Terör ve Kürt meselesinin boyutları değişmişse bugün için mesele silahların bırakılması ve örgütün lağvedilmesi meselesidir. Bu nedenle bu sürece doğru bir isim koymak gerekirse, çözüm sürecinden farklı olarak bugünkü durumu “Silahsızlanma Süreci” olarak adlandırmak daha doğru görünmektedir.
Prof. Dr. Kudret Bülbül/Ankara Medipol Üniversitesi
Kimileri için Kürt meselesi, kimileri için terör meselesi olan meselede, uzun bir aradan sonra Sayın Devlet Bahçeli'nin girişimi ve açıklamalarıyla yeni bir inisiyatif, süreç ya da dönem başladı.
Bazıları ani gördükleri böyle bir inisiyatif veya sürecin gerekliliğini sorgulamakta, iç siyasete dair kuşkularını dile getirmektedir. Küresel düzeyde, eskinin çekilmekte olduğu ama yeninin henüz doğmadığı bir alacakaranlık çağında, bölgesel düzeyde, çok tarihi gelişmelerin yaşandığı bir dönemde, örgüte karşı mücadelesi açısından belki de tarihinde en iyi noktasında olduğu bir sırada Türkiye, sorunu nihai olarak bitirmeye yönelik bir süreç başlatmayacaksa hangi ülke, kim ve ne zaman başlatacaktır? Bu açıdan Sn Bahçeli'yi başlattığı ve arkasında durduğu bu süreç için tebrik etmek gerekir. Böyle bir inisiyatif ya da sürecin, önceki tecrübeleri de düşündüğümüzde, Cumhuriyeti de aşacak şekilde, kabaca 150 yıllık bir geleneğe sahip olan Türk milliyetçiliğinin temel partisi olarak Milliyetçi Hareket Partisinin lideri tarafından başlatılmış olması ise çok daha değerlidir. Sn Bahçeli bunun için de tebrik edilmelidir.
Yeni döneme dair "İmralı süreci", "ada süreci", "barış süreci", "Bahçeli süreci" "çözüm süreci 2", "yeni çözüm süreci" gibi farklı isimlendirmeler yapılmaktadır.
Benzer isimlendirmelerin önemli bir kısmı çözüm süreci kavramsallaştırmasından önce de yapılmaktaydı. Önceki sürecin kişi merkezli olmadığının görülmesi, daha çok örgüt çevrelerinin dillendirdiği "barış süreci" ifadesinin sakıncaları düşünüldüğünde, "çözüm süreci" ifadesi süreçten bekleneni ortaya koyması, toplumsal meşruiyeti kolaylaştırması açısından çok yerinde bir işlev gördü.
Yeni dönem için yeni bir tanım gerek
Yaşadığımız dönemde iç ve dış koşullar, aktörlerin pozisyonları çok büyük oranda değiştiğinden, yeni dönemi "çözüm süreci" kavramı etrafında tanımlamak artık çok doğru görünmüyor.
Çözüm süreci, doğruları ve yanlılarıyla, karşı karşıya olduğumuz mezkur sorunun ortadan kaldırılmasına dair bir çözüm arayışıydı. Örgütle toplumsal tarafları birbirinden ayırmak açısından, tüm sabotaj girişimlerine rağmen, önemli oranda mesafe alınmasını sağladı. Örgütün çukur(hendek) siyaseti izlediği dönemlerde toplumun örgüte destek vermemesi, Suriye'deki gibi şehirleri çevreleme terörüne karşı toplumun Kuzey Irak ya da Güney Suriye'ye gitmek yerine Türkiye'nin iç ve batı bölgelerine göç etmesi, daha sonraki zamanlarca örgütün olanca sokak çağrılarına rağmen bu çağrıları karşılıksız bırakması bu ayrışmanın parametreleri olarak okunabilir. Tüm bunlarla birlikte, HDP'nin oylarının fazlaca düşmemesi HDP'li Kürt seçmenin "terörize politikalara hayır, siyasete evet" demesi şeklinde okunabilir.
Devletin samimiyeti
Çözüm süreci, uzun yıllara sari mezkur meselede, devlete kırgın, kızgın ve küskün olan kesimlerin devletin samimiyetini, örgütün samimiyetsizliğini belirli oranda görmesine de vesile olmuştur.
Çözüm süreci içeride FETÖ mensuplarının sabotajları, dışarda ABD'nin elinden kaçırmak istemediği PKK'ya, İsrail'in beklentileri doğrultusunda, Suriye'de otonom bir bölge vaadiyle son bulmuştur.
Gelinen noktada çözüm sürecinin söylemi, hedefleri, araçları, tarihsel koşulları ve aktörlerin pozisyonları ile yeni sürecin söylemi, hedefleri, araçları, tarihsel koşulları ve aktörlerin pozisyonları artık birbirinden farklıdır.
Özgürlük çıtası yükseldi
Çözüm sürecinde meselenin bir tarafı terör meselesi iken diğer tarafı Kürt meselesiydi. Kürtlerin uzun on yıllara sari karşı karşıya kaldığı asimilasyon ve inkar politikalarıydı. Bu yanlış politikalar ve uygulamalar, Özallı yıllarla başlayan, Erbakan'ın desteklediği, ama asıl ilerlemenin Erdoğanlı yıllarda sağlandığı süreçte çok büyük oranda ortadan kaldırıldı. PKK'nın terör faaliyetleri sürmesine rağmen, Erdoğan döneminde demokratikleşme ve özgürlük çıtasının yükseltilmesinin sürdürülmesi son derece değerliydi.
Gelinen noktada, Çözüm Süreci ile kıyaslandığında meselenin terör vasfı da Kürt vasfı da büyük oranda değişmiş durumdadır.
Türkiye, belki de tarihinde PKK terör örgütüne karşı verdiği mücadelede tarihinin en başarılı noktasındadır. Suriye'deki laik diktatörlük Esad rejiminin yıkılmasından sonra, Örgüt, Çözüm Süreci sırasında kendisine vaat edilenin de artık gerçekleşemeyeceğini fark etme noktasındadır.
Kürt meselesi açısından ise alınan onca mesafeden, atılan onca demokratikleşme ve özgürlük adımlarından sonra artık mesele Kürtlere özgü bir mesele olmaktan çıkmıştır. Elbette değişen ve gelişen toplum standartlarına paralel olarak insanların daha fazla demokrasi, özgürlük ve insan hakları talepleri haklı olarak sürekli artacaktır. Ama Türkiye'nin geldiği noktada, bu konular Kürt meselesi, Alevi meselesi, Sünni meselesi gibi kollektif bir bakış üzerinden değil, herkesi, her birimizi ilgilendirecek şekilde, artık genel demokratikleşme, insan hakları ve özgürlükler meselesi içinde ele alınacak meselelerdir.
Genar'ın Ekim 2024 Raporu Anketi de yukarıdaki analizimi doğrular niteliktedir. Katılımcılar Türkiye'nin yüzde 68'i terörün Türkiye'nin temel bir sorunu olduğunu düşünürken, Kürt meselesini Türkiye'nin en önemli gündemi görenlerin oranı sadece yüzde 1.8'dir ve 9. sırada yer almaktadır. Eşitlik, adalet gibi meseleler daha fazla öne çıkmaktadır. Bu veri de sorunun artık kollektif kimliklerle değil daha genel bir çerçevede ele alınması gerekliliğini ortaya koyuyor.
Fırsatlar ve riskler
Terör ve Kürt meselesinin boyutları değişmişse bugün için mesele silahların bırakılması ve örgütün lağvedilmesi meselesidir.
Bu nedenle bu sürece doğru bir isim koymak gerekirse, çözüm sürecinden farklı olarak bugünkü durumu "Silahsızlanma Süreci" olarak adlandırmak daha doğru görünmektedir.
Toplumsal süreçleri, çerçeveyi doğru çizme, süreçte yaşanacak sabotajları önleme, yanlış beklentilere yol açmama, aktörlerin sürecin odağını kaybetmemesi gibi açılardan doğru tanımlamak/kavramsallaştırmak son derece önemlidir. Süreçte, odağın PKK'nın lağvedilmesi olduğunu ve bunun için bir süreç yürütülmekte olduğunu gölgeleyecek her türlü kavramsallaştırma sürece zarar verecektir.
Öcalan'ın silah bırakma çağrısı yapması ya da yapmaması, Silahsızlanma süreci elbette bir çok fırsat ve riskler içermektedir.
Bu da bir başka yazımızın konusu olsun.