Engelli haklarının temelinde kişinin dezavantajlı olmasından daha ziyade bu farklılığı anlamlandırmayan çevre yatar. Hukuk bir koruma disiplinidir. Dezavantajlı olanı korumayan veya ona haklarını vermeyen mevzuat başarısız ve yetersizdir.
Cüneyd Altıparmak/ Hukukçu
"Hiçbir insana yan bakışı olmayan kimdi
Kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile"
Bir Yusuf Masalı, İsmet Özel
Siyaset, güvenlik, ekonomi ve anayasa sanırım bu dört konu hemen herkesin bir biçimde fikrinin olduğu, söyleyecek bir şeyinin bulunduğu alanlar. Bu dönemin en büyük çelişkilerinden biri de bu sanki... Ülke sorunlarına kafa yoran, meseleleri bu açıdan değerlendiren, kimin seçimi kazanacağına dair saatlerce konuşabilen bizler; yanı başımızda cereyan eden ve bize en çok dokunan sorunlara veya ters giden konulara müdahil olmaktan uzağız. Kastım pek tabii ki kendi yaşadığımız şehir ve bu şehirde yaşayanların ihtiyaçları...
Türkiye Kent Konseyleri Birliği'nin hukuk danışmanlığını yaptığım için birçok şehri ziyaret etme ve şehrin bileşenleri ile buluşma veya onların sorunlarına bir biçimde müdahil olma imkânı bulduğumdan beri gördüğüm şu: Kentlerimizin seviyesi yükselirse ülkemizin gelişim hızı ve seviyesi de artar... Peki kentler sorunlarını nasıl çözecek? Bunun yerelde teorik olarak üç ana sütunu var bence: Katılım, sürdürülebilirlik, kalkınma. Ancak bunların başında, en başında "gerçekler ile yüzleşmek" var sanırım. Zira gerçeği görmeden kendimize, çevremize ve şehrimize kocaman bir yalan söylemekten başka bir şey yapmadığımız çok ama çok net. İnsan yanı başındaki çaresizlikleri, sorunları görmek zorunda. Görmek de yetmez bunları yine kendisinin çözebileceğinin ayırdında olmalı. Bugün sizinle kentler ile ilgili bu kadar işin içinde olduğum(!) halde çağrıldığım bir toplantıda "kafama dank eden" bir konuyu paylaşmak istedim: Engelli Hakları ve Hukuku.
Engelli birey hakkını nasıl arar?
Balıkesir Kent Konseyi'nin, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte gerçekleştirdiği Engelsiz Şehir Balıkesir Çalıştayından bahsediyorum... Gerçekten sade ve herkesin kendisini çok rahat ifade edebildiği, her koldan katılımcının olduğu bir ortamdı. Çerçeve sunumu yaşadıkları ve gözlemleri üzerinden Ceyda Düvenci yaptı. Sergi bölümünde "The Colors of Darkness" isimli ödüllü belgesele konu olan görme engelli ressam Eşref Armağan'ın dokunarak modellediği resimleri gördük. Akıl almazdı. Görmeden çizmek ve böylesi etkileyici eserler oluşturmak... Ardından panele geçildi. Bu bölümde Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği Genel Başkanı Semra Çetinkaya, Dünya Serbest Dalış Rekortmeni Ufuk Koçak, Ressam Eşref Armağan, Balıkesir Büyükşehir Belediyespor Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı Oyuncusu Esra Şentürk ve ben konuşma yaptık. Diğer katılımcıların yaşadıkları, zorlukları ve umutları çok ama çok etkileyiciydi. Teorik temelli bir metin hazırlamıştım konuşma için ama gördüm ki sorunun tümü pratikte, hayatın içinde ve bizde. Bundan hareketle, "Engelli biri hakkını nasıl arar?" sorusunu sormak ve cevaplamak lazım diye düşündüm ve bu minvalde konuştum.
Teorik düzlem
Konunun teorik düzlemini şu dört cümle ile özetleyebilirim sanırım: (1) Engelli haklarının temelinde kişinin dezavantajlı olmasından daha ziyade bu farklılığı anlamlandırmayan çevre yatar. (2) Engelli hakları ve hukuku, engelli bireyi Anayasada tanımı olan "vatandaş" kılabilmek için tüm engellerini kaldırmak, haklarına erişilebilir kılmaktır. (3) Hukuk bir koruma disiplinidir. Dezavantajlı olanı korumayan veya ona haklarını vermeyen mevzuat başarısız ve yetersizdir. (4) Engelli hakları, "insan hakkı" çerçevesinde ele alınmalıdır, insan hakları kuramı mevzuatta yazmayan hususları kapsar... Programın öncesinde konuştuğum Bedensel Engeliler Federasyonu eski as başkanı Ali Duran Karakaya karşılaştığı sorunları kendine has üslubu ile anlattı. Hem Balıkesir'e gidişte hem dönüşte beraber yolculuk yaptık. Kendisine refakat ettim. Onun gözüyle bakmaya çalıştım hayata. Hiç kimsenin bizim bu engelimizi fark etmediğini gördüm. Ciddi bir duyarsızlık var ve bu bağlamda kişilerin merhametine bırakılmış birtakım uygulamalar söz konusu. İşin farkında olanlar veya görevi olanlar hassas ama sıradan yurttaşın umurunda değil desem yeridir.
Mevzuatta yazılı olması bir hakkın var olduğu anlamına gelmez. Hakların yaşamda var olması için "bireysel çabalar" ve "kurumsal yapılar" olmak üzere iki ayak var. Bu konularla ilgili başvuru yapılacak birçok kurum var. Ombudsmanlık başta gelen bir mekanizma. Bu kurumdan idarelerin işlemlerine karşı tavsiye kararı aldırmak mümkün. İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu'na (TİHEK) da aynı şekilde bir insan hakkı ihlali olduğunda başvuru yapılması mümkün. Ayrımcılığa ilişkin suç olmayan eylemeleri bildirmek için önemli bir merci. Engelli bireylerin kent konseylerine dahil olarak kendilerini ilgilendiren alanlarda görüş sunup bunun belediyeye resmen iletilmesini sağlama hakları var. Yine belediye meclisi toplantılarına iştirak ederek kendilerini ilgilendiren özellikle imar konusunda ve çevre düzenlemeleri noktasına taleplerini doğrudan belediyelere bildirmeleri de mümkün. Diyelim ki kamu personeli size karşı bir ölçüsüz tavırda bulundu. Bu davranışından dolayı Kamu Görevlileri Etki Kurulunu devreye sokmak da mümkün. Son olarak da kendileri ile ilgili uygulamaları öğrenmek isteyen engellilerin kamu birimlerinden bilgi almalarına bir kısıtlama getiriliyor veya kayıtsız kalınıyorsa Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulunun durumu incelemesi söz konusu. Ama tüm bunlar için bireysel çaba lazım. Başvuru yapmak, suç duyurusunda bulunmak veya idari yargıda dava açmak. Kısaca hak aramak ve bunları engelli haklarına ekletmek...
Alınan haklar...
Hak aramanın ülkemizde sonuç verdiği birkaç olayı örnek olsun diye belirtmek isterim. ►Çocuğuna verilen ve rengi farklı olan üzerinde de engelli yazılı ulaşım kartı annesini rahatsız ediyor. Zira çocuğun bunu kafasına taktığını ve psikolojisini etkilendiğini görüyor. Bunun için belediyeden bu uygulamasını kaldırmasını istiyor. Ombudsman durumu inceliyor ve şöyle diyor: " Başvuruyu inceleyen kurum, talebin karşılanması için Belediye Başkanlığı ile iletişime geçmiş olup yaptığı görüşmeler sonucu belediye, başvurucu çocuğun otobüs kartındaki "engelli" ibaresinin kaldırarak yerine "özel" ibaresi" konulmasına karar verildi". ►Kurum bir başka kararında, sağlık müdürlüğü çalışanı olan ve üç çocuğundan ikisi engelli olan personele çocukların eğitimi ve bakımı için günlük izin ve gerekiyorsa haftalık imkân tanınması gerektiği kararlaştırıyor. ►Vekâlet vermek üzere notere giden görme engelli vatandaşa, tanık bulundurmanın zorunlu olduğu, aksi takdirde işlemlerin yapılamayacağı belirtiliyor. Konu yine Omdusmanlığa taşınıyor. Kurum "tanık bulundurma zorunluluğu uygulamasına son verilmesi ve konuyla ilgili çalışma yapılarak, kamuoyunun bilgilendirilmesi yönünde" karar veriyor. ►TİHEK ise sadece başvuru ile değil resen de konulara el atabiliyor. Hatta medyaya yansıyan "engelli çocuğu olan bir kadına kullandığı toplu taşımada çocuğunun engelli arabasını katlayarak yolculuk yapabileceğinin şart koşulduğu" yönündeki olayla ilgili süreç başlatıp müdahil oldu. ►Bir örnek de Danıştaydan. İdari Dava Daireleri Kurulu "yükseköğretim kurumlarına öğrenci seçme ve yerleştirme sistemimizde Anadolu öğretmen liselerinden mezun olan öğrenciler yükseköğretim programı olarak öğretmenlik bölümleri dışındaki bölümleri seçme hakkına sahip olduğu gibi, diğer ortaöğretim kurumlarından mezun olanların da öğretmenlik bölümlerini seçebilme hakkına sahip olduğu, diğer ortaöğretim kurumlarında eğitim gören engelli bir öğrenci öğretmenlik bölümlerini seçebilme imkanına sahip olurken, davalı idarece dava konusu Yönetmelik hükmü ile engelli öğrencilerin Anadolu öğretmen liselerinde eğitim görme hakkının, engellilerin öğretmen olamayacaklarından bahisle engellendiği, ayrımcılık niteliğinde olduğu" konusunda karar veriyor...
Ne var, ne yok?
Çalıştay'ın son evresinde masalar kuruldu. On bir masada, ayrı ayrı temalar ile konusunda uzman isimler bir araya geldi. "Engelli Hakları ve Hukuku" masasında çoğunluğu hukukçu olan kamu birimleri ve sivil toplumdan gelen kimseler vardı. Çok güzel tespitler çıktı ortaya. Zira masaya ait sekiz soru üzerinden konuşmamız istenmişti. Soruları akademisyen Ali Erfidan hazırlamıştı. Hem tutarlılık sorgusu yapıyor hem de rahat konuşma ve fikir beyan etmek imkânı veriyordu. Masamızın ulaştığı ve engelli hakları ve hukuku konusunda eksik veya düzeltilmesi gereken hususları (özetle) şöyle belirledik: (1) Konuya ilişkin mevzuat çok dağınık. Her bakanlığın veya kurumun kendine özgü düzenlemesi var. Bunun bir yeknesaklığa kavuşması lazım. (2) Kanunla veya yönetmelikle düzenlenmesi gereken hususların birçoğu genelge ve daha alt metinler ile düzenlemiş durumda, hukuki statü sağlanması gerekiyor. (3) Yaptırımlar farkındalık uyandırmak için arttırılmalı misal AVM'de engelli yerine park edenlere ciddi bir yaptırım gelirse farkındalık için önem arz edecektir. (4) Üstün zekalılar ile ilgili bir düzenleme yok, onların da bir biçimde "özel durumları" bulunuyor bu konunun hukuki alt yapısı şart. (5) Engelli derneklerine özel statü ve denetim şart. Bu konunun istismara açık yönünü kapatmak ve belki de kuruluşunu zorlaştırmak, denetimini arttırarak kamuya ciddi partner olarak dizayn etmek gerekiyor.
Engel biziz
En büyük engel duyarsızlık, buna eminim!... Panel konuşmacısı Semra Çetinkaya'nın dediği gibi "Ben de sizler gibiydim, bir anda yaşadığım bir trafik kazası ile bu duruma geldim". Başımıza neler geleceğini bilemeyiz. Ama yanı başımızda duran sorunlar ile empati kurarak mücadele edebiliriz. Bu bizim ödevimiz. "Bir gün böyle olabiliriz" korkusu ile değil, herkesin yaşamda eşit erişebilirlik hakkına sahip olması için görmezden gelemeyiz.
@cuneyd6parmak