Gazze Ateşkesi: Zor kazanıldı, eksik uygulandı ve Netanyahu'ya kurban gitti

Haydar Oruç/ Ortadoğu Uzmanı
19.03.2025

Ateşkes için sözde arabuluculuk yapan ve aynı zamanda da garantör olan ABD'nin ve özellikle Trump'ın çetrefilli tutumu ateşkesi sonlandırmak hususunda Netanyahu'nun elini güçlendirmiştir. Zira Trump bir taraftan ikinci aşamaya geçip geçmemek Netanyahu'nun inisiyatifinde derken diğer taraftan Hamas'a yönelik tehdit mesajı yayınlayarak bu konuda taraf olduğunu göstermiştir.


Gazze Ateşkesi: Zor kazanıldı, eksik uygulandı ve Netanyahu'ya kurban gitti

Haydar Oruç/ Ortadoğu Uzmanı

İsrail'in 7 Ekim 2023'ten sonra başlattığı Gazze'ye yönelik saldırılarındaki katliamlar ve işlediği soykırım suçları on beşinci ayındayken; ABD, Katar ve Mısır'ın arabuluculuğuyla metazori de olsa taraflara kabul ettirilen ateşkes ve rehine takası anlaşması nihayet 19 Ocak 2025 tarihinde yürürlüğe girmişti.

Altışar haftalık üç aşamadan oluşan planın ilk aşamasında; çatışma sona erecek, İsrail askerleri nüfusun yoğun olduğu yerlerden geri çekilecek, Gazze'ye insani yardımların girmesine izin verilecek, yerlerinden edilmiş Gazzelilerin evlerine dönmelerine izin verilecek, Hamas'ın elinde bulunan rehinelerden 33'ü serbest bırakılacak ve karşılığında da İsrail, hapishanelerde tuttuğu belli sayıda Filistinli esiri salıverecekti.

Birinci aşamanın 16. gününden itibaren İsrail'in Gazze'den çekilmesini de öngören ikinci aşamanın müzakereleri başlayacak ve ikinci aşamada da rehine takasları tamamlandıktan sonra Gazze'nin yeniden inşa ve imarını öngören üçüncü aşama başlayacaktı. Belirlenen bu şartlar aynı zamanda arabulucu olan ABD, Mısır ve Katar'ın garantörlüğünde güvence altına alınmıştı. Ancak daha önceki pek çok anlaşmadan caydığını ve bu nedenle de güvenilmez olduğunu bildiğimiz İsrail'in anlaşmaya uymaması veya bazı hükümleri ihlal etmesi halinde nasıl bir yaptırım uygulanacağı belirlenmemişti. Hatta İsrail'in rehinleri aldıktan sonra yeniden saldırmayacağı hususu da Amerikan tarafına verilen şifai garanti ile sağlanmıştı.

Ateşkes kime ne sağladı?

Bu ateşkes İsrail'in Gazze'de katlettiği 60 bine yakın Filistinliyi geri getirmese de, belirli bir süre için olsa da akan kanın durdurulması, açlık ve susuzluğun yanı sıra hayatta kalmak için soğukla da mücadele edilen Gazze'ye insani yardımların girmesi bakımından çok önemliydi.

Diğer taraftan Hamas'ın elinde bulunan ve böyle bir anlaşma olmazsa saklandıkları tünellerde başlarına yağan İsrail bombaları nedeniyle her an ölümle burun buruna gelen rehinelerin serbest kalması için de yegâne fırsattı. Zira İsrail kullandığı tüm teknolojik imkânlara ve savaş makinelerine rağmen sadece birkaç rehineyi kurtarabilmişti. Ayrıca İsrail ordusu Gazze'den sonra Batı Şeria, Lübnan, Suriye, İran ve Yemen'e de saldırarak, ilk kez bu kadar uzun süre süre ve çok cephede savaşmak durumunda kalıp, ağır zayiatlar verdiğinden, bu ateşkes İsrail ordusunun toparlanması için de bir fırsat olmuştu.

İsrail'in foyası ortaya çıktı

Ancak İsrail daha ateşkesin yürürlüğe girdiği ilk günden itibaren, hapishanelerdeki Filistinli esirleri geç bırakarak iyi niyetli olmadığını göstermiştir. Akabinde serbest bırakılan esirleri karşılamaya gelen halka müdahale edip, sevinç gösterilerini ve İsrail'e yönelik protestoları engellemeye çalışan İsrail, Hamas'ın rehinleri kurdukları platformlara çıkartıp, görüntüleri dünyaya servis etmeleri üzerine de yeniden kriz çıkarıp, anlaşmayı ihlal etmiştir. Bu yetmiyormuş gibi, anlaşma kapsamında sınırlandırılmış olmasına rağmen Gazze'nin üzerinde hava aracı uçurarak istihbarat faaliyetlerine devam etmiş, evlerine gitmeye çalışan Filistinlilere gelişi güzel ateş açan keskin nişancılar, Filistinlileri bilerek ve isteyerek öldürerek anlaşmayı ihlal etmişlerdir.

Ateşkes süresince gerçekleştirilen rehine takasları da sözde demokratik olan İsrail ile Batı tarafından terörist örgüt olarak yaftalanan Hamas arasındaki insanlık farkını da ortaya çıkarmıştır. Zira Hamas'ın serbest bıraktığı tüm rehineler hem mental hem de fiziki olarak gayet iyi durumda iken, İsrail'in serbest bıraktığı Filistinli esirlerin hepsinin işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları, bir kısmının akli melekelerini kaybettiği ve çoğunluğunda da işkencelerden kaynaklı uzuv kaybı oluştuğu görülmüştür. Hamas'ın serbest bıraktığı rehineler Kızılhaç yetkililerine teslim edilirken gördükleri iyi muameleden dolayı minnetlerini göstermek için Hamas savaşçılarının alnını öperken, İsrail hapishanelerinden ayrılan Filistinlilerin İsrail'e yönelik nefretlerinin kat be kat arttığı da müşahede edilmiştir.

İsrail ikinci aşamaya geçmemek için direniyor

İşte bu koşullar altında uygulanmaya çalışılan kırılgan ateşkesin ilk aşaması için öngörülen süre 1 Mart itibariyle sona ermiştir. Ancak 4 Şubat'ta başlaması gereken ikinci aşama müzakereleri; Netanyahu'nun ABD ziyaretinde Trump'tan aldığı destek ve Trump'ın ortaya attığı Gazze'nin geleceğine yönelik kabul asla kabul edilmesi mümkün olmayan irrasyonel plan nedeniyle bilinçli olarak ötelenmiştir. Ortada hâlihazırda büyük zorluklarla kabul edilmiş ve uygulanmaya başlanmış bir plan varken, Filistinlilerin; ya Trump'ın Gazzelilerin zorla tehcirini öngören planını ya da Trump'ın Ortadoğu özel temsilcisi Steve Witkoff'un ortaya attığı sözde yeni planı kabul etmeleri istenmiştir.

Aslında İsrail'in ateşkesin ikinci aşamasında hayata geçirilmesi gereken Gazze'den çekilme konusunda ayak dirediği, özellikle Selahaddin (Philadelphi) Koridoru olarak isimlendirilen Gazze ile Mısır arasındaki sınır hattından çekilmek istemediği bir sır değildir. Her ne kadar ateşkesin kotarılması esnasında bu konuda taahhütte bulunsa da, Hamas'ın elindeki rehinleri aldıktan sonra saldırıları yeniden başlatmak ve nihayetinde Gazze'yi tamamen Filistinlilerden arındırmak istediği bilinmekteydi. Dolayısıyla mevcut planı ilerletmeyip, sadece rehine takaslarını ihtiva eden ve sonrası belirsiz bir yeni bir anlaşmayı Witkoff üzerinden Hamas'a dikte ettirmeye çalışıyordu. Ancak Trump'ın Gazze ile ilgili sözlerinden sonra Hamas'ın dışında Mısır ve Ürdün, hatta tam olarak zikredilmese bile Suudi Arabistan bile sürece dahil olmuştu ve artık onların da Trump'ın veya Witkoff'un planına ikna edilmesi gerekiyordu.

Trump'ın planına karşı Mısır'ın planı

Ancak ne Hamas ne de Gazze'deki Filistinlileri almaları istenen Mısır ve Ürdün Trump'ın planını kabul etmedikleri gibi Mısır, Gazze'nin Gazzeliler topraklarından ayrılmayacak şekilde yeniden inşa edilmesini öngören yeni bir plan hazırlamış ve bunu Arap Ligi'nin 4 Mart'ta Kahire'de yapılan olağanüstü zirvesinde açıklamıştır. Mısır'ın planı mükemmel olmasa da Trump'ın planına göre daha rasyonel ve uygulanabilir olduğu için Arap Ligi zirvesinde oybirliği ile kabul edilmiş ve uygulanabilmesi için de ilgili tüm taraflara ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine çağrıda bulunulmuştur. Plan başta Hamas ve Filistin Yönetimi tarafından olmak üzere BM, Avrupa Konseyi, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Afrika Birliği tarafından da memnuniyetle karşılanmış olup, Hamas da planın hayata geçirilmesi halinde Gazze'nin yönetiminden feragat edeceğini açıklayarak İsrail'in taleplerini de karşılayacak bir zemin oluşmasına gayret etmiştir.

Ne var ki İsrail kendi ajandasını hayata geçirmek için, Arap dünyasının belki de uzun süredir ilk defa bu kadar geniş bir konsensüs ile mutabakata vardığı Mısır'ın planını itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. Tamamen yalan ve yanlış ifadelerle Mısır'ın planını ret eden İsrail, ABD'yi de zehirleyerek bu plandan uzak tutmaya gayret etmiştir.

ABD-Hamas teması ve İsrail'in tepkisi

İsrail'in bu tavrından sonra sürpriz bir gelişme yaşanmış ve 30 yıldan beri ilk kez ABD yönetimi Hamas ile doğrudan iletişim kurarak, hem rehine takası hem de ateşkesin devamı konusunda pazarlığa başlamıştır. Trump'ın rehinelerle ilgili işlemler için görevlendirdiği özel temsilcisi Adam Boehler, Hamas'ın elindeki Amerikalı rehinelerin serbest bırakılması için Hamas yetkilileriyle temas edince İsrail bu duruma tepki göstermiş ve Boehler'in İsrail'in çıkarlarına zarar verdiği ileri sürülmüştür.

Bunun üzerine bir açıklama yapana Boehler, "Biz Amerika Birleşik Devletleri'yiz, İsrail'in ajanları değiliz. Bu oyunda belirli çıkarlarımız var. İletişim kurduk. Son derece kırılgan olan bir durumda bazı müzakereleri başlatmayı başarmak istiyorum. Hamas'a 'nereye varmak istiyorsunuz?' diye sormak istedim." şeklinde konuşunca İsrail tarafında büyük bir infial yaşanmıştır. Zira ABD'nin Hamas ile doğrudan teması halinde İsrail süreç dışında kalacak ve bu durumda süreç İsrail'in hiç de arzu etmediği bir yere gidebilecekti. Dolayısıyla derhal tedbir alınması ve ABD ile Hamas irtibatının kopartılması, Hamas'ın ABD'den herhangi bir talepte bulunmasının engellenmesi gerekmekteydi.

Ateşkesi bozan Netanyahu ama suçlanan Hamas

Haliyle bunun en kolay ve garanti yolu Gazze'ye yeniden saldırılması, yani bir ayağı çukurda olan ateşkesin ortadan kaldırılmasıydı. Böylelikle ABD ile Hamas arasındaki müzakere kanalı kopacak, Hamas herhangi bir müzakereyi kabul etmeyecek ve yeniden savaş ortamına girilmesi nedeniyle ABD'de İsrail arkasında durmak zorunda kalacaktı.

18 Mart sabahı erken saatlerde, tam da Gazzelilerin sahur yaptığı bir saatte yeniden Gazze'ye saldırmaya başlayan İsrail, bir taraftan Gazze'nin her tarafını havadan vururken diğer taraftan da özellikle Gazzelilerin sığındığı derme çatma çadırlarının olduğu yerleri tank ve topçu ateşiyle hedef almıştır. Yaklaşık 4,5 saat süren saldırının sonunda 404 Gazzeli şehit olurken, 561 Gazzeli de yaralanmıştır.

İsrail böylelikle Gazze'deki katliamlarına kaldığı yerden devam etmiş ve bir günde pek çoğu çocuk ve kadın olan 404 Filistinliyi tüm dünyanın gözleri önünde katletmiştir. İsrail bu vahşete imza atarken yine ve her zaman zaman olduğu gibi suçu Hamas'a atmakta gecikmemiştir. İsrail Dışişleri Bakanlığı tarafından konuyla ilgili olarak yapılan açıklamada, "İsrail'in yeniden Gazze'ye saldırmasının sebebinin Hamas'ın rehinelerin serbest bırakılması ve ateşkesin uzatmasına yönelik planı ret etmeye devam etmesi" olduğu vurgulanarak "İsrail'in Witkoff'un planını kabul etmesine rağmen Hamas'ın bunu ısrarla ret etmesi sonucunda İsrail ordusunun daha önce belirlenmiş olan hedeflere ulaşmak için topyekûn bir saldırı başlattığı" ifade edilmiştir.

Görüldüğü üzere İsrail'in açıklaması tamamen yalan ve yanlıdır. Zira Hamas baştan beri 19 Ocak'ta yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasına bağlı kalmış olup, anlaşmanın ikinci aşamasına geçilmemesinin tek sebebi İsrail'in bu konuda isteksiz davranmasıdır. Hatta Mısır ve Katarlı müzakereciler İsrail'i ikna etmek için yoğun çaba harcamalarına rağmen, ABD'nin topa girmemesi ve İsrail'in de tarafları Witkoff'un sunduğu yeni anlaşmaya yönlendirmesi nedeniyle herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir.

Netanyahu savaştan besleniyor

İşin daha dramatik yanı ise, İsrail'in yaklaşık iki aylık ateşkes süresinden sonra saldırılara yeniden başlamasının hükümetin paydaşları arasında bir konsolidasyona yol açması olmuştur. Zira Netanyahu'nun ateşkes kararını protesto etmek için hükümetten ayrılan aşırı sağcı Yahudi Gücü partisi lideri ve eski ulusal güvenlik bakanı Ben Gvir, Gazze'ye yönelik saldırıların yeniden başlamasıyla hükümete dönüş sinyali vermiştir.

Gazze'ye yönelik saldırılar İsrail kamuoyunu birkaç gündür meşgul eden Netanyahu ile iç istihbarat örgütü Shin Bet şefi Ronen Bar arasındaki tartışmanın da üzerini örtmüş gibi durmaktadır. Oysa daha bir gün önce Netanyahu'nun, kendisi hakkında 7 Ekim saldırısındaki ihmali nedeniyle soruşturma yürüten Bar'ı, güven eksikliği nedeniyle görevden almak istemesi medyada ve muhalefet partileri arasında tartışılırken, Gazze saldırısı bunun da üzerini örtmüştür. Aslına bakılırsa Netanyahu ile Shin Bet şefi arasında bir çıkar çatışması olduğu ve bu koşullar altında Netanyahu'nun Bar'ı görevden almasının hukuka uygun olmayacağı söyleniyordu ancak bugün Gazze'ye yönelik saldırının gürültüsü arasında bu tartışmanın artık duyulmadığı görülmektedir.

Sonuç olarak, Netanyahu yeniden Gazze'ye saldırı emrini vererek iki aylık ateşkes sürecini baltalamış olup, Gazze'de işlediği soykırım suçlarına kaldığı yerden devam edeceğinin işaretini vermiştir. Gazze'ye saldırarak hala Hamas'ın elinde olan rehinelerin hayatını da önemsemediğini gösteren Netanyahu, saldırıların başlaması nedeniyle Hamas ile ABD arasında başlayan doğrudan görüşmeleri de sabote etmiştir.

Diğer yandan ise, çıkar çatışması yaşadığı Shin Bet şefini görevden almak istemesi nedeniyle ortaya çıkan tepkileri de savuşturmuş ve bu sayede belki de onun ülkesine ihanetten yargılanıp hüküm giymesine yol açacak olayların üzerini örtmüştür.

Ateşkes için sözde arabuluculuk yapan ve aynı zamanda da garantör olan ABD'nin ve özellikle Trump'ın çetrefilli tutumu da ateşkesi sonlandırmak hususunda Netanyahu'nun elini güçlendirmiştir. Zira Trump bir taraftan ikinci aşamaya geçip geçmemek Netanyahu'nun inisiyatifinde derken diğer taraftan Hamas'a yönelik tehdit mesajı yayınlayarak bu konuda taraf olduğunu göstermiştir.

Trump'ın tarafsız kalmak yerine Gazzelilerin zorla yerinden edilmesi anlamına gelen sözleri doğrudan etnik temizliğe işaret etmekte olup, bırakın hayata geçirilmesini dillendirilmesi bile büyük bir suç olan bu sözler ABD başkanı tarafından rahatlıkla telaffuz edilmiştir. Hal böyle olunca da soykırımcı ve bebek katili Netanyahu ateşkesi sonlandırıp, Gazze'ye saldırmakta bir beis görmemiştir.