Günümüzde maalesef üzerindeki kul haklarını bir hacla, bir umreyle üzerinden atabileceğini sanan, sözde Müslüman kişiler türedi. Bu kişiler ümüklerine kadar kul hakkına batıyorlar, sonra da Katolik papazına günah çıkartırmışçasına umreye gidip güya arınıp geliyorlar! Sâmiha Ayverdi annemiz gibi biz de soralım: Bu ne biçim Müslümanlık?
Cemal Aydın / Mütercim
Rahmetli Sâmiha Ayverdi Hanım, Fatih semtinde bir markette alışveriş yapmaktadır. Bir ara market sahibinin bir çalışanına yüksek sesle şöyle dediğini duyar: "Karşımıza bakkal dükkânı açan bu adamı ben iflas ettirmesini bilirim, amma bana bir hacca patlar!"
Bu sözleri duyan o mübarek ve o celâlli hanımefendi, kendini tutamaz, bütün çalışanların ve müşterilerin gözleri önünde o patrona şöyle bağırır: "Ne demek sana bir hacca patlar? Sen Kâbe'yi Katolik papazı mı sanıyorsun? Oraya gidip günah mı çıkartacaksın? Bakkal iflas edecek! Alacaklıları kapısına dayanacak! Haciz gelecek! Evinin eşyası yok pahasına gidecek! Adamcağız, karısı ve çocukları perişan olacak! Aç ve sefil duruma düşecek! Sense işlediğin o affedilmez günahı hacca gitmekle affettireceksin ha? Kul hakkının hacda ve umrede affolunduğunu sana kim söyledi? Bu ne biçim Müslümanlık? Sen ne biçim Müslümansın?"
Evet, Sâmiha Hanımefendi bu ve buna benzer çok ağır sözler söyler ve o açgözlü patronu herkesin içinde rezil rüsvâ eyler.
Sarsılmaz bir iman
Sâmiha Hanımefendi için "celâlli", yani gözünü budaktan sakınmayacak derecede pervasız dedim. Öyleydi, Allah onu sonsuz rahmetiyle kuşatsın! Bir zamanlar İslâmî değerlerimizden, kendi öz benliğimizden uzaklaşmış, dış kahramanların hayranı, Stalinci, Maocu tipler türemişti. Caddelerde, orada burada haftalık veya günlük yayın organlarını o tipler, yanlarından geçenlerin gözlerine sokarcasına uzatır, bir bakıma insanları o paçavralarını almaya zorlarlardı. İşte o tiplerden biri Sâmiha Hanımefendiye öyle bir paçavrayı uzatır. Sâmiha Hanım da parasını verip alır. Hemen ardında da, hiç okumadan, o satıcı gencin gözleri önünde o paçavrayı yırtıp parçalar ve oradaki bir çöp sepetine atar. Satıcı bakakalır. Sokaklarda insanların acımasızca öldürüldüğü o karanlık günlerde böyle bir şeyi, ancak sarsılmaz bir iman sahibi, onun gibi celâlli ve sarsılmaz bir iman sahibi biri yapabilirdi ki, Sâmiha Hanım, işte öyle biriydi!
Günümüzde de maalesef Fatih semtinin o açgözlü market patronu gibi kul hakkı nedir hiç tınmayan ve üzerindeki kul haklarını bir hacla, özellikle de son zamanlarda bir umreyle üzerinden atabileceğini sanan, sözde Müslüman kişiler türedi. Bu kişiler ümüklerine kadar kul hakkına batıyorlar, sonra da Katolik papazına günah çıkartırmışçasına umreye gidip güya arınıp geliyorlar! Sâmiha Ayverdi annemiz gibi biz de soralım: Bu ne biçim Müslümanlık?
Elbette "Makbul ve mebrur bir hac, kişiyi anasından doğmuşçasına günahsız hâle getirir!" meâlinde sahih bir hadis var. Aynı hadisin içinde "makbul, mebrur" ifadeleri geçiyor. Ne demek "makbul ve mebrur"? Allah tarafından kabul edilmiş ve beğenilmiş demek. Allah'ın kabul etmediği ve beğenmediği hac olur mu? Evet, Allah'ın kabul etmediği ve beğenmediği haclar ve umreler de olur. Neden olur? Peygamberimiz aleyhisselâmın şu hadiste haber verdiği sebepten ötürü olur: "Peygamberimiz aleyhisselâm, uzun yolculuk yaparak gelmiş, üstü başı toz içinde, saçı başı dağılmış, ellerini göğe uzatarak, 'Yâ Rab, Yâ Rab!' diye yalvarıp yakaran bir adam hakkında şöyle buyurdu: O adamın yediği haram, içtiği haram, giydiği haram! Haram ile beslenip de gelmiş! Öyle birinin duası Allah tarafından nasıl kabul edilsin?" (Müslim ve Tirmizî)
Hak ancak sahibine ödenir
"Hac ve umre yapanın günahlarının silineceği" hadisi çok sık tekrarlanıyor da bu hadis neredeyse hiç dile getirilmiyor. Aslında birincisinden daha çok bu ikincisinin çokça ve sıklıkla hatırlatılması gerekiyor. Hatırlatılmalı ki, Sâmiha Annemizin çıkıştığı o market sahibi türünden adamlar, kul hakkının hac ile umreyle asla ve kat'a affedilmeyeceğini bilsinler!
Çalışanının hakkını vermeyen, hak etmeden kâr ve kazanç elde eden, rüşvet alan, rüşvet veren, vazifesini, işini gereği gibi yapmayan, zekâtını tam olarak vermeyen, sadaka vermeyen kimseler... Evet, bu kimseler üzerlerinde kul hakkı olan kimselerdir. Böyleleri bir değil, bin kere de hacca ve umreye gitse, üzerlerindeki kul hakkı asla silinmez. Çünkü hacları ve umreleri kabul olmaz! Bunu ben söylemiyorum ki Peygamberimiz aleyhisselâm az önce okuduğunuz hadiste söylüyor. Yukarıda saydığımız ve daha pek çok ekleme yapabileceğimiz kul hakları ne hacla, umreyle ne de namazla ödenir. O haklar ancak hak sahiplerine haklarını vermekle ödenir. Bunun aksini iddia eden kimse ya cahildir, ya da Peygamberimiz aleyhisselâmın yukarıdaki açık ve net uyarısına kulak asmayan birdir ki, öyle birine inanmak insanı yoldan çıkarır, İslâm'dan uzaklaştırır.
Düşünsenize, binlerce Müslümanın kanını döken Haccâc-ı Zâlim de haccetmişti. Peygamber Efendimizin nazlı kuzusu, dünyalar güzeli Hazreti Hüseyin Efendimizin kanını döken o Yezid ve onun gibi katiller de haccetmişlerdi. Katilliklerini, zulümlerini saymakla bitiremeyeceğimiz öylesi daha nice kan içiciler, hac ve umre yaptılar. Hem de bir kere değil, defalarca. Affedildiler mi onlar? Affedilmeleri mümkün mü? Günümüzde de o türden insanlar pek çok. Affedilirler mi?
Binlerce fakirin vebali
Eski dönemlerde özellikle Mekke ve Medine'ye pek uzak olmayan yerlerde ikamet eden insanlar, hacca gitmenin masrafı bugünkü kadar olmadığı için çok fazla hac ve umre yapabilirlerdi. Ayrıca o dönemlerdeki fakirlik günümüzdeki gibi değildi. O zamanlar en fakir kimsenin bile başını sokacağı bir evi olurdu, kira derdi olmazdı. İyi kötü bir mumu veya kandili bulunur, elektrik ve su parası ödemezdi. Şuradan buradan çalı çırpı, odun vesaire bulur, doğalgaz için ödeme yapmazdı. Günümüzdeki yoksulların derdine deva olacak yardımlarda bulunmak yerine, gerek üzerimizdeki kul haklarını affettirmek, gerekse sevap kazanmak için üstelik de alabildiğine lüks umrelere sık sık gidersek, bizler binlerce fakirin vebalini yüklenmiş oluruz.
Bir aile reisi veya ailenin diğer fertleri, yoksulluktan ve geçim sıkıntısından dolayı mecburen hırsızlık vesaire gibi kötü yollara düşerse... Lütfen bunu bir düşünün! Bundan dolayı hesaba çekilmeyeceğimizden emin miyiz? Kendi payıma ben hiç emin değilim. Öyle bir hesaba çekilmemek için de gücümün yettiğince yardım yapmaya çalışıyorum. Sizler, siz ey zengin erkek ve kadın kardeşlerim, mağdur ve çaresiz durumda olanların yardımına, gerek doğrudan, gerekse güvendiğiniz veya bir araya gelip kuracağınız yardım kuruluşları yoluyla yardım ederseniz, hem kötülüğün önlenmesini sağlar, hem de öylesi bir kötülükten başkalarının zarar görmesini de önlemiş olursunuz! İnanın, bunu yapmakla, o sayısız umrelerinizde kazanamayacağınızdan çok daha fazla sevap kazanırsınız!
Son olarak, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsünde Tasavvuf ve Hitabet derslerimize giren "Yılların İzi" adıyla önemli bir hatıra kitabı yazan, hem anne hem de baba tarafından Seyyid olan (Hazreti Hüseyin Efendimizin soyundan gelen) merhum hocamız Mahir İz'in şu uyarısını hatırlatalım: "Kişinin yakın veya uzak çevresinde çaresiz durumda pek çok fakir varken birden fazla umreye gitmesi kesinlikle caiz değildir!"