UNICEF verilerine göre, yalnız ebeveyn sayısı 200 milyonu aşmış durumda. Çoğu kadın. UNICEF'in “The State of the World's Children 2021” raporunda, dünya genelinde ergen gebelik oranlarına dair veriler var. 2021 itibarıyla, dünya genelinde 15-19 yaş arası kızların yüzde 14'ünün bir çocuk sahibi olduğu belirtiliyor. UNFPA'nın raporlarında ise dünya genelinde her yıl yaklaşık 12 milyon genç kızın ergenlik döneminde doğum yaptığı yer alıyor.
Filiz Zengin/ tv4 Kanal Koordinatörü
Son zamanlarda sinema dünyasında parlayan iki isim var: Barry Keoghan ve Franz Rogowski. Biri karanlık ruh halleriyle, diğeri ise güçlü ve kararlı performanslarıyla dikkat çekiyor. Bu ikilinin birlikte yer aldığı 'Kuş' filmini uzun zamandır izlemek istiyordum. Hem oyuncuları hem de ergenlik, genç ebeveynlik, sosyal adalet ve dayanışma gibi derin temaları işlediği için ilgimi çekti. 'Kuş', birkaç ödül kazanmasının yanı sıra önemli festivallerde de gösterildi; ama beklediğim kadar ilgi görmedi. Bu durum beni şaşırttı; çünkü film, tüm dünyayı ilgilendiren önemli toplumsal sorunlara dikkat çekiyor.
Filmin yönetmeni Andrea Arnold. 'Kuş' ile izleyicisini hayal ve gerçek arasında bir dünyaya davet ediyor. Sihirli değneğiyle izleyeni yalnızca gözlemci olmaktan çıkarıp hikâyenin bir parçası haline getiriyor. Fontaines D.C.'nin 'Too Real' şarkısının nakaratıyla "Çok mu gerçek senin için?" sorusunu yöneltiyor ve bizi saf gerçekle yüzleştiriyor. Yani izlediğin kurgu değildi, diyor.
Gerçekliğimizle yüzleşmeye hazır mıyız?
Bu gerçekçi hikâyenin merkezinde 'yalnız ergenler' var. Batı toplumlarında, özellikle de İngiltere'de, çok genç yaşta ebeveyn olan kişilerin dünyaya getirdiği çocuklar, hayatın zorluklarıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. 16 yaş altındaki anne ve babaların çocukları, hem ebeveynlerinin yükleri hem de kendi gençlik sorunlarıyla baş etmeye çalışırken toplum içinde kayboluyor.
Bu gençlerden biri filmimizin ana karakteri 12 yaşındaki Bailey; Babası Bug ve üvey kardeşi Hunter ile grafitilerle kaplı, yoksulluğun hüküm sürdüğü bir apartmanda yaşamaya çalışıyor. Toplumundaki birçok insan gibi, Bug'da çocukken çocuk sahibi olmuş, baba olmaya çalışırken büyümüş, hayatı henüz tam olarak kavrayamamış bir adam. İlgisiz, bencil bir baba izlenimi veriyor ama film ilerledikçe onun içindeki mücadeleci tarafı ve sevgi dolu yanlarını görüyoruz. Evet, yaptığı tuhaf hareketler var; üç aydır tanıştığı kız arkadaşıyla hemen evlenme kararı alması, para sıkıntısı çekerlerken çok pahalı bir kurbağa siparişi vermesi gibi. Fakat günün sonunda çocuklarının mutluluğu için elini taşın altına koyabilme gücü olduğunu gösteriyor. Bu arada Bug'a hayat veren Barry Keoghan, zaten dikkat çekici kariyerinin en iyi işini çıkarıyor.
Bailey'nin üvey kız kardeşlerinin yaşadığı annesinin evindeki karanlık ise işin korkutucu tarafı. Annesinin son sevgilisi, akıl almaz bir canavarlıkta. O, sadece Bug'ı izleyicinin gözünde minik de olsa sevimli kılarken, aynı zamanda dünyadaki erkek şiddetini hatırlatan bir canavar.
Bailey ve üvey kardeşi Hunter, kötü insanların viral videolarını çekiyorlar. Bu videolarla yanlarına çektikleri insanları bir araya getirerek kötülere ceza veriyorlar. Hemen paniklemeyin; bu durum aslında onların adaletsizliğe karşı bir başkaldırısı. Biraz çeteci bir yaklaşım sergileseler de, bu çetin ceviz ikili, yaşadıkları bozuk topluma karşı bir düzen kurmaya çalışıyorlar! Kız kardeşlerine eziyet eden adamdan intikamlarını onu dövdürterek alıyorlar. Bunu yazdığıma utanıyorum ama bazı insanlar gerçekten ceza almayı hak ediyor!
Kayıp aileler ve yalnız ergenler
Bailey, içinde bulunduğu bu çarpık dünyada kendine bir yer bulmaya çalışırken, bir gün tarlada uzanmış rüzgârın sesini dinlediği sırada Bird çıkageliyor; sanki hayatına düşüvermiş gibi! İlk anda Bird çok garip görünüyor. Alışılmamış kilt kombini ve tuhaf hareketleriyle Bailey'nin ilgisini çekiyor. Bird, çocukluğunda ailesini kaybetmiş ve yıllar sonra onları bulmak için eski mahallesine dönüyor. Yanında sadece annesinden kalan karakalem kuş resimleri var.
Franz Rogowski'nin performansı gerçekten büyüleyici! Yarım gülümsemesi ve farklı duruşuyla izleyicide bıraktığı etki çok güçlü. Onun fiziksel yetenekleriyle karakteri o kadar iyi harmanlaması şaşırtıcı.
Bailey'nin yaşadığı mahalle, hayal gücünün sınırlarını zorlayan ve oldukça tuhaf olayların yaşandığı bir yer. Halüsinojenik kurbağalar, neşeli ama bir o kadar da kaotik komşular ve özgür ruhlu bireyler... Bu mahallede karşılaştığı ilginç insanlar, Bailey'e hayattaki zorlukları aşmanın ve dayanışmanın önemini öğretirken, bir yandan da onun merak duygusunu sürekli besliyor. Evet, belki burada yaşam, biraz karmaşık ve kaotik ama tam da bu karmaşanın içinde bir araya gelme ve birbirine destek olma ruhu harika görünüyor!
Filmin en etkileyici sahnelerinden birinde; Bug, düğün masraflarını karşılamak için bir kurbağayı psikedelik sümüğünü üretmeye ikna etmeye çalışıyor. Evet, kulağa gerçekten tuhaf geliyor, ama işte bu filmde her şey mümkün! Kurbağanın "samimi" müzikler dinlemeyi sevdiğini keşfetmesiyle işler daha da ilginçleşiyor. Çünkü hemen bir Coldplay klasiği olan "Yellow"u söylemeye başlıyor! Tüm arkadaşlarıyla birlikte bu şarkıyı hep bir ağızdan söylüyorlar. Hem komik hem de duygusal bir hal. Bailey'ninhikâyesi tam bir karmaşa. İşlediği konular gibi.
Kaotik bir sosyal gerçekçilik: Genç ebeveynlik
Genç ebeveynlik en karmaşık sosyal konulardan biri. Özellikle Türkiye'de, genç yaşta ebeveyn olmanın getirdiği zorluklar, düşünüldüğünden çok daha karmaşık ve derin. Kırsal bölgelerde ve düşük sosyoekonomik gruplarda, genç yaşta ebeveyn olma durumu oldukça yaygın. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, 20 yaşından önce doğum yapan bireylerin oranı yüzde 4. Bu oran, genç ebeveynlerin gelecekteki eğitim ve iş fırsatlarını ciddi şekilde etkiliyor. Eğitim düzeyi düşük olan genç ebeveynler, çocuklarına gerekli eğitimi ve yaşam koşullarını sağlamada zorluk çekebiliyorlar. Bu durum, yalnız ebeveynlik ile birleşince işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu 2021 verilerine göre, Türkiye'de yaklaşık 1,5 milyon yalnız ebeveyn var ve bu kişilerin yüzde 90'ı kadın! Bu kadınların çoğu, hem kendi hayatlarını hem de çocuklarının geleceğini güçlükle sürdürüyor. Sebebi boşanma oranlarının inanılmaz boyutlara yükselmiş olması. Genç yaşta ebeveynler kırsalda, yalnız ebeveynler ise şehirlerde yalnızca bireysel bir meselenin ötesine geçiyor; toplumsal bir sorun haline geliyor.
Dünya genelinde durum da pek farklı değil. UNICEF verilerine göre, yalnız ebeveyn sayısı 200 milyonu aşmış durumda. Çoğu yine kadın. UNICEF'in "The State of the World's Children 2021" raporunda, dünya genelinde ergen gebelik oranlarına dair veriler var. 2021 itibarıyla, dünya genelinde 15-19 yaş arası kızların yüzde 14'ünün bir çocuk sahibi olduğu belirtiliyor. UNFPA'nın raporlarında ise dünya genelinde her yıl yaklaşık 12 milyon genç kızın ergenlik döneminde doğum yaptığı yer alıyor.
Bu sadece Türkiye'ye özgü değil; evrensel bir sosyal sorun. Genç ebeveynlerin hem ekonomik hem de sosyal zorluklarla başa çıkmaya çalışması, toplumda daha büyük problemlere yol açabiliyor. Uyuşturucu bağımlılığı, suça karışma gibi sorunlar, bu mücadelelerin bir uzantısı maalesef.
Genç ebeveynlik meselesi, düşündüğünden çok daha derin bir sorun. Eğitim imkânlarındaki kısıtlamalar ve bireylerin geleceği üzerindeki olumsuz etkileri, bu konunun ciddiyetini gözler önüne seriyor. Büyümek, heyecan verici olsa da, zorluklarla dolu bir yolculuk. Bu yolculukta, toplumsal dayanışma ve destek mekanizmalarının güçlendirilmesi büyük önem taşıyor. Çünkü hepimiz bu karmaşık sosyo-kültürel dokunun bir parçasıyız. Yanlış işleyen her çark, sonuçta hepimizi etkiliyor.