Bir ölme sanatı

Mehtap Şahin/ Yazar
16.01.2025

İtiraf edelim, ağırlığına, şiddetine ve insanı ürküten soğukluğuna rağmen ölüm, hepimizi yıkayacak ‘Gassal' sayesinde bize ne güzel geldi. Tanıdık, sıcak ve besleyici… Sinemada meğer neler yapılırmış…


Bir ölme sanatı

Mehtap Şahin/ Yazar

Tüm mutluluk tanımlarını bir yana koyuyorum. Hepsine eyvallah... Fakat bu yaşımda kendi kararımca söyleyebileceğim mutluluğu dışarıda bulamayacağımız, çünkü o bizimle beraberdir. Hepimizin kanadının kırıldığı çözümsüz, kimsesiz, belirsizlikte kaldığı cümle eylemleri ve mutsuzluk için haklı sebeplerimizin olduğunu tabii ki de tahmin edebiliyorum, hayatın zorluklarının farkındayım. Belki kimseler bilmez, benim tuzum da kuru değildir. Ama gel gör ki hayat tam olarak böyle bir şey. Acısıyla-tatlısıyla, varlığıyla-yokluğuyla... Elbette ki hepimiz tüm bu duyguları farklı biçimde ve derecede nasibimize düştükçe öğreniyoruz, öğreneceğiz. Fakat; olay mutlu olmak ya da olmamak... Yolculukta, süreçte bir karara varmamız gerekiyor. Kimisi bilinçli bir seçim yapıyor, kimisi de yaratılışı gereği melankolik olup hüznü seçiyor. Bazısı da halk deyimiyle kaygısız olup dertleri görmüyor, üzerinde durmuyor ve genel olarak mutlu tavırlar sergiliyor. Güzel haber şu ki; evet hala yaşıyorsak mutlu veya mutsuz olmak gibi bir seçim hakkımız var.

Tabii ve diğerleri

Modernitenin bize dayattığı ve sistemin çarkına bir şekilde katıldığımız şu yoğun tempoda malum kimse kimseye çok fazla vakit ayıramıyor. Hepimiz bir şekilde gün sonunda eve vardığımızda yığılıp kalıyoruz ve önümüzdeki onlarca platformun içindeki dizi, film vs. içerisinden bir seçim yapıp izliyoruz. TV'den sonra Netflix'le başlayan maceramızda, Blue TV, Exxen ve benzeri ortamlardan az çok göreceklerimizi gördük. Şimdilerde ise Gassal adlı film, abartısız yediden yetmişe herkesi ekran başına çekmeyi başardı. Ekran dediysem sanırım artık filmin öngörülemeyen başarısı sayesinde hepimiz "Tabii" gibi müstesna bir mecradan da haberdar olmuş olduk. Böylelikle yerli bir platform hayatımıza eklendi.

Mutluluktan ölüme

Sizin de bildiğiniz gibi filmin ismi yıkama eylemini içeriyor. Diyeceksiniz ki mutlulukla başladığımız yerden şimdi nasıl ölüme gelebildik? Ölüm hakkında düşünmek sahip olduklarımızı daha net bir ışık altında görmemizi, diğer bir ifadeyle söylemek gerekirse verilenlerin kıymetini takdir etmemizi sağlar. Çoğunlukla ölümü düşünmekten kaçınırız, günlük telaşlar içerisinde ölümü unutmak çok da zor değildir. Ama ölümü hatırlamak hayatımıza bir farkındalık kazandırır, mevcut nimetleri her zaman kaybedebileceğimizi anlamamız onların gerçek niteliğini daha iyi takdir edebilmemize yardım eder. Ölümü hatırlamak, dikkat dağıtıcı birçok şeye maruz kaldığınız her çağda biraz durup düşünmek için bize zaman tanır.

"Gassal", yaşam ve ölüm arasındaki ilişkiyi ele alırken, dramatik unsurlar ve kara mizahı bir arada harmanlıyor. Dizide ölüm karşısında ne kadar aciz olduğunuz ve kader olgusu çok güzel işlenmiş. Burada değinebileceğim birçok kesit var fakat henüz izlemeyenler için spoiler vermek istemiyorum. Fakat duygular nasıl bu kadar yerli yerinde işlenebilir... Tüm tuşlara basmışlar efendim. Şimdiden bu platformdaki izleyeceğim tüm dizi filmler güvenimi kazandı diyebilirim.

Evet hepimiz biliyoruz ki ölüm, duyduğumuzda mevzuyu değiştirdiğimiz zor bir alan. Yaşadığımız dünya da zaten modernitesiyle, sekülaritesiyle bizi ölümden uzaklaştırmanın derdinde ve telaşında. Oysa işte gün gelince gelip kapımızı tıklayacak o şey her neyse Gassal sayesinde bütün ağırlığıyla, ardı ardına sıraladığı anlamlarıyla, bize iyi gelen hatırlatmalarıyla karşımızda. "Bize ölüm iyi geldi" demek pek çoklarımıza absürt gelebilir. Ama işte İtiraf edelim, ağırlığına, şiddetine ve insanı ürküten soğukluğuna rağmen ölüm, hepimizi yıkayacak Gassal sayesinde bize ne güzel geldi. Tanıdık, sıcak ve besleyici... Sinemada meğer neler yapılırmış...

Yüksek bir olgunluk hali

Korktuğumuz, ürktüğümüz şeylere nasıl yakınlaşabiliriz? Ölümü kim ister, amenna. Hani basit bir şey de değil. Yüksek bir olgunluk hali. Ama işte ortada olan bir şey var, ölüme kendimiz kadar uzağız. Biri bize ölümü hatırlatınca tadımız tuzumuz kaçıyor. Açıkçası ölümü bize şimdiye kadar sadece cenazeler hatırlatıyordu. Ayetlerle, hadislerle, hayat tecrübesi ile ölümlü dünyayı her vakit bize bu şekilde anlattılar. Ne var ki toplum en çok da Gassal sayesinde koşuşturduğumuz şu dünyada zengini fakiri kadını erkeği dinlisi dinsizi herkesin günü geldiğinde o eşikten geçeceğini öğrenmiş, hatırlamış ve içselleştirmiş olduk. Şimdi belki tam da burada, bir ölü yıkayıcısının hikayelerini takip ederek ölüm konusundaki vurdumduymazlığımızın hakkından gelebiliriz. Öbür dünyaya ne götüreceğimize, orada bizleri nelerin beklediğine kafa yorabiliriz. Hakikaten soruyorum, az bir şey midir iyi bir insan olmanın Amentüye inanmaktan geçtiğini bilmek... Ahirete inanmak, öldükten sonra dirileceğimizi daha görmeden şahitlik etmek...

Ne diyeyim, bir dizi absürt yabancı mecrada durakladığımız ve yok olmaya yüz tuttuğumuz şu zamanda bizi tekrar özümüze, duygu durum bütünlüğümüze hızla döndürmeye çalıştı bu dizi. Sağ ol Gassal, sağ ol filmin her karesine emeğini, enerjisini, dilini ve sesini katan herkes...

Demem o ki, gözyaşlarınız varsa, birikmiş kahkahalarınız varsa açın izleyin. Ben de önümüzdeki sezonu hüzünle bekleyeceğim. Tabii ömür yeterse! Acizane tavsiyem, diziyi izledikten sonra ölüm rabıtası yapalım ve sözü üstat Abdurrahim Karakoç'a bırakalım:

Kara tarih ile olunmaz yarış

Eğer küskün isen gitmeden barış

Belki son ayrılık, belki son görüş

Kavlimiz yarıda kaldı duydun mu?