Hamas’ın İsrail siyasetine etkisi

Gökhan Çınkara / Ankara Üniversitesi
24.11.2018

Netanyahu herkesi şaşırtan bir şekilde Hamas ile iletişimi koruma konusunda ısrarını muhafaza etti. Bu hareketinin nedenlerinden biri de Netanyahu’nun tarihi hatırlaması olsa gerek. Kendinden önceki başbakanlardan, Ehud Barak 2000-2001 yılları arasında iyice yükselişe geçen İkinci İntifada ile; Ehud Olmert ise 2006 yılındaki Lübnan Savaşı ile iktidardan düştü ve bir daha başbakanlık koltuğuna oturma fırsatları olmadı.


Hamas’ın İsrail siyasetine etkisi

Gökhan Çınkara / Ankara Üniversitesi

Son günlerde Gazze ve İsrail arasında karşılıklı çatışmalar artmışa benziyor. Gerçi son altı ayda Gazze’den İsrail’e atılan roket sayıları: 29 Mayıs’ta 180, 14 Haziran’da 210, 8-9 Ağustos’ta 180, 26 Eylül’de 30, 12-13 Kasım arasında ise 460. Bu rakamlar bize Hamas’ın İsrail için önemli bir aktör olduğunu gösteriyor. Hamas İsrail’e saldırmakla salt bir hasım aktör olarak kodlanmıyor aynı zamanda İsrail’in cari güvenlik problemlerinin ilk sırasında yer alması ve çözümün esaslı bir parçası olması itibariyle öne çıkıyor. 

Körfez ile işbirliği 

Kasım ayının ortalarına doğru İsrail ve Gazze yönetimleri arasında karşılıklı çatışmaya evrilen bu olaylar dizisinin temel stratejik hedeflerini ve bunların siyaset kurumuna etkisini açmak önceliğimiz olacak. İsrail’de siyaset, Gazze yönetiminin ve Netanyahu hükümetinin ateşkes anlaşmasına varmasıyla oldukça ısındı. Netanyahu kabinesinden Savunma Bakanı ve Yisrael Beytanu (İsrail Evimiz/Yurdumuz) lideri Avigdor Liberman’ın istifasıyla İsrail’de politik durumun hangi istikamete yöneleceğine dair analizler peşpeşe gelmeye başladı. Netanyahu kabinesinin parçalı ve kırılgan politik dağılımı Gazze ile yaşanan son çatışma sürecinde ayyuka çıkmışa benziyor. 2014 Savaşı’ndan bu yana İsrail ve Gazze arasında en şiddetli çatışmalara şahit olduğumuzu söyleyebiliriz. Liberman’ın istifasının ardından Eğitim Bakanı yerleşimci-politikaları hararetle savunan ve HaBayt HaYehudi (Yahudi Yurdu) Partisi lideri de olan Naftali Bennett’in ise Başbakan Netanyahu’ya bir dizi öneri-ültimatom karışımı söylemi oldu. En dikkat çekici olanı Bennett’in Savunma Bakanı koltuğunda oturma arzusunda olduğuydu. Ertesinde Maliye Bakanı Moşe Kahlon ve İçişleri Bakanı Arye Deri de zaman geçirmeden erken seçime gidilmesi gerektiği yönünde telkinde bulundu. Netanyahu ise koalisyonu oluşturan partilerle görüştü ve erken seçim kararı ötelendi. 

Netanyahu’nun Gazze’de büyük çaplı bir operasyonda ısrar etmemesinin birçok nedeni olabilir. Çünkü Gazze’deki Hamas yönetimi ile yapılan ateşkes Gazze’den daha büyük anlamlar ifade ediyor. İsrail dış politikasındaki Körfez ile stratejik işbirliğini devam ettirme ısrarı, temel etkenlerden en önemlisi olarak görülebilir. Arap ülkelerinin, İsrail ile kuracakları normal diplomatik ilişkilerin toplumsal meşruiyetini sınırlı da olsa hesapladıkları bir gerçek. Böylece İsrail’in Gazze’deki büyük çaplı operasyonlarının, Arap devletleri nezdinde İsrail’i masraflı bir ülke konumuna getirme tehdidi vardı. 

Gazze’nin İsrail için kritik bir güvenlik tehdidi olmadığını söylemek mümkün. Fakat İsrail’de yapılan son anketlerde Başbakan Netanyahu’nun Gazze’ye dönük krizle baş etme yönteminden İsraillilerinin yüzde 74’ünün memnun olmadığı gözüküyor. İsrail Silahlı Kuvvetleri ve Netanyahu, İsrail’in Gazze’de büyük çaplı bir operasyona girmesine karşı olduklarını belirtiyor. Bunun tam karşısında ise İsrail’de siyasetin sağında yer alan aktörleri gösterebiliriz. Netanyahu’nun İSK’nın Mısır arabuluculuğunda Hamas ile barış anlaşması önerisine destek vermesi yukarıda bahsettiğimiz gibi Savunma Bakanı Liberman’ın istifasına yol açtı. Netanyahu’nun bu tür bir ateşkes kararı almasının arkasında bazı sebepler olduğu düşünülebilir. Öncelikle İsrail Silahlı Kuvvetleri’nde yer alan çoğu deneyimli personel Gazze’ye dönük geniş çaplı bir operasyondansa Suriye’de İran’ın bir uzantısı olarak paramiliter bir grubun oluşmasının önüne geçilmesini düşünüyor. İsrail’in kuzey sınırında Lübnan’daki Hizbullah benzeri bir askeri teşkilatlanmanın olmasına karşı tavrı oldukça net. Netanyahu da son yaptığı açıklamalarda Gazze’de gereksiz savaşların içerisinde İsrail’in yer almayacağını vurguladı. Netanyahu için bu türden konuşmalar olağan dışı sayılabilir. Ancak Netanyahu hükümeti son dönemde Birleşmiş Milletler elçisinin, Mısır’ın ve Katar’ın Gazze’ye dönük çabalarını destekliyor. Fakat Netanyahu’nun temel stratejisi Filistin’de siyasi sistemin zayıflığını ve Gazze ve Batı Şeria arasındaki bölünmüşlüğün derinleştirilmesini devam ettirmek için statükonun devamı konusunda ısrarcı olmak üzerinde yoğunlaşıyor. İsrail’de yeni yeni yükselen bir fikri belirtmekte yarar var: İsrail, Hamas ile uzun süreli ateşkes anlaşması üzerinde yoğunlaşmalı ve Batı Şeria merkezli Filistin yönetimini gözden çıkarmalı. 

LIKUD’un oy deposu 

Netanyahu deneyimli bir siyasetçi olarak, kendince, İsrail seçmeninin Gazze’de yeni bir savaşı öncelemediğini düşünmeye başladı. Şunu da unutmamak gerekiyor: Hamas’ın İsrail’e dönük çatışmalarından en çok etkilenen bölgesi İsrail’in güneyidir. Bu bölge Netanyahu’nun genel başkanlığını yaptığı LIKUD Partisi’nin oy depolarından en öne çıkanı. Netanyahu’ya göre bu gibi bölgelerde yaşayan İsrailliler savaşın sadece kan ve finansal maliyet getirdiğinin bilincindeler. Yukarıda bahsettiğimiz ankete karşılık, İsrail halkı Netanyahu’yu Başbakan olarak görmek istedikleri kişilerin ilk sırasına yerleştiriyor. Kısacası, Netanyahu kısa bir sürede İsrail’in genel seçime gitmesi senaryosu gerçekleşse bile hala İsrail siyasetinin merkezinde yer alan bir figür olarak konumunu tahkim ediyor. 

Netanyahu herkesi şaşırtan bir şekilde Hamas ile iletişimi koruma konusunda ısrarını muhafaza etti. Bu hareketin nedenlerinden birisi de, Netanyahu’nun tarihi hatırlaması olsa gerek. Kendinden önceki başbakanlardan, Ehud Barak 2000-2001 yılları arasında iyice yükselişe geçen İkinci İntifada ile; Ehud Olmert ise 2006 yılındaki Lübnan Savaşı ile iktidardan düştü ve bir daha Başbakanlık koltuğuna oturma fırsatları olmadı. Bir nevi büyük askeri operasyonlar veya savaşlar, İsrailli liderleri iktidardan etme vasfına sahip. 

Bu noktada İsrail’de yapılan son seçim anketlerine göz atmakta fayda var. Bugün İsrailliler seçime gitse siyasi aritmetiğin değişip değişmeyeceğinin eğilimlerini görme fırsatı verebilir anketler. 120 üyeli Knesset yani İsrail parlamentosu için çıkan tabloya göre seçmenlerin son tercihleri şöyle: 30 sandalye LIKUD, 17 Yeş Atid, 13 Bayit Yahudi, 12 Siyonist Birlik, 13 Arap Birleşik Listesi, 8 Tora Birliği, 6 Kulanu, 6 İsrail Evimiz, 6 Meretz, 5 Orli Levi, 4 Şaş. Bu rakamlar Türkiyeli okuyucular için oldukça garip gelse de, kısaca şöyle demek mümkün: Şu anki dindar ve sağ partilerden oluşan koalisyon 67 sandalye ederken, merkez-sol ve Arap partilerinden oluşan muhalefet ise 53 sandalye ile yetinecek. İsrail’in koalisyon iktidarının en büyük ortağı olan merkez-sağ parti vasıflarını taşıyan LIKUD Partisi hala ilk sıradaki yerini koruyor. Diğer bir önemli anket sorusu ise “Başbakan olarak kimi görmek istiyorsunuz?” Bu soruya cevap verenlerin yüzde 36’sı Netanyahu’yu işaret ediyor. Erken seçime karşı çıkanlar ve destekleyenler ise katılımcıların yüzde 46’sı ve 40’ı olarak ayrışmakta. 

Netanyahu hükümeti öncülüğünde İsrail kuvvetlerinin iki gün boyunca Gazze’ye saldırması neticesinde bir askeri personelini, Hamas ise yedi üyesini kaybetti. Bu operasyonların bir hafta öncesinde Katar Gazze’ye 90 milyon dolarlık yardım paketinin 15 milyon dolarlık kısmını transfer etmişti. Öte yandan Abdülfettah Sisi liderliğindeki Mısır güvenlik bürokrasisi ise Gazze’de var olan politik ve silahlı aktörleri kendi güdümüne çekme uğraşında. İşte tüm bu gelişmelerin Gazze’ye İsrail’in saldırısıyla test edildiğini görüyoruz. Bu açıdan da İsrail’in üzerinde hassasiyetle durduğu Arap dünyasına açılma politikasının telafi edilemeyecek bir zarar almadığını son gelişmeler ışığında söylemek mümkün. 

İktidara dönük tehdit

Tüm bu yaşananlara bakınca, İsrail Başbakanı Netanyahu için geçen hafta yaşananlar siyasette alternatifsiz bir figür olduğunu göstermiş gibi. Netanyahu iktidarına dönük tehdidi bürokratik mekanizmalar veya muhalefet partileri üzerinden değil, koalisyon ortağı olan sağ bir partiden aldı. Bu bir fırsattı ve onu kaçırmadı. Geçen hafta pazar günü Tel Aviv’de yaptığı bir konuşmada erken seçimlere gitmenin gereksiz ve sorumsuzca olacağını ifade etti. 1992 ve 1999 yıllarıyla doğrudan bağlantı kurarak, bu yıllarda erken seçime giden LIKUD’un iktidarı sol partilere teslim ettiğini ifade etti. Kısacası Netanyahu tarihi hem bir hatırlatma hem de bir korkutma aracı olarak kullanma hususunda mahir bir politikacı. Neticede bugünkü siyasi tablo, bizlere İsrail’de seçimlerin olağan tarihinde yani Kasım 2019’da yapılacağını gösteriyor. 

[email protected]