Devler ve cüceler: Trump, Liliput'u ziyaret ederse

Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney / Milli İstihbarat Akademisi
18.01.2025

Rusya'yı Ukrayna'ya saldırmak sebebiyle revizyonist güç olmakla suçlayan ABD'nin kendisi de Grönland'a yönelik benzer bir sürecin sinyalini vermekten çekinmiyor. Putin nasıl kamuoyu önüne çıkıp Ukrayna'nın var olmadığını saatlerce anlatmışsa, Trump da kamuoyu önünde Grönlandlıların nasıl ABD vatandaşı olmak için yanıp tuttuştuğunu anlatıyor.


Devler ve cüceler: Trump, Liliput'u ziyaret ederse

Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney / Milli İstihbarat Akademisi

ABD'nin seçilmiş Başkanı Donald Trump görevi teslim almadan önce, Kuzey Kutbu'nda yer alan ve Danimarka'ya bağlı büyük ölçüde özerk bir bölge olan Grönland'ın yani Dünya'nın en büyük adasının kontrolünü ele geçirmek istediğini açık açık ilan etti. Bu durum başta NATO'nun Almanya ve Fransa gibi önde gelen müttefiklerinin ciddi tepkisine sebep oldu. Danimarka dolayısıyla AB üyesi olarak kabul edilen Grönland'a yönelik bu Amerikan çıkışı doğal olarak Birlik tarafından da eleştirildi. Ve nitekim Brüksel hemen Grönland'ın/Danimarka'nın arkasında durduğunu yaptığı bir açıklamayla dile getirdi. Bilindiği gibi, ABD tarafından Grönland'ın satın alınması fikri Trump için yeni bir şey değil, ilk kez 2019 senesinde ABD Başkanı olarak bu düşüncesini dile getirmiş ancak o zaman bu girişimi sonuçsuz kalmıştı. Bu sefer, iktidara oldukça güçlü bir şekilde gelen ve ABD'nin üstünlüğüne dayanan bir politika izlemekte karalı olan Trump, söz konusu Grönland olduğunda Danimarka'nın teklifini reddetmesine karşılık ekonomik ve askeri güç kullanma tehdidinde bulundu. Amerikan Başkanı Trump'un bu oldukça cüretkâr ve saldırgan tutumuna karşılık Danimarkalı ve Avrupalı yetkililer ise, Grönland'ın satılık olmadığını ve toprak bütünlüğünün korunmasının şart olduğunu söyleyerek Başkanın teklifini anında reddetti. Bu noktada, şunu sorabiliriz: ABD nere? Grönland nere? Hani Trump, dünyadaki Amerikan varlığını azaltmak istiyordu. Neden bugün çevrede kontrolü konusunda ABD'yi çok zorlamayacak o kadar yer varken, Trump yolunu Grönland'a düşürüp, iki NATO müttefikini karşı karşıya getirmeyi tercih etti. Tabii ki, bu sorunun birden çok cevabı var.

Trump Grönland'ı neden istiyor?

ABD Başkanı Trump'ın Grönland'ı birden çok ama hepsi stratejik sebeple istediği bir sır değil. Ada'nın Trump için bir önemi, sahip olduğu ve eriyen buzlar nedeniyle ortaya çıkan doğal kaynaklarıyla ilgili. 2023 yılında yapılan bir anket, Avrupa Komisyonu tarafından "kritik hammadde" olarak kabul edilen 34 mineralden 25'inin Grönland'da bulunduğunu göstermişti. Bunlar, grafit ve lityum gibi pillerde kullanılan malzemeler ile elektrikli araçlarda ve rüzgâr türbinlerinde kullanılan nadir toprak elementlerini içermekte. Bugün, Grönland'ta, çevresel nedenlerle petrol ve doğal gazın çıkarılması yasaklandığı için Grönland ekonomisi, ihracatın yüzde 95'inden fazlasını oluşturan balıkçılığa ve kamu bütçesinin kabaca yarısını karşılayan Danimarka'dan gelen yıllık sübvansiyonlara bağımlı hale gelmiş durumda. Toplamda, Danimarka Grönland'a her yıl 1 milyar doların biraz altında veya 57.000 sakininin her biri için 17.500 dolar harcıyor. Avrupa değerli minerallerinin yaklaşık yüzde 74'üne sahip bir yer için mütevazi bir rakam da sayılabilir zaten bu nedenle Trump, Grönlandlıların ABD'nin parçası olmaya hayır demeyeceklerini düşünüyor. Sadece Trump 2.0 değil, Alaska 2.0 hikayesine de buyurun.

Bilindiği gibi, Grönland, uzun bir süre koloni olarak yaşamını sürdürdü. Bugün ise, Danimarka krallığı altında yarı egemen/özerk bir bölge olarak Danimarka tarafından kontrol edilmekte. Ada Danimarka anayasasına tabidir ve adanın yasal statüsünde yapılacak herhangi bir değişiklik için bir anayasa değişikliği gerekmektedir. 2009 yılında adaya, referandum yoluyla Danimarka'dan bağımsızlık ilan etme hakkı da dahil olmak üzere geniş bir özerklik verilmişti. Trump'ın adayı satın alma yönündeki ifadeleri karşısında, Grönland Başbakanı Mute Egede, defalarca adanın satılık olmadığını ve geleceklerine karar verme hakkının halk iradesine bağlı olduğunu söylemiştir. Elbette mesele siyaset felsefesi ve hukukun egemenlik/halk iradesi boyutuna indirgenirse mevzu basit. Ama şu anda Grönland'a bir talip var, Grönland halkına dünyanın en güçlü ve zengin ülkesinin parçası olması için sesleniyor. Avrupalılığın Amerikan değerleri ile değiştirilmesi Grönland halkının kararı olacak. Bu ada için küçük Amerika olmak mümkün yani. Bu tercihe Kopenhag direnirse halk iradesine direnmiş mi olacak ya da ABD baskısıyla karşı karşıya Rusya tehlikesi kapıdayken direnme istencini kendisinde bulacak mı? Hem Grönland hem de Danimarka ABD'nin bu isteğini reddetti diyelim, ekonomik ve askeri baskıdan ABD'nin kastının ne olduğunu göreceğiz, zaten Amerikan askeri varlığı adada. Bütün bunlardan sonra NATO zirvelerinde gülümseyerek poz vermek Danimarkalılar için zor olacaktır.

Mesele sadece ekonomik değil

Grönland hikayesi sadece iktisadi açıdan iştah kabartma hikayesi ile sınırlı değil. Kuzey Kutup Dairesi'ndeki buzulların erimesiyle yeni nakliye güzergahlarının ortaya çıktığı bir gerçek. Bu gelişmeyi yakından takip eden Çin ve Rusya için bu bölgeler giderek önem kazanıyor. İşte, tam olarak bu sebeple Kuzey Atlantik rotası ve Grönland'ın jeopolitik önemi şimdi ABD için daha da artmıştır. Buna Arktik'deki büyük güç mücadelesini de ekleyin. Grönland'ın coğrafi konumu ve pek mini minnacık bir ada olmadığı gerçeği, Grönland'ı kontrol eden aktöre Arktik'deki mücadelede avantaj sağlayacak.

Bu ada; Amerika Birleşik Devletleri, Rus donanma gemileri ve nükleer denizaltıları için bir geçit yolu üzerinde yer alıyor. Dolayısıyla Washington, İzlanda ve İngiltere arasındaki sulardaki deniz seyri-seferini izlemek için Grönland'a radarlar yerleştirmek ve ayrıca adadaki mevcut askeri varlığını genişletmek istiyor. Bilindiği gibi halihazırda ABD ordusu, Grönland'ın kuzeybatısındaki Pituffik hava üssünde kalıcı bir varlık sürdürüyor. Bu varlığının dayanağı, ABD ve Danimarka arasında 1951'de yapılan anlaşma. Bu anlaşma sonucu, ABD'nin Grönland'da askeri üsler inşa etme ve Danimarka ve Grönland'a haber verildiği sürece de topraklarına serbestçe kuvvet taşıma hakkı var. Rusya ile ABD arasında stratejik bir konumda yer alan bu üs, Moskova'nın Kuzey Kutbu'ndan başlatacağı olası bir saldırıya karşı erken bir uyarı amacıyla kurulmuştu. Kısaca, kuzeydeki bu küçücük yer (-ki bahsettik yüzölçümü vb açısından küçücük değil ama hiçbirimiz sabah kalkıp aman Allah'ım Grönland'da neler oluyor diye düşünmüyoruz) Soğuk Savaş'ın başlangıcında Batılı müttefiklerin/ABD'nin kontrolü altına alınmıştı. Yeni Soğuk Savaş'ın ilk aşamasında tekrar ziyaret edilmesi şaşırtıcı değil.

Küçük güçlerin güvenlik açmazı ve sığınak teorisi (Shelter Theory)

Kopenhag Üniversitesi Askeri Araştırmalar Merkezi'nde kıdemli araştırmacı olan Kristian Soeby Kristensen, geniş adanın kendisini savunma kabiliyetine sahip olmadığını ve Kopenhag'ın durumun hep farkında olduğunu söylüyor. Danimarka'nın da adayı tek başına savunacak gücü olmadığı bir zamandan bahsediyoruz (-ki durum bugün de çok değişmiş sayılmaz). Bu nedenle zamanında Danimarka, ABD'nin NATO ittifakı aracılığıyla Danimarka'ya verdiği güvenlik garantileri nedeniyle, Grönland'da ABD ordusunun daimî varlığına izin vermişti. Zaten Grönland'ı satın alma fikri sadece Trump'a özgü bir fikir değil; onlarca yıl önce, yine ABD Başkanı Harry Truman Grönland'ı 100 milyon dolarlık altın karşılığında-stratejik bir kararla- satın almaya çalışmış, ancak Kopenhag o zaman da Grönland'ı satmayı reddetmişti. Grönland'ın kontrolü alışveriş içerisinde çözülemeyince Washington çevreleme stratejisi içerisinde egemenlik mevzuu ile değil askeri üsler mevzusu ile ilgilenmeyi tercih etmişti. Çok ilginç zamanlarda yaşıyoruz gerçekten. Dün küçük bir güç olan Grönland/Danimarka, güvenliklerini arttırmak için elbette büyük gücün, ABD'nin kollarına sığınıyordu. Kopenhag'ın bu tip bir dış ve güvenlik politika tercihi yapmış olması bir güvenlik topluluğu olan NATO çerçevesinde ele alındığında -ve tabii normal şartlar altında- gayet makul görünmekteydi.Fakat bugün geldiğimiz noktada dünün güvenlik üreten stratejisi güvensizlik ve siyasi kriz kaynağı oluyor.

Bu aşamada, okuyucularımız için küçük güçlerle ilgi konuya açıklık getirmesi bakımından bazı teorik yaklaşımları kısaca ziyaret etmemiz kanımca faydalı olacaktır.

2000'li yıllardan itibaren, küçük güçler de orta güçler gibi uluslararası ilişkilerin dikkat çeken önemli aktörlerinden oldu. Bu çekicilik, öncelikle sistemdeki küçük devlet sayısının artmasından ve uluslararası sisteminin- tek kutuplu sistemden çok kutupluya doğru evrilmeye devam eden- dönüşüm sürecinde bu aktörlerin daha etkili ve görünür olmasından kaynaklanıyordu.

Bugüne kadar küçük güç tanımı konusunda ortak bir mutabakat olmadığından, bu devletlerin güvenlik ve dış politikalarını açıklamak için bir teori geliştirmekte oldukça zorlanıldı. Baldaur Thorhallson sığınak teorisini (shelter theory) geliştirene kadar, küçük güçlerin özellikle dış politika davranışlarının fiziksel dezavantajlardan etkilendiğine inanılır ve bu nedenle de küçük güçlerin, daha ziyade, çok taraflılık, konuya özgü güç kullanımı, imaj oluşturma ve koalisyon oluşturma stratejisi, esneklik ve iyi diplomasi gibi sınırlılık içerisinde hareket ettikleri varsayılırdı. Bu kanıya göre, küçük güçlerin genellikle düşük seviyede ve tabii savunmacı bir dış politika siyasetini tercih ettikleri, ama buna karşın bazı alanlarda örneğin diplomaside ise güçlü oldukları ve yumuşak güç kullanımına da yatkın oldukları iddia edilirdi. Ancak Baldaur Thorhallson'a göre, zaman içinde değişen jeopolitik koşullar, küçük güçlerin kendilerine toplumsal veya ekonomik sığınaklar aramanın yanı sıra artık sert bir sığınağa- veya askeri bir angajmana da-da ihtiyaç duymalarını gerektirmiştir. Thorhallson'un iddiasına göre, küçük güçler özellikle kriz öncesi, kriz anında ve sonrasında kendilerine yönelik risklerin maliyetini tek başlarına-tabii ki belli başlı çeşitli kısıtlılıkları nedeniyle- karşılayamadıklarından ya büyük bir gücün ya da uluslararası örgütlerin koruması altında bir sığınak bulmak zorunda kalmıştır.

Danimarka/Grönland için süper sığınak bile yeterince güvenli değil

İşte Danimarka'ya bağlı özerk bir bölge olan Grönland hikayesinde yeni seçilen ABD Başkanının söylemleri yüzünden yaşananlar, bizlere bugün zamanında Thorhallson tarafından genelde küçük güçler için önerilmiş bu sığınak teorisinin pek de kurtarıcı olamadığını göstermekte. Bir zamanlar, özellikle savunma alanındaki kısıtlılıkları yüzünden, Grönland'ın Danimarka'ya sığınmış olduğu gibi benzer kısıtlılık nedeniyle Danimarka'nın da ekonomik anlamda aradığı sığınağı AB üyeliğinde bulması ve savunma alanında da güvence temin etmek adına NATO üyeliği ile topraklarında Amerikan üssüne yer vermiş olduğu biliniyor. Yani Danimarka için hem NATO hem AB sığınakları üst üste süper sığınak oluşturuyor. Ne diyelim, Trump ve ABD halkının açık Trump tercihi süper sığınağın tavanını delmek üzere.

Gerçi, Thorhallson küçük güçler için sığınak diplomasisini en uygun dış politika tercihi olduğunu önerdiği dönemde, hem 2. Trump döneminin jeopolitik gerçekleri mevcut değildi, hem de Thorhallsan sığınak isteyen taraf ile bunun koşullarını sağlayan taraflar arasındaki kar-zarar maliyetinin nasıl neticeleneceğinin, ilişkinin başından anlaşılmasının mümkün olmadığının uyarısında bulunmuştu. Kimse sığınak teorisinin önerildiği tarihte, ileride bir gün bir NATO ülkesinin diğerini ekonomik yaptırım ve işgal tehdidiyle razı etmeye çalışacağını tahmin edemezdi. Sonuçta, bugün Rusya'yı Ukrayna'ya saldırmak sebebiyle revizyonist güç olmakla suçlayan ABD'nin kendisi de Grönland'a yönelik benzer bir sürecin sinyalini vermekten çekinmiyor. Putin nasıl kamuoyu önüne çıkıp Ukrayna'nın var olmadığını saatlerce anlatmışsa, Trump da kamuoyu önünde Grönlandlıların nasıl ABD vatandaşı olmak için yanıp tuttuştuğunu anlatıyor. Trump'ın Grönland'ı işgal ile tehdit etmesinden sonra tıpkı Rusya ve Çin gibi revizyonist ve saldırgan bir güç olmak yönünde epey yol katettiğini söylemek yanlış olmaz. Büyük güçler küçük güçleri midelerine indirirken güzel hikayeler anlatmayı beceriyorlar.

Ne yapmalı?

Mearsheimer'ın 2019'da söylediklerini analım: Bugünün geçiş dünyasında büyük güçlerin revizyonizmi karşısında küçük güçler varoluşsal ciddi risklere açık hale geliyorlar. Bu arada büyük, mega bloklarının – küresel Batı- gibi anlamsızlaştığını görüyoruz. Peki, küçük güçler nasıl kurtulur? Elleri böğürlerinde birilerinin kendilerini ilhak etmelerini mi bekleyecekler. Sığınaklar (hadi AB saçma sapan bir sığınak diyelim ya NATO) işe yaramıyor, ne işe yarar? Bu konuda bir fikrim var. İp ucu da şu; Andres Wivel, bu tür revizyonizm altında inim inim inlemek tehlikesi ile kalanlar için akıllı bir büyük strateji geliştirmelerini öneriyor. Biz de Danimarka ve Grönland'a bu stratejiyi tavsiye ediyoruz. Aksi durumda Gülliver, Liliput ülkesini ziyaret etmeyecek, Trump gelecek. O gün Trump'ı yere yatırıp bağlamaları filan işe yaramayacak; ABD o bağlardan (tıpkı Rusya nasıl kurtulduysa) kurtulacak ve Grönland'da kendisine enfes bir ziyafet çekecek: Biraz Lityum, biraz petrol, biraz Arktik, biraz Rusya ve Çin'e gözdağı. Akıllı büyük stratejinin içeriği ne olmalı, bu konu da sonraki yazılarımıza kalsın, ilgili okuyucu biraz meraklansın...