Bir suikast kime yarar?

Prof. Dr. Hamit Emrah Beriş/ Siyaset Bilimci
25.07.2024

Asla cevaplanamayacak soru, suikast girişiminin Trump'ın seçilmesine mi yarayacağı yoksa asıl maksadın Biden'ın çekilmesini sağlamak mı olduğu. Aşikâr olan yegâne gerçek ise başka ülkelerde darbe benzeri yollarla siyasî iktidarı dizayn etme arayışlarını asla bırakmayan ABD rejiminin aynı alışkanlığı kendi yönetimi için de sürdürdüğü.


Bir suikast kime yarar?

Prof. Dr. Hamit Emrah Beriş/ Siyaset Bilimci

Geçtiğimiz hafta seçim kampanyasını sürdüren Trump'a yönelik suikast girişimi, mevcut Başkan Biden'ın adaylığını geri çekmesiyle sonuçlandı. Aslında uzun süredir pek çok Demokrat Partili isim, Biden'a adaylıktan çekilme çağrısı yapıyordu. Ama sağlığındaki artık saklanamayacak düzeydeki sorunlara rağmen Biden adaylığını sürdürmekte ısrarcı davranıyordu. Kendisine yönelik suikast girişiminin ardından Trump'ın Biden'a karşı kazanmasının neredeyse kesin olduğu yorumları yapılmaya başladı. Zaten önde olduğu söylenen Trump, saldırının ardından hızlı şekilde oy farkını açmaya başladı. Bunun üzerine, Biden'ın kazanma şansının kalmadığı anlaşılınca geri çekilmesi sağlandı. Biden'ın adaylıktan çekilme sürecinin şeffaf şekilde ilerlediğini söylemek mümkün değil. Zira ABD Başkanı, kararını yazılı bir açıklamayla duyurdu. Dahası, Biden, Covid olduğu gerekçesiyle Pazar günü duyurulan kararın hem öncesinde hem de sonrasında kamuoyu karşısına da çıkmadı. Bu durumun normal olmadığı açık. Ortada iki ihtimal bulunuyor: Ya Biden'ın zihin sağlığı kamuoyu karşısında gerekçelerini anlatmak için bile elverişli değil ya da ABD Başkanı kararı kendi iradesinin dışında, parti elitlerinin baskısıyla aldığı için gönüllü şekilde açıklama yapmak istemiyor. Gerekçe her ne olursa olsun Demokratlar, yıl sonunda yapılacak seçimlere yeni bir adayla girmek zorunda. Suikast girişiminin kendisine sağladığı katkıyla yeni bir ivme yakalayan Trump'ın işi bundan sonra daha kolay gibi görünüyor. Elbette seçimlere kadar daha uzun bir süre var ve süreci etkileyecek başka gelişmeler mutlaka yaşanacaktır. Ancak Trump'ın suikast girişimini kampanyanın her aşamasında kendi lehine kullanması su götürmeyecek bir gerçek.

Her seçiş bir vazgeçiş

Demokratik sistemlerde seçmenlerin teveccühünü kazanmak öncelikli mesele olduğundan siyasetçiler atacakları adımları oldukça iyi şekilde planlamak zorunda. Adorno'nun ünlü "her seçiş bir vazgeçiştir" sözünü seçmenlere ulaşmak için yapılan politika tercihlerine de uyarlamak mümkün. Siyasetçilerin elbette kendi ideolojik pozisyonları doğrultusunda belirli bir istikametleri var. Spesifik konularda genel çizgiden ayrılmadan belirli rotalar önermek ve bunun doğru olduğuna toplumu ikna etmek siyasetçinin becerisiyle paralel giden bir durum. Totaliter rejimlerde toplumun ikna edilmesi için propaganda makineleri kullanılır. İnsanların karar verirken hangi etmenlerle hareket ettiği psikolojik analizler aracılığıyla anlaşılır ve rejimin aslında toplumun iyiliği için hareket ettiği düşüncesi insanlara empoze edilir. Hitler'in işbaşında olduğu dönemde işleyen propaganda mekanizmaları Nazilerin güçlü bir toplumsal destek bulmalarını beraberinde getirdi. Nitekim Hitler, holokost dahil pek çok icraatını Alman halkının desteğiyle hayata geçirdi. Almanya'nın bugün İsrail zulmüne koşulsuz destek vermesinde Yahudilere uygulanan soykırımın geniş halk kitlelerinde bulduğu karşılığın da etkisi var. Almanlar, bir bakıma, İsrail'e karşı günah çıkarıyor ve asla üstlerinden atamayacakları bir tarihî yük taşıyor gibi hareket ediyorlar.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, özellikle, iktidarı boyunca Alman toplumunun Hitler'e verdiği desteğin arka planı sorgulanırken siyasî eylemlerin belirli neden-sonuç ilişkileri doğrultusunda ilerlediği fikri güç kazandı. Geçmişten itibaren siyasî düşüncenin pek çok büyük ismi, aslında insanın siyasetle ilişkisinin rasyonel dayanaklarını bulmaya çaba harcadı. Savaş sonrası, ABD'de güçlenen davranışçı ekol söz konusu davranışın nedenlerini bulmaya ve insanın otoriteyle kurduğu ilişkinin sırlarını çözmeye çalıştı. Soğuk Savaş döneminde insanların pek çok konudaki kanaatlerinin şekillendirilebileceği düşüncesi giderek ağırlık kazandı. Her iki kutbun öncüsü ABD ve Sovyetler Birliği, bu konuya hem emek verdiler hem de kaynak aktardılar. Bu şekilde, algı yönetimi, siyasetin unsurlarından biri durumuna geldi.

Demokratik siyaset, totaliter sistemlerden farklı olarak en baştan halkın desteğine ihtiyaç duyduğundan seçmenlerin tercihlerinin belirli bir yöne kanalize edilmesi açısından ciddi bir mesai harcadı. En baştan itibaren seçmen davranışını etkileyebilecek etmenler üzerinde duruldu. Toplumsal hassasiyetler doğrultusunda siyasetçilerin girmesi veya kaçınması gereken sorun alanları belirlendi. Bazen ise belirli mesele, toplum gündemine belki biraz da abartılarak getirilip sorun olması sağlandı. Böylece siyasetçiler, toplumun o konu üzerinde geliştireceği hassasiyet üzerinden hem kendilerine alan açtılar hem de rakiplerinin önünü kestiler. Zaman içinde algı yönetimi aracılığıyla söz konusu kanaatlerin en baştan itibaren şekillenmesi sağlandı. Bu bakımdan, algı yönetimi aslında bir tür yönlendirme faaliyeti. Kuşkusuz değer, inanç ve ideolojileri farklı olan insanların her biri için standart reçeteler uygulanamaz. Algı yönetimi de tam bu noktada devreye giriyor. Amaçlanan mesaj, farklı kitlelere değişik yöntem veya söylemler aracılığıyla veriliyor. Bu durumun en iyi örneklerinden biri ülkemizdeki sığınmacı karşıtlığı propagandası. Sığınmacı aleyhtarı propaganda her kesim için farklı mesajlar üreterek yabancılara karşı ortak bir tepki üretmeye çalışıyor.

ABD, Soğuk Savaş yıllarından itibaren algı yönetimi konusunda en iyi örnekleri veren ülkelerden biri. Kapitalist blokun öncüsü olan ABD, özellikle İkinci Dünya Savaşı'nın ardından tehdit olarak gördüğü komünizme karşı propaganda araçları geliştirdi. Romanlardan filmlere kadar pek çok sanat eserinin yanı sıra liberal demokrasinin erdemini vurgulayan akademik çalışmalar aracılığıyla komünizm karşısında psikolojik üstünlük sağlanmaya çalışıldı. Tabii aynı durum, kutbun diğer tarafındaki Sovyetler Birliği açısından da geçerliydi. Sovyetler de farklı ülkelerdeki komünist hareketleri destekledi ve özellikle kültürel alana ciddi bir yatırım yaptı. Böylece her iki blokun öncüleri arasında bir hegemonya mücadelesi başladı. Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra ise tek taraflı bir hegemonya süreci doğdu. Yeni dönemde geçmişten itibaren tüm propaganda süreçleri birleştirildi ve sosyal medya başta olmak üzere yeni iletişim teknolojilerinde de bu en etkili şekilde kullanılmaya çalışıldı. Seçmenlerin verecekleri tepkiler önceden tahmin edilerek buna göre stratejiler oluşturulmasına gayret edildi. Siyasetin profesyonelleşme düzeyi arttıkça seçmenleri etkilemeyi amaçlayan çabalar da daha kompleks bir nitelik kazandı. Kamuoyu araştırmaları ile başlayan seçmen davranışı tespit çalışmaları, günümüzde sosyal medyadaki hareketlerin takip edilmesine uzandı. Mesela paylaşım, takip ve beğeniler, seçmenlerin belirli konular üzerindeki tepkilerinin ölçülmesini sağlıyor. Ancak bu bile yeterli görülmüyor. Seçmenlerin belirli yerlere yönlendirilmesi konusunda aktif bir çaba sergileniyor.

2016 yılında yapılan seçimler öncesinde yaşanan Cambridge Analytica skandalı, algı yönetimi çabalarının sosyal medyaya yansıyan yüzünün en belirgin örneklerinden biri. Trump, özellikle Facebookkullanıcılarının siyasî kanaatlerini önceden tespit ederek onlara uygun mesajlar verilmesi için Cambridge Analytica isimli şirketin önceden geliştirdiği algoritmaları kullanmıştı. Aradan geçen süre zarfında sosyal medyada kullanılan algoritmalar iyice arttı ve çeşitlendi. Artık seçmenlere sosyal paylaşım platformlarından doğru mesajlarla uğraşmak eskisine göre çok daha kolay. Aynı şekilde, seçmenlerin algısını şekillendirmek için söz konusu mecraların sunduğu imkanlar da giderek artıyor. Bu süreç, aslında konvansiyonel yöntemlerin yeni teknolojilere uyarlanması şeklinde işliyor.

Trump'ın kendisine yönelik suikast girişimini seçim kampanyası boyunca incelikli yollarla kullanacağı hemen anlaşılıyor. ABD'nin siyasî tarihinde başkanlara yönelik çok sayıda suikast girişimi var. Bunlardan bir kısmı sonuca ulaşırken diğer bir kısmı suikast girişimine uğrayan kişiyi güçlendirdi. Görevdeki dört ABD Başkanı suikast sonucu hayatını kaybederken en az sekizi de sağ kurtulmayı başardı. Elbette bu sayılara önceden tespit edilerek önlenen suikast girişimleri dahil değil. Gizli Servisin kendisini korumakta başarısızlığı Trump'ın lehine işleyecek gibi görünüyor. Nitekim mevcut ve önceki başkanları korumakla görevli Gizli Servis Direktörü Kimberly Cheatle istifa etmek zorunda kaldı. Yukarıda belirttiğimiz gibi, bu olayın ardından Biden'ın adaylıktan çekilmesi bile psikolojik üstünlüğün iyiden iyiye Trump'a geçtiğinin işareti olarak görülebilir. Ancak meselenin bir başka yüzü daha var: Kampanya sürecince hiç de iyi bir performans gösteremeyen Biden üzerindeki baskılara rağmen adaylıktan vazgeçmemekte direniyordu. Suikast girişimi, Demokratların anketlere göre Trump karşısında kazanamayacağı anlaşılan Biden yerine farklı bir adayla şanslarını yeniden denemeleri için bir imkân sağladı. Böylece iki cenahın da işine gelebilecek bir hadise oldu suikast girişimi. Bu durum, yaşanan hadiseden kimin ne kazandığının anlaşılmasını, dolayısıyla gerçek failin kolayca görülmesini de engelliyor.

Önümüzdeki günlerde suikast girişiminin gerçek anlamda aydınlatılmasını sağlayacak yeni bilgilere ulaşılmayacağı kolayca tahmin edilebilir. Trump'a yönelik saldırı da öncesindeki diğer pek çok benzeri gibi tarihin karanlık ve gizemli sayfalarındaki yerini alacak. Hemen her durumda kendi gücüne vurgu yapan ABD müesses nizamı, nedense bu tür siyasî suikastlerde belirsizlik perdesinin ardına gizlenmeyi tercih ediyor. Dolayısıyla Trump'a yönelik saldırının da yirmi yaşındaki öfkeli bir gencin bireysel eylemi olarak görülmekten öteye gitmeyeceği ve soruşturmanın bu şekilde kapatılacağı kolaylıkla anlaşılıyor. Asla cevaplanamayacak soru, suikast girişiminin Trump'ın seçilmesine mi yarayacağı yoksa asıl maksadın Biden'ın çekilmesini sağlamak mı olduğu. Trump'ın başını hafifçe çevirmesiyle hayatını alacak bir kurşundan mı kurtulduğunu yoksa böyle bir ihtimalin aslında hiç mevcut olmadığını mı da asla bilemeyeceğiz. Aşikâr olan yegâne gerçek ise başka ülkelerde darbe benzeri yollarla siyasî iktidarı dizayn etme arayışlarını asla bırakmayan ABD rejiminin aynı alışkanlığı kendi yönetimi için de sürdürdüğü.