Değişim Kitabı'nın kodları

Dr. Hülya Bulut/ Yazar
29.06.2024

Hakan Fidan, Değişim Kitabı'na yaptığı vurguyla Türk entelejansında bir istikamet fişeğini ateşleme gereği duymuştur. Çünkü, 1945 sonrasındaki yeni dünya düzeninde, ABD ve Avrupa ekseninin dışında pek de varlık göster(e)meyen üniversite, araştırmacı, aydın tarafından Erdoğan'ın yerli ve milli liderliğine ‘eksen kayması' diyerek getirilen haksız ve yersiz eleştirilerinin altı boştur.


Değişim Kitabı'nın kodları

Dr. Hülya Bulut/ Yazar

Çocukluğumuzda birileri bizlere 25-30 yıl sonra sıra dışı gelişmelere şahitlik edeceksiniz deseydi, bir kulağımızdan girer diğerinden çıkardı. Çünkü, insan doğası olağanlığa daha yatkın. Oysa, şöyle bir 2001 yılındaki ikiz kulelere yapılan terör saldırısına geri gitsek, o günden beri neler yaşadığımızı sıralasak, karşımıza şaşırtıcı bir tablo çıkabilir: ABD'de ikiz kulelerin vurulması, canlı izlenen terör ve işgal haberleri, derin ekonomik krizler, belirsiz bir pandemi süreci, olası bir üçüncü dünya savaşı girdabı...

Türkiye dünyanın bu kırılgan sürecine Erdoğan'ın liderliğinde giriyor. Son 20 yılda geliştirilen ve uygulanan politikalar dikkate alındığında Türkiye'nin müthiş bir kamu diplomasisi ve denge politikası yürüttüğü gayet net bir şekilde görülüyor. Başta kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, think-thank'ler olmak üzere Türk entellejansı, akıl ve düş dünyası, akademisyenleri, yazarları, gazetecileri... araştırıyor, okuyor ve sentezler yapmaya çalışıyor. Aslında hemen herkes adı tam konmamış bu sert mücadelede ülkesinin geleceği için yönetime ve liderliğe bilgi, belge, fikir üretme gayretinde, ama tüm bu çabalar iyi niyetli olsa da, acaba yeterli mi ve doğru amaca hizmet ediyor mu? Gelin hep birlikte bakalım....

Avrupa Birliği ve Çin ilişkileri

Rusya-Ukrayna savaşı ile İsrail-Filistin savaşının devam ettiği, Çin ve Avrupa jeo-ekonomik ilişkilerinin yoğunlaştığı ve ABD ile Çin rekabetinin had safhada yaşandığı bir konjonktürde, Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping Fransa, Sırbistan ve Macaristan'ı 5-10 Mayıs 2024 tarihlerinde ziyaret etmişti. Fransa, Batı Avrupa ülkesi iken Sırbistan ve Macaristan ise Doğu Avrupa ülkesidir. Stratejik bakımdan anlamlı olan bu husus dikkate alındığında, Çin'in, Avrupa Birliği (AB)'ni kapsayan politikalarını farklı kulvarlarda ilerlettiği, aynı şekilde Avrupa Birliği'nin de, yapısal özelliği gereği belli konularda üye ülkelere münhasır alanlar tanıması sebebiyle, Çin'e yönelik tek bir çatı politikası uygulamadığı görülecektir.

Öyle ki, dünyanın en büyük 2. gücü olan Çin'in, AB ile olan dış ticaretinin GSYİH'sına (gayri safi yurt içi hasıla) oranı 2022 itibarıyla yüzde 5,4 iken, bu oran ABD ile olan ticareti için yüzde 2,7 olarak gerçekleşti. Yine Çin'in, 2019-2022 arasında 113 milyar dolar olan AB ile dış ticaret dengesi 2022 yılında, 2019-2022 dönemine kıyasla yüzde 144 oranında artarak 276 milyar dolara ulaştı. Buna karşın, Çin'in aynı dönemde ABD ile olan dış ticaret açığı ise sadece yüzde 37 oranında artarak 400 milyar dolar civarında belirdi.

Dolayısıyla AB üyesi her bir ülkenin Çin ile olan tüm politik ve ekonomik ilişkileri birbirinden farklı olsa da, bu durum uluslararası ilişkilerin çoklu denklemlerini zorlaştırıyor. Dahası, buna ABD ve Çin'in birbirleriyle olan kesintisiz rekabeti de eklenince, durum daha da karmaşıklaşıyor. Buna rağmen, özellikle son dönemlerde, partner/rakip olup olmadığına bakmaksızın AB ve ABD'nin, Çin ile olan tüm ilişkilerini 'risk mitigation/ riski azaltma' üzerine kurguladığı, global boyutta AB'nin Çin ile ayrışmasına dair herhangi bir gündem maddesinin bulunmadığı, aksine AB lehine olabilecek tüm dinamikleri önceliklendirdiği anlaşılıyor.

Küresel stratejik ortaklık

Macron'un Avrupa içindeki transatlantik dengeleri, Şi Cinping'in çok kutupluluk anlayışı ile belli bakımlardan örtüşüyor ve onlar dünyayı her açıdan takip eden ve 'açık ufuk'lu entellijansı ve tabanları tarafından 'eksen kayması' eleştirilerine maruz kalmıyor olmalılar ki, 2004 yılında kurdukları 'Küresel Stratejik Ortaklık' yapıları, kendi jeopolitik hareketliliklerine derinlik kazandırmış gibi görünüyor.

Batı'nın, pastayı bölüşmeyerek global ortaklıklarından elde edeceği faydayı maksimize etmek adına başka ülkelerin kritik iç dinamiklerine sürekli olarak müdahale etmesine, küresel anlamda politik ve ekonomik bir oyun kurucu olarak Türkiye gereken cevabı vermişti: Çin'in 2017'de tüm dinlerin ve inançların Çinlileştirilmesi politikası uyarınca Uygur Türklerine yönelik attığı adımlar nedeniyle uluslararası insan hakları örgütlerini harekete geçirmiş ve Pekin'i kınamıştı. Böylelikle, bu ilişkiler dengesinde ağırlığını gösteren Türkiye, 2019'da yaptığı bir açıklamayla Çin'i Uygur Türklerine karşı "sistematik asimilasyon" uygulamakla ve bir milyondan fazla Müslümanı toplama kamplarında tutmakla suçlamıştı. Tüm bunların, sadece bir kınama ve suçlamanın çok ötesinde olduğu gerçeği de, Türkiye'nin izleyen Çin ziyaretinde ortaya çıkmıştır.

Bu bağlamda, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin daveti üzerine 3-5 Haziran 2024 tarihlerinde Hakan Fidan'ın Pekin, Urumçi ve Kaşgar'ı kapsayan 3 günlük Çin gezisine ilişkin 'Değişen Dünya Düzeninde Türkiye-Çin İlişkileri' başlıklı konuşması tüm dünyada boşuna yankı bulmadı.

Ekonomik iş birliği

Bu ziyaretin ekonomik bakımdan öne çıkan hususları şöyle özetlenebilir:

-İki ülke, Şanghay İşbirliği Örgütü ve diğer çok taraflı çerçevelerdeki iş birliklerini güçlendirmeli, her türlü hegemonya ve güç siyasetine karşı çıkmalı, uluslararası sanayi ve tedarik zincirlerinin istikrarını korumalı ve küresel yönetişimi daha adil ve makul bir yöne yönlendirmelidir.

-Çin, Türkiye'nin Asya'daki en büyük, dünyadaki en büyük 3. ticari ortağıdır ve yıllık 48 milyar dolara varan ticaret hacminin Türkiye lehine dengelenmesi için yeni alanların keşfedilmesi ve ticari ilişkilerin sürdürülebilmesi gerekmektedir. Çin ile özellikle turizm, teknoloji, sivil havacılık, enerji ve araştırma-geliştirme alanlarında yapılan işbirlikleri artırılmalıdır.

-Liderliğini Çin ve Rusya'nın yaptığı BRICS, Türkiye daha fazla işbirliği yapmak istemektedir. Türkiye, Rusya'da yapılacak BRICS toplantısına katılarak küresel tedarikte yaşanan sorunlar ve bunların aşılması için gündeme getirilen ulaştırma koridorlarınıdeğerlendirecektir.

-Her iki ülke için de Orta Koridor olarak anılan Hazar geçişli Doğu-Batı bağlantısı ile Körfez bölgesini Irak ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya bağlayacak olan Kalkınma Yolu Projesi önemlidir. "Kuşak ve Yol Girişimi ile Orta Koridorun uyumlaştırılması, diğer bazı ulaştırma koridorlarıyla entegrasyonu için örneğin Irak'taki Kalkınma Yolu gibi somut adımlar atılması hedeflenmektedir. Bu durum, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişimi ve Orta Doğu'da süren İsrail-Hamas savaşı küresel tedarik açısından Türkiye-Çin iş birliklerini daha da önemli hale getirmektedir.

Kültür köprüsü

Pekin'de yapılan açıklamalara göre, 2012'den bu yana Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ni ziyaret etmesine izin verilen ilk en üst düzeyli Türk yetkilinin Hakan Fidan olması, iki ülke arasındaki en önemli siyasi sorunun geride bırakıldığını gösteriyor. Ayrıca, bu ziyaretinde, Uygur Türklerine ilişkin konuyu daha farklı bir şekilde ele alan Hakan Fidan:

'Kaşgar ve Urumçi, Çin'in kültürel zenginliğine katkıda bulunan iki kadim Türk İslam şehridir. Bu şehirler Çin'le Türk dünyası arasında ve Çin'le İslam dünyası arasında aynı zamanda bir köprü rolü de oynamaktadır ve tarihi dostluğumuzun ve komşuluğumuzun sembolleridir. Türkiye'nin Çin'in toprak bütünlüğüne, siyasal egemenliğine desteği tamdır. İçeride iç karışıklık çıkarmaya çalışan olayları desteklemediğimizi burada da ifade etmek istiyorum" dedi.

BRICS ve sonrası

Hakan Fidan, 10-11 Haziran 2024 tarihlerinde Rusya'da BRICS Dışişleri Bakanları toplantısı sırasında yapılan BRICS+ Oturumu'na katılmıştı. Rusya ve Çin liderliğindeki BRICS'e, Türkiye'nin olası katılımı da tıpkı Türkiye-Çin görüşmesinde olduğu gibi uluslararası medyanın ilgi odağı oldu. Türkiye'nin BRICS'e katılımıyla ilgili aslında önemli bir felsefî konumlandırmadan bahseden Fidan, hatırlarsanız şöyle demişti:

'Bizim kendi menfaatimiz, ilkelerimiz, duruşumuz neredeyse biz onun arayışı içerisindeyiz. Ait olduğumuz ittifaklara muhataplarımızın bağlı olması da önemli. Alternatif ekonomik platformları yakından takip etme noktasındayız. BRICS'i farklı yapan Rusya ve Çin'in orada olması. G7 ise daha ziyade siyasi konuların aynı medeniyet alanını düşünen ülkelerin bir araya geldiği yer. BRICS'in AB'ye nazaran farklı ve güzel tarafı bütün medeniyet ve ırkları bünyesinde barındırıyor olması.'

Bu bakımdan, Hakan Fidan'ın, AB'nin ötekileştirici politikalarını eleştirerek BRICS'i alternatif değil tamamlayıcı bir yapı olarak nitelendirmesine rağmen, yine bazı kesimler 'eksen kayması' diye yanıp tutuştu. Dünyanın jeopolitik ekseninde, ağırlık merkezinde değişimler söz konusu iken bu şekilde dar ve belli kesimlerin dayattığı arkaik bir bakış açısının, Türkiye için neden faydalı olmadığı umuyorum ki artık çok daha net bir şekilde anlaşılıyordur.

Değişim Kitabı

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın bir kitap kurdu olduğu anlaşılıyor. Okuduğu kaynaklardan istifade etmesi yaptığı işin tabiatına da oldukça uygun. Tabii, tahmin edebiliriz ki İbrahim Kalın ve Fahrettin Altun gibi Hakan Fidan da gerek bürokratik rolü, gerekse entelektüel kapasitesi itibarıyla AK Parti liderliğini besleyen entelejansa ışık tutmakta, yön vermekte.

Dolayısıyla, hem Türkiye-Çin ilişkilerinin hızlı bir şekilde olumluya dönmesi hem de Türkiye'nin kurulmakta olan yeni düzende en iyi şekilde konumlanabilmesi açısından, aynı toplantıda kendisine en son okuduğu kitap sorulduğunda, Hakan Fidan antik Çin döneminin önemli klasiklerinden biri olan 'I Ching, The Book of Change' , Yi Jin, Değişim Kitabı'na işaret etmesi bu bağlamda ayrıca dikkat çekicidir.

Değişim Kitabı, yaklaşık 3000 yıl önce Çin'de yazılmış ilk bilgelik, felsefe ve kehanet kitabı olarak Doğu ezoterizminde tüm evrensel kuralları yönettiğine inanılan Tao prensibinin 'Sürekli Değişim Döngüsü'nü kavramak için kullanılabilecek bir araç olarak ön plana çıkarak, Yin ve Yang karşıt çiftlerinin birbiri ile olan ilişkisini ele alıyor. Teknik olarak Çin düşüncesinin sekiz temel şeklini toplamda 64 evrimsel sürece dayandıran antik Çin felsefesini anlatan bu kitap kısaca kendisini şöyle anlatıyor:

'Makul bir insan bu evrenin sadece kaostan ibaret olduğunu varsayabilir mi? Uzaydaki gök cisimlerinden tutun da, atomların en küçük kurucu parçalarına kadar her şeyin birbiriyle olan ilişkisi 'Değişim Yasası' tarafından yönetilen evrensel bir hareket modeline işaret ediyor. Gerçekten de, bu yasanın ebedi olduğuna inanmak, evrenlerin şekillenebileceği ve çözümlenebileceğini varsaymak için çok fazla sebep var...

Dolayısıyla bu yasa tarafından yönetilen değişiklik modelini analiz ederek, işlerimizi tıpkı doğadaki gel-git olaylarında olduğu gibi inişler ve çıkışlar, artışlar ve azalışlar sürecinde doğru stratejilerle ilişkilendirmemiz, her durum ve koşulda alınabilecek en iyi eylemi belirlememiz mümkündür. O zaman barışçıl bir şekilde ilerlemek adına, gerektiğinde sabit/dengede kalarak veya geri çekilerek kazançlarımız gibi kayıplarımızı da kabullenerek hayatımızı daha huzurlu bir şekilde idame ettirebilir hale gelebiliriz. Bu antik Çin 'Değişim Kitabı'nın bize, tüm bunların nasıl yapılacağını öğrettiği şey tam olarak budur.'

İstikamet fişeği

Bu kitaptan, dolayısıyla Çin felsefesinden öğrenilecek ve çıkartılacak dersler olabilir. Önümüzdeki dönemde Çin'in ağırlıklı olduğu BRICS'de de var olacak bir Türkiye'nin Çin'i dili, kültürü, geçmişi, tarihi ve felsefesi ile daha iyi tanıması bir gerekliliktir. Tıpkı Çin'in, diğer dış odakların da etkisiyle Türkiye'yi dünyanın yeni ekseninden uzakta tutmak için tetiklediği Uygur Türkleri'ne yapılan zulmü bertaraf etme gerekliliğinde olduğu gibi!

Çok kutuplulukta gerçek bağımsızlığa inanan Erdoğan liderliğinin yansıması bize net bir şey söylemektedir: (I) Batı kanadını koru, (II) Güney ve Doğu kanatlarını geliştir, (III) Aslında sana unutturulan ve kökünden kopartılan külliyatını, kendi geçmişini, birikimini, mirasını ortaya çıkartarak kamu ve özel sektör yapılarında, dinamiklerinde, iş yapış şekillerinde 'Değişim Yönetimi'nin gerekliliğinin farkında ol!

Dolayısıyla, Hakan Fidan bu kitaba yaptığı vurguyla Türk entelejansında bir istikamet fişeğini ateşleme gereği duymuştur. Çünkü, görünen o ki; 1945 sonrasındaki yeni dünya düzeninde, maalesef ABD ve Avrupa ekseninin dışında pek de varlık göster(e)meyen üniversite, araştırmacı, aydın tarafından Erdoğan'ın yerli ve milli liderliğine bir kere daha 'eksen kayması' diyerek getirilen haksız ve yersiz eleştirilerinin altı boştur!

Dış politikada Türkiye

Türkiye bu çerçevede Avrupa Birliği'ne tam üye olmayı hedefleyen Erdoğan'ın kesintisiz 22 yıllık güçlü ve kararlı iktidarı ile dış politikada kendi doğru yolunda gidiyor. Batı kulübünde hak ederek elde ettiği konumunu yok pahasına elden çıkartmayacakken, aslında jeopolitik konumuna ve dünyanın 'Doğu' ekseninde gelişmesine bitaraf kalmadan da, yeni bir konum arayışını sürdürüyor.

Türkiye'nin samimi Avrupa Birliği gayreti karşılığında AB'nin çirkin çifte standardı uyandırıcı bir etki olurken, samimi ve yapıcı NATO üyeliğine ve NATO'nun en büyük 2.ordusuna sahip olmasına karşın kendisine uygulanan doğrudan ve dolaylı ambargolar da bu gerekliliğin önemine işaret ediyor.

Nitekim, uzun yıllar MİT Başkanlığı görevini yürüten ve MİT'i dünyanın en önemli ve etkili on istihbarat teşkilatı arasına sokmayı başaran Hakan Fidan'ın, Erdoğan'ın vizyonu ile Dışişleri Bakanı olarak görevlendirilmesi işte bu arayışın pratikte karşılığını bulması anlamına geliyor. Unutmayalım ki bütün yerler ve yönlerin çıkış istikameti, kuşatanı da de zaten bellidir! Dolayısıyla Türkiye hem eski, hem yeni dünyadır. Hem Batı, hem Doğu'dur. Hem Kuzey, hem de Güney'dir.