Gözden çıkarılan aydınlar Rodos'a gönderilirdi

Mustafa İsen/ Yazar
2.07.2024

Os­manlı Devleti sürgünü iki amaçlı olarak kullanmaktaydı. Daha küçük cezalarla tecziye edilen bürokrat ya da aydınlar Bursa, Edirne gibi başkent İstanbul'un yakınında yer alan şehirlere gönderilirken büsbütün gözden çıkarılan ve kaç­ma tehlikesi bütünüyle bertaraf edilmek istenenler başta Rodos olmak üzere adalara yollanıyordu. Bu anlamda Rodos en çok sürgüne mekân olan adalar­dan biriydi.


Gözden çıkarılan aydınlar Rodos'a gönderilirdi

Mustafa İsen/ Yazar

Bütün devletler gibi Osmanlılar da kuruluşundan itibaren varlığının devamlılığını amaçlamış ve bunun için önlemler almış, bu tedbirler kanun ve kurallarla şekillendirilmiştir. Oluşturulan bu kurallar ile devletin devamlılığına ve toplumda düzenin sağlanmasına çalışılmıştır. Aksi durumlarda ise cezai yaptırımlar uygulanmıştır. Sürgün de uygulanan cezalardan biridir. Sürgün cezası genellikle kişinin toplum huzurunu bozan davranışlarda bulunması, yolsuzluk yapması, devletin uygulamalarına aykırı ya da eleştirel tavır koyması, devlet malına zarar gibi sebeplerden dolayı uygulanmıştır.

Rodos adası da Osmanlılar döneminde toplum içerisinde sorun çıkaran kişilerin ve gözden düşen siyasilerin sürgün yerlerinden biri olmuştur. Adaya adli, siyasi ve iskân politikası gibi sebeplerden dolayı sürgünler yapılmış olsa da siyasi sebeplerle yapılan sürgünlerin ağır bastığı görülmektedir.

Ege Denizi'nin güneydoğusunda yer alan ve bölgenin dördüncü büyük adası olan Rodos'un yerleşim tarihi çok eskilere dayanır. Ada, Roma İmparatorlu­ğu, Venedikliler, Rodos Şövalyeleri gibi yönetimlerde kaldıktan sonra 1522 yılında, Kanunî Sultan Süleyman döneminde Osmanlıların eline geçti. Os­manlı devrinde yerli Rum Hristiyan halkı yanında Avrupa'dan mülteci olarak gelen Yahudiler, Anadolu'dan adaya yerleştirilen Müslüman Türklerle zengin kültürel çeşitliliğe sahip bir yöreye dönüştü. Böylece 1912'ye kadar 390 sene Osmanlı hâkimiyetinde kalan adada pek çok cami, mescit, imaret, tekke, çeşme ve kütüphane inşa edildi. Rodos hem erken dönemde fethi hem de stratejik konumu dolayısı ile Osmanlı Devleti'nin hep gözünün üzerinde olduğu şehirlerden biri oldu. Bu yüzden pek çok tarihi eserle donatıldı. Başta kalesi, adalardaki en güzel camilerden biri olan Süleymaniye ve İbrahim Paşa camileri, Sultan Mustafa Hamamı, Ağa Camii, Hafız Ahmed Ağa kütüphanesi, Saat kulesi bunların önde gelenleridir. Evliya Çelebi Rodos'ta on cami, otuz mescid, dört medrese, on yedi mektep, dört tekke, bir imaret, dört han, yetmiş çeşme, on beş hamamdan söz eder.

Gözden çıkarılanların yeri

Ro­dos, başka pek çok özelliği yanında fethi izleyen yıllardan itibaren Osmanlı bürokrat ve aydınları için bir sürgün mekanıdır.

Os­manlı Devleti sürgünü iki amaçlı olarak kullanmaktaydı. Daha küçük cezalarla tecziye edilen bürokrat ya da aydınlar Bursa, Edirne gibi başkent İstanbul'un yakınında yer alan şehirlere gönderilirken büsbütün gözden çıkarılan ve kaç­ma tehlikesi bütünüyle bertaraf edilmek istenenler başta Rodos olmak üzere adalara yollanıyordu. Bu anlamda Rodos en çok sürgüne mekân olan adalar­dan biridir. Gözden düşen Kırım Hanları, hükûmete ters düşen paşalar, rütbeli memurlar ve bazı aydınlar hayatlarının bir bölümünü burada yaşamak, hatta bir kısmı burada sonlandırmak zorunda kalmışlardır.

Rodos ve Türk aydınları açısından Rodos adasının bir sürgün ya da sığınma mekânı ilişkisi fetihten önce başlar. Fatih Sultan Mehmed'in oğlu Cem Sultan (d. 3 Aralık 1459 - ö.1495), ağabe­yi II. Bayezid tahta geçince, onun padişahlığını kabul etmeyip isyan etti. Bu mücadelesinde başarılı olamayınca Rodos şövalyelerine sığındı. Hayatının bir bölümünü burada geçirdi. Cem Sultan, siyasî tarih bakımdan olduğu kadar, kültür ve edebiyat tarihi açısından da önem taşıyan bir şehzâdedir. Kendisi şair olduğu gibi, şairlerin de koruyucusu idi. Karaman'da sancak beyi olarak bulunduğu sırada çevresinde bir şairler halkası oluşmuştu. Özellikle ülkesin­den uzaklarda iken yazdığı ve yoğun bir lirizmin hâkim olduğu şiirlerinde, çeşitli acılar ve çaresizliklerle dolu maceralı hayatından belirgin izler görülür. Bunların bir kısmı da Rodos'ta kaleme alınmış olmalıdır.

Haydar Çelebi, (ö. 1495'ten sonra?) Cem'in koruyup kolladığı çevresindeki şairlerden biridir ve onunla Rodos'a gidip esaret günlerinde Cem'le birlikte oldu. Şehzâdenin ölüm ha­berini, özel eşyalarını ve çok sevdiği beyaz papağanını da Avrupa'dan o getirdi.

Cem Sa'dîsi olarak tanınan Sa'dullah da (ö. 1493 ?) Cem Sultan'la birlikte Rodos'a giden şairlerden biridir. Cem Sultan'ın şehzade valiliği sırasında nişancısı, musahibi ve yakın arkadaşı olduğu için Cem Sa'dîsi diye tanındı. Konya'da Cem Sultan'la beraber olan Sa'dî, Hacca giderken ve Avrupa'da Cem'in yanında bulundu. Şehzâde sürgündeyken tebdil-i kı­yafetle Osmanlı ülkesine gelip Cem'e olup bitenlere dair haber götürmek istedi. Fakat yakalanıp boğularak öldürüldü. Divan'ı vardır.

Sürgüne giden ilk entelektüel

Türk şair tezkireciliğinin en önemli ismi Latifî (d. 1491 - ö.1582), öğrenimini tamamladıktan sonra çeşitli imaretlerde kâtip olarak çalıştı. 1546'da tamam­ladığı şairler tezkiresini devrin padişahı Kanunî Sultan Süleyman'a sunmuş, karşılık olarak Ebu Eyyub Ensari Vakfı'na kâtip tayin edilmişti. Bu görevini sürdürürken buradaki görevinden azledilerek Rodos'a, Kanunî İmareti kâtipli­ğine sürgüne gönderildi. Bu anlamda Latifî Rodos sürgününe gönderilen ilk entelektüeldi.

Ünlü mutasavvıf şair Niyazî-i Mısrî (d. 1618 - ö. 1694), uzun yıllar kalacağı ve orada vefat edeceği Limni sürgününden önce Rodos'a sürgün edilmişti (1662). Dokuz ay süren Rodos sürgünü sonunda Bursa'ya dönen şair, halk ve bilim adamları arasında te'vilinde zorluk çekilen birtakım fikirleri dolayısıyla Limni Adası'na sürgüne gönderildi (1677). Orada da öldü.

Mehmed Ramî Paşa (d. 1654 - ö. 1707), İstanbul'da doğdu. Eğitimini tamamla­yınca memur oldu. Beylikçi ve reisülküttab tayin edildi. 1699'da Karlofça Barış Antlaşması'na baş murahhas olarak katıldı ve buradaki başarısı üzerine sadra­zamlığa yükseltildi. Edirne Vakası (1703) olarak da anılan Cebeciler Ayaklan­masında dirayet gösteremediği için azledilip Kıbrıs'a sürüldüyse de affedilip Mısır valiliğine atandı. Fakat buradan da alınarak Rodos'a sürüldü ve burada öldü. Paşa, devlet adamlığı yanında edebî kişiliğiyle de tanındı. Divan'ı, yaptığı mektuplaşmaları derlediği Münşeât'ı, hat ve hesapla ilgili Hülâsa-i İnşâ risalesi ve Karlofça görüşmesiyle alakalı bilgileri barındıran Vekâyi'-i Müsâlahâ isimli eserleri vardır.

Bürokrat şairlerden Bahir Köse Mustafa Paşa (ö.1 Nisan 1765), vezir Abdurrah­man Paşa'nın oğludur. İyi bir öğrenim gördü. Mesleğinde yükselerek vezir oldu. 1756'da mührü elinden alınarak Balıkhâne'ye hapsedildi. Bir müddet sonra Rodos Ada­sı'na sürgün edildi. Affedilip tekrar önemli görevlere atandı. 1765 yılında Midilli Adası'na sürgün edildi. 1 Nisan 1765 günü de Midilli'de idam edildi.

Rodos'a sürgüne gönderilen bir diğer şair olan Haşmet (ö.1768) İstanbul'da doğdu. Babası Yenişehirli Kazasker Abbas Ebu'l-Hayy Efendi'dir. İyi bir öğre­nim gördükten sonra müderris oldu. Koca Ragıb Paşa (ö. 1763) ile yakınlık ku­rup himayesini kazanan Haşmet, sultanın huzuruna çıkacak kadar iltifat gör­dü. Fakat sivri dili ve hicivleri sebebiyle etrafındakilerin tepkisini çeken şair, önce İstinye'deki evinde hapis cezasına çarptırıldı. Fakat bunun etkisi olmayın­ca 1762 yılında bir başka şair Kerküklü Abdürrezzak Nevres (Nevres-i Kadîm) (ö. 1762) ile birlikte Bursa'ya sürgün edildi. Altı yıla yakın Bursa'da yaşayan Haşmet, Bursa halkından da tepki görünce önce İzmir'e oradan da Rodos'a sürüldü. Burada öldü. Klasik Türk edebiyatının renkli simalarından ve önde gelen şairlerindendi.

Şair ve hattat olarak tanınan Ebubekir Ratib Efendi (ö. 1799), bazı memuri­yet basamaklarını aşıp Avusturya'ya elçi olarak atandı. Viyana'dan döndükten sonra bazı görevleri ifa edip ardından reisülküttab oldu. 1796 yılında azledilip Rodos'a sürüldü. Burada idam edildi. İyi bir devlet ada­mı, marifetli bir sefir, Nakşî Mehmed Ataullah Efendi'ye (ö.1789) müntesip bir derviş ve üç dilde nazma muktedir bir şairdi.

Kırım hanlarının bir kısmı da Rodos'a sürgüne gönderildi. Bunlardan biri olan Muhammed Kamil Giray (d. ?/1591 - ö. ?/1674 ?), Kırım Hanı Selamet Giray'ın oğludur. Şiirlerinde "Kamil, Kâmilî" mahlasını kullandı. Diğer han şairlerin tersine şiirlerini hece vezniyle ve âşık tarzında yazdı. İlki 1642-1644, diğeri 1654-1666 yılları arasında olmak üzere iki defa Kırım Han'ı olarak tahta çıktı. İlk tahta çıkışından üç yıl sonra görevinden alınarak Rodos'a sürüldü. İslam Giray'ın vefatından sonra ikinci defa tahta oturdu.

Selim Giray Han (ö. 1704) 1671 yılında Kırım Hanı tayin edildi. Aynı yıl Os­manlı ordusu ile Kamaniçe Seferi'ne katıldı. Çehrin kalesinin alınması ile gö­revlendirildi. Bu görevde başarısız olunca tahttan indirildi ve Rodos'a sürgüne gönderildi (1678). 1684 yılında yeniden han tayin edildi.

Bir diğer Kırım hanı II. Mengli Giray, (d.1682-ö.1739) babası Hacı Selim Gi­ray'ın (ö. 1704) sürgünde bulunduğu Rodos Adası'nda doğdu. Gelecekte Kı­rım tahtına oturması muhtemel olduğu için giraylara mahsus özel bir eğitim­le yetiştirildi. Babasının ölümü üzerine Kırım'a döndü ve 1724 yılında Kırım Hanı oldu. Patrona İsyanından sonra (1730) azledilip önce Yanbolu'ya, sonra Rodos'a sürgün edildi. 1737 yılında tekrar Kırım Hanlığına getirilen II. Meng­li Giray, Bahçesaray'da öldü ve Bahçesaray Han Camii haziresine defnedildi. Han şairlerden olan Mengli Giray Ali Şir Nevaî'ye duyduğu hayranlıktan dola­yı şiirlerinde Nevaî mahlasını kullandı.

Başarısız siyasetçi, iyi şair

Şahin Giray Han (ö.1786), 1777 yılında Kırım Hanı oldu. Bir ara Rusya'ya kaçtı. Tekrar han olduysa da Rusya'nın işgaliyle saltanatı sona erince Osmanlı Devle­ti'ne sığındı. Rusya'nın Kırım'ı işgaline zemin hazırladığı için 1786'da Rodos'a sürülen Şahin Giray, adada idam edildi. Son Kırım Han'ı olan Şahin Giray, başarısız siyaset ve idareciliğine karşı şiirde kabiliyetli biri olarak görüldü.

Enderunlu Fazıl Hüseyin Bey (d. 1757 - ö. 30 Aralık 1810), Enderun'da öğrenim gördü. Sultan III. Selim'e ve dönemin ileri gelenlerine sunduğu kasidelerin de etkisiyle Rodos vakıflarının mütevelliliğine getirildi. Müfettişlik ve Maden eminliği yaptı. İstanbul'a döndü. Bazı hicivleri yüzünden 1800 yılında Rodos'a sürüldü. Rodos'ta iken gözlerini kaybetti. İs­tanbul'a dönmesine izin verildi.

Şair, yazar Süleyman Nazif (d. 6 Eylül 1788 - ö. 1832), memleketi olan Di­yarbakır valiliğine tayin olunan Behram Paşa'nın haksız uygulamalarına karşı şikâyetnameler kaleme aldı. Paşa'nın şikâyeti üzerine Rodos'a sürüldü. Altı ay kadar orada kaldıktan sonra İstanbul'a döndü.

Ferecik doğumlu Hacı Seyyid Ömer Rasim Efendi (d. 1779 – ö.1846), 1828'de Rus Savaşı ile ilgili padişaha verilen layihayı yazan kişi olduğu gerekçesiyle padişah tarafından görevinden azledilerek tutuklandı ve Rodos'a sürgün edil­di. Bağışlanıp tekrar görevine döndü.

Doktor, gazeteci, yazar İshak Sükutî (d. 1868 - ö. 1902), Diyarbakır'da doğ­du. Mekteb-i Tıbbiye'den mezun oldu. Mayıs 1889'da İbrahim Temo ile birlikte daha sonradan İttihat ve Terakkî adını alacak cemiyetin temellerini attı. Hükû­met aleyhindeki çalışmalarından dolayı 1896 yılı başlarında tabip yüzbaşı ola­rak Haydarpaşa Tatbikat Hastanesi'nde görev yaparken askerlikten çıkarıldı ve beş yıl kalebentlik cezasıyla Rodos'a sürgün edildi. Fakat bir süre sonra Ro­dos'tan kaçarak Mısır'a gitti.

Balçıklı Nacî, Müftîzâde/Za'imzâde Nacî Kasım Efendi (d. 1848 - ö.1909), 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Dobruca havalisini dolaşarak gönüllü as­ker topladı ve Gazi Osman Paşa kumandasında Sağ Kolağalığı rütbesiyle as­kerlik görevini yerine getirdi. Savaştan sonra İstanbul'a gelen Nacî, eski arka­daşları olan Muallim Nacî ve Ahmed Midhat ile birlikte yayıncılık faaliyetinde bulundu. Savaş sonrası İstanbul'daki muhacirlerin delegesi olarak muhacirle­rin yerleşmeleri için uygun yerler tespit etmeye çalıştı. Bursa'ya yerleşti ve bu­rada Yenişehir Mal Müdürü oldu. 1880 yılında Balıkesir A'şâr Nezareti başkâtipliğine atandı. Bu görevi sırasında Rodos'a sürgün edildi. Daha sonra affedildi ve Edremit'e yerleşip orada ikamet etti.

Türk edebiyatının önemli ismi Ahmet Mithat Efendi (d. 1844 / ö. 28 Aralık 1912), hem Dağarcık dergisinde yayınlanan "Duvardan Bir Seda" başlıklı yazısı üzerine yaşanan tartışmalar, hem de Namık Kemal'in Vatan Yahut Si­listre oyununun sahnelenmesi sırasında çıkan olaylar üzerine Namık Kemal ve diğer birkaç kişiyle birlikte önce tutuklanıp sonra da Namık Kemal Mago­sa'ya Ahmet Mithat ise Ebuzziya Tevfik'le birlikte Rodos'a sürgüne gönderildi. Rodos sürgünü, Ahmet Mithat Efendi'nin yayın faaliyetlerini kısmen sekteye uğratmış olsa da orada da boş durmadı. Yazmaya ve yazdıklarını yeğeni Meh­met Cevdet aracılığıyla İstanbul'da yayımlamaya devam etti. Dünyaya İkinci Geliş yahut İstanbul'da Neler Olmuş, Hasan Mellah ve Zeyl-i Hasan Mellah, Fe­latun Bey ile Rakım Efendi, Karı Koca Masalı gibi önemli romanları ve Açık­baş ve Ahz-ı Sar adlı tiyatro oyunları da Rodos sürgünü sırasında kaleme alın­dı. Bu yayın faaliyetlerinin yanı sıra Rodos'ta Medrese-i Süleymaniye adıyla bir de mektep açıp burada yeni eğitim öğretim metotlarını denedi. Daha sonra sürgün hatıralarını kaleme alarak Menfa adıyla yayımladı (1876). 1876 yılı sonlarında bu kez "Rodos sancağı tahrirat müdürü" sıfatıyla Rodos'a giderek Medrese-i Süleymaniye ile ilgili düzenlemeleri tamamladı.

Gazeteci, Hattat Ebüzziya Tevfik (d. 1849 / ö. 27 Ocak 1913), İstanbul'da doğ­du. Erken yaşlarda gazeteciliğe başladı. Namık Kemal'in de başyazılarını yazdığı bu yayın organları devrin yönetimini rahatsız eden yazılar yayınlıyordu. Bu yüzden sık sık kapanmalara maruz kaldı. Namık Kemal'in Vatan yahut Silistre adlı piyesinin sahnelenmesinin ardından Ebuzziya'nın sahibi olan İbret ve Sirac tekrar kapatıldı. Ebüzziya, arkadaşlarıyla beraber Rodos'a sürgüne gönderildi. Rodos'ta sürgün­deyken mahkûmların eğitimiyle ilgilendi, yayıncılık etkinliğini sürdürdü, birçok eserinin taslağını burada oluşturdu, bir süre sonra adanın mutasarrıfı Maşuk Pa­şa'nın yardımıyla kütüphaneye gitme izni aldı. Geçimini sağlayabilmek için de hapishanede hazırladığı yazıları İstanbul'da matbaasını teslim ettiği Şemsettin Sami'ye göndererek Muharrir adıyla bir dergi yayımlattı (1875). Bu tarihe kadar yazılarında Mehmed Tevfik imzasını kullanırken, bir sürgünün kendi adıyla yazı yazması yasak olduğundan, bundan sonra büyük oğlu Ziyâ'ya nisbetle Ebüzziyâ takma adını kullanmaya başladı. 1876'da Abdülaziz'in tahttan indirilmesi üzerine ilan edilen genel afla İstanbul'a döndükten sonra bundan böyle bu takma adı isim olarak kullanacağını açıkladı. Bu ad, daha sonra ailesine soyadı oldu.

Adanalı Hoca Hayret olarak tanınan Mehmed Bahaeddin Hayret Efendi (d. 1848- ö. 1913), tarihte Otuzbir Mart Vakası olarak bilinen ihtilal hareketle­rini İslam gazetesinde yazdığı bir makaleyle övdüğü gerekçesiyle 25 Temmuz 1909'da beş sene müddetle Rodos'a sürgüne gönderildi. 17 Aralık 1910'da affe­dilerek İstanbul'a dönmesine izin verildi.

Otuz Bir Mart Vakasının tahrikçileri arasında bulunduğu ileri sürülerek tu­tuklanan gazeteci, yazar Mizancı Murad (d.1854-ö.1917), divan-ı harbe sevk edildi ve müebbet kalebentlik cezasına çarptırıldı. Yapılan muhakemesi sonunda berat etmesine rağmen İstanbul'da kalmasında mahzur görüldüğü için sıkıyönetim idaresince Haziran 1909'da Rodos'a sürgüne gönderildi. Bir süre Rodos'ta kaldı, 1911 yılında da Midilli'ye geçti ve bir süre de orada kaldı. 1913 yılında çıkan af üzerine dört yıl kadar sonra İstanbul'a döndü.

Abdülaziz Halis Çıkıntaş (d. 1867 / ö. 6 Şubat 1935), Diyarbakır'da doğdu. Diyarbakır ve İstanbul'daki ke­sintili öğrenim yıllarının ardından 1890-1909 yılları arasında muhtelif kaza ve sancaklarda naiplik görevlerinde bulundu. 31 Mart Vakasını müteakip, Erga­nimadeni sancağı naibiyken İttihatçılar tarafından irtica suçlamasıyla Rodos'a sürüldü.

Bu sürgünlerden bir kısmı affedilerek geri dönerken bazısı hayatlarını burada noktalamıştır. Bu yüzden adanın maruf Murad Reis mezarlığı çok sayıda ünlünün türbelerini havidir. Kırım hanlarından Canberk Giray Han (ö.1636), Şahin Giray (ö. 1640), Fethi Giray (ö.1663), Mehmed Rami Paşa (ö.1707), Şah Safî (ö.1756), şair Haşmet (1768) bunlar arasındadır.

Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi Osmanlılar döneminde başka özellikleri yanında bir sürgün yeri olarak da dikkat çeken Rodos, belli sayıda aydına bu anlamda mekân olmuştur. Özellikle 18. yüzyıl ve sonrası adanın en hareketli dönemidir. Sözü edilen bu kültür ve sanat adamlarının bir bölümü burada vakitlerini boşa geçirmemiş bir kısmı eserlerinin bir bölümünü burada kaleme alırken bazısı da başta okul ve eğitim kurumu olmak üzere başka çalışmalardan geri durmamışlardır.

Sözü edilen bu sürgünlerin daha azı entelektüel faaliyetler yüzünden, çoğu ise siyasi sebepler ve bürokratik değerlendirmeler dolayısı ile olmuştur. Özelliklere aydınlara yönelik engelleme çabaları arzu edilmemekle birlikte her devirde karşılaşılan bir durumdur.

[email protected]