Habur'da "karınca" olmak

Prof. Dr. Mustafa Öztürk / Mardin Artuklu Üniversitesi
12.02.2025

Irak Türkiye hattında ‘karınca' işi son zamanlarda bir hayli yaygınlaşmış. Eskiden sadece sınıra yakın Silopi ve Cizreliler bu işi yaparken, halihazırda bütün bölgeye yayılmış. Hatta bazı şehirlerden bunun için hususi otobüsler kaldırılıyor. Bir karınca ayda ortalama 10-15 defa sınırdan girip çıkıyor.


Habur'da "karınca" olmak

Prof. Dr. Mustafa Öztürk / Mardin Artuklu Üniversitesi

Mardin'den Erbil'e hareket eden otobüsteki yerimi almıştım ve akşamın erken saatlerindeki ilk karanlıkta epeyce yol almıştık. Kızıltepe, Nusaybin, Cizre, Silopi ve daha birkaç güzergâhta rutin yolcu indir bindir işleminden sonra nihayet Habur Gümrük Kapısına vardık. Uzun süren valiz ve pasaport kontrolünden sonra bu sefer de Irak tarafındaki İbrahim Halil Kapısında aynı işlemlerden geçtik. İki sınırdaki çile dolu kuyruklar, normalde 7 saat olan yolu 11 saate çıkarmıştı. Neyse ki güzel bir sabahın ilk ışıklarıyla Erbil'e vararak önceden ayırttığım otele yerleştim. Biraz oyalanmanın ardından ilk işim, kendimi şehir merkezine atmak oldu.

Orta Doğu'nun yükselen yıldızı Erbil

Tarihi geçmişi 6 bin yıl kadar gerilere uzanan ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin başkenti olan Erbil, Orta Doğu'nun revaç gören ticaret ve alışveriş merkezlerinden biri. Bölgede yaşanabilecek en iyi kentler arasında gösterilen Erbil'in adeta kalbindeki Erbil Kalesi, şehrin en çok ilgi gören mekânlarından. UNESCO kültür mirası listesindeki kale, ziyaretçilerin görmeden gitmediği, şehrin simge mekânlarından biri.

Erbil Kalesinin hemen karşısındaki Kayseri Çarşısı, şehrin en renkli, en işlek noktası. Osmanlı'dan kalan çarşı, 200 yıllık bir maziye sahip. İstanbul'daki Kapalı Çarşı'yı çağrıştıran bu çarşı; geleneksel kıyafetler, kumaşlar, kuruyemiş, şerbet ve hediyelik eşya gibi türlü ürünlerin satıldığı 600'den fazla dükkanın yanı sıra dip dibe sıralı kuyumcuların yegâne adresi.

Modern yaşamın bütün izlerini yansıtan ışıltılı alışveriş merkezleri, şehir hengâmesinin biraz uzağında etrafı kalın duvarlarla örülmüş siteler içinde inşâ edilmiş milyon dolarlık malikâneler, geniş ve ferah caddeler, tıkır tıkır işleyen ekonomik ve sosyal yaşam Erbil'in modern yüzünü dışa vuruyor. Buna mukabil ekonomik darboğaz ve siyasi belirsizlikler sarmalında sade yaşamlar süren halk yığınlarının varlığı ise tipik bir Orta Doğu şehrinin rutin paradokslarını barındırıyor.

Politikaya duyarsızlaşmış bir halk

Kürtler, politik gelişmelere çok duyarlı bir halk olarak tarif edilir. Bu genelleme, hangi coğrafyada, hangi aidiyetle yaşarsa yaşasın Kürtlerin geneli için yapılır. Bahçeli'nin, Öcalan'ın mecliste konuşmasını salık veren konuşmasının yanı sıra Suriye'de ortaya çıkan son tabloda Kürtlerin durumunun nasıl bir yere evrileceği konusunda Erbil'de bir heyecan görmedim. Toplumun ortalamasını yansıttığını düşündüğüm esnaf, memur, işçi, öğrenci ve tanıdığım bazı akademisyenlerle yaptığım görüşmelerden sonra bu kanaat hasıl oldu bende. Oysa aksini bekliyordum.

Normal şartlarda, iki ayrı ülkede Kürtlerin geleceğini doğrudan ilgilendiren son gelişmeler karşısında, Erbil sokağının yüksek bir duyarlılık göstermesi, gelişmelere kulak kesilmesi, iyi kötü bir fikir serd etmesi beklenirken ne olmuştu da insanlar böyle kapı duvar kesilmişlerdi? Çok geçmeden anlayacaktım ki; düzenli ödenmeyen maaşlar ve her geçen gün biraz daha zorlaşan ekonomik şartlar; yani mutfakta doğru düzgün kaynamayan tencere, bütün bunlara neden olmuştu. Halkın politik duyarlılığını körelten sebeplerden birisinin de KDP ve KYB arasındaki çekişmeler olduğunu gözledim.

Türkiye'ye olan ilgi oldukça yüksek. Biz işlerimizi Kürtçe konuşarak halledebiliyor olsak da Türkiye'den geldiğimizi anlayınca üç beş cümle Türkçe konuşmadan edemeyen insanlarla karşılaştım. Her köşeden Türkçe müzik seslerini duymak mümkün. Türkiye'yi en az bir kere ziyaret etmiş çok insan var Erbil sokaklarında.

Habur sınır kapısında "karınca" olmak

Dönüş için Erbil otobüs terminaline vardığımda, iki ayrı sınır kapısında çekeceğimi tahmin ettiğim kuyruk işkenceleri şimdiden gözümde büyüyordu. Bunda yanılmayacaktım da. Neyse ki Irak tarafında çok bekletmediler. Fakat Türkiye'ye geçişte kontroller çok uzun sürüyordu. Belirlenen kotadaki eşya geçişlerini önlemek amacıyla, otobüsler ve yolcular çok sıkı kontrollerden geçiriliyordu. İnsanlar, Irak tarafında daha ucuz olan telefon, çay ve sigara gibi ürünleri getiriyor, bunları Türkiye'de düşük bir karla satıyorlardı.

Yurtdışından eşya getirip Türkiye'de satıyor olmak, ekonomik döngünün en garip ticarî faaliyetlerinden biri olmalı. Getirilen ürünlerin pek çoğu aslında Türkiye'de üretiliyor. Yani bir ürün önce Irak'a ihraç ediliyor, ardından aynı ürün bu sefer karıncalar marifetiyle yine üretildiği ülkeye ithal ediliyor.

Otobüs bagajından sırtladığım bavulumu kontrol cihazından geçirdiğimde gümrük muhafızları, "Bavulunda ne var!" diye sordular. Tavırları soru sormaktan çok tepki içeriyor gibiydi. Bavulu açıp gösterdiğimde, bunun kullandığım dizüstü bilgisayar olduğunu, telefon, çay ve sigara gibi başka eşyam olmadığını anlamaları uzun sürmedi. Yeşil pasaportlu olduğumu da görünce ne iş yaptığımı sordular. Akademisyen olduğumu söyleyince biraz mahcup bir edayla "Hocam sorun yok, sizin karınca olabileceğinizi sandık." dediler.

Karınca mı? ...

Habur Gümrük Kapısında karınca olmak? ...

Eskiden kaçakçı, şimdi karınca

Aslında bölgede yaşayan biri olarak karıncanın ne olduğunu bilmiyor değildim. Sadece karınca olduğumun sanılması bir an için ilginç geldi. Eskiden kaçakçılık olarak anılan bu ticaretin derin mazisi, Irak ve Suriye'nin bizden koparılıp araya sınırların çizildiği bir asır öncesine kadar gidiyor. Eski kaçakçıların katır, eşek ve atlarla hatta yaya olarak dağları ve mayınlı hudutları aşarak yaptıkları ticaret, şimdi karınca adı altında, çağa daha münasip şartlarda yapılıyor. İllegal bir geçim metodu olsa da, hem şimdi hem de geçmişte amaç, üç beş lokma ekmek parası edinmekti. Arada bir fark var ki; eskiden eşek ve katır sırtında kaçakçılık yapanların torunları o sınırları artık pasaportlarla aşıyor.

Gümrük yetkilileri yolculuk yaptığımız otobüste şüphe unsuru tespit ettiklerinden olacak, otobüsü x-ray cihazına yönlendirdiler. Bu, fazladan en az üç beş saat daha beklemek anlamına geliyordu. Çaresiz, bekleme bölümüne geçtik. Hem gelenlerin hem gidenlerin telaşlı kalabalığıyla ana baba günü gibiydi ortalık. Kışın çetin soğuğu da işin tuzu biberi oldu. Fakat sızıldamanın bir manası yoktu. Aslında içine düştüğüm bu sıkıntılı durum, sınırdan günübirlik geçip duran karıncalar hakkında bilgi edinme fırsatı sunmuştu.

Özgüvenli koşuşturmalarından ve çevreye vaziyet eden tavırlarından kimin karınca olabileceğini kestirmek zor değildi. Az ötede bir bankın etrafında kümelenmiş, kimi oturan kimi de ayakta bekleyen bir grup genç dikkatimi çekti. Yanlarına sokulup okkalı bir selam verdim. Öncesinde uzaktan göz göze gelerek birbirimizi süzdüğümüz gençlerden birisi başka bir kelam etmeme fırsat bırakmadan selamımı alıp ayağa kalktı ve yerini nazikçe bana verdi. Kendiliğinden oluşan sıcak bir ortam vardı. Oturur oturmaz patavatsızca muhabbetin ortasına dalarak "Gençler, siz karınca mısınız?" dedim. Homurtulu bir gülüşle bir ağızdan "Evet karıncayız abi." diye cevap verdiler. Bu samimi ortam, hemen her şeyin sorulabileceğine ve aynı şekilde her şeyin cevaplanacağına işaret ediyordu.

Karıncalığın detayları

Bana yerini veren genç, yurtdışında üniversite okumuş, diploma denklik sorunu yaşadığı için karınca olmuş. Üstelik Rusça ve İngilizce de biliyordu. Kendisi gibi üniversite okuyup atanamadığı için bu işe girmiş çok insan varmış. Bu tahsilli karınca, yaptıkları işin pek yasal olmadığını, fakat bölgenin ekonomisi biraz canlansın diye nisbeten göz yumulduğunun farkındaydı.

Karıncalar, sınırı geçtikten sonra sınırın hemen dibindeki Zaho'da iniyorlar. Sigara, çay, puro, içki gibi Türkiye'den ucuz olan ne varsa alıp getiriyorlar. Giderken boş olan valizler, dönüşte doldurulmuş oluyor. Getirilen her ürün için bir kotası var elbette. Mesela sigarada sınır üç karton, çayda bir kilo. Fazlasına el konuluyor. Telefon getirilecekse gümrük vergisi ödemek lazım. Bu yüzden sefere telefon olmadan çıkılıyor. Oradan bir telefon alınacak, kart takılacak ve normal telefon gibi gümrükten geçirilecek. Sigara ve telefon büyük bir itinayla zulalanır; yağ tenekesine, tabak aralarına, mont kapüşonuna, araç stepnesine, valiz astarına, çikolata ve kahve kutularına saklanır. Tabi, tilki ne kadar hile bilirse kurt da o kadar yol bilir, derler. İşinde tecrübeli memurların zulayı patlatması her zaman mümkün. Fakat kadın karıncalar daha avantajlı. Gümrükte bayan görevli az olduğundan daha rahat geçiyorlar.

Karınca işi son zamanlarda bir hayli yaygınlaşmış. Eskiden sadece sınıra yakın Silopi ve Cizreliler bu işi yaparken, halihazırda bütün bölgeye yayılmış. Hatta bazı şehirlerden bunun için hususi otobüsler kaldırılıyormuş. Bir karıncanın ayda ortalama 10-15 defa sınırdan girip çıktığını öğreniyorum bu arada.

Duyduğum en ilginç şey "patron karınca" oldu. Meğer bu işte de işçi-patron sınıfı varmış. Irak'a gidip eşya alacak parası olmayanlar, tabir yerindeyse kiralanıyor. Patron olan, böyle kişileri yevmiyeyle tutup eşya getirtiyormuş. Yeme içme de patrondan.

"Bu işi onur duyarak yapmıyoruz"

Cümleler neşe içinde ağızlardan bir bir dökülürken ilk karınca, yaşadığı zorlukları hatırlayıp hüzünlendi: Bu işi onur duyarak yapmıyoruz abi! Balık istifi otobüslerde yolculuk yaptıklarını, onur kırıcı muamelelere maruz kaldıklarını, bütün malları kaptırıp zarar etme riskiyle burun buruna olduklarını, pasaport sıralarında, binlerce kişi ve araçla saatlerce, baş döndürücü bir telaşla yazın kavurucu sıcaklarına ve kışın zemheri ayazlarına göğüs gerdiklerini uzun uzun anlattı. Anlaşılan o ki, geçim belası onlara karınca kadar bile değerin verilmediği bu işi yaptırıyordu.

Sadece gümrük çalışanlarından değil normal halk tarafından da horlandıklarını iç geçirerek belirttikten sonra şakayla karışık ekliyor karıncalardan biri:

Bu uzun kuyrukların günah keçisi olarak bizi görüyor herkes. Halbuki karıncalar, Süleyman Peygamber'in askerleri. Dokunulması ve zarar verilmesi en günah mahluklardır karıncalar ...

[email protected]