David Vincent'in vurguladığı gibi, mahremiyetimiz yani kişisel hayatımızın sırları kutuplardaki buzullardan daha hızlı erimektedir. Mahremiyetin bildik hâli hızla sönümlenmekte, çaresizce benimsediğimiz teknoloji ve hayat tarzlarımız, mahremiyetimizi hukuk sisteminin koruyabileceğinden çok daha hızlı bir şekilde eritmektedir.
Dr. Necdet Subaşı / Yazar
Mahremiyet ve meşruiyet kavramı günümüzde genç kuşaklar etrafında sıkça tartışılmaktadır. Gençlik üzerine çoğalan beklentiler aynı düzeyde işleyen bir tedirginlik ve korkuyu da beraberinde getirmiştir. Dinî, siyasi ve kültürel kodların gençliği bir sermaye olarak nitelendiren geleneği bu yapı üzerine yoğunlaşan dikkatleri iyice artırmış ve derinleştirmiştir. Kuşaklar arası gerilimin varlığı yeni bir durum değildir. Birbirini takip eden yaş gruplarının içinde büyüyüp şekillendikleri "zamanın ruhu"na bağlı olarak kendine özgü bir varlık, evren ve hayat telakkisine sahip oldukları açıktır. Bir önceki "gelişkin" kuşağın sahip olduğu değerler dünyasının bir sonrakinde aynı yeterlilik içinde takip edilmeye değer bulunmaması çok sık rastlanılan kuşaklar arası çatışmanın fitilini ateşlemeye yetmektedir.
Kopuş, mesafe ve gerilim
Bununla birlikte insanlığın varlık dünyasında yer alışıyla birlikte kendini gösteren söz konusu çatışma süreçlerinin bugün yaşanılanlardan bir hayli farklı bir şekilde seyrettiğine de şüphe yoktur. Daha doğrusu 19. yüzyıldan itibaren içinde yaşadığımız dünyanın ürettiği yeni değerler gelenek ve modernlik arasında ciddi anlamda bir kopuş, mesafe ve gerilim üretmiştir. Aydınlanma, pozitivizm, rasyonalizm ve bu dünya tasavvuru etrafında biçimlenen modernite ve postmodernite verili insan kaynağının ahlak ve değer dünyasını yerle bir etmiştir. Eskinin hükmünün kalmamasıyla da sonuçlan bu fiilî durum dünyanın nasıl okunması gerektiği, ilişkiler dünyasının hangi parametreler etrafında döndüğü ve bize bundan böyle neyin ya da nelerin iyi geleceği sorularına bulunan sıra dışı cevaplar yeni bir tasavvurun üzerine oturduğu farklı bir değerler evrenine işaret etmektedir. Kuşkusuz bu farklılaşmadan en çok etkilenenler kendisini daha başından itibaren yabancısı olmadığı bir evrenin içinde bulan gençler olmaktadır. Gençlik ister bir "alt küme" olarak değerlendirilsin isterse bir yaşam süreci olarak görülsün sonuçta bu kavram etrafında kendine yer bulan bir kategori günümüzde, geçmişte olandan bir hayli farklı yeni bir dünya algısına teslim olmuş durumdadır. Değer ve ölçütler, teoloji ve ahlak gibi konularda açıkça kendini yansıtan bu durum nihayetinde alışılmamış bir yaşam döngüsünün bundan sonra hayatı kuşatacak yeni vizyonunu oluşturduğunu göstermektedir. David Vincent'in başka bir bağlamda vurguladığı gibi, mahremiyetimiz yani kişisel hayatımızın sırları kutuplardaki buzullardan daha hızlı erimektedir. Mahremiyetin bildik hâli hızla sönümlenmekte, çaresizce benimsediğimiz teknoloji ve hayat tarzlarımız, mahremiyetimizi hukuk sisteminin koruyabileceğinden çok daha hızlı bir şekilde eritmektedir. İnsanlar teknolojiyle aşırı derecede haşır neşir olmayı tercih ederek hem "yalnız kalma hakkı"ndan vazgeçmektedir hem de kendini gönüllü olarak ifşa etmektedir.
Değişimin niteliğine ilişkin karmaşık analizler bugün hemen her fırsatta birbiri ardınca ele alınmakta, başta dünyanın nereye gittiği sorusu olmak üzere özellikle yeni neslin duygu ve hayal dünyasının yöneldiği alanlar hakkında yoğun polemikler yaşanmaktadır. Gençliğin geleneğin yaslandığı kadim değerlerle ne ölçüde temas içinde ya da arzusunda olduğu sürekli dile getirilen kaygıları besleyecek şekilde yorumlanmaktadır. Genel yaklaşım hangi minvalde şekillenirse şekillensin mevcut gençliğin toplumun öteden beri üzerinde uzlaştığı ve etrafında kenetlendiği anlam ağları ve sabitelerde dikkate değer bir aymazlıkla, ihmalkârlık ya da ciddi bir soğuklukla hemhal olduğu olduğu yönündedir.
Sorun en başta klasik dünyanın mirasını içselleştirdiği iddiasını taşıyan geleneksel gidişatla yeni ve modern olan arasındaki ayrışmada ortaya çıkmaktadır. Gençlik bağlamının kuşattığı bir dünyada mahremiyet ve meşruiyet kavramları hızla değişmekte, söz konusu kavramların etki ve yaptırım gücü de şaşırtıcı bir şekilde dönüşmektedir. Mahremiyetin yasaklarla, sınır ve dengeyle içeriklendirilen anlamı ciddi bir değişimle karşı karşıyadır. Makuliyet, kabul görme ve onay duygusuyla birlikte anılması gereken meşruiyet ise mahremiyet kavramının sahip olduğu değişimden aynı düzeyde nasibini almış, o da klasik hukuki düzlemlerin ortaya koyduğu yasallıktan uzaklaşarak yeni bir sosyal psikolojik alan üretmiştir.
Hemen her kavram gibi mahremiyet de sosyal olanın etkisi ve baskısı içinde yeni bir içeriklendirmeyle karşı karşıyadır. Kavramın gelenekselleşmiş dinî ve kültürel haritası günümüzde farklı anlam ve formlarla ilişki içindedir. Mahremiyet ya da mahremiyet algımızın değişimini, 1300'lü yıllardan itibaren günümüze kadar gündelik hayatımızı şekillendirmiş olan ev hayatı, refah ve mülkiyet ilişkisi, ev tasarımının evrimi, şehirleşme, yalnız kalma hakkı, yüz-yüze iletişim, yazışmalar, dinsel inanç ve dinsel ritüeller, içinden geçtiğimiz yüzyılların kendine has teknolojileri, yasalar, devlet-gözetim ilişkisi gibi konular etrafında yoğunlaşarak ele almak gerekir. Gerçekten de bireysellik bağlamında özel alanlar ve kişiselliğin özerk dünyası etkileyici müdahaleler karşısında ciddi bir değişime maruz kalmıştır. Akışkanlık ve şeffaflığa yönelik popülist eğilimler insan tekinin kendine mahsus alanlarını zapt etme ve onları hızla aşındırma çabasındadır. Bununla birlikte değişimin yönü ne olursa olsun mahremiyet kendini her seferinde yeni bir sınır ve duyarlılık içinde biteviye üretmektedir.
Kasvetli otorite
Hiç kuşkusuz yeni kuşakların dünyası oldukça farklıdır. Öyle ki onları bildik geleneksel kalıp ve yargılar içinde tutmanın giderek daha da zorlaştığı rahatlıkla söylenebilir. Gençliğin kendini içinde bulduğu değerler iklimi sonuçta yeni birtakım rol ve karakterlerin oluşturulmasında sınır tanımaz bir atmosfer üretmektedir. Pedagojide geçmişte denetim ve muhasaraya ağırlık veren bir eğilim yeni kuşak gençler nezdinde boğucu ve kasvetli bir otorite olarak görülmekte ve ısrarla reddedilmektedir. Öte yandan mahremiyetin yeniden tanzim edilen sınırları da hem kişiden kişiye radikal anlamda değişebilen çeşitliliği hem de hemen her kişide farklı bir şekilde tezahür eden etki ve sonuçlarıyla bütüncül olarak ele alınmayı beklemektedir.
Bugün internetin geniş tabanlı kullanımıyla birlikte başlayan yeni bir öğrenme süreci başlamıştır. Dijital dünya bağlamında üretilen birbirinden farklı değer ve yönelimler son tahlilde geçmişte var olan hiçbir formla karşılaştırılamayacak yeni birtakım bilme ve davranma örüntülerinin ortaya çıkmasına yol açmış olmalıdır.
Öyle ki 21. yüzyılda artık, devletlerin resmî kurumlarının, sosyal medya şirketlerinin, bankaların vb. sunduğu dijital hizmetlerin tüketicileriyiz. Uluslararası terörizm tehdidinin yol açtığı korkunun tehlikeli yoldaşlığı, ülke güvenliğini öne sürerek izleme yapılmasına anlayış gösterme tutumuna yol açmıştır. Üstelik, özel yaşam hakkımızı korumak amacıyla, yaşamın tüm devrelerine sızan bu dijital ağların dışında analog bir yaşam sürmeye kalkmanın sonucu daha fazla dikkat çekmek olabilir; çünkü elektronik iz bırakmamaya çalışmak bir dolu angaryayı da göze almayı gerektirecektir.
Ertelenen sorular
Öte yandan sürecin herkesi içine katmakta sınır tanımayan maliyeti gerçek bir huzursuzluk yaratıcı kudretiyle hayatın anlamına ilişkin soruları erteletmeye kadir olması ve varoluşsal arayışları kemirmeyi öncelemesiyle de acıtıcı bir sosyal gerçeklik dünyası inşa etmektedir. Mahremiyet kavramı etrafındaki ortaya çıkan tartışmalar her şeyden önce ciddi bir zihniyet analizini gerekli kılmaktadır. Bilgi, bilinç ve davranış örüntülerinin birbirini besleyen yapısı hakkında şimdiye kadar bildiklerimizi çoklukla geçersiz kılan yeni bilme biçim ve teknolojileri mahremiyet alanının yeniden tanziminde de önem kazanmaktadır. Bu bağlamda sorulması gereken soruların başında modern bilginin hangi aşamalardan geçerek yeni ve farklı bir bilinç oluşturduğu gelmektedir. Yanı sıra söz konusu bilincin insanın hayatında belirleyici olan ve temelde modern bilgiye doğrudan konu olamayacak değerler ve sistemler üzerinde nasıl bir etkide bulunduğu ve bunun toplumsal sonuçlarının ne tür yapıların doğmasına yol açtığı da merak konusudur. Modern Türk toplumunda özel alanı ifade eden mahremiyetin başka diğer ülkelerde olduğu gibi tehdit altında olduğunda bir şüphe yoktur. Hemen her bireyin kendi dünyasına ait olan deneyimleri, yaşantıları ve gizli kalmasını istediği şeyler pazara çıkmakta; modernleşme, küreselleşme, kentleşme ve medya düzlemleri mahremiyet algımızı hızla değiştirmektedir? Beden, aşk ve cinsel hayat, aile ve muhafazakârlık, dinî inanç ve yaşantı gibi alanlarda özel hayatın nerede başlayıp nerede bittiğinin yeniden belirlenmeye başladığı bir süreçte bu konular etrafında gündeme gelen kamusal tartışmaların da bireyin mahremiyet algısı üzerindeki etkileri daha bir artmakta ve çeşitlenmektedir. Klasik geleneksel toplumda mahremiyetin sınırları tanımlıdır ve gündelik hayatta mesela ilmihal bilgisi etrafında çerçevelendirilen bir ahlaksal zemin kavramın içerik ve maliyeti hakkında her düzeyde insan için kabul gören ölçütler sunmaktaydı. Genel olarak fıkıh ve ahlak kavramları içinde düşünülen ve ele alındığı her seferinde bir vecibe olarak değerlendirilen mahremiyet alanı son tahlilde yükümlülükler, sorumluluklar ve gereklilikler üreten bir yaşam pratiği olarak dikkat çekmekteydi. Toplumsal cinsiyet başta olmak üzere insanlar arası ilişkilerden gündelik hayatta haramlar ve helallerin net bir açıklıkla tanımlanmasına kadar hemen her alanda yeterli bir düzeyde kendini ortaya koyan mahremiyet bugün eski sınırlarından bir hayli daha fazla içeri çekilmiş olarak kendini var etme çabasındadır. İslam temelinde mahremin ve mahremiyetin tanımlanmasında sık başvurulan kaynaklar etrafında yer alan belli başlı sabiteler bugün başta hürmet eksikliği olmak üzere pek çok açıdan değer yitimiyle karşı karşıyadır.
İslam'ın mahrem alana ilişkin olarak getirdiği açıklığın her türden muğlaklığı devre dışı bırakacak bir şekilde net bir şekilde ortaya konmuş olması başta gündelik hayat pratikleri olmak üzere bütün Müslüman geleneklerinde her zaman uygun ve sürdürülebilir bir çerçeveye sahip olmasına rağmen günümüzde bu yapı bir hayli sarsılmış, bozulmuş ve aşınmaya yüz tutmuştur. Özellikle gençlik söz konusu olduğunda sıklıkla dile gelen kaygıların özünde söz konusu belirsizliğin yaygınlaşması ve bu bağlamdaki yönelimlere ağırlığını veren meşruiyet çizgisinin alt üst olması yatmaktadır. İslam temelinde sorunu niyet ve normatif değerler ekseninde çözümleyen bakış açısı bugün gençliğin gidişatı karşısında gerçek bir tedirginlik ve huzursuzlukla karşı karşıyadır. Mahremiyet kavramının küresel bilgi akışının periyodik etkilerine bağlı olarak değişimi onun daha çok dini tasavvur ve muhayyile etrafında tanımlanan içeriğini zayıflatmış ve artık giderek keyfiliklere fırsat veren yeni tanımlama bolluğu içinde değerlendirilmeye açık bir duruma gelmiştir.
Değişen ne?
Mahremiyetin dönüşümü artık sıkça ele alınıp tartışılmakta, yeni zamanların dünyasında din başta olmak üzere, gelenek, kültür ve zihniyet yapıları etrafında gerçekte değişenin ne olduğu üzerine pek çok tartışmada bu farklılaşmanın meşruiyet zeminine vurgu yapılmaktadır. Gerçekten de mahremiyetin tercih edilen yeni formlarının hangi meşruiyet haritasına bağlı olduğu önemlidir ve bu bağlamda dinin, gelenek ya da paradigmanın ne ölçüde belirleyici olduğu sıkça müzakere edilmektedir. Cinsellik başta olmak üzere toplumsal ilişkilere yön veren temel birtakım örüntülerin nasıl olup da geleneği göz ardı eden bir rahatlık içinde yeni meşruiyet kalıplarına açık olarak değişmeye başladığı bugün üzerinde durulması gereken konular arasında yer almaktadır. Böylece ahlak ve maneviyat alanında bildik uygulama ve tercihleri hiçe sayan bir savrukluk geleceğini haklı olarak gençlere bağlamış pek çok insan için aşılması güç kaygılar üretmektedir. Sorun çok yönlüdür ve Türkiye bağlamı din ve modernite arasında dikkatli bir muvazene arayışı içinde olan ülkeler için de hayati birer problem alanı olarak dikkat çekmektedir.
@darulmedya