Belki çoğu romanın bile haberdar olmadığı bir gündür 8 Nisan. Birlikte yaşadıkları toplumların ötekisi olan romanların karşılaştıkları sorunlara farkındalığın oluşturulmaya çalışıldığı ve Roman kültürünün yâd edilmesinin amaçlandığı bir gündür.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk / Mardin Artuklu Üniversitesi
Bir araştırmaya göre ülkemizde kırktan fazla millet varmış. Bunlardan birisi de "buçuk millet" olarak tabir edilen Romanlar. Pahada yarım insan sayıldıkları için böyle denmiş olmalı. Bu tür ifâdelere "pejoratif" söylem deniyor; bu, aşağılayıcı anlamına geliyor.
Yeryüzünün en hor görülmüş topluluğudur Romanlar. Miladi 5. yüzyılda Hindistan'dan çıkarak oradan tüm dünyaya yayılan Romanlar, temas ettikleri coğrafyaların istenmeyen davetsiz misafirleri olmuş hep. Sosyal dışlanma, damgalanma, sembolik şiddet, ötekileştirilme, soyutlanma, sürgün, zorla yerleştirilme ve asimilasyon gibi olumsuzlukların önde gelen nesneleri olmuşlar. Göçebelikleri, bohem yaşamları ve fiziksel özellikleriyle marjinal ve hercaidirler. Renkli, büyüleyici ve şen şakrak yaratılışları merakla karşılanırken, bir yandan da kuşkuya meze olmuşlar, uğursuzlukla suçlanmışlardır. Yaşadıkları mekânlar, yedikleri yiyecekler ve hatta bedenleri ve ruhları bile kirli kabul edilmiştir.
Esmer tenleri, renkli giyimleri, çalıp oynamaya düşkünlükleri ve kendine özgü meslekleriyle bütün coğrafyaların ötekisi olan Romanlar, aşağılanmaya en müsait günah keçileridir. Bunda halk arasında anlatılagelen söylencelerin de önemli bir rolü var kuşkusuz:
Hz. İbrahim, Nemrut ve avanelerince ateşe atılacak olduğunda her ne olduysa mancınık iş görmemiş. Bunun üzerine Cin ve Gan adlı kardeşlere ensest işler yaptırırlar; yani iyiliği uzaklaştırıp kötülüğü artırırlar. Böylece bu günah ve kötülüğün etkisiyle melekler oradan uzaklaşır, mancınık da çalışmaya başlar. Hristiyan söylencelerinden birine göre, Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesinde kullanılan çiviler demircilikleriyle meşhur çingeneler tarafından imal edilmiştir. Bir söylence de Hindulardan; Hindu tanrısına adanmış kutsal bir kurbanı yedikleri için çingenelerin lanetlendiklerine inanılır.
Romanların, Hitler ve sadık yaveri Himmler'den yana da bahtları karadır. Romanları, toplumdan ayıklanması gereken muzır unsurlar olarak kabul eden Naziler, toplayabildikleri ne kadar Roman varsa hepsini toplama kampına yollamışlar, ardından o meşhur gaz odalarında kıyımdan geçirmişlerdir. Fakat ne var ki, günümüzün egemen tarih yazıcıları, Nazilerin Yahudi soykırımını dillere pelesenk edip bu mağduriyeti, onların torunlarının bugün Orta Doğu'yu kocaman bir iğneli fıçıya çevirmiş olmalarına mazeret olarak gösterirken, Nazilerin aynı şekilde yaptıkları Roman soykırımını ağızlarına almayı bile pek düşünmezler.
İsimlerden isim beğen: Roman, Çingene, Zıngaro, Gypsy ...
Tarihin hiçbir döneminde birlik ve dirlik kuramamış olan Romanlara verilen isimler, sayısal olarak bir hayli bereketli olsa da anıldıkları bu isimlerden hiçbirini kendileri tercih etmemiştir aslında. Gittikleri ülkelerde temas kurdukları milletler kendi zihinsel arka planlarına göre neyi uygun görmüşse öyle çağırılmışlar. Mesela İtalyanca gibi bazı Avrupa dillerinde, Romanlar yaşadıkları ahaliden daima daha koyu renkli ve yağız oldukları için onlara zingaro/zingari ismi yakıştırılmış. Malum olduğu üzere zeng, pas ve siyah anlamlarına gelir. Esmerliğin bazı batıl inanışlarda günahla ilişkilendirildiğini de bu arada hatırlayalım. Çingeneler için kullanılan İngilizcedeki Gypsy, Fransa'daki Gitan, İspanya'daki Gitano isimleri Egyptian (Mısırlı) kelimesiyle ilgilidir. Çingeneler, Avrupa'ya ilk geldiklerinde Mısır'dan geldikleri sanılarak yanlışlıkla bu isimlendirmelere maruz kalmışlar. Meselenin doğrusu anlaşılana kadar bu isim yapışmış kalmış üzerlerine.
Demircilik, çingenelerin geleneksel mesleklerinden. Demircilik onlarla o kadar özdeş olmuş ki bazı kimseler, onların Hz. Davud'un soyundan geldiklerini söylemiş. Bazı Batı dillerindeki asingar (demirci) kelimesi demircilik mesleklerine vurgu yapmak içindir. Suriye'de bazı çingene gruplarına poladi denilmesi de aynı mantıktan ileri gelir. İran'a gidenler çeng adlı bir müzik aleti çaldıklarından Farslar onlara çengiyan demişler; kelime zamanla bugünkü çingene ismine evrilmiş. İran'daki kuli tabiri, çingenelerin yaşam tarzıyla ilgilidir. Kul, omuz demektir. Nesi var nesi yok omuzlarına yüklenip sürekli göç ettiklerinden bu isme mazhar olmuşlar.
Romanlar konusunda dünyadaki isimlendirme enflasyonu memleketimizde "Çingene hatununun kırk yamalı bohçası" misali daha renkli ve daha çeşitlidir. En evvelinde Roman ismi gelir. Hiç kuşkusuz Gırgıriye, Darbükatör Baryam, Cennet Mahallesi gibi film ve diziler bu ismi gündemde ve zinde tutmuştur. İç Anadolu'da abdallar var; sürekli başıboş göç ettiklerinden ötürü böyle demişler. Artvin ve civarında poşa derler. Gündelik kaygılardan âzâde, başıboş yaşadıkları için "boş adam" manasında bu isim uygun görülmüş. Daha pek çok isimleri var ülkemizde çingenelerin; cono, şopar, kıpti, çıngan, gevende, elekçi, esmer vatandaş gibi onlarca isimleri var ki, saymakla bitmez.
Mardinli Romanlar: Qereçi, Aşık, Mıtrıp
Mardin'deki zengin kültür birikiminin öğelerinden olan Romanlar, Dom kısmından kabul edilir. Çingene veya Romanların, çağlar önce Hindistan'dan ayrılırken üç kol hâlinde göç ettiklerine inanılır. Rom yani Romanlar, Avrupa taraflarına; Lom, Ermenistan civarına, Dom olanlar ise Orta Doğu'ya göç etmişler. Mardin dolaylarına da Dom olanları göç edip gelmiş. Fakat onlar, "Bize Dom deyin kardeşim" demediklerinden olacak, yerli halk kafasına göre bazı isimler vermiş onlara. Bu arada, Dom diye bir kavmiyet varsa Domca diye bir dil de olmalı. Var, o da var tabi. Gündelik hayatta pek konuşmasalar da Domari veya Domani dedikleri ayrı bir dilleri var.
Mardin ve civarında onlara en çok Qereçi denir. Halk, Pakistan'daki Karaçi denilen bir bölgeden geldiklerini var sayarak qereçi demiş onlara. Göçebe ve çadırlarda yaşadıklarından, bohçacılık ve dilencilik yaptıklarından ve hırsızlık gibi kötü işler hep onlara yakıştırıldığından Qereçi ismi bugün bile olumsuzluk çağrıştıran bir isimdir halkın zihninde.
Onlara verilen Aşık ismi, Qereçi kadar değilse bile, bunda da bir nebze küçümseme anlamı var. Eskilerde ahali, çalgıcılığı ayıpsadığı için, bu işi ehline, yani aşıklara havale etmiş. Onlar da, genetik özelliklerinden olsa gerek, ahaliyi mahcup etmemiş, yüzünü kara çıkarmamıştır. Nerede çalgılı çengili bir düğün dernek eğlencesi varsa Aşık hep orada olmuştur.
Mardin'i ziyarete gelenlerin muhakkak uğradığı bir tabiat harikası ve sulak bir yer olan Beyazsu'da çalgıcılık yaparak üç beş kuruş bahşiş kapmaya çalışan Mıtrıp denilen Romanları da burada anmak lazım. Mıtrıp, çalgıcı veya şarkıcı anlamına gelen Arapça bir kelime aslında. Şen ve eğlenceli yapıları ve müziğe olan yatkınlıklarından dolayı bu ismi onlara halk vermiş; yoksa onlara kalsa Dom ismini tercih edeceklerdi. Zira mıtrıp ismini pek aşağılayıcı bulurlar.
Beyazsu'da görmeye pek aşina olduğumuz ve pantolonlarının kemer tokalarına sıkıştırarak çaldıkları kemançeleriyle asırları aşan bir sanatın icracısı olarak oradan oraya çevik ceylan sekişleriyle bahşiş kapma telaşesine düşen çocuk mıtrıpların bu cambazlıkları, aileden gelen usta-çırak ilişkisine dayanır. Düne nazaran bugün bir nebze de olsa itibara kavuşan mıtrıplık; bir hüner, bir sanat olarak görülmeye başlanalı çok olmadı. Kemançenin üzerinde ustalıkla gezinen mıtrıbın ellerine ve parmaklarına şeytanın işediği, o yüzden el ve parmaklarında iman olmadığı gibi müstehzi ve aşağılayıcı sözlerle daha az karşılaşıyorlar bugün.
Nusaybin ve çevresindeki Mıtrıp kimliğinin en önemli öğesi, rıbbab veya kemançe denilen üç telli yaylı müzik aleti. Diğer Romanlar davul, zurna, darbuka, bağlama gibi başka enstrümanlar kullansalar da Nusaybinli mıtrıpların alamet-i farikası kemançeleridir. Mıtrıbın kemançesi, Karadenizli kemençe ile İç Anadolu'daki kabak kemanenin amcaoğlu sayılırken Batılı kemanın da uzaktan akrabası olur.
Dünyada Roman Günü, ülkemizde "Roman Açılımı"
Belki çoğu romanın bile haberdar olmadığı bir gündür 8 Nisan. Birlikte yaşadıkları toplumların ötekisi olan romanların karşılaştıkları sorunlara karşı farkındalığın oluşturulmaya çalışıldığı ve dahası Roman kültürünün yâd edilmesinin amaçlandığı bir gündür 8 Nisan Dünya Romanlar Günü. Bu günün Roman günü ilan edilmesinin bir arka planı var elbette. Dünyanın farklı yerlerinden seçilen Roman delegeler, 8 Nisan 1971'de Londra'da bir araya gelirler. Tarihte ilk defa toplanan Dünya Roman Kongresi'nde alınan karar ile bir komite oluşturulur. Oluşturulan Roman Komitesi, belli aralıklarla toplanarak halklarının sorunlarını dile getirmeye adar kendini. Söz konusu Komite, 1990 yılında Polonya'da dördüncü defa toplanarak önemli bir karara imza atar ve yılın her 8 Nisan gününü Dünya Romanlar Günü olarak ilan eder.
8 Nisan'ın ülkemizde Romanlar Günü olarak kabulü 2021 yılında yayınlanan Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile gerçekleşir. Aynı genelgeye göre, Romanlar Günü kapsamında kamu kurumlarıyla birlikte düzenlenecek kutlama etkinliklerinin usul ve esaslarını belirleme görevi de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına verilir. Öte yandan 2021 tarihinden hem önce hem de sonra ülkemizdeki romanların yaşam koşulları ve refah düzeylerinin iyileştirilmesi amacıyla iki tane strateji belgesi düzenlenmiştir. Roman Vatandaşlara Yönelik Strateji Belgesinin ilki 2016-2021 yıllarını, ikincisi ise 2023-2030 yıllarını kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Devletin, Roman vatandaşları ile ilgili attığı bu tür bütünleşmeci adımlar literatürde Roman Açılımı olarak yer buldu. Kürt Açılımı kavramından ilhamla, Roman Açılımı olarak isimlendirilen bu süreç, devletin bir demokratikleşme adımı olarak, ötekileştirilen ve hor görülen bir kısım vatandaşı ile gönül bağlarını güçlendirme hamlesi olarak hâlâ devam ettirilen bir politikadır. Roman Açılımı daha çok meşhur Roman sanatçı Balık Ayhan'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan için söylediği "Sen Adamın Kralısın" adlı şarkı ile çoğumuzun hafızasında yer edinmiş durumda.