Bilgi asimetrisi enflasyonu nasıl etkiliyor?

Dr. Bahadır İldokuz/ Yazar
27.07.2024

Döviz likiditesi ve rezervlere ek artarak devam eden yabancı ilgisi Türk varlıklarına duyulan talebin arttığının en büyük kanıtı. Cari açıktaki düzelme, ticaret kanalının ekonomiye pozitif katkı sağlamaya başladığını gösteriyor. Peki bundan sonraki süreçte enflasyon beklentilerinin seyri nasıl olacak? Bu soruya cevap vermek için önümüzdeki veri takvimini dikkatli incelemek gerekiyor. Zira, halen daha asimetrik bilgi akışı hız kesmeden devam ediyor.


Bilgi asimetrisi enflasyonu nasıl etkiliyor?

Dr. Bahadır İldokuz/ Yazar

Genel seçim sonrası başlayan ve son bir yıldır süren sıkı para politikası, sonuçlarını vermeye başladı.

Cari açıkta düşüş eğilimi görülürken iç talebin halen canlı olması ise enflasyonist baskıları masada tutuyor. Buna rağmen döviz kurundaki dengeli seyir hem dış ticarette öngörülebilirliği hem de portföy yatırımlarının Türk varlıklarına olan ilgisini artırıyor. Moody's tarafından yapılan 2 kademe not artışı ve gri listeden çıkılmış olması ise ekonominin geleceğine dair yurtiçinde istenilen düzeyde beklentileri şekillendirmese de; yurtdışında yabancı yatırımcıların yurtiçi finansal piyasalara olan ilgisini her geçen gün artırıyor.

Yurtiçi enflasyon beklentileri, ekonomi yönetiminin işaret ettiği düzeye yavaş yavaş gerilese de; beklentilerdeki düşüş eğiliminin yıllık enflasyon verisine paralel şekilde (baz etkisi sebebiyle) Eylül ayı itibariyle etkisini net bir şekilde göstermesi bekleniyor. Haziran enflasyon verisindeki yıllık bazda yaşanan düşüş ise bu trendin başlangıcı desek çok da yanlış olmaz.

Döviz kuru atakları

Peki, enflasyon beklentilerindeki bu düşüş eğilimi neden yavaş? Hafızalarımızı biraz tazeleyecek olursak, genel seçim döneminde artan döviz kurunun etkisini göz ardı edemeyiz.

90'lı yıllarda döviz kuru ataklarına karşı ciddi kayıplar yaşamış olan yurtiçi yatırımcılar için ekonominin sağlıklı işleyişinin belki de en önemli göstergesi ne yazık ki döviz kurları. Bugün yaş aralığı ne olursa olsun, ister 15 yaşında bir genç kardeşimiz isterse 90 yaşındaki bir büyüğümüze "Ekonomi nasıl?" diye sorduğunuzda ilk bakılan veri döviz kuru oluyor.

Her ne kadar 2000-2010 yılları arasında döviz kuru dengeli bir seyir izlese de 90'lı yılları yaşayanlar için devalüasyonlar ne yazık ki halen hafızalarda. Bu sebepten de döviz kuru spekülasyonları ve asimetrik bilgi akışı bilinçli bir şekilde bazı kesimler tarafından sıklıkla gündeme getiriliyor.

Bu denkleme fiyatlama davranışındaki bozulma ve Haziran ayına kadar düşmeyen enflasyonu eklediğinizde, asimetrik bilgiye maruz kalan yatırımcı için enflasyon beklentileri ancak ve ancak yıllık enflasyondaki düşüşle gerçekleşebilirdi. Nitekim, öyle de oldu.

Yerel seçimlerin ekonomi politikaları üstünde etkili olmayacağı, Mehmet Şimşek isminin açıklanmasıyla birlikte neredeyse kesin olmasına rağmen; yatırımcı güveninin tesisi için döviz rezervleri gibi bazı ekonomik değişkenlerin iyileşmesi ve uygulanan sıkı para politikasının etkilerinin görülmesi gerekiyordu.

Yabancı ilgisi bu aşamada hem kurun stabilizasyonu hem de yatırımcı güveni için oldukça önemliydi. Her ne kadar sosyal medya platformlarında asimetrik bilgi paylaşımı, yurtiçi yerleşiklerin beklentilerini etkilese de; Türk varlıklarına duyulan yabancı ilgisi ve yerel seçim döneminde pompalanan döviz kuru gibi ekonomik verilerle ilgili spekülasyonların temelsiz olduğu anlaşılınca yurtiçi yerleşikler, yıllık enflasyondaki düşüşle beraber beklentilerini pozitif anlamda revize etmeye başladı.

Asimetrik bilgi akışının önemi

Bundan sonraki süreçte enflasyon beklentilerinin seyri nasıl olacak?

Bu soruya cevap vermek için önümüzdeki veri takvimini dikkatli incelemek gerekiyor. Zira, halen daha asimetrik bilgi akışı hız kesmeden devam ediyor.

Bu sebeple doğru bilgiye ulaşmak hem kirli bilgi akışından etkilenmemek hem de doğru yatırımları yapmak için oldukça önemli. İsterseniz yakın gelecekte neler olacağına şöyle bir göz atalım:

* Önümüzdeki 2 ay boyunca yıllık enflasyondaki düşüş eğiliminin devam edeceği hemen hemen her kesim tarafından kabul ediliyor. Bu durum enflasyon beklentilerinin önümüzdeki süreçte daha düşük seviyelere doğru çıpalanacağı anlamına geliyor.

* Yabancı yatırımcı ilgisinin artarak devam ettiğini,neredeyse her hafta açıklanan yabancı kurum raporlarından görüyoruz. Bu da döviz likiditesi konusunda ekonomi yönetiminin elinin rahat olduğunu gösteriyor ki bu durumu hem resmi rezervlerden hem de kurun seyrinden anlayabiliyoruz.

* BYD gibi elektrikli araç piyasasının önde gelen bir oyuncunun 1 milyar USD'lik yatırım kararı, özellikle Çin'e uygulanan vergiler ve Türkiye'nin gümrük birliği anlaşması sebebiyle Türkiye'yi Çinli otomotiv firmaları ve vergiye maruz kalan diğer Çinli sektör temsilcileri için cazip bir üretim merkezi haline getiriyor. Özetle, Çin'i hedefe koyan küresel konjonktür bizi doğrudan yatırımlar konusunda destekliyor.

* Hindistan'ın, Çin'e alternatif üretim üssü olarak gündeme getirilmesi ve artan yatırımcı ilgisi jeopolitik konumundan ötürü Türkiye'yi ve Türk firmalarını yabancı gözünde daha da değerli kılıyor. Yatırımların hayata geçmesiyle birlikte finansal piyasalarda şirket satın-alma ve birleşme haberlerinin arttığı bir süreci deneyimlemek ise işten bile değil.

Listeyi daha da uzatabiliriz ama risklerden bahsetmeden tam ve kapsamlı bir analiz yapmak mümkün değil.

Kısaca risklere göz attığımızda ise en büyük risk olarak karşımıza temelde birkaç problem çıkıyor:

* Erken faiz indirimine yönelik beklentiler belki de en önemli husus olarak karşımıza çıkıyor. Enflasyon beklentilerinin OVP çerçevesinde düşüş göstermesi ve istenilen düzeye gelmesi, yukarıda saydığımız olumlu faktörlerin ekonomi üzerindeki pozitif etkisinin kısa bir süre içinde görülmesini sağlayacaktır.

Buna rağmen iç talep halen güçlüyken olması gerekenden daha erken (burada zamanlamayı ekonomi yönetiminin, çoklu dengeyi gözeterek en iyi politika setini uygulayacağına güvenmek zorundayız) bir faiz indirimi; bir yandan enflasyonla mücadelede politika faizinin, enflasyon tekrar yükselişe geçerse daha da yükselmesi ihtimalini artırırken bir yandan da çizilen takvimin daha da uzamasına sebep olacaktır.

Ekonomi yönetiminin üstlendiği görev kim ne derse desin kolay değil. Bir taraftan enflasyonun seyri sebebiyle uygulanan sıkı para politikasına rağmen vergi gelirlerinin düşmemesi ve bütçe hedeflerinin Maastricht kriterlerine (imkanlar dahilinde olabildiğince) uygun olması için büyümenin belli bir seviyede tutulması gerekiyor.

Bu durum enflasyondaki düşüşün istenilen hızda olmasını engellerken; piyasadaki fazla likiditeyi sterilize etmek için atılacak adımların, ister istemez büyüme ve sanayi üretimi verisine bağlı olarak dönemsellik göstermesine sebep oluyor. Zira bütçe disiplini yabancı yatırımcı açısından da öncelikli olarak bakılan en önemli verilerden bir tanesi.

Dört etki kanalı

Sonuç olarak, ekonomik aktiviteyi etkileyen unsurları zamana göre dört ana başlıkta sıralayabiliriz:

1. Beklentiler kanalı

2. Finans kanalı

3. Ticaret kanalı

4. Eko politik

Beklentiler kanalı incelendiğinde yabancı yatırımcı beklentilerinin, yurtiçi yerleşiklerden daha iyi olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. Ama bu durumun da yavaş yavaş terse döndüğü, enflasyondaki düşüşe paralel şekilde Eylül ayı itibariyle net bir şekilde görülecektir.

Finans kanalına bakıldığında ise artan döviz likiditesi ve rezervlere ek artarak devam eden yabancı ilgisi Türk varlıklarına duyulan talebin arttığının en büyük kanıtı.

Cari açıktaki düzelme, ticaret kanalının ekonomiye pozitif katkı sağlamaya başladığını gösteriyor.

Eko politik tarafta ise gelinen nokta umut verici olmakla beraber küresel ekonominin dengelerinin bu derece hızlı değiştiği dünyada, Hindistan yeni üretim üssü olarak ortaya çıkarken; Türkiye'nin hayata geçireceği yapısal reformlar küresel yatırımların seyrini değiştirebilir.

Bu sebeple yatırım iştahını kaçıran yasal süreçlerle ilgili düzenlemelere ek süreçlerin kısaltılması ve bürokrasinin azaltılması ise gelişmiş ülkeler ligine girmek için atılması gereken en önemli adımlardan biri.

[email protected]