Tasavvuf felsefesi, Eric Clapton'a ünlü şarkısı Layla'yı, Beethoven'a içinde bir de Türk Marşı olan sahne müziği Atina Harabeleri'nin Hz. Muhammed ve Kâbe'ye övgüler içeren "Dervişler Korosu" bölümünü besteletmiştir.
Doç. Dr. Evren Kutlay / Yazar
Evrenin sessizlikten sese uzanan varoluşsal yolculuğunda müzik, düşünen insanın mana dünyasında sorguladığı alanlardan biri olmuştur. Antik Yunan felsefesinde müziğin insan ve toplum hayatındaki yeri fonksiyonel olarak değerlendirilmiştir. Müziğin, melodi, ritim gibi özelliklerinin yanı sıra özellikle modların etkisi düşünülmüş, ruh ve beden üzerindeki tesirleri sözlü ve sözsüz vokal parçalar ve çalgı müziği bağlamında -kimi filozoflarca ampirik yaklaşımlarla- ele alınmıştır. Ortaçağ itibariyle müzik dünyeviden ilahiye uzandıran, dini duyguları perçinleyen bir araç, bir ifade biçimi olarak değer bulmuştur.
Tinsel yakınsaklık
Matematiksel sanatları içeren dört yüksek ilim, yani Quadrivium kapsamında aritmetik, geometri ve astronomi ile birlikte ele alınmıştır. Rönesans itibariyle Avrupa'da bilime ve rasyonalizme yönelim, medeniyetler tarihinde derin anlamlar yüklenen müziğin felsefi bağlamda yine çok yönlü ele alınmasına zemin hazırlar. Modernleşme süreçleri ile birlikte doğadan, doğal olandan kopuşun yarattığı varlık sorgusunda müziğin tinsel yakınsaklığı hatırlanır.
Felsefedeki müzik
Evrenin yapısı, kozmoloji ve matematik üzerine çalışan, gezegenlerin müziğini tanımlayan Pisagor'a göre müzik insanın fizik ve duygu yapısı ile ahlak eğitiminde etkendir. Benzer düzlemde Platon, ruhun en derinliklerine ulaşan müziğin büyük toplulukları etkileme, yönetme ve harekete geçirdiği insanın/kitlelerin ruh halini dönüştürerek bir yöne sürükleme gücünün var olduğunu iddia eder. Müzik eğitimi iyi nesiller yetiştirmek ve erdemli bir hayat için elzemdir. Akıl, mantık ve rasyonel değerlendirmenin temsilcisi Sokrates ise müziği rüyasında keşfedince mantık ve aklın giremediği bilgelik alanına müzikle girebilmeyi sorgular. Leibniz müziğin matematiğine dikkat çeker. Schopenhauer müziğe ulvi bir anlam yükler ve bu doğrultuda felsefeyle özdeşleştirir. Öyle ki, müzik tıpkı felsefe gibi doğrudan anlaşılmayana, fenomenler dünyasını aşkın bir gerçekliğe ışık tutar; bilimlerin sunduklarının ötesinde bir kavrayış evreninin kapılarını açar. Müzik aklın çözümleyebildiğini açıklamakta, varlığın ve yaşamın özünü estetik tecrübeyle deneyimletmesi dolayısıyla aşkındır. Nitzsche'ye göre bir amaca hizmet eder ve müziksiz bir hayat hatadır. Schönberg'in öğrencisi Alban Berg ile çalışan Adorno ise müzik tanıdıklığından dolayı güzel olarak değerlendirilenden kurtulmalıdır der. Görüşleriyle müzik sosyolojisine de ilham olurken, Marx sonrasını deneyimleyen geniş kitlelerin peşinde koştuğu müziği ya da biletleri tükenen konserleri kapitalizmin ticari metaya dönüştürdüğü tüketim mecrası olarak görür; sanatsal açıdan sığ ve değersiz bulur.
Yer-gök ahengi
Doğu felsefesinin erken temsilcilerinden Konfüçyüs müziği yer ve gök arasındaki ahenk olarak tanımlar. Ahengin ayarı devlet yönetiminin ve nizamının temelidir; hükümdarın temsilcisi, toplumun yapısının, ahlak terbiyesinin göstergesidir. Müziğin insan ve toplum üzerindeki etkisini, insan ilişkileri, davranış biçimleri ve devlet düzeni bağlamında doğru orantılı olarak değerlendirirken, toplumsal estetik anlayışı, etik ve müzik eğitimi arasındaki ilgiyi bu söylemine bağlar. İslam filozofu El-Kindi müziği âlemin düzeniyle özdeşleştirir; matematik ve felsefe ilişkisi ile şifa yönüne vurgu yapar. Kendisi gibi ud çalan, kanun çalgısını icat ettiği rivayet edilen öğrencisi Farabi, müzik teorisine dair saptamalarıyla müziğin psikolojik etkilerine yoğunlaşır. İbn-i Sînâ ise Kitâbbü'ş Şifa'sında müzik eserlerindeki lezzeti ve elemi algılamanın işitme duyusundan değil, o besteden farklı telkinler çıkaran idrak yetisinden kaynaklandığını söyler. Cevâmiu İlmi'l Mûsîkâ'da ise "Gök cisimleri ve insan nefsinin huyları ile müzikal ses aralıkları arasında kurulan ilişki" ye eskimiş felsefe gözüyle bakar. Müzik felsefesi Osmanlı'nın da ilgisinde olmuştur. Bu ilgi, müzisyen tıp doktoru Zîgârdelâkîzâde Sâlih Nâbî'nin henüz 24 yaşındayken yazdığı Felsefe-i Mûsîkî başlıklı kitabında tespit edilir.
Müzikteki felsefe
Batı felsefesiyle Doğu düşüncesini harmanlayan Schopenhauer, Wagner, Strauss ve Mahler'in yanı sıra Rus ekolünden Prokofiev ve Korsakov'a ilham kaynağı olmuştur. Örneğin, 19. yüzyıl opera besteciliği anlayışına yeni bir yaklaşım getiren Wagner, Parsifal, Tristan ve Isolde gibi müzikli dramlarında, Strauss ise Elektra'sında Schopenhauer felsefesine gönderme yapar. İnsanın bitmek tükenmek bilmeyen istekleriyle bir türlü yatışmayan nefsini, Wagner dinleyiciyi uzun periyotlar boyunca bir armonik çözümleme beklentisi ile tatminsizlik içine sokarak, Strauss ise tonalitenin dışına çıkarak ve disonans ile tasvir eder. Nitzsche Wagner'i müzikli dramlarında müziği tiyatro uğruna heba etmekle, ikinci plana atmakla suçlar. Oysa bu yenilikçi anlayışta müzik eşlikçi ya da arka planda değildir; üstelik süreklidir; tiyatro ile eş değerde ele alınır; hatta bir kişi, olay ya da duyguyu temsil eden leitmotif'lerle, bence, müziğe bir de ekstra teatral görev yüklenir. Mahler ise 3. Senfoni'sinde Schopenhauer'in aşkın nefsi yeneceği düşüncesini eserin birbirine zıt iki temasıyla işler. Bölümlerin dünyeviden uhreviye dönüşümünün temsili aşkın zaferiyle sonuçlanır.
Varoluşun tınısını şakımak
Doğu felsefelerini göz önüne aldığımızda, örneğin Tasavvuf felsefesi Eric Clapton'a ünlü şarkısı Layla'yı, Beethoven'a içinde bir de Türk Marşı olan sahne müziği Atina Harabeleri'nin Hz. Muhammed ve Kâbe'ye övgüler içeren "Dervişler Korosu" bölümünü besteletmiştir. Hint felsefesi ve Zen Budizm'i çalışmalarına yönelen, müziğin amacını zihni dinginleştirerek ilahi etkilere karşı duyarlı hale getirmek olarak tanımlayan John Cage'i, aleatorik müziğin (şans müziği/rastlamsallık) deneyselliği cezbetmiştir. Cage sessizliğin sesini 4' 33' (dört dakika otuz üç saniye) adlı eseriyle sorgularken, Russolo gürültünün müziğinin peşine düşmüştür. Teknoloji çağının gürültü, makine, taşıt sesleri gibi duysal ürünlerinin Fütürist (Gelecekçi) müzik anlayışı, bestecinin intonarumori (gürültü sesleri üreten aygıt) orkestrasına ilham kaynağı olmuştur.
Her müziğin kendine has bir felsefesi vardır. Her biri (veya bir kaçı) ayrı özlerin birbiriyle benzeşme eğilimi olan tinsel katmanlarına denk gelebilir. Tekil olan (özne) müziğin tamamını kapsamakta yetersiz kalır. Müziğin bütünü, geçmişten an'a (her anda değişim potansiyelini içinde barındıran) kolektifin dinamik var oluşuna, salt aklı merkeze alan görüşe ve idrak mekanizmalarına alternatif ve/veya tamamlayıcı bir tanımlama sunar. Görünüşün/özün dışsal/içsel sıfatlarına dair dualite (ikilik) menşeili güzellik/çirkinlik, iyilik/kötülük gibi algı sınırlılıklarını ise müzik, mantık boyutuna sığınan varlığın matematiksele yöneliminden ve ad hominem yargılarından kaçınan estetik kavrayış yoluyla açıklamak ister.
Varlığın arayışları
İnsanlık tarihi boyunca düşünürler müziği bilimlerde ve diğer sanatlarda içkinlikten aşkınlığa çok boyutlu bir spektrumda, soyut olanı anlamlandırmak, dünyevilikten uhreviliğe giden yolda varlığın arayışlarına mana bulmak üzere değerlendirmişlerdir. Öyle ki müzik, felsefe, tıp, psikoloji, sosyoloji, matematik, fizik, mimarlık, resim, edebiyat, şiir, hepsinin içindedir ama onların ulaşabildikleriyle kendini sınırlamaz, aklın ötesindeki kavrayış alanlarının derinliğine el uzatır. Kronolojik süreklilik içinde felsefenin asılı kaldığı duysal izdüşümü kimliğiyle, belki de, insanlığın rasyonalizm, saf akıl ve bilimsellik hegemonyasıyla makineleşme, teknoloji, yapay zekâ, robotik ve sanal gerçeklik peşine düşerken şakıması hatırlatılması gereken varoluşsal ifade biçiminin tınısıdır.