Büyük veri, yapay zekâ ve dijital platformlar siyasetin ve ticaretin en güçlü silahları haline geliyor. Bu yeni çağın nasıl şekilleneceği ise artık yalnızca devletlerin değil, teknoloji devlerinin de kararlarına bağlı.
M. Emin Şimşek/ Yazar
Son günlerde Donald Trump ve Elon Musk'ın açıklamaları, dünya siyasetini adeta filmlerde izlediğimiz Orta Çağ Avrupa'sına geri götürdü. "Kanada ABD'nin 51. eyaleti olmalıdır", "Grönland" ve "Panama" gibi çıkışlar, demokrasi, uluslararası hukuk ve küresel düzenin aslında ne kadar yok hükmünde olduğunu gözler önüne serdi.
Öte yandan teknoloji dünyasının dahi çocuğu Elon Musk, yalnızca yenilikçi girişimleriyle değil, siyasette giderek artan etkisiyle de gündemde. 2024 ABD seçim sürecinde ve sonrasında attığı adımlarla bir iş insanı olmanın ötesine geçerek küresel bir figüre dönüştü. Artık yalnızca bir mühendis, yatırımcı ya da girişimci değil; doğrudan siyasi karar alma süreçlerine müdahil olan bir aktör konumunda. Trump ve Musk'ın söylemleri, küresel güç dengelerinde ve siyasi iletişimde ciddi değişimlerin habercisi.
Sosyal medyanın siyasete etkisi
Musk'ın siyasete doğrudan müdahil olması, 2024 ABD başkanlık seçimlerinde Donald Trump'ı desteklemesiyle başladı. Ancak bu sadece bir iş insanının favori adayına destek vermesi şeklinde gelişmedi; Musk, sahip olduğu sosyal medya platformu X (eski adıyla Twitter) aracılığıyla Trump'ın propagandasını doğrudan yönlendiren bir figür haline geldi. Geleneksel medya artık siyaset üzerindeki tek etkili araç olmaktan çıkarken, Musk'ın sosyal medya üzerindeki kontrolü, kamuoyu algısını şekillendirme gücünü benzersiz bir seviyeye taşıdı.
Trump'ın başkan seçilmesinin ardından Musk, ABD'de kurulan yeni bir devlet birimi olan Hükümet Verimliliği Departmanı (DOGE) başkanlığına atandı. DOGE, resmi olarak bürokrasiyi azaltmak, devlet hizmetlerini hızlandırmak ve yapay zekâ destekli çözümler üretmek amacıyla kurulsa da Musk'ın buradaki etkisi farklı bir noktaya evrildi. Elon Musk'ın DOGE aracılığıyla ABD hükümetindeki etkisi, "devleti ele geçirme" yönündeki eleştirileri artırdı. Bunun yanı sıra, Musk'ın hükümet içindeki konumu, ABD'nin uluslararası politikalarında da belirleyici hale geldi. Ukrayna-Rusya savaşında Starlink uydularının nasıl kullanılacağına bizzat karar vermesi, teknoloji devlerinin artık sadece ekonomi değil, küresel siyaset üzerinde de doğrudan etkili olduğunu gösteriyor.
Musk'ın siyasette, Avrupa'da aşırı sağcı partilere verdiği destek, kıtadaki geleneksel merkez partilerde endişe ortaya çıkarıyor. Almanya'da aşırı sağın yükselişine doğrudan katkı sağlaması, göçmen politikalarına yönelik söylemleri ve AB bürokrasisini sert bir dille eleştirmesi, Avrupa'daki siyasi atmosferi etkiliyor.
Dijital hegemonya
Elon Musk'ın siyasette yükselişi, geleneksel politik süreçlerin nasıl dönüştüğünü gözler önüne seriyor. 20. yüzyıl boyunca medya gücü, devletlerin veya büyük medya kuruluşlarının elindeyken, 21. yüzyılda bu güç, Musk gibi teknoloji devlerinin kontrolüne geçti. Geleneksel medya kanallarına doğrudan ihtiyaç duymadan milyonlarca insana ulaşabilmesi, kamuoyunu manipüle etme yeteneğini benzersiz bir seviyeye taşıyor. Bu durum, siyasette medya kuruluşlarıyla kurulan ittifaklara dayalı klasik propaganda yöntemlerini büyük ölçüde etkisiz hale getiriyor. Artık bir siyasi liderin kampanyasını finanse eden en büyük güç, basın kuruluşları değil; algoritmalar ve Musk gibi milyarderler tarafından yönetilen sosyal medya platformları.
Ancak Musk'ın elindeki güç yalnızca sosyal medya ile sınırlı değil. O, aynı zamanda büyük veri çağının en büyük sahiplerinden biri konumunda. Sahip olduğu sosyal medya platformları (X), elektrikli araç şirketi (Tesla), uzay teknolojileri girişimi (SpaceX) ve nöroteknoloji projeleri (Neuralink) sayesinde, küresel çapta muazzam miktarda veri topluyor. Tesla araçları, sürüş alışkanlıklarından ses, görüntü ve konum verilerine kadar her detayı kaydederken, X platformu kullanıcı davranışlarını analiz ediyor ve yönlendiriyor. Bu veriler yalnızca ticari amaçlarla kullanılmıyor. Söz konusu veriler siyasi ve stratejik manipülasyon için de paha biçilmez bir kaynak.
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri ise Musk'ın ChatGPT'yi satın alma girişimleri. ChatGPT, küresel ölçekte milyarlarca insanın günlük iletişimine entegre olmuş durumda ve kullanım oranları sağlık, finans, eğitim, hukuk ve hatta savunma sanayii gibi kritik sektörlerde hızla artıyor. Yapay zekâ destekli bu platform, dünya çapında verileri topluyor, işliyor ve karar alma süreçlerinde aktif rol oynuyor. Musk'ın bu platformu satın almak istemesi, onu sadece bir teknoloji lideri yapmıyor, aynı zamanda bilgi çağının en büyük tekelleşme tehditlerinden biri haline getiriyor. Eğer Musk bu tür bir satın alma hamlesinde başarılı olursa, küresel iletişim süreçlerinin kontrolünü doğrudan ele geçirebilir. Bu da hükümetlerin bile kamusal tartışmaların gidişatını belirleyemez hale gelmesi anlamına geliyor.
Bu gelişmeler, demokrasinin geleceği açısından ciddi bir tartışma yaratıyor. Kamuoyunu yönlendirme gücünün artık sadece devletlerde değil, özel şirketlerde de bulunması, küresel düzeyde siyasi ve ekonomik dengeleri sarsabilecek bir unsur haline geliyor. Türkiye'nin de bu dönüşüm sürecine yönelik attığı adımlar önemli ve desteklenmeli fakat zamanın daraldığı, az zamanda çok işin yapılması gerektiği de aşikâr.
Sonuç olarak, dünya Donald-Musk çağına doğru ilerlerken, büyük veri, yapay zekâ ve dijital platformlar siyasetin ve ticaretin en güçlü silahları haline geliyor. Bu yeni çağın nasıl şekilleneceği ise, yalnızca devletlerin değil, artık teknoloji devlerinin de kararlarına bağlı.