Gazze, Zelenski ve Deli Adam Teorisi

Dr. Ali Ruhan Çelik/ Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Psikoloji Ana Bilim Dalı Başkanı / Öğretim Üyesi
11.03.2025

Trump'ın yeni politik liderlik stilinin sınırlarını zaman gösterecek. Ancak özellikle Gazze planı meselesinde ısrarcı olması durumunda, uluslararası kamuoyunun tepkisi giderek büyüyecektir. Dünya vicdanı, Trump'ın narsisistik fantezilerinden çok daha büyük bir güçtür.


Gazze, Zelenski ve Deli Adam Teorisi

Dr. Ali Ruhan Çelik/ Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Psikoloji Ana Bilim Dalı Başkanı / Öğretim Üyesi

20 Ocak'ta 47. ABD Başkanı olarak göreve başlayan Donald Trump'ın politik liderlik stili, önceki dönemine benzerlik gösterse de daha keskin eylem ve söylemler içermesiyle dikkat çekiyor. Dünya kamuoyu, Trump'ın ikinci başkanlık döneminin ilk gününden itibaren bu farklılığa tanıklık ediyor. Başkan Donald Trump'ın politik liderlik tarzı, geleneksel siyaset teorileri ve modern politik liderlik kuramlarıyla hem örtüşen hem de ayrışan yönler barındırıyor. Machiavelli'nin pragmatizmiyle uyumlu görünen bu liderlik anlayışı, Farabi ve İbni Haldun'un etik ve toplumsal birlik önerilerine ise ters düşüyor.

New York'ta emlak imparatorluğundan ABD başkanlığına uzanan Trump, özellikle ikinci döneminde, göreve başladığı günden bu yana neredeyse her gün gündem oluşturan bir politik liderlik profili çiziyor. Geleneksel politik söylemler yerine "aykırı" bir üslubu tercih eden Trump, küresel siyasette aşırılığa yönelen zamanın ruhunu en uç noktada temsil ediyor. Özellikle işgal altındaki Gazze meselesine yaklaşımı ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ile milyonların önünde yaşadığı tartışma, uzun yıllar konuşulacak gibi görünüyor.

Medya ikonu Trump - Başkan Trump

Donald Trump, iş insanı ve medya figürü olarak alışılmışın dışında bir karakter sergileyerek siyaset sahnesine, üstelik ABD Başkanlığı gibi en üst seviyeden adım attı. Ancak politik liderlik, özellikle ABD gibi küresel bir gücün başında olan bir lider için bu "aykırı" tavırları her zaman tolere edebilecek bir alan değil. Politik liderlerin söyleyeceği her sözün, atacağı her adımın milyonlarca insanı etkileyeceği düşünüldüğünde görece dengeli bir liderlik profili sergilemesi beklenirken Trump'ın dalgalı duygu durumu ve öngörülemez davranışları geleneksel siyaset normlarıyla çelişiyor.

2017 yılında göreve başladığında, "Politik Lider Trump" ın nasıl bir yol izleyeceği merak konusuydu. Kimileri onun tamamen farklı bir profil çizeceğini düşünürken, kimileri ise Trump tarzı politik liderliğin şekilleneceğini öngörüyordu. Beklendiği gibi 2017-2021 yılları arasındaki başkanlık döneminde Trump, sert ekonomik hamleler yapan, keskin söylemlerde bulunan ve geleneksel politik söylemin dışına çıkan bir liderlik profili çizdi.

Trump'ın politik liderliği, kişilik psikolojisi ve politik psikoloji bağlamında "narsistik liderlik" ve "otoriter kişilik" kavramlarıyla ilişkilendirilebilir. Narsistik liderler genellikle yüksek özgüven, güçlü bir karizma ve kendine hayranlık duyma eğilimi gösterirken eleştiriye karşı aşırı duyarlılık, düşman algısı oluşturma ve güç gösterisine dayalı karar alma gibi özellikler sergilerler. Trump politik liderliğinde bu özelliklerin çoğunu yansıtarak hem iç politikada hem de uluslararası arenada kendi imajını ön planda tutan bir yönetim anlayışı benimsemiş görünüyor. Özellikle "büyük lider" algısı yaratmaya yönelik söylemleri ve halkın ona duyduğu bağlılığı test eden provokatif açıklamaları, narsistik liderlik çerçevesinde değerlendirilebilir.

Ayrıca Trump'ın politik liderlik tarzı "duygusal manipülasyon" teknikleriyle de ilişkilendirilebilir. Popülist söylemleriyle kitlelerin öfke, korku ve aidiyet duygularını harekete geçirerek hedeflerine ulaşmayı düşünen Trump, özellikle tehdit algısını yükselterek destekçilerini konsolide ediyor. Politik psikoloji araştırmalarına göre, korku ve tehdit algısı yüksek olan toplumlar, güçlü ve otoriter liderlere daha fazla eğilim gösterir. Trump bu dinamiği kullanarak toplumdaki ekonomik ve güvenlik kaygılarını körüklüyor ve kendisini bu sorunlara karşı en etkili çözüm mekanizması olarak sunuyor.

Bütün bunları göz önüne aldığımızda, Trump'ın 47. başkanlık dönemi çok daha "sert" başladı diyebiliriz. Geleneksel devlet adamı profiline uymayan bir duruş sergileyen Trump, klasik politik liderlik anlayışının özel bir karışımını oluşturdu. Popülist, pragmatist ve öngörülemez bir liderlik tarzı geliştirerek, "Amerika'yı Tekrar Büyük Yap" sloganıyla seçmenlerine ulusal bir misyon sundu. Muhaliflerine ve özellikle selefi Joe Biden'a yönelik sert ve alaycı sözleriyle güçlü bir lider imajı oluşturdu. Politikalarını ideolojik beklentilerden çok kazanç ve güç eksenine oturtması onun pragmatist yaklaşımını gözler önüne seriyor. Ancak yine de güçlü bir halk desteğine ihtiyacı var ve bu desteği çeşitli sosyal psikolojik stratejilerle sağlamaya çalışıyor.

Alman düşünür Adorno' ya göre, otoriter liderler katı hiyerarşik düzenleri destekler, grup içi sadakati güçlendirmek için dış tehditler oluşturur ve toplumsal homojenliği koruma adına radikal politikalar benimseyebilir. Trump'ın göçmen karşıtı söylemleri, "biz" ve "onlar" ayrımı yaparak toplumda aidiyet duygusunu artırmaya yönelik stratejileri ve politikalarını sertleştirme eğilimi bu otoriter liderlik çerçevesinde şekilleniyor.

Düşman - tehdit - bağlılık stratejisi

Başkan Trump, kitlesini sağlamlaştırmak ve genişletmek için çeşitli stratejiler uyguladı ve uygulamaya devam ediyor. Trump'ın seçim kampanyalarında sık sık dile getirdiği ve göreve geldikten sonra da sürdürdüğü LGBT ve göçmen karşıtı tutumu, ABD'de kültürel muhafazakârlığın ve kimlik politikalarının yeniden şekillenmesine katkı sağladı. Bu konumlanmanın sürdürülebilirliğini sağlamak için ise stratejik hamlelerde bulunuyor.

Politik psikoloji alanında önemli çalışmaları bulunan Vamık Volkan'ın "grup bağlılığı" teorisine göre, bir grubun varlığını sürdürebilmesi için grup üyeleri arasında güçlü bir bağ olması gerekir. Bu bağ, ya grubun dışarıdan bir tehdit ile karşı karşıya kalmasıyla ya da grubun gerçekleştirmek istediği temel bir amaçla güçlenir. Dış tehdit oluşturanlar "düşman" olarak tanımlanır ve bu düşmanın ortadan kaldırılması gerektiği inancı grup içi bağlılığı artırır.

Trump, mülteci krizini ve LGBT politikalarını toplumun "geleneksel düzeni" için bir tehdit olarak sunarak tabanını harekete geçirmeyi başardı. Seçim döneminde zirveye çıkan bu stratejiyi görev süresince de sürdürerek halk desteğini kalıcı hale getirmeyi amaçlıyor.

Gazze, Zelenski ve Deli Adam Teorisi

Önceki başkanlık döneminde İsrail yanlısı politikalarını açıkça sürdüren Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyarak İsrail'in işgal politikasına büyük bir destek vermişti. 47. başkanlık döneminde de benzer bir yaklaşımı benimsedi. Ancak bu kez Gazze meselesine yönelik tavrı, öngörülemez ve radikal bir lider profili sergilediğini daha belirgin bir şekilde ortaya koydu.

7 Ekim olaylarından sonra Filistin ve Gazze'ye yönelik küresel destek artarken Trump, tam tersi yönde açıklamalar yaparak ABD'nin Gazze Şeridi'ni devralıp bölgeyi yeniden inşa edeceğine dair bir plan sundu ve bu konuda oldukça kışkırtıcı bir video yayınladı. Bu durum "Deli Adam Teorisi"nin bir net bir örneği olarak değerlendirilebilir.

Soğuk Savaş döneminde ABD Başkanı Richard Nixon tarafından kullanılan bu strateji, liderin öngörülemez davranışlar sergileyerek hem rakiplerini hem de müttefiklerini temkinli davranmaya zorlaması esasına dayanır. Bu stratejiye göre Trump'ın agresif ve öngörülemez tutumu hem iç politikada hem de uluslararası arenada kazanımlar elde etmesine yardımcı olabilir. Ancak Gazze konusunda sunduğu "tatil köyü" planı ve işgal politikasını destekleyen açıklamaları sadece politik liderlik bağlamında değil, etik açıdan da son derece sorunlu bir yaklaşımı ortaya koyuyor.

Öte yandan, geçtiğimiz günlerde Beyaz Saray'da büyük bir diplomatik kriz yaşandı. Trump ve yardımcısı Vance'in Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ile milyonların gözü önünde sert bir tartışmaya girmesi, Trump'ın politik liderlik tarzıyla doğrudan bağlantılıydı. Daha birkaç ay önce ABD Senatosu'nda ayakta alkışlanan Zelenski, bu kez Beyaz Saray'dan neredeyse kovuldu.

Trump'ın ABD çıkarlarını önceleyen izolasyonist dış politika yaklaşımı, Zelenski'yi psikolojik olarak yıpratma amacı taşıyor. Trump, Zelenski'nin uluslararası meşruiyetini zayıflatarak Ukrayna'yı müzakerelerde daha da güçsüz bir konuma düşürmeyi hedefliyor. Aynı zamanda, ABD halkına "Ukrayna için daha fazla para harcamamalıyız" mesajını vererek ekonomik kaygıları öne çıkaran popülist bir söylem geliştiriyor. Böylelikle halkıyla empati yapan lider profili ile de halk onayını artırıyor.

Trump'ın yeni politik liderlik stilinin sınırlarını zaman gösterecek. Ancak özellikle Gazze planı meselesinde ısrarcı olması durumunda, uluslararası kamuoyunun tepkisi giderek büyüyecektir. Dünya vicdanı, Trump'ın narsisistik fantezilerinden çok daha büyük bir güçtür!

[email protected]