BMGK'nın beş daimî üyesinin hem dünya siyasetine yön veren hem de G-20'nin önde gelen ülkeleri arasında olması, “adil bir dünya ve sürdürülebilir bir gezegen” amacını maalesef ironik hale getiriyor. Bu ülkeler, jeopolitik çıkar çatışmaları ve ekonomik üstünlüklerini koruma hedefleriyle sık sık adaletsizlikleri derinleştiren politikalara öncülük ediyor. Bu yapısal engel görmezden gelinemez. Kaldı ki veto yetkisine sahip beş daimî üye aynı zamanda dünyadaki en büyük silah üreticileri ve ihracatçılarıdır. Tahmin edileceği üzere silah ticareti, çatışmaları körüklerken, barışı sağlama iddiasıyla çelişen bir vaziyet oluşturur.
Prof. Dr. İsmail Şahin/ Uluslararası Kriz Araştırmaları (USKAM) Başkanı
Dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 85'ini, ticaretinin yüzde 75'ini ve nüfusunun üçte ikisini temsil etmekte olan G-20 ülkeleri (Group of Twenty), bu yılki zirvesini Brezilya'nın en büyük ikinci kenti Rio de Janeiro'da gerçekleştirdi. G20'nin temel amacı, küresel ekonomik büyümeyi teşvik etmek, finansal istikrarı sağlamak ve ekonomik kalkınmayı desteklemek için gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik, finansal ve politik iş birliğini geliştirmektir. Türkiye'nin de aralarında bulunduğu G-20 ülkeleri, düzenledikleri zirvelerde, iklim değişikliği, enerji politikaları, sürdürülebilir kalkınma, küresel sağlık ve eşitsizlik gibi küresel meseleleri de ele alır.
Geçtiğimiz yıl Hindistan'da toplanan zirvenin ana teması, "Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek" idi. Bu yılki tema ise: "Açlık ve Yoksulluğa Karşı Küresel İttifak." Her iki temanın da ortak noktası, düşük ve orta gelirli ülkelerde büyüyen ekonomik eşitsizliklerin ve gıda güvensizliğinin yarattığı insani krizlere dikkat çekmeye çalışmasıydı. Şurası çok açık ki, acil eylem gerektiren büyük jeopolitik, sosyoekonomik, iklimsel ve çevresel zorluklar ile krizlerin olduğu zamanlarda yaşıyoruz. Buna bağlı olarak dünya genelinde birbirine bağlı krizler hızla artıyor. Pandemi sonrası toparlanma süreci, gelişmiş ülkeler ile düşük gelirli ülkeler arasında daha da derinleşen ekonomik eşitsizliklere yol açtı ve böylece yoksulluğun küresel ölçekte artmasına neden oldu. Öyle ki, açlıkla karşı karşıya kalan insan sayısı, 2023 yılında rekor seviyede artarak 733 milyon civarında şaşırtıcı bir rakama ulaştı. Maalesef bu kötü gidişattan en çok etkilenenler yine çocuklar ve kadınlar oldu.
Adil bir dünya hedefi
Birbirine bağlı bir şekilde ortaya çıkan krizlerin dünyayı eşit şekilde etkilemediği, en yoksul kesimlere ve kırılgan coğrafyalara orantısız bir yük bindirdiği net bir şekilde görülebiliyor. Bu durumun çok sayıda nedeni olabilir. Fakat bunların içinde en tartışmasız olanı, ülkeler içindeki ve ülkeler arasındaki eşitsizliktir. Zira gelişmekte olan ülkeler, savaşlar, iklim değişikliği, çevresel felaketler veya ekonomik krizlerle başa çıkabilecek yeterli altyapıya ve finansal kaynağa sahip olmadığı gibi dış müdahalelere karşı koyabilecek bir güçten de yoksundur. Haliyle gelişmiş ülkelerin küresel ticaret ve finansal sistemlerdeki belirleyici rolü, gelişmekte olan ülkelerdeki zayıf yönetim sistemleriyle birleşerek bu ülkelerin krizlere etkili yanıt verememesine ve küresel politikaların şekillenmesinde seslerinin duyulmamasına neden olmaktadır.
G-20'nin öne çıkarttığı sloganlardan bir diğeri de "adil bir dünya ve sürdürülebilir bir gezegen inşa etmek." Bu idealist vizyonun pratikte karşılığını bulmak neredeyse imkânsız. G-20 dünyanın en zengin ve en güçlü ülkelerinden oluşuyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) beş daimî üyesi olan ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa aynı zamanda G-20'nin önde gelen ülkeleri. BMGK'nın beş daimî üyesinin hem dünya siyasetine yön veren hem de G-20'nin önde gelen ülkeleri arasında olması, "adil bir dünya ve sürdürülebilir bir gezegen" amacını maalesef ironik hale getiriyor. Bu ülkeler, jeopolitik çıkar çatışmaları ve ekonomik üstünlüklerini koruma hedefleriyle sık sık adaletsizlikleri derinleştiren politikalara öncülük ediyor. Bu yapısal engel görmezden gelinemez. Kaldı ki veto yetkisine sahip beş daimî üye aynı zamanda dünyadaki en büyük silah üreticileri ve ihracatçılarıdır. Tahmin edileceği üzere silah ticareti, çatışmaları körüklerken, barışı sağlama iddiasıyla çelişen bir vaziyet oluşturur. Dünya genelinde barışı ve güvenliği korumakla görevlendirilen ülkelerin aynı zamanda silah tüccarı olmaları, başlı başına Güvenlik Konseyi'nin reform gerekliliğini ortaya koyan en somut göstergelerden biridir. O halde, "adil bir dünya hedefi", bu yapısal çelişkilerle yüzleşilmeden gerçek bir anlam kazanamaz. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Dünya Beşten Büyüktür" söylemi, bu beş ülkenin küresel barış ve güvenliği sağlamada yeterince adil olmadığını göstererek, daha demokratik ve kapsayıcı bir uluslararası düzenin gerekliliğini vurgulayan yerinde bir eleştiridir.
Gazze için üzülüyoruz!
G-20 Zirvesi'nde üzerinde durulan önemli bir başlık da Gazze ve Ukrayna kriziydi. Zirvede, tüm devletlerin Birleşmiş Milletler Şartı'nın amaç ve ilkelerine tam uyum sağlayarak herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne, egemenliğine veya siyasi bağımsızlığına karşı toprak edinimi amacıyla güç kullanma tehdidi veya güç kullanımından kaçınması çağrısı yapıldı. Ayrıca, tüm tarafların uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukuku gibi yükümlülüklerine uymaları gerektiği belirtilerek, sivillere ve altyapılara yönelik her türlü saldırı şiddetle kınandı. Zirvenin sonuç bildirgesinde tam olarak şunlar yazıyordu: "Gazze Şeridi'ndeki felaket niteliğindeki insani durum ve Lübnan'daki gerilimin tırmanmasıyla ilgili derin kaygılarımızı dile getirirken, insani yardım akışının genişletilmesine ve sivillerin korunmasının güçlendirilmesine yönelik acil ihtiyacı vurguluyor ve sivillerin korunmasının önündeki tüm engellerin kaldırılmasını talep ediyoruz. Savaşın insani acılarını ve olumsuz etkilerini vurguluyoruz. Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkını teyit ederek, uluslararası hukuka ve ilgili BM kararlarına uygun olarak, İsrail ve Filistin Devleti'nin güvenli ve tanınmış sınırlar içinde yan yana barış içinde yaşadığı iki devletli çözüm vizyonuna olan sarsılmaz bağlılığımızı yineliyoruz."
Yapılan bu tür açıklamalar, uluslararası toplumun insan hakları ve barış için duyduğu kaygıları dile getirmek adına önemli olsa da BM'nin ve BMGK'nın yapısal engelleri ve daimî üyelerin çıkar çatışmaları nedeniyle pratikte somut bir çözüm üretmekte yetersiz kaldığı herkesin bildiği bir hakikat. Kaldı ki G-20; ABD, Fransa, Çin, Rusya ve İngiltere gibi küresel güçler karşısında ne kadar etkili olabilir? Bu ülkeler ekonomi, askeri güç, diplomasi ve küresel siyasetteki etkin rollerinden dolayı G-20'nin kararlarını şekillendirebilir, hatta sınırlayabilir. Sonuç olarak, G-20, güçlü üyeleri dışında belirli alanlarda etkili olabilir, ancak bu ülkelerin çıkarlarına karşı çıkmak veya bu ülkeleri etkisiz hale getirmek oldukça zordur.
Dünya beşten büyüktür
İnsanlığın büyük krizler ve belirsizliklerle karşı karşıya olduğu çok açık. İşin endişe verici yönü ise bu krizlerin ve belirsizliklerin sağlıklı bir şekilde yönetilememesi. Brezilya'nın bu yılki G-20 çalışmaları için belirlediği üç öncelik bu açıdan oldukça önem arz ediyor. Bunlardan birincisi, "açlık, yoksulluk ve eşitsizlikle mücadele." İkincisi, "enerji geçişi ve sürdürülebilir kalkınma." Üçüncüsü ise "küresel yönetişim kurumlarının reformu." Bunlar arasında üçüncüsü, "küresel yönetişim kurumlarının reformu" bir hayli önemli. Nitekim birinci ve ikinci başlıkta yer alan ekonomik dengesizliklerin düzeltilmesi, çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması ve sosyal adaletsizliklerin azaltılması için öncelikle küresel yönetişim kurumlarının reforme edilmesi gerekiyor. Zira mevcut düzen ne çatışmaları önleyebiliyor ne de açlık, yoksulluk ve diğer eşitsizliklerle mücadele edebiliyor. Bu nedenle uluslararası sistemi daha işler hale getirebilmek için BM Güvenlik Konseyi gibi kurumlarda daha adil bir temsilin sağlanması, gelişmekte olan ülkelerin uluslararası kararlarda daha fazla söz sahibi olması gerektiği açıktır. Bu reformlar, yalnızca mevcut güç dengelerindeki dengesizlikleri gidermekle kalmaz, aynı zamanda karar alma süreçlerini daha kapsayıcı ve meşru hale getirerek küresel barış, güvenlik ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine daha etkin bir şekilde ulaşılmasını sağlayabilir. Ancak, bunların uygulanabilirliği, büyük güçlerin destek vermesine ve uluslararası iş birliğinin etkinliğine bağlı olacağı unutulmamalıdır.