik Amerikan siyasetçilerine aykırı tavrı, ufak bir ihtimali düşündürtüyor. Kesin olansa bu harekât ve uyandırdığı reaksiyonun hem biz hem onlar açısından tarihî büyük bir vak'a ve birçok vesilelerle dillendirmeye değer olduğudur.