Gerçekler acıdır ama bu kadarı katlanabilir değil

Filiz Zengin/ tv4 Kanal Koordinatörü
3.08.2024

Her yıl kurumsal belgesel ve televizyon programlarının uluslararası bir jüri tarafından ödüllendirildiği Cannes Corporate Media & TV Awards, 14 yıldır Fransa'da sürüyor. Bu yıl jüri üyeleri arasında yer alan tv4 Kanal Koordinatörü Filiz Zengin, festivali bizim için değerlendirdi.


Gerçekler acıdır ama bu kadarı katlanabilir değil

Filiz Zengin/ tv4 Kanal Koordinatörü

Gişe rekorları kıran büyük yapımlar, süper star oyuncular ve patlayan efektler mi çekmeli bizi ekrana? Ya içinde keşfetmeyi bekleyen, göz ardı edilen diğer hikayeler. Öyle hikâyeler var ki! Belgeseller, bunları gün yüzüne çıkarmak için bir köprü aslında; keşfedene...

İşte Cannes Kurumsal Medya ve TV Ödülleri bu bağlamda oldukça özel bir yere sahip. 2010 yılından bu yana düzenlenen festival, kurumsal filmlerin ve belgesellerin en iyi örneklerini ödüllendiriyor. Sanat ve medya dünyasından 60'a yakın uluslararası profesyonelin yer aldığı jüri üyelerinden biri de benim.

Belgeseller, sadece Batı'nın Doğu'ya merakını değil, aynı zamanda sorunları gündeme getirmek için mücadele eden yerel yapımcıların çabalarını da yansıtıyor. Belgeselcilik çok kolay bir iş değil. Bütçeniz yoksa devlet ve STK destekleriyle yürüyen bir sistemin içine düşüyorsunuz. Yerel yapımcıların sponsorluk desteği için medya eliyle Batılı aktörlerin bölgedeki siyasetine maşa olmaları objektiflik tartışmalarına yol açsa da sonuç olarak anlatılmamış hikâyelerin sesi duyuluyor bu filmlerde. Zaten her gerçeğin iki tarafı yok mu? Ve tabi ki mazlum bu belgesellerdeki her şeye rağmen en gerçek şey.

Bu festivale dair bir küçük notu da yazmak istiyorum. Jüri üyeleri yüzlerce belgesel ve TV programının arasından en iyi beşi ödüllendiriyor. Altın, Gümüş, Siyah ve Mavi Yunus heykelcikleri sahiplerine kavuşuyor. Bu festivali sembolü Yunus balığı olmasıyla daha da seviyorum.

Çünkü yunuslar, denizlerin zarif ve zeki yaratıkları. Kurtarıcılığın simgeleri. Yunan tarihçi Herodotos'un anlattığı en sevimli masalın kahramanları. Ünü Midilli'den öteye geçen halk ozanı Arion'u dalgalar arasında boğulmak üzereyken sırtına alıp kurtaran o sevimli dostlar.

17 belgesel ile insansal sorunlar

Güncel konular ve araştırma dosyaları çerçevesinde, dünya sorunlarına dair yeni bakış açıları sunan 17 belgesel izledim. Bu yapımlar araştırmacı gazetecilik üzerine cesur örnekleri gözler önüne seriyor. Konuları şöyle; Son iki yıldır dünyanın gündeminde olan Ukrayna-Rusya Savaşı, unuttuğumuz Myanmar'da süren soykırım ve yıllarca Batı tarafından barış ve iyiliğin kökeni olarak pompalanan Budist Uzak Doğu'nun kirli yüzü...

101 East - Rohingya VJ'ler: Myanmar'da gizli görevde

Al Jazeera tarafından üretilen "101 East - Myanmar Rohingya VJs", Myanmar'ın Arakan eyaletinde yarım milyona yakın nüfusuyla on yıllardır zulüm gören, vatandaş olarak kabul edilmeyen Rohingya Müslümanlarının yaşadıklarına dikkat çekiyor. Myanmar hükümetinin Müslüman halka soykırım niteliğinde başlattığı baskının üzerinden beş yıl geçti, Arakan gündemimizden düştü ama zulüm devam ediyor. Yerel gazetecilerin 2021 yılından bu yana yaptığı gizli çekimler bölgedeki gerçekleri yeniden hatırlatıyor.

Belgeselin başında, Myanmar'daki Rohingya Müslümanlarına karşı gerçekleştirilen soykırımın korkunç hatıraları var. 2017 yılında gerçekleşen, insanların topluca ölümüne, evlerinin yanmasına ve kadınların tecavüze uğramasına yol açan bu olaylar, dünya genelinde büyük bir yankı uyandırmıştı. 2017'de kitlesel göçü tetikleyen vahşet azalmış olsa da Rohingyalılar, devlet onaylı ayrımcılık, sömürü ve fiziksel tacizle karşı karşıya kalmaya devam ediyorlar. Özgürce seyahat edemiyorlar, eğitim ve sağlık hizmetlerine sınırlı erişimleri var ve yolsuzluk yapan yerel yetkililerin kurbanı oluyorlar.

Aljazeera'nın 101 East ekibi yerel gazetecilerin gizlice çektiği kan donduran vahşetin görüntülerine ulaşmış. Yüzlerce saatlik videoları altı ayda inceleyen ekip, halkın gözünden yaşananları aktarıyor. Belgeselde yer alan yerel video gazeteciler, gizli birer muhabir gibi çalışıyor. 2021 yılında gerçekleşen Askeri darbe sonrası iç savaş halkı ölümcül rakip gruplar arasında sıkıştırmış. Myanmar ordusu Müslüman köyleri yakıp yıkarken, halk Budist Arakan askerleri tarafından kaçırılıyor, vergi vermeye zorlanıyor ve işkence görüyor. İsyancı gruplar arasındaki çatışmaların ortasında kalan Rohinyalı bir balıkçı, teknesinde tuttuğu balıklarla evine dönerken vuruluyor. Köylülerden biri Budist askerler tarafından kaçırılan oğlunun onlar için savaşmaya zorlandığı ve kabul etmeyince öldürüldüğünü anlatıyor. Kadın, çocuk, yaşlı demeden bitmeyen dinmeyen bir zulüm sürüyor. Yerel gazeteci Rashid bunun planlı bir soykırım olduğunu söylüyor. Hükümet Arakan'ın barış içinde olduğunu savunsada gizli çekilmiş videolar gerçeği gösteriyor. Dijital dünyada hiçbir şey saklı kalmaz ama yaptıkları zalimin yanına kalıyor.

Atom Araullo ve Filipinler'de gençlik suçları

Bir diğer dikkat çekici yapım Atom Araullo'nun sunduğu özel dizi. Filipinler, sıradan turistlerin çiçek açmış plajları, etkileyici dağ manzaraları ve canlı kültürüyle tanıdığı bir ülke değil sadece; aynı zamanda derin sosyal adaletsizliklerin ve karmaşık toplumsal meselelerin de evi. Bu bağlamda, Atom Araullo'nun sunduğu özel dizi belgesel oldukça dikkat çekici bir noktada duruyor: Gençlik suçları.

Araullo, belgeselinde sokak çocuklarını katil olmaya taşıyan yolculuğu, hangi zor koşullar altında çeteler ile tanıştıklarını çarpıcı bir şekilde aktarıyor. Belgeselde yalnızca 17 yaşındaki Marcelo'nun hikâyesi yok; aslında Filipinler'deki sosyal yapının ve sorunların iç yüzüne de ışık tutan birçok çocuğun acı dolu yaşamlarına şahitlik ediyoruz.

Marcelo, tanıdık bir hikâye aslında: Manila'nın kalbinde 17 yaşında bir genç, komşusunu vuruyor. Sebebin borçla ilgili bir anlaşmazlık olması, bu tür suçlara karışan küçüklerin sorumluluğu konusunda büyük bir tartışmayı ateşliyor. Reşit olmayan çocuğun 18. yaş günü yaklaşırken şu soru ortaya çıkıyor: işlediği suçtan dolayı hapis cezasına çarptırılmalı mı? Bu durum, faturayı çoğunlukla gençlerin ödediği bir sisteme dönüşüyor.

Araullo, bu sistemi araştırmaya başlıyor. Manila'nın çetelerin sıklıkla patlak verdiği köşelerine korkmadan giriyor. Bazı reşit olmayanlar, sıklıkla basketbol sopası ve hatta samuray kılıcı gibi tehlikeli silahlar kullanarak çatışmalara giriyorlar. Özel röportajlarda gençler, bu tehlikeli dünyaya alıştıklarını ve rakip çete üyelerini bıçaklamak gibi suç eylemlerini kabul edip, üzerine eğleniyorlar.

Belgesele derinlik ve umut katan şey, eski tutuklu Daga'nın birini öldürdükten sonra kaldığı gençlik merkezine dönüş hikayesi...Daga nihayet hayatını tersine çeviriyor ve sosisli sandviç satıcısı oluyor. Merkezdeki çocuklara sadece yemek servisi yapmakla kalmıyor, aynı zamanda onların bir kez daha suça bulaşmalarını önlemek için değerli dersler de veriyor.

Kadınların Gücü: Sulak alanların kadınları

"Women of Wetlands" sadece muhteşem görüntüler ve ilginç bilgilerle dolu değil; aynı zamanda iklim değişikliği ile mücadeledeki kadınların cesaretlerini ve dayanıklılıklarını gözler önüne seriyor.

Belgeselin merkezi, Hindistan'ın Batı Bengal bölgesindeki Sundarbans. Burada, dünyanın en büyük mangrov ormanlarının arasında, hem zengin bir biyolojik çeşitlilikle dolu hem de tropikal kasırgaların sıkça canını yaktığı bir ekosistem var. Bu sulak alanlar, güzelliklerinin yanı sıra, iklim değişikliğinin ve doğal afetlerin insanlar üzerindeki etkilerini de barındırıyor.

Belgeselde, bu zorlu coğrafyada yaşayan kadınların hayatlarına dair birçok dokunaklı hikâye var. Her biri, kendi topluluğunda küçük ama etkili değişimlere imza atan kahramanlar gibi! Tropikal kasırgaların ardından evleri harabe haline gelen kadınlar, sadece fiziksel yıkım değil, aynı zamanda insan kaçakçılığı gibi başka tehditlerle de yüzleşmek durumunda kalıyor. Maalesef, bu durum genç kızları hedef haline getiriyor ve kaçırılma hikâyeleri, gözlerimizi yaşartan bir şekilde ele alınıyor.

26 yaşındaki Rahime Khan kurbanlardan biri. Tüm hayatını Batı Bengal bölgesinde Sundarbans'ta geçirmiş. Beşkardeşi ile birlikte annesi, babası, dedeleri ve neneleriyle birlikte yaşıyor. Diğer aileler gibi onlarda çiftçilik ve balıkçılıkla uğraşıyorlar. Son 20 yıldır yaşanan iklim kriziyle çiftçilik ve balıkçılık yapmak zor. Güçlü kasırgalar köyleri vuruyor. Kullandıkları suyun kaynağı nehir kirleniyor. Hep polis olmak istediğinden bahsediyor Rahime belgeselin bir yerinde... Çocukluk hatıraları 12 yaşında kaçırılmasıyla kararıyor. Kaçıranlar kendi köyünden komşuları. Böylece seks trafiği kurbanlarından biri oluyor; Bir gün müşterilerinden biri onu kurtarıp ailesine teslim edene kadar.

Belgesel, kaçırılan kızların yaşadığı travmaları tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Geri dönenler, toplumsal damga ile boğuşmak zorunda kalıyorlar ve bu, onların hayatlarını daha da karartıyor. Anlayacağınız, bu kadınlar sadece iklim değişikliği ile değil; aynı zamanda insan ticareti ile de mücadele etmek zorunda kalıyorlar.

Sonuç olarak, "Women of Wetlands" belgeseli sadece bir izleme deneyimi değil; aynı zamanda güçlü bir farkındalık projesi. Doğayı korumak ve insanlığı gözetmek hepimizin sorumluluğu

"Gizli Köleler": Jessica Soho ile insan ticareti üzerine bir yolculuk

Filipinler'in en tanınmış televizyon gazetecisi Jessica Soho tarafından hazırlanan "Gizli Köleler", insan ticareti ve kölelik konusunu cesurca ele alıyor. Belgesel, her kesimden insanın göz ardı ettiği, ama çözüm bekleyen ciddi sorunlara ışık tutuyor. Jessica, sadece kurtulanların değil, bu korkunç gerçeği deneyimleyenlerin hikayelerine de derinlemesine dalarak bir yolculuğa çıkıyor.

"Gizli Köleler" ekibi, uluslararası suç şebekelerinin kripto dolandırıcılık merkezlerini araştırıyor. Bu şebekeler, Filipinlileri müşteri destek temsilcisi olarak işe alıyor ve onları Myanmar'a gönderiyor. Ancak, oraya vardıklarında, kendilerini kripto paralarını kaybetmeden önce yatırım yapmaya ikna etme çabası içinde buluyorlar. Yatırım yapmayı reddedenler ise acı sonuçlarla karşılaşıyor. İşte Jessica, bu yeni insan ticareti biçimini ve Filipinlilerin nasıl birer siber dolandırıcı haline dönüştüğünü gözler önüne seriyor.

Belgeselde dikkat çeken bir diğer isim Emil Sumangil. O, Filipinler'den yurt dışındaki dolandırıcılık merkezlerine uzanan bir yolculuğa çıkıyor ve bu süreçte yabancı uyrukluların nasıl zorla dolandırıcılık yapmaya yönlendirildiğini belgelemeye çalışıyor. Diğer bir gazeteci John Consulta ise Tayland ve Myanmar'a giderek yüzlerce Filipinliyi mağdur eden bu yasadışı ticareti ortaya çıkarmaya çalışıyor. İkisi de cesur adımlarla karanlık dünyanın kapılarını aralıyor.

İnsan ticareti sorunu, sadece yetişkinleri değil, maalesef çocukları da etkiliyor. Filipinler, dünya genelinde cinsel olarak sömürülen çocukların en büyük kaynaklarından biri haline geldi. 2021'de, 18 yaşın altındaki en az iki milyon çocuğun çevrimiçi cinsel istismar ve müstehcen içeriklerle karşı karşıya olduğu rapor ediliyor. "Siberseks" adı verilen yeni bir insan ticareti biçiminin hızla yayılması, tam anlamıyla endişe verici.

Pampanga'daki Angeles City ise aşırı yoksulluk nedeniyle genç kızlar ve kadınların cinsel ticarete zorlandığı bir yer haline gelmiş durumda. Mağdurlar, çevrimiçi işlemler aracılığıyla seks tacirleri tarafından kandırılarak, cinsel saldırganlarla buluşmaları için otellere götürülüyor. Ne yazık ki, bazı durumlarda bu kadınlar, müşterileri tarafından cinsel istismara maruz kalıyor.

Bir diğer tatsız konu ise yeraltı böbrek satışı ticareti. Savunmasız bireyler, çevrimiçi platformlarda avlanarak böbreklerini satmaya zorlanıyor. Hükümetin organ tacirleriyle mücadelesi oldukça zorlu. Birçok mağdur, aracılardan ölüm tehditleri alarak bu korkunç duruma maruz kalmak zorunda kalıyor.

Sybersekse uğramış çocuklar, bizlere kaybolmuş bir geleceğin resmini sunuyor. Bunun yanında, göçmen botlarında hayatını kaybeden Suriyeliler ve Afrikalılar da, her biri kendi hikayesive geleceği olan bireyler. Bir kısım insan, onlara yardım etmek yerine sadece bakıp geçiyor; diğerleri ise bu acılara kayıtsız kalmayı tercih ediyor.

Aslında, hepimizin bir yerlerde birer çığlık taşıdığını unutmamalıyız. Bu çocukların, göçmenlerin ve hayatını kaybedenlerin ahı, insanlık için önemli bir uyanış çağrısı. İç savaşların, yoksulluğun ve adaletsizliğin yarattığı bu derin yaralar, bizim de sorumluluğumuz altında. Unutmayalım ki, her bir insanın hayatı değerlidir ve onların yaşadığı acılar, hepimizin içini burkuyor. Bu çaresizlik karşısında sessiz kalmak, belki de en büyük trajedi.