BRICS'in geleceği ve Türkiye

Prof. Dr. İsmail Şahin/ Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi
17.09.2024

Türkiye'nin BRICS'e üye olması, bir taraftan küresel ekonomik ve siyasi dengelerde ciddi fırsatlar sunarken diğer taraftan önemli riskleri bünyesinde taşıyor. Elde edilecek faydalar arasında yeni ticaret fırsatları, enerji iş birlikleri ve küresel güç dengelerinde daha aktif rol oynama gibi konular öne çıkarken, dezavantajlar arasında Batı ile ilişkilerin zayıflaması, AB üyelik sürecinin olumsuz etkilenmesi, yaptırımlara ve ambargolara maruz kalma, jeopolitik çatışmalar ve ekonomik riskler yer alıyor.


BRICS'in geleceği ve Türkiye

Prof. Dr. İsmail Şahin/ Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi

Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin, 2006 yılında "BRIC" grubunu oluşturdu. Grubun amacı, gelişmekte olan ülkelerin uluslararası platformda daha güçlü bir şekilde temsil edilmesini ve küresel karar alma süreçlerinde daha fazla etkili olmasını sağlamaktı. Ülkelerin İngilizce isimlerinin baş harflerinden türetilen grubun adı, 2011 yılında Güney Afrika'nın da katılmasıyla, "BRICS" olarak güncellendi. 1 Ocak 2024'te Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin de örgüte resmen katılmasıyla üye sayısı 10'a çıkmış oldu.

Küresel düzende denge arayışı

BRICS, küresel ekonomik düzende denge sağlama ihtiyacından doğdu. BRICS ülkeleri, uzun süredir Batılı ülkelerin ve onların kontrolündeki kurumların tekelinde bulunan uluslararası ekonomik düzenin gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarını ve çıkarlarını yeterince yansıtmadığını düşünüyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kurumlarında Batılı ülkelerin sahip olduğu orantısız güç, bu kurumların karar alma süreçlerinde genellikle gelişmiş ülkelerin çıkarlarına öncelik vermelerine yol açıyor. Bilindiği üzere IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kurumlarında oy hakları, üye ülkelerin ekonomik güçlerine göre belirleniyor. Bu durum ister istemez gelişmiş ülkelerin kendi tarım ve sanayi sektörlerini korumak için yüksek tarifeler ve sübvansiyonlar uygulamalarından gelişmekte olan ülkelere dayatılan serbest ticaret anlaşmalarına kadar bir dizi asimetrik gelişmeyi de beraberinde getiriyor. BRICS ülkeleri, bu tür uygulamaların gelişmekte olan ekonomiler üzerindeki olumsuz etkilerini dengelemek amacıyla kendi aralarında ticareti geliştirmeyi ve teşvik etmeyi planlıyor.

Şurası bir gerçek ki, küresel ekonomik krizlerden en fazla gelişmekte olan ülkeler etkilenir. Nitekim dış borç bağımlılığı, sermaye yetersizliği, yüksek enflasyon, sınırlı döviz rezervleri, endüstriyel çeşitliliğin darlığı, sosyal güvenlik sistemlerinin zayıflığı, zayıf kurumsal yapılar, yüksek yoksulluk oranı, siyasi istikrarsızlık ve yüksek işsizlik gibi çok sayıda faktör, bu ülkeleri krizlere karşı daha savunmasız hale getirir. Kriz dönemlerinde, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların gelişmekte olan ülkelere sunduğu ilk reçete, kemer sıkma politikalarıdır. Nihayetinde bu politikalar, sosyal harcamaların kısılması, kamu hizmetlerinde bütçe kesintileri, vergi artışları, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve emeklilik haklarının sınırlandırılması, işten çıkarma ve istihdamın azaltılması gibi sosyal dengeyi daha da kötüleştiren bir tabloyu ortaya çıkardığı gibi ülke ekonomisinin büyümesini de olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca gelişmekte olan ülkeler, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşabilmek için gelişmiş ülkelerden finansman ve teknolojik destek talep ederler. Çünkü kendi imkanları bu konuda oldukça yetersizdir. Ancak, bu konuda genellikle ya yetersiz destek alırlar ya da yüksek maddi ve manevi maliyetlere katlanmak zorunda kalırlar.

BRICS ülkeleri tüm bu itirazlardan ve yapısal bozukluklardan hareketle, ekonomik güçlerini ve beşeri sermayelerini bir araya getirerek gelişmiş ülkelerin baskın olduğu uluslararası ekonomik ve siyasi düzene yeni bir denge getirmeye hazırlanıyor. Bu bağlamda BRICS'in en önemli hedefi, küresel sorunlara kendi perspektifinden çözümler sunmak istemesidir. Çünkü örgütü meydana getiren ülkeler, mevcut uluslararası sistemde yeterince temsil edilmediklerini ve kendi menfaatlerinin adil bir şekilde korunmadığını düşünmektedirler. Buradan hareketle, gelişmiş ülkelerin küresel karar alma süreçlerinde daha fazla söz sahibi olmasının engellenmesi, küresel sorunlara gelişmiş ülkelerin sunduğu çözümlerden farklı alternatiflerin sunulması ve küresel karar alma süreçlerinin daha geniş bir perspektiften yönetilmesi şeklinde bir beklentinin varlığı, BRICS'in fikri temelini oluşturduğu söylenebilir.

Doların Hegemonyasından Kurtulmak

BRICS'in bir amacı da dolar hegemonyasından kurtulmak. BRICS ülkeleri, küresel ekonomik ve finansal sistemdeki dolar hakimiyetinin kendi çıkarlarına hizmet etmediğini düşünüyor. Buna göre doların küresel rezerv para birimi olarak baskın rolü, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik bağımsızlıklarını sınırlayan ve küresel ekonomi üzerindeki ABD etkisini artıran bir unsur olarak görülüyor. Doların küresel ticarette ve finansal sistemde hâkim rolünün ABD'nin küresel ekonomi üzerindeki ağırlığını artırdığı ve bu çerçevede ABD'ye diğer ülkeler üzerinde ekonomik baskı uygulama fırsatı sunduğu bilinen bir gerçek. Şurası çok açık ki doların küresel rezerv para birimi olması, ABD'nin para politikalarının küresel ekonomiyi doğrudan etkilemesine neden oluyor. Hal böyle olunca ABD'nin faiz oranlarını artırması ya da parasal genişleme politikaları uygulaması veya doların değerinde meydana gelen dalgalanmalar 2008 küresel finansal krizinde olduğu gibi BRICS ülkeleri dahil diğer ekonomilerde ciddi krizlere yol açabiliyor. Yeni bir para birimi arayışı ya da yerli parayla ticaret gibi finansal arayışlara yönelinmesinin en önemli nedenlerinden biri de doların bu tür etkilerinden kaçınma düşüncesidir. Ayrıca son yıllarda iyiden iyiye gün yüzüne çıkan bir durum da doların küresel sistemdeki baskın rolünden dolayı ABD'nin diğer ülkelere ekonomik yaptırımlar uygulama avantajına sahip olmasıdır. Özellikle Rusya ve İran gibi BRICS ülkeleri, ABD yaptırımlarına karşı korunmak için dolar bağımlılığını azaltma çabasındadır.

Türkiye'nin BRICS'e katılımının avantajları ve dezavantajları

BRICS'e katılmak Türkiye'ye mutlaka hem ekonomik hem jeopolitik hem de siyasi açılardan avantajlar ve dezavantajlar getirecektir. Bu denklem her örgüt için geçerlidir. Türkiye ekonomik açıdan yeni pazarlara ve ticari fırsatlara kavuşarak kur risklerini azaltmış bir şekilde Batı merkezli ticaret ilişkilerinden bağımsız olarak dış ticaret hacmini geliştirme fırsatı yakalayabilir. Özellikle BRICS ülkeleriyle enerji projelerinde yer almak, Türkiye'nin enerji arz güvenliğinin artırılmasına ve bu sayede Türkiye'nin dolara olan bağımlılığının da azalmasına yol açabilir. Türkiye BRICS sayesinde Asya ve Afrika'nın büyüyen ekonomileriyle daha yakından ilişkiler geliştireceğinden, bu dönüşüm Türkiye'nin ABD ve AB'ye karşı hem siyasi hem de iktisadi denge ihtiyacını önemli ölçüde karşılayabilir. Şunu hatırda tutmak oldukça önemli; BRICS'in temel amaçlarından biri, ABD'nin başını çektiği tek kutuplu dünya düzenine karşı yeni bir denge kurmaktır. Bu yüzden Türkiye, bu örgüte katılarak çok kutuplu ve dengeli bir küresel sistemde kendisine daha güvenli bir yer edinebilir.

Türkiye'nin BRICS'e katılması, ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkilerinde yeni gerilimlere neden olabilir. Türkiye, NATO üyesi olarak Batı bloğunun önemli bir parçası ve BRICS'in oluşturduğu küresel denge, ABD ve AB'nin çıkarlarını tehdit eden bir nitelik arz ediyor. Bu, Türkiye'yi Batı ile ekonomik ve siyasi alanlarda sıkıntıya sokabilir. Bu nedenle ABD ve AB, Türkiye'nin BRICS'e katılımını bir meydan okuma olarak değerlendirebilir. Böyle bir senaryoda Türkiye'nin Batı'dan gelen finansal desteği ve yatırımları kaybetme riski ortaya çıkabilir ve Türkiye'nin Batı dünyasındaki konumu zayıflayabilir. Ayrıca BRICS ülkeleri arasında köklü ideolojik farklılıklar bulunduğu gibi siyasi sistemler ve ekonomik politikalar açısından da ülkeler birbirlerinden farklılık arz ediyor. Bu bağlamda Türkiye gibi Batı eksenli bir ülke, Çin gibi otoriter rejimlerle ya da Hindistan ve Brezilya gibi farklı ekonomik modellerle uyum sağlamada ciddi zorluklar yaşayabilir. Haliyle bu vaziyet, Türkiye için pragmatik iş birliklerinin sınırlı kalmasına neden olabilir. Nihayetinde Türkiye, AB'ye aday bir ülke ve Batı ile derin ekonomik, askeri ve siyasi bağlara sahip bir ülke.

Sonuç olarak Türkiye'nin BRICS'e üye olması, bir taraftan küresel ekonomik ve siyasi dengelerde ciddi fırsatlar sunarken diğer taraftan önemli riskleri bünyesinde taşıyor. Elde edilecek faydalar arasında yeni ticaret fırsatları, enerji iş birlikleri ve küresel güç dengelerinde daha aktif rol oynama gibi konular öne çıkarken, dezavantajlar arasında Batı ile ilişkilerin zayıflaması, AB üyelik sürecinin olumsuz etkilenmesi, yaptırımlara ve ambargolara maruz kalma, jeopolitik çatışmalar ve ekonomik riskler yer alıyor. Bu risklerden dolayı Türkiye'nin BRICS'e katılım kararını dikkatli bir strateji ve çok yönlü dış politika ekseninde vermesi gerekiyor.

[email protected]