Berat, öylesine büyüleyici ve tarihen korunmuş bir mekân ki görmeyenler için ne söylense eksik kalır. Bizim Safranbolu'yu, daha çok da Amasya'yı anımsatıyor desek de buradaki boyut oralardan çok daha fazla ve bütüncül. Dünyada Osmanlı mimarisini yaşatan görebileceğiniz en iyi, en yekpare Osmanlı şehirleri arasına kesinlikle kesinlikle Berat konulmalı.
Mustafa İsen / Yazar
Uzun yıllardır Balkanlarla ilgilenirim, gezerim, okurum, öğrenmeye çalışırım. Bu coğrafyayı eskilerin tabiriyle aynelyakin (bizzat kendi gözümle) görme imkanı elde ettim. Ama hala görülecek yerler var. Okuyarak bilgi edinme yanında, artık internet üzerinden tahrik edici görsel malzemeler de önümüze serilince görülmeyen yerleri ziyaret arzusu önüne geçilmez bir hal alıyor. İyi ki de alıyor, bu merak sayesinde uzun süredir görmek istediğim Arnavutluk'taki Osmanlı yadigarı şehirlerden olan Berat'ı ziyaret ettim.
Ben Balkanları anlatırken genelde dik dağlar, derin vadiler, geçişe izin vermeyen akarsulardan mürekkep bir mekân olarak tanımlarım. Bu tanım Arnavutluk söz konusu olunca daha bir yerli yerine oturuyor. Berat da bu tariften müstağni değil.
Asıl bani II. Bayezid
Berat da pek çok Arnavutluk şehri gibi iki dağın arasında ve bir nehrin iki yakasında kurulmuş bir şehir. Belki de iki dağın eteklerinde demek daha doğru. Tomorrit dağının batı eteklerinde Osum nehrinin iki yanında kurulmuş olan şehir konumu dolayısı ile çok eski bir yerleşim merkezi. Bizanslıların, İtalyan halklarının, Sırpların yönetiminde bulunmuş. Bu yüzden şehrin üstündeki dağın tepesinde XIX. yüzyıla kadar stratejik önemini korumuş olan bir kale yer alıyor. Berat'ın bugünkü karakteri Osmanlılar zamanında teşekkül etmiş. Şehrin Türklerin eline geçiş tarihi 1417. Balkanlardaki pek çok yöre gibi buranın fatihleri de Evrenosoğlu ailesi. Ama asıl bani II. Bayezid. Arnavutluk seferi (1492) sırasında burayı ziyaret etmiş ve bir İslâm şehri görünümü alması için bazı mimari eserlerin ve bu arada kendi adını taşıyacak olan iki caminin yapılmasını emretmiş. Birisi ayakta, muhtemelen buradaki ilk İslami eser olan kalenin içindeki harap vaziyette.
Balkanların en önemli merkezlerinden biri
Fetihten itibaren Berat'la birlikte, Sırpların buraya Belgrad demelerinden dolayı Arnavut Belgradı adıyla da anılmaya başlamış. XVI. yüzyılın başlarında nüfusunun 3 bin civarında olduğunu kaynaklar gösteriyor. XVI. yüzyılın sonlarında nüfusu 6 bini geçmiş ki bu nüfusla Berat'ın yalnız Arnavutluk'un değil bütün Balkanlar'ın en önemli merkezleri arasında yer aldığı söylenebilir. Osmanlı yönetimindeki benzer şehirler gibi din, dil ve ırk açısından tam bir kültürel çeşitlilik gösteriyor, şehir: Türk ve Arnavut Müslümanlar, Ortodoks ve Katolik Hıristiyanlar, Yahudiler ve bunlara eklenecek başka küçük Balkan halkları.
Bu tür tarihi arka planı olan şehirler için hemen daima anlatılagelen hikâyeler vardır. Çoğu da çevredeki coğrafi işaretlerin insanlar tarafından farklı ötesinde yorumlamasına dayanır. Bunlar asırlar içinde ağızdan ağıza dolaşarak zenginleşir, giderek o şehrin tamamlayıcı unsuruna dönüşür. İşte Berat'ın efsanevi hikayesi: Yukarıda söyledik, Berat iki dağın arasında ve ortasından Osum nehri geçiyor. Dağlardan birisinde, muhtemelen zamanla sel sularıyla oluşmuş küçük yarıklar, derecikler oluşmuş. Karşı dağda da yer yer küçük obruklar. İnanışa göre çok çok eskilerde burada iki kardeş yaşarmış ve bir de bu tür hikâyeler için olmazsa olmaz, güzeller güzeli Osum adında bir kız. İki kardeş aynı anda Osum'a aşık olmuş. Sonra da ona sahip olmak için birbirleriyle öldüresiye mücadele. Biri elindeki hançerle Tomorrit dağının göğsünü yarıp onu yok etmiş. Tomorrit de elindeki taşlarla karşıdaki kardeşinin vücudunda oyuklar açarak onu. Bu duruma elbette en çok üzülen Osum olmuş. O kadar çok ağlamış ki gözyaşları bir nehre dönüşmüş.
Karşı kıyı Koru Varoş
Berat yerleşme yeri olarak tarihen dört parçadan oluşuyormuş. İç Kale kesimi surlarla çevrili olup içinde 40-50 ev, Bayezid Han Camii, cephane, ambarlar ve su sarnıçları birinci kısmı; bunun dışındaki Büyük Hisar kesiminde ise 200 kadar ev ve bir harap cami, biri mâmur sekiz kilise ikinci bölümü; buranın güney tarafındaki kayalığın altında, nehir kıyısındaki Aşağı Hisar kesiminde dükkânlardan müteşekkil çarşılar üçüncü parçayı; asıl şehir kısmını teşkil eden Büyük Varoş'ta mahalleler, birçok cami ve mescid dördüncü tamamlayıcı unusuru meydana getirmekteymiş. Ayrıca aralarında Sultan Bayezid, Uzgurlu, Gazi Murad Paşa, Hünkâr veya Fethiye, Çelebi Hüseyin camilerinin bulunduğu on üç cami, on yedi mescidin, bir bedesten 700 kadar dükkân, beş medrese, iki hamamın, birçok sıbyan mektebinin yer aldığını da Evliya Çelebi kaydediyor. Ayrıca nehrin karşı tarafında bulunan Koru Varoş'un ise 200 evlik bir yerleşme yeri olduğunu belirtir.
Aslında benzer bilgileri biz pek çok tarihi şehir için anlattıktan sonra cümlemizi "maalesef şimdi bunların yerinde yeller esiyor, bu güzelliklerden geriye sadece bir köprü kaldı, bütün bunlardan geriye bir taş bile kalmadı" gibi üzüntü ifadeleriyle bitiririz. Oysa Berat böyle değil. O adeta tarihten fırlayıp çıkmış bir 18. Yüzyıl şehri gibi aynen ayakta. Doğrusu Enver Hoca'nın komünist yönetimi bütün dinleri yasaklayıp bütün mabetleri yerle bir ederken nasıl olmuş da Berat'a dokunmamış anlamak zor. Hatta bu tür yönetimlerin katı korumacı tavrıyla ayakta kalmış bile denebilir. Osmanlı mimari eserleriyle ünlü olan şehir 1965'te Ergirikasrı (Gjirokastër) ile birlikte Arnavutluk Kültür Bakanlığı tarafından müze-şehir haline getirme programına alınmış ve bu işlem hayata geçirilmiş. Bu çabalar uluslararası alanda da karşılık bulmuş ve eski Berat, 2008 yılında Unesco Dünya Miras listesine dahil edilmiş.
Berat öylesine büyüleyici ve tarihen korunmuş bir mekân ki görmeyenler için ne söylense eksik kalır. Bizim Safranbolu'yu, daha çok da Amasya'yı anımsatıyor desek de buradaki boyut oralardan çok daha fazla ve bütüncül. Dünyada Osmanlı mimarisini yaşatan görebileceğiniz en iyi, en yekpare Osmanlı şehirleri arasına kesinlikle kesinlikle Berat konulmalı. Şehri ortadan bölen Osum nehrinin karşısına geçtiğinizde sıra sıra, kat kat dizilmiş tarihi Osmanlı mimarisindeki evler insanı büyülüyor. Kenti ikiye ayıran Osum nehrinin üzerinde Osmanlı köprüsü de ayrıca şehre değer katıyor. Yanındaki modern köprü ile mukayese ettiğinizde atalarımızın her nesneye nasıl estetik bir değer kattığını da kolayca göreceksiniz
Nehrin iki farklı yakası
Berat, Osmanlı yerleşim geleneği açısından da ilginç. Kale ve Mangalem mahallesinde Müslümanlar, nehrin karşı tarafındaki Gorica'da ise Hırıstiyanlar yaşarmış. Bu yüzden bir tarafta camiler, tekkeler, çarşılar yer alırken karşı tarafta aynı mimari üslupla yapılmış evler ve kiliseler yer alıyor. 18. yüzyılda Ahmet Kurt Paşa'nın yaptırdığı taş köprü ise sadece ulaşımı sağlamıyor, farklı gibi görünen ama adil Osmanlı yönetimi içinde asırlarca huzur içinde yaşamış iki kültürün üzerine inşa etiği medeni anlayışla birbirine bağlıyor.
Bugün 30 binin üzerinde olan nüfusu ile Arnavutluk'un orta büyüklükteki şehirlerinden biri olan Berat'ın bu tarihi yerleşim alanları dışında bir de modern bölümü var. Ama yüzük taşı gibi muhteşem güzellik yanında burayı kimse fark etmiyor. Benim zihnimde de oradan hiçbir şey kalmamış.
Atalarımızın sevgiyle inşa edip insanlığa armağan ettiği bu güzellikler yanında ülkemizin bugün de Berat'a eli değmeye devam ediyor. Komünist yönetim zamanında ahır olarak kullanılan güzel II. Bayezid Camii ve karşısındaki seyretmeye doyamayacağınız zarif Halveti dergâhı TİKA tarafından onarılıp hizmete açılmış. Böylece dün dünde kalmamış, hale ve yarına da uzanacak bir medeniyet eline dönüşmüş.