Nevruz, Osmanlı kültüründe yüksek tabakada kutlanan bir bayramdı. Öyle ki nevruz adıyla bir musiki makamı, nevruziye denen bir edebî tür ve nevruz adında lezzetli bir macun çeşidi vardı. Müneccimbaşı, nevruz günü padişaha yeni yıl takvimini sunar, bahşişini de alırdı.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk / Mardin Artuklu Üniversitesi
Güneş, her yıl baharın ilk günü ve haftasında, Kuzey Yarımküre'ye daha fazla ısı vermeye başladığı için bu kuşakta yaşayan halklar, bu özel günü yeniden doğuşun sembolü olarak binlerce yıldan bu yana coşkuyla kutlamaktadır. Orta Asya'dan Orta Doğu'ya, İran'dan Kafkaslara ve Anadolu'dan Balkanlara çok geniş bir coğrafyada kutlanan Nevruz, 2009 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültür Mirası listesine girerken, 2010 yılında da Birleşmiş Milletler 21 Mart tarihini Uluslararası Nevruz Günü olarak tescilledi.
Var oluş anlatılarında Nevruz
Tabiatın uykusundan uyandığı, dolayısıyla da üremenin başlangıcı sayılan 21 Mart tarihi, tarım ve hayvancılığa bağlı toplumların kültüründe yılbaşı olarak kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak Güneş'in toprağı ve yaşamı ısıtmaya başladığı, zorlu geçen bir karakışın geride bırakıldığı, baharın ve bereketin gelişi anlamına gelen Nevruz, birbirinden farklı kavimlerin var oluşlarını vazeden destan ve efsane gibi mitolojik anlatıların ana malzemesi hâline gelmiştir.
Türklerde Nevruz
Türkiye'de Nevruz'un Türk kültürünün bir öğesi olarak görülüp kutlamalara konu edilmeye başlanmasının geçmişi çok eskilere dayanmaz. 90'lı yıllara kadar Türkiye'deki Türkler arasında çok kısıtlı muhitlerde kutlanan Nevruz, PKK tarafından politik bir argümana dönüştürülmesi üzerine, "karşı bir hamle" biçiminde önemsenmeye başlandı. Üzerinde duruldukça anlaşıldı ki Türkler diğer kavimler gibi binlerce yıldır bahar coşkusunu kutlamaktaydılar. Hatta Çin kaynaklarında MÖ. 3. yüzyılda Hunların bahar şenlikleri düzenledikleri anlaşıldı.
Orta Asya'daki Türk toplulukları arasında öteden beri daha canlı ve daha görkemli bir gelenek olan Nevruz, Türklerin Ergenekon'dan çıkış günü olarak kabul edilir. Destana göre, dik yamaçlı dağlarla çevrili bir vadide 400 yıl boyunca mahpus kalan Türkler, dağın demir kısmını eriterek bir çıkış yolu bulurlar. Esaretten kurtuldukları bu günün 21 Mart olduğuna inanılır.
SSCB tahakkümünde yaşayan Orta Asya Türk toplulukları, yasaklamalardan dolayı uzun süre boyunca Nevruz kutlamalarından men edilmiştiler, kısıtlı ortamlarda sade bir şekilde kutlama yapmaktaydılar. Sovyetlerin dağılmasının ardından durum tersine dönmüş, Türk toplulukları Nevruzu millî kimlik inşâsında önemli bir araç olarak görmüş ve bu günü resmî bayrama dönüştürmüşlerdir.
Günümüzde Kazaklar, Nevruzda en güzel elbiselerini giyerek ve bahar temizliği yaparak Nevruz'u karşılarlar. Azerbaycan'da Nevruz üç gün sürer. Ahir Çersenbe adını verdikleri ikinci günde suya yüzük atma oyunu oynarlar. Türkmenler, Nevruzda birbirinden lezzetli yemekler hazırlar ve sofrada ne kadar çok çeşit olursa Nevruz'un o kadar şans getireceğine inanırlar. Özbeklerin kutlamaları bir hafta sürer. Bir festival düzenleyerek Nevruz'a giren Kırgızlar, "Nooruz köcö" adında özel bir yemek pişirirler.
"Semeni göğertme" geleneği, gerek Iğdır gibi bazı Anadolu şehirlerinde ve gerek bazı Türkî cumhuriyetlerde özenle yerine getirilen Nevruz ritüellerindendir. "Yaşam otu" da denilen bu ritüelde, tarımda bereketli bir yıl dileğiyle, Nevruz'dan önce rengarenk kaplarda arpa, buğday, mısır ve nohut gibi bakliyatlar çimlendirilir.
Nevruz, Osmanlı kültüründe yüksek tabakada kutlanan bir bayramdı. Öyle ki nevruz adıyla bir musiki makamı, nevruziye denen bir edebî tür ve nevruz adında lezzetli bir macun çeşidi vardı. Müneccimbaşı, nevruz günü padişaha yeni yıl takvimini sunar, bu arada bahşiş de alırdı ve bu bahşişe nevruziye bahşişi denirdi.
Farslarda Nevruz
Geçmişte de günümüzde de Nevruz'u en çok sahiplenen halk Farslardır. Öyle ki Nevruz'u "Pers Bayramı" olarak tescil ettirme çabaları Nevruz'u ne kadar içselleştirdiklerini gösterir. Hatta Türklerin Nevruz kutlamalarını "Türkler Nevruzumuzu müsadere ediyorlar." diyerek hoşnutsuzluk gösterdikleri bilinir. Nevruz kelimesi etimolojik bakımdan Farsça olunca bu iddialarında haklı gibi görünürler; fakat geçmişi bin yılları bulan Nevruz'un kesin olarak hangi kavimden çıktığını kesin olarak tespit etmek elbette ki mümkün değil.
Ebu Reyhan Biruni, Nevruz'un İran'da ne zaman başladığına dair rivayetlerde bulunmuştur. Buna göre, İran'ın mitolojik hükümdarlarından Cem, altın bir tahtta oturur vaziyette ülkesini geziyormuş. Tahtı, güneşte parıl parıl parladığı için görenler duydukları hayranlık ile eğilmiş. Cem de buna karşılık bugünü Nevruz Bayramı ilan etmiş. Bir başka rivayete göre Nevruz, mitolojik İran hükümdarları Keyumers ile Cemşid'in tahta oturdukları gündür.
Kacarlar döneminde İran'ı ziyaret eden Batılı seyyahlar, kaleme aldıkları eserlerde Nevruz'un İran'da nasıl kutlandığı ile ilgili notlar paylaşmışlardır. Nevruz'un büyük bir coşku ile kutlandığını ve bu kutlamaların şarkta bir benzerinin olmadığını aktarmışlardır.
Günümüzdeki İran'da Nevruz kutlamaları tam 13 gün sürer. Kutlamalar çerçevesindeki ritüellerden biri olan "Haft Sin Sofrası" çok ilgi çekicidir. Nevruz akşamında tüm ailenin toplandığı sofraya her biri ayrı sembolik mana taşıyan ve S harfiyle başlayan 7 gıda maddesi konulur. Sofrada bunlar dışında ayna, şamdan ve Kur'an-ı Kerim bulunur. Kur'an-ı Kerim yerine bazıları Hafız Divanı, bazıları ise Şehnâme'yi koyarlar.
Nevruz'da bilhassa Hafız-ı Şirazi'nin kabrinin bulunduğu Şiraz'da oluşan kalabalıklar büyük dikkat çeker. İran resmî makamlarının Nevruza aşırı bir önem vermesinin altında milliyetçi duyguları besleme kaygısının yattığı ifade edilmektedir. Nevruzda İran'da iki hafta boyunca resmî tatildir.
Kürt meselesinin aynası olarak "Newroz"
Nevruz'u büyük bir coşkuyla kutlayan halklardan birisi de Kürtlerdir. Kürtlerin "Newroz"una kaynaklık eden Demirci Kawa Destanı, Kürtlerin kendi var oluşlarını isnat ettikleri mitolojik bir anlatıdır. Demirci Kawa destanına göre, Asur Kralı Dehak, Kürtlerin yaşadığı İran coğrafyasını bin yıldır zulümle idare etmektedir. Günün birinde Dehak'ın iki omzunda iki küçük yılan çıkmış ve bu yılanları beslemek için her gün iki insanın öldürülmesi gerekmektedir. Demirci Kawa, halkı arkasına alarak bir isyan başlatır ve Dehak'ı öldürerek yaptığı zulümlere son verir. Böylece Dehak'ın Kawa tarafından öldürüldüğü gün, halk tarafından Nevruz olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Kürtler, İslam'ın kabulünden sonra zerdüştlük gibi eski inançlarıyla ilgili âdetleri terk ettiklerinden dolayı Newroz'u sadece bir bahar kutlaması olarak icra etmişlerdir. Birçok Kürt âlim ve din adamı batıl bir gelenek olduğu gerekçesiyle Newroz'u kutlamayı çok uygun görmese de Beddiüzzaman Said Nursi gibi bazı âlimler, Allah'ın yaratma sıfatını her bahar izhâr ve ihtar ettiği için Nevruz'u olumlayan ifâdeler kullanmışlardır. Ehmedê Xanî de 1694 yılında tamamladığı Mem û Zîn adlı meşhur aşk mesnevisinde Kürtlerin çok değer verdiği bir bayram olarak Newroz kutlamalarına önemli bir yer ayırmıştır.
Tabiatın yeniden dirilişinin sevinç içinde kutlandığı bir bayram olan Nevruz, Doğu ve Güneydoğu'daki birkaç jenerasyon için bir sürü travmalı yaşanmışlığı çağrıştırır. Nevruz ateşi niyetine sokaklarda üst üste yığılı birçok lastiğin ateşinden gökyüzünü kaplayan simsiyah dumanlar, zorla indirilen kepenkleriyle in ve cinin top oynadığı çarşılar ve şehirde asayişin tam bir kaos harmonisine döndüğü 90'lı yılların Nevruzlarından bahsediyorum. O yıllarda Doğu şehirlerinde 21 Mart, baharın gelişini müjdelemiyor, sokak ve caddelerde, dahası şehrin dehlizlerinde günlerce sürecek asayişsizliği haber veriyordu. Bütün bunlar, Nevruz'un politik bir argümana dönüştürmesinden kaynaklanıyordu.
Kürtler açısından politik bir kimlik kazanan ve 90'lı yıllardan bu yana Diyarbakır başta olmak üzere çeşitli şehirlerde kitlesel bir şekilde kutlanan Nevruz, geçirdiği süreç itibariyle aynı zamanda Kürt meselesinin aynası olma vazifesi de görmektedir.
Nevruz'un PKK tarafından sahiplenilerek bir "isyan" mitine dönüştürülmesinin 12 Eylül'e dayandığı anlaşılmaktadır. PKK kurucularından Mazlum Doğan'ın 1982'nin Nevruz gününde kendini asarak intihar etmesi bu durumun başlangıcı olarak kabul edilir. 1991'e kadar şehir ve daha küçük yerleşim birimlerinde küçük çaplı kutlamalar yapılırken 1991'de Nusaybin'deki kutlamalarda ilk kan dökülür. Bu saatten sonra devletin Nevruza yaklaşımı Kürt meselesine yaklaşımıyla hep paralellik gösterecektir.
Kutlamalarda kanın dökülmesinin ardından dönemin Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek, Nevruz'un kardeşlik getirmesini umduğunu söyleyerek bu bayramın resmîleşmesine yeşil ışık yakar. Ertesi yılki Nevruz'da, Başbakan Süleyman Demirel, Nevruz'u herkesin istediği şekilde kutlayabileceğini söyler; fakat Şırnak, Cizre ve Nusaybin'deki kutlamalar yine kaosun gölgesinde geçer.
1995 Nevruz'u nispeten sakindir. Resmî makamlar, Nevruz'u marjinal bir olgu olmaktan çıkarmak için irade gösterir ve "Nevruz Bayramı" adı altında resmî toplantılar düzenlenir. Toplantılara Azerbaycan, Kırgızistan ve Türkmenistan'dan gelen heyetler de katılır. Nevruz bir yandan sokaklarda marjinal bir kisvede şiddet ortamında kutlanırken, resmî makamlar 1996 yılında bir adım daha atar. Bu kapsamda üniversite rektörlüklerine "Nevruz'a hazırlanın" genelgeleri gönderilir. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan Mesut Yılmaz'ın katıldığı kutlamalar düzenlenir. Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, askerî birliklere gönderdiği mesajda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Nevruz'unu kutlar. Ayrıca yayınlanan bir genelgeyle 17-24 Mart günleri "Nevruz Haftası" ilan edilir.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay 2009 yılının Nevruz ateşini Ankara'da yakar. Nevruz'un Türk'ün Kürd'ün, Arab'ın ve güneşin gelişini kutlayan herkesin bayramı olduğunu söyler. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 2010'da Ankara Altınpark'ta düzenlenen bir törende Nevruz ateşini bizzat yaktıktan sonra, Nevruz Bayramı'nın sadece Türkiye'ye ait olmadığını, Balkanlar ve Irak gibi ülkelerde de kutlandığını hatırlatır.