Hacı Bektaş-ı Veli'ye göre; muhiblere “Yüce Allah'ı nasıl bildin?” diye sorarlarsa; “Allahu Teâlâ'yı kendi özümüzden, kendi özümüzü de Allah'tan bildik. Bunun delili de Hz. Peygamber'in “Nefsini bilen Rabbini bilir” sözüdür derler. Marifet kapısının on makamı; edeb, korku, perhizkârlık, sabır ve kanaat, utanmak, cömertlik, ilim, miskinlik, mârifet ve kendini bilmektir. Hakikat kapısının on makamı ise; toprak olmak, yetmiş iki milleti ayıplamamak, elinden geleni esirgememek, yaratılan her nesneye güven vermek, mülkün asıl sahibinin eşiğine yüz sürerek gerçek itibarı bulmaktır.
Prof. Dr. Haşim Şahin / Sakarya Üniversitesi
13. yüzyılda Moğol İstilası'nın önünden kaçarak Anadolu'ya gelen, yaşadığı dönemde belki günümüzdeki kadar tanınmasada da sonraki yüzyıllarda bilhassa kırsal kesimdeki Türkmen toplulukları arasında en fazla tesiri olan büyük mutasavvıf Hacı Bektaş Veli, Horasan ilim ve irfanının Anadolu'ya taşınmasında büyük paya sahip olmuş, yaşadığı dönemin diğer sufileri Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, Ahi Evren Veli, Tapduk Emre ve Yunus Emre gibi Anadolu halkının İslam anlayışına yön vermişti.
Hayatına, düşünce yapısına ve temsil ettiği tasavvuf çizgisine dair pek çok spekülatif bilginin yer aldığı Hacı Bektaş Veli'yi bugün çoğumuz, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde Safevi propagandasının yoğun olduğu dönemde Uzun Firdevsi tarafından -muhtemelen padişahın emriyle- kaleme alınan Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî adlı eserdeki bilgilerden tanıyoruz. Nişabur'dan Hicaz'a, oradan Suriye, Filistin ve Anadolu'ya uzanan, İpek Yolu'nun kadim zamanlarda işlediği güzergâhta ilerleyen yolculuğu boyunca pek çok âlim ile tanışan Hacı Bektâş Veli, yeni yurdunda çok daha sakin ve münzevi bir hayat sürmeyi tercih etmişti.
İslam tasavvuf geleneğinin önemli temsilcilerinden birisi olan Hacı Bektaş Veli Türkçe, Arapça ve Farsça olarak bazı eserler kaleme almıştı. Makâlat, Kİtâbu'l-Fevâid, Şerh-i Besmele, Şathiyye, Hurde-nâme, Usûl-i Hakika, Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye ile Hadis-i Erbain şerhi ona ait olduğu kabul edilen eserlerdir. Makâlât merhum M. Esad Coşan tarafından yayına hazırlanmış, -son hali külliyat halinde Mahmut Esat Coşan Vakfı tarafından, Necdet Yılmaz tarafından yayına hazırlanmak suretiyle neşredilmiştir-; yine diğer eserleriyle birlikte Makalat'ın da dahil edildiği bir külliyat ise Gazi Üniversitesi (şimdiki adıyla Hacı Bayram Veli Üniversitesi) Hacı Bektaş-ı Veli Araştırma Merkezi tarafından yayınlanmıştır. Bu eserler içerisinde bilhassa Makâlat şeyhin fikir ve düşüncelerinin anlaşılması bakımından hayli önemlidir. Hacı Bektaş Velî bu eserinde tasavvuf geleneğindeki kâmil insanı merkeze alan bir yaklaşımla, dört kapı kırk makam anlayışı üzerinden insanın erdemlerini sıralamıştır.
Dört büyük kapı
Dört kapı tasavvuf geleneğinde de sıkça vurgulanan, Yunus Emre'nin şiirlerinde de karşılık bulmuş olan şeriat, tarikat, marifet ve hakikat kapılarıdır. Bunlar insan-ı kâmil olmanın mutlak merhaleleridir. Hacı Bektaş Veli, Hak Sübhâne ve Teâlâ hazretlerinin insanı toprak, su, ateş ve havadan yarattığını, bununla bağlantılı olarak da dünyada dört çeşit insanın var olduğunu belirtmiştir. Bu dört zümre insan abidler, zahidler, arifler ve muhiblerdir. Şeriat kapısını ve havayı temsil eden abidler gece gündüz Hakk'a ibadetten ayrılmayan, Allah'ın emirlerini yerine getiren, yasaklarından sakınan, namaz, oruç, hac gibi İslam'ın temel şartlarını yerine getiren, zorunlu hallerde savaşa katılan, dünyevi zevkleri terk edip nefsiyle savaşan kimselerdir.
Zahidler ise aslı ateşten olan ve tarikat ehli kimselerdir. "Her kim bu dünyada kendi nefsini yakarsa, ahirette türlü azaplardan kurtulur" diyen Hacı Bektaş-ı Veli'ye göre, işte bu zahidler nefislerini yok eden, aşk ateşiyle gece gündüz yanan, gece gündüz Allah'ı zikreden, her işlerine Besmele ile başlayan, korku ve ümit arasında gidip gelen, ahiret için dünyada birikim yapan ilm-i ledün sahibi kimselerdir.
Ariflerin aslı su
Yaradılışın dört unsuru içerisinde suyu, seyr ü sülukta ise marifet kapısını temsil eden arifler benliklerini yok etmiş kimselerdir. Hacı Bektaş-ı Veli, "kendini arındırmayan başkasını da arındıramaz" demek suretiyle ariflerin temel vasfını tarif ve "suyun temizliği âşikârdır, hangi kaba girerse o kap suya döner, kendisinden başka nesne kalmaz ve rengi de belli olur. Aynı zamanda murdarı da dışarı atar. O halde, âriflerin temiz olması âşikârdır, tekrar aslına döner, âriflerin nazarında şirk murdardır, onu içlerinde tutmaz dışarı çıkarırlar. Kendilerini olduğu gibi başkalarını da arındırırlar" sözleriyle de âriflerin sahip oldukları hâli izah etmiştir. Ona göre, âriflerin aslı sudandır. Bu yüzden de içlerinde murdar barınamaz. Ayrıca suyun aslı yeşil mücevherdendir. O mücevherin aslı Allahu Teâlâ'nın kendi kudretindendir. İşte bu sebepten dolayı da Hak Teâlâ âriflerini sever; ariflerin aslı da O'ndandır. Aslın aslı sevmesi ise şaşılacak bir durum değildir. Ariflerin ibadeti hem tefekkürdür hem de dünya ve ahireti terk etmek ve himmet nazarıyla velâyet beklemektir. Bütün arzuları da Allah'a yakın olmaktır. Arifler içinde bulundukları halleri bütün varlığa değişir, bundan da endişe duymazlar.
Muhiblerin aslı toprak
Hakikat kapısını temsil eden muhiblerin ise aslı topraktır. Toprak nasıl teslimiyet ve rızayı temsil ediyorsa muhibler de boyun eğip Hak'tan gelene razı olmayı simgelerler. Muhibler için esas olan Allahu Teâlâ'yı bulmak, kendilerini tamamen kaybetmek, canlarını murada eriştirmek, böylece halleri biriktirip "bir" olmaktır. Onların ibadeti Hakk'ın varlığında seyir, Hakk'a yalvarış ve Hak aşkına müşahededir. Hacı Bektaş-ı Veli'ye göre; muhiblere "Yüce Allah'ı nasıl bildin?" diye sorarlarsa; "Allahu Teâlâ'yı kendi özümüzden, kendi özümüzü de Allah'tan bildik. Bunun delili de Hz. Peygamber'in "Nefsini bilen Rabbini bilir" sözüdür derler.
Hacı Bektaş Veli, iman anlayışını akıl-ilim-marifet temeline oturtmuş bir mutasavvıftır. Ona göre akıl aya, marifet güneşe, ilim ise yıldıza benzer. O, marifet makamını temsil eden ariflere göre imanın akılda olduğunu, ancak imanın herkes tarafından bilineninin ise gönül ve dilde bulunduğunu söyler. Onun düşüncesinde ve öğretisinde Kur'an ön planda olmuştur. Ona göre şeriatın ilk makamı iman etmek, Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmaktır. Diliyle ikrar edip gönlüyle inanmayan ise münafıktır. O, akıl-iman bütünlüğünü şu örneklerle ortaya koymaktadır: "İman hazine, lânetli İblis hırsız, akıl da hazinedardır. Hazinedar giderse, hırsız hazineyi ne yapar?"; "iman, koyun, akıl çoban ve iblis kurttur. Şayet çoban giderse, kurt koyunu ne yapar?"; iman, süt, akıl bekçi ve İblis de köpektir. Bunun üçü bir evde yaşamaktadır. Eğer bekçi evden gider, süt de bekçisiz kalırsa köpek sütü ne yapar?".
Görüldüğü üzere Hacı Bektaş Veli'nin düşünce iman-akıl bütünlüğü de oldukça merkezi bir noktadadır. İman-akıl- kalp bütünlüğü onun tasavvuf anlayışının temel unsurlarından birisidir. Bu konuda yine onun: "Gönül öyle bir şehirdir ki, Hak Sübhânehu ve Teâlâ Arş'tan yerin altına kadar ne yarattıysa o şehirde vardır ve o şehre sığar. O şehirde iki sultan vardır. Bunlardan biri Rahmani diğeri Şeytanidir. Rahmani sultanın adı akıl, vekili iman ve kumandanı da miskinliktir. Yüreğin sağ tarafında yedi kale vardır. Hak Sübhânehu ve Teâlâ her bir kalede bir muhafızı vekil bırakmıştır. O muhafızların adı bir bir belirtilmiştir. İlim, cömertlik, hayâ, sabır, perhizkârlık, korku ve edeb. Her bir muhafızın yüz bin cemaati, her bir cemaatin yüz bin askeri vardır. Bunların hepsi iman bekçileridir" şeklindeki ifadelerini de akıl-iman ve gönül ilişkisi çerçevesinde değerlendirmek mümkündür.
Hacı Bektaş-ı Veli yukarıda saydığımız şeriat, tarikat, marifet, hakikat olarak isimlendirdiği dört kapının her biri için 10 makam belirlemiştir. Böylece "Dört Kapı Kırk Makam" düşüncesi Bektaşiliğin sonraki dönemlerinde de temel düstur olarak kabul edilmiştir. Makâlât içerisinde yer alan bu makamlar şu şekilde verilmiştir. Şeriat kapısının on makamı; iman etmek, ilim öğrenmek, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, Allah yolunda savaşmak, tehlike anında kaçmayıp mücadele etmek, cünüplükten temizlenmek, helal kazanç elde etmek, faizin haram olduğunu bilmek, nikah kıymak, hayız ve lohusa halinde iken ilişkiye girmemek, sünnet ve cemaat ehlinden olmak, şefkatli olmak, temiz yemek ve temiz giyinmek, iyiliği emretmek ve kötü olan işlerden alıkoymaktır. Tarikat kapısının on makamı; pirden el alıp tevbe etmek, mürid olmak, saç kesmek ve tarikata uygun elbise giymek, nefisle mücadele ederek pişmek, hizmet etmek, havf yani korku, Allah'ın rahmetinden ümidi kesmemek, hırka, zenbil, makas, seccade, tesbih, iğne ve âsâ, cemaat sahibi, nasihat edici ve muhabbet ehli olmak, aşk, şevk, safâ ve fakrdır. Marifet kapısının on makamı; edeb, korku, perhizkârlık, sabır ve kanaat, utanmak, cömertlik, ilim, miskinlik, mârifet ve kendini bilmektir. Hakikat kapısının on makamı ise; toprak olmak, yetmiş iki milleti ayıplamamak, elinden geleni esirgememek, yaratılan her nesneye güven vermek, mülkün asıl sahibinin eşiğine yüz sürerek gerçek itibarı bulmaktır. Zira kul vahdet evindedir, sohbette hakikat sırlarını söylemek, seyr ü sülük, sır, münacat ve müşahededir.
Cefanın hükmü yok
Hacı Bektaş Veli'nin tasavvuf düşüncesinde öne çıkan bir diğer cihet ilahi aşktır. Gerçek aşk ise Yüce Allah'a duyulan aşktır. Bu yolda çekilen acıların ve cefanın hiçbir hükmü yoktur. Ona göre, Mısırlı kadınlar Yusuf Peygamber'i gördükleri zaman hayranlıklarından parmaklarını kestikleri halde nasıl hiçbir acı hissetmemişlerse, dostun dost aşkından dolayı canının acımaması da çok tabiidir. Bu nedenle dostun dostuna cefası olmaz. Gerçek aşk, velilerin ve Allah dostlarının ulaşmak için gayret ettikleri aşk, Allahu Teâlâ'nın ateşidir. Bu ateş bütün âlemi kaplar. O ateşin ocağı ise erenlerin gönülleridir. Aşk canı hararetlendirip yakar, buna muhabbet ateşi denir. Bu aşka ulaşmanın yolu ibadet ve taatleri yerine getirmek, gece gündüz Allah'ı zikretmek, büyük bir ihlasla Allah'ın ipine sarılmaktır.
Hacı Bektâş-ı Veli, İslam'ın temel şartları üzerinde de ısrarla durmuş, hakiki iman sahibi olan kişinin bu şartları eksiksiz şekilde yerine getirmesi gerektiğini belirtmiş, hatta o insanoğlunun ömrünün aşamalarını da namaz üzerinden tasvir etmiştir. Buna göre, insanda çocukluk çağı sabah namazına, ergenlik çağı öğle namazına, delikanlılık çağı ikindi namazına, orta yaşlılık çağı akşam namazına, yaşlılık çağı da yatsı namazına benzer.
Hacı Bektâş-ı Veli ortaya koyduğu tasavvufi yaklaşım ile dönemin insanlarının ruhi ihtiyaçlarına da cevap verecek şekilde bir söylem meydana getirmiş, bu sayede oldukça geniş Türkmen kitlelerine hitap etmeyi başarabilmiş, etkisi kendisinden yüzyıllar sonra bile Anadolu'dan Balkanlar'a, Afrika'dan Amerika'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada temsil edilmiştir.