CHP, lovebombing, şaibeli kurultay ve ghosting

Burak Örkün/ Yazar
19.02.2025

Özgür Özel Genel Başkan olduğu günden bu yana yeni nesil literatürü kullanırsak Türk seçmenine önce aşırı ilgi, sevgi ve yakınlık gösterme anlamında “lovebombing” sergiledi. Sonra yine onları görmezden gelip sessizliğe gömülerek ya da ortadan kaybolarak “ghosting” yaptı. Şimdi CHP'de işler, Özgür Özel'in şiir okuması kadar kötü bir hale geliyor. Gazetecisinden belediye başkanına, internet fenomenlerinden ses sanatçısına, emekli askerlerden foncu köşe yazarlarına kadar herkes Özel'e tabiri caizse ayar veriyor.


CHP, lovebombing, şaibeli kurultay ve ghosting

Burak Örkün/ Yazar

Diğer uluslardaki konumlanmasına göre Türk solu arife tarif gerektiren eşsiz bir mizah hazinesi gibidir. Çilingir sofralarında "millet aç" edebiyatı icra eden aydınlar, halkçılıktan rantçılığa terfi eden aktörler, emperyalizmin kucağında ezberlediği ninnilerle kitleleri uyutmaya çalışan uyanıklar, sermaye gruplarından edindikleri lüks villalarında sermaye düşmanı olmayanlara ahlak satan politika tüccarları... Seçmen, Türk soluna iktidar olma şansını belki de bu yüzden vermedi, vermiyor. Türk solu arefeyi görse de hiçbir zaman bayramı göremiyor. Zira her kritik dönemeçte, tıpkı altılı masa müsameresinde yaşandığı gibi temelde siyasi ahlakı dolayısıyla toplumun güvenini derinden sarsacak işlere imza atıyorlar.

İddialar çok vahim

Kent uzlaşısı adı altında örgütleriyle iltisak konusunda "ortaya karışık" yapan, anayasal düzeni ve üniter devlet ilkesini hedef alan tüm marjinal gruplarla yerel yönetimlerde kara bir sayfa açan CHP üzerinden gündeme gelen iddialar çok vahim.

"Müvekkil yaptığı araştırmalar neticesinde birçok kurultay delegesiyle konuşmuş ve konuşulan delegeler için; şu anki parti yönetimi ile yerel yönetim kademelerinde bulunan kişilerin seçim sonucunun değiştirilmesi için delegelere baskılar kurulduğunu, delegelere oy karşılığı ev ve arabalar verildiğini, delegelerin konakladıkları otellere bavul bavul dolarlar getirilip delegelere dağıtıldığını, iPhone telefonlar ve iPad tabletlerin oy karşılığı verildiğini, yine bazı delegelere iş imkanı sağlamak sözü verilerek seçim sonucunun değiştirildiğini sosyal medya ve haberlerden açık bir şekilde dile getirildiğini görmüştür."

Yukarıda bahsi geçen iddia iktidar partisinin bir mensubunun ya da Cumhur İttifakı aktörlerinden birinin değil. Bu iddia CHP'nin önceki dönem Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı ve son seçimde yine Hatay'da aday olarak gösterdiği Lütfü Savaş'a ait.

Savaş; Kemal Kılıçdaroğlu'nun, koltuğunu Özgür Özel'e devrettiği CHP kurultayında delege oylarının satın alındığını yine oy veren delegelerle konuşmalarından aktarıyor. Yetinmiyor, bir dilekçe hazırlayarak bunu savcılığa iletip söz konusu şaibeli kurultayın iptali için dava açıyor.

Sükût ikrardandır

Kılıçdaroğlu katıldığı bir televizyon programında; sükût ikrardandır diyerek Lütfü Savaş'ın iddialarının doğru olduğunu, dolayısıyla bunu yalanlamayan Özgür Özel'in de sorumluluk taşıdığını ifade etti.

Özgür Özel ise suskun.

Çünkü Türk siyasetinde asla kabul görmemiş bir "konsorsiyum iktidar modeli" ile koltuğunu korumaya ve krizi yönetmeye çalışıyor.

Konsorsiyumun "şımarık çocuğu ve büyük abisi" arasında mekik dokuyor ama nafile.

Kriz iletişiminde, özellikle kendi mahallenizden ve kendi güç merkezlerinizden gelen çıkışlara sessiz kalmak sizi güçsüz, yavaş ve yetersiz gösterir.

CHP'nin Genel Başkanlık koltuğu adeta dört beş farklı ismin dudaklarından çıkan kelimelerle sağa, sola, orta yola ve sık sık terör güzellemesi yapan bir çizgiye savruluyor.

CHP'de işler, Özgür Özel'in şiir okuması kadar kötü bir hale geliyor.

Gazetecisinden belediye başkanına, internet fenomenlerinden ses sanatçısına, emekli askerlerden foncu köşe yazarlarına kadar herkes Özgür Özel'e tabiri caizse ayar veriyor.

Kış sebebiyle yeterince festivale ve şenliğe katılamayan Özel ise politik mesajlarını verecek sağlıklı ve nitelikli mecralar bulmakta zorlanıyor.

Biz burada günlük tartışmalardan ve siyasetin magazin gündemine konu olacak meselelerden saparak konunun siyasal iletişim verilerini inceleyelim.

Elimizde bir denklem var.

Denklem dört bilinenli bir cendere gibi.

Kemal Kılıçdaroğlu, Özgür Özel, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu.

Tek tek değerlendirelim.

Kemal Kılıçdaroğlu'yla ilgili bu mecrada derin analiz yazıları kaleme almıştık. O yüzden ayrıntıya girmeyip bu konudaki iletişim yansımasını paylaşacağız. Kılıçdaroğlu, Erdoğan karşısındaki her mağlubiyetinde sığınacak liman olarak kurultayları kullandı. Hep bir ama'sı vardı. Yenilmişti ama sorun bakalım nedendi. Yine böyle bir kurultayda Kılıçdaroğlu devrildi. Bu kaybedişi sindiremedi. "Sırtımdaki hançer" metaforuyla öfkesini kamuoyu ile açıktan paylaştı. Sorumlu olmaktan uzak, kontrolsüz ve yer yer partisinin iktidar mekanizmalarını doğrudan hedef alan açıklamalar yaptı. Hatta Sayın Cumhurbaşkanını hedef alan açıklamalarla gündemde olmayı ve kalmayı başardı. Ama gelin görün ki iletişim penceresinden Kılıçdaroğlu'nun durumu; yeni nesil literatürü kullanarak ifade edersek "aşırı toksik" görünüyor. Ayrılığı hazmedememiş hırçın bir kalple çevresini, sevenleri, yakın geçmişteki destekçilerini hayal kırıklığına uğratıyor. Medyada görünür olmak için verdiği mücadele içten içe söylem gücünü ve inandırıcılığını azaltıyor. Yaptığı çıkışlardan, kullandığı dilden, kelime seçimlerinden ve kameralar karşısındaki beden dilinden anlıyoruz ki ciddi ve sağlam iddialarla gündeme taşıdığı ya da taşıttığı şaibeli kurultay onun son meydan muharebesi.

Özgür Özel... Genel Başkan olduğu günden bu yana yine yeni nesil literatürü kullanırsak Türk seçmenine önce aşırı ilgi, sevgi ve yakınlık gösterme anlamında "lovebombing" sergiledi. Sonra yine onları görmezden gelip sessizliğe gömülerek ya da ortadan kaybolarak "ghosting" yaptı. Özgür Özel siyaset arenasındaki ilk Genel Başkanlık günlerinde normalleşmeden, ortak paydası Türkiye'nin âli çıkarları olan bir ortak payda siyasetinden bahsederken, koltuğunun ortakları olan iki belediye başkanından aldığı tepkiler ve diğer balans ayarları yüzünden tutarsız açıklamalar yapmaya başladı. Devamlı yorgun görünmesi, sinirli ve huysuz hali, çatık kaşları, yakınındaki vekillere kadar insanları azarlayarak susturması ve çatallaşan sesiyle kulak tırmalayıcı bağırtıları onu daha az dinlenen biri haline getirdi. Özellikle Suriye konusunda yaptığı açıklamanın üstünden henüz 24 saat geçmişken Esed'in devrilmesi, çalıştığı uzman ya da danışman ekipler açısından da kötü bir imtihan oldu. Özgür Özel bunu düzeltmek için bile bir iletişim yapma ihtiyacı hissetmedi. Şaibeli kurultay ile ilgili iddiaları sanki başka bir partinin kurultayından bahsediliyormuş gibi bugüne kadar cevaplamaması ise akıl almayacak kadar büyük bir hata. Ya bizim bilmediğimiz bir iletişim stratejisiyle dehasını kanıtlayacak ya da bir ilçenin kiraz festivalinde işi tatlıya bağlayacak. Özgür Özel, başı her sıkıştığında İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarına gitti. Ama son verdiği poz, iletişim zaviyesinden kötü bir anının tekerrürü gibiydi. Kılıçdaroğlu'nun kendini Cumhurbaşkanı ve iki belediye başkanını yiğitlerim, Cumhurbaşkanı Yardımcılarım diye tanıttığı "siyasi parodinin" replikası olarak hafızalarımıza kazındı. Özgür Özel yediği ayazı unutur mu bilmem ama kışı pek de geçirecek gibi görünmüyor.

Hırsı uğruna ezip geçemeyeceği şey yok

Ekrem İmamoğlu. İBB'nin politik etki alanını iyi kullanıyor. Devasa bütçesinden çeşitli etkinlikler ve programlar kapabilen sanatçı, internet ünlüleri ve yazar-çizer cenahın yoğun desteği arkasında. İletişim bir hayal ile başlar, içerikler ve tasarımlarıyla vücut bulur. Oysa İmamoğlu pembe bulutlarla çevrili bir simülasyonda Cumhurbaşkanlığı hayalleri kurmakta ısrarcı. Ona ikinci Atatürk diyenleri oldukça ciddiye alıyor. Tahammülsüz. En ufak eleştiriye, karşı koymaya, ayak diremeye asla tahammülü yok. Terliyor, geriliyor, sinirleniyor, "hayır, hayır" diyor. Agresyonunu kontrolündeki dijital ordunun, muhaliflerinin surlarını paramparça etmeye yeminli saldırıları bile dindirmiyor. Şaibeli kurultay sürecinde, Özel'in seçim kazanmasındaki finans kaynağını oluşturduğu iddialarıyla ilgili açıklama yapmıyor. Adliyeler önünde savcı tehdit ediyor, TÜSİAD üyelerini destekçisi olmamakla suçluyor ve yetinmeyip bir tehdit de onlara savuruyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın hikayesinin bire bir kopyasını yazmaya çalışıyor. Çünkü kendine ait bir hikayesi, özgün bir politik duruşu, toplumu tatmin edici siyasi bir akıl yürütmesi yok. İstanbul'da metrolar bozuluyor, metrobüsler yanıyor, E-5 kenarında bozuk otobüsler çağ dışı bir görüntü oluşturuyor ama o bunu umursamıyor. Çünkü tek düşündüğü şey var o da rakiplerini alt edip Cumhurbaşkanı adayı olmak. Ne yazık ki kibirli. Genel Başkanının yanında gösterdiği performans, siyasi hiyerarşiyi yok saydığını, hırsı uğruna ezip geçemeyeceği bir şey olmadığını gösteriyor. Rakibi olarak gördüğü Mansur Yavaş'tan bahsederken ya da yan yana iken sergilediği haller, evin abisine duyduğu öfke, tüm ilgiyi üstüne gönlünce çekemediği için serzenişleri ve daha nicesi Ekrem İmamoğlu'nun iletişim hanesine eksi olarak dönüyor ve dönecek.

Türk seçmeninin dereyi görmeden paçayı sıvayanlara, kitleleri çantada keklik sananlara, güç kazandıkça milletle arasındaki mesafeyi açanlara verdiği ünlü dersler vardır. Galiba şaibeli kurultay beni ömür boyu takip edecek siyasi bir ayıp olarak kalır diye hesap bile etmiyor. İmamoğlu; ikinci Atatürk olmak gibi garip bir iddiayla çıktığı yolun sonunda Ecevit karşısında kongrede ceketini alıp siyaset hayatına veda eden İsmet Paşa olabilir.

Ve Mansur Yavaş. Şaibeli kurultayın çekimser ve utangaç ismi. Anadolu'da karşılığı olduğunu düşündüğü gücünü saklı tutuyor. Parti içi çekişmeler yerine yerel düzeyde AK Parti ile kavgasını sürdürüp ulusal düzeyde sakin ve ağırbaşlı bir iletişim tonunu kullanıyor. Türk halkının hangi tip siyasetçilerle doğru bağ kurduğunu iyi okumuş. Şimdilik kapalı kutu ama şaibeli kurultay için yapacağı çıkış ve duracağı yer onun bundan sonraki hikayesini derinden etkileyecek.

Denklemin bilinenlerini iletişim yaklaşımları açısından böyle değerlendirdik. Bir de denklemin bilinmeyenleri, görünmeyenleri var. İşte bu bilinmeyenler ve görünmeyenler gün yüzüne çıktıkça CHP ve baş güçlü aktörler zor durumda kalıyor. Kent uzlaşısı adı altında belediye kadrolarına yerleştirdikleri yöneticiler bir bir terör örgütü bağlantıları sebebiyle görevden alınırken yani gerçekler bilinir ve görünürken CHP'den tatmin edici bir açıklama, doğru bir iletişim hamlesi gelmiyor. Belediyelerinde dizlerine kadar yolsuzluğa batan isimleri eleştirmek yerine; neredeyse rüşveti vereni ve alanı desteklemek için miting düzenliyorlar. CHP'nin yeni çizgisi siyaset tarihimiz açısından ibret verici.

Kader bu. Gün gelir; makarnacı, kömürcü, oyunu satan insanlar diye hakir gördüğün seçmenin karşısına, akıllı telefonlar, tabletler, ev ve iş vaatleriyle kurultay kazanan yozlaşmış ve kirlenmiş bir siyasi kadro olarak çıkarsın.

Sonra bir gün milletin önüne sandık, senin de hikayenin sonu gelir.