Batı, öteki ve ötesi

Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan/ Kırıkkale Üniversitesi
24.01.2025

Gerek Lübnan gerek Gazze'de ne kadar gerçekçi bir ateşkes süreci göreceğimiz belirsiz. Çünkü İsrail, Lübnan'da şu ana kadar ateşkesi 17 kez ihlal etti. Yine aynı İsrail, Gazze'de ateşkes adımları atarken Batı Şeria'da saldırılarını artırdı. Ne yazık ki insan haklarının işlemediği bir alan ve insanların varlığını göz ardı eden oryantalist bakış 21. yüzyıl dünyasında yeniden üretilmektedir. ABD'de Başkan değişimi ya da İsrail'de kabine istifası ile erken seçime gidilmesiyle hükümet değişimi mümkün olsa dahi bu tablo değişmeyecek.


Batı, öteki ve ötesi

Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan/ Kırıkkale Üniversitesi

8 Ekim 2023 tarihinde dünya tarihinin en büyük savaş ve soykırım suçlarından biri Orta Doğu coğrafyasında işlenmeye başladı. İsrail hükümetinin 9 Ekim'de ilan ettiği "tam kuşatma" ile siviller adeta açık hava hapishanesine mahkûm edildi. Özellikle kadın ve çocukların hedef alınarak, uluslararası hukuk ve savaş normları ihlal edildi. Bu durum büyük bir insanlık dramına yol açtı. Gazze'de savaş ve soykırım suçları noktasında özellikle gelecek nesillerin hedef alınması en önemli konulardan biri.

Mayıs ayında ABD Başkanı Joe Biden'ın ateşkes planını duyurması ve akabinde konunun Birleşmiş Milletler nezdinde ele alınması önemli bir gelişme idi. Ancak bu gelişme, ne yazık ki hızla hayata geçirilemedi. Ta ki ABD'nin 47. Başkanı Donald Trump'ın başkanlık koltuğuna oturacağı son haftaya kadar. Ne yazık ki tam anlamıyla bir ateşkesten bahsetmek hala mümkün değil, çünkü sivillerin hedef alındığı süreç tamamen sonlanmadı. Burada özellikle ateşkesin koşullarına değil, aslında Batı'nın Edward Said'in bahsettiği Oryantalist yaklaşımına odaklanmak önemli. Çünkü insan hakları ve demokrasi denince, dünyanın bir anda ikiye ayrıldığı ve görülmeyen çizgilerin devreye sokulduğu anlaşılıyor. Batı ve Doğu ayrımı, Gazze ile birlikte daha da derinleşti.

Stratejik bir merkez

Filistin topraklarına dair, İsrail'in kuruluşu ile başlayan bir sorunlar dönemi, uluslararası alanda karşımıza çıkan bir gerçeklik gibi sunulmaktadır. Ancak bu konu, Gazze'nin tarihi ve önemi noktasında aslında yüzyıllardır var olan gerçekleri yeniden değerlendirmemizi gerektirir. Batı'nın Oryantalist bakış açısı içinde "Filistin sorunu" olarak bizlere sunulan yaklaşım, aslında bölgenin tarihsel ve jeopolitik önemini saklanmaya çalışmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde ortaya çıkan "Şark Meselesi" ile bu toprakların güç mücadelesinin merkezi haline geldiğini hatırlamak önemlidir. Bu açıdan, Filistin içerisinde Gazze'ye odaklandığımızda karşımıza son derece önemli bir arka plan çıkmaktadır.

Gazze, tarih boyunca Akdeniz'in önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Denizden 4 kilometre içeride kurulan bu şehir, Filistin topraklarındaki idarî birimlere bağlı kalmış ve her dönemde stratejik bir merkez olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde Avrupalı devletlerin odaklandıkları alanların başında Orta Doğu gelir. Napolyon'un 1798-1801 yılları arasında yaptığı Mısır Seferi, buna en önemli örneklerden biridir. Elbette bu başarısız girişimden bahsederken, Cezzar Ahmet Paşa tarafından savunulan Akka da unutulmamalıdır. Kısacası, Batı'nın odağında olan Orta Doğu, geçmişte olduğu gibi bugün de kendi çıkarları doğrultusunda şekillenen bir mesele olarak görülmektedir. 1917 Balfour Deklarasyonu ile Orta Doğu'daki sorunların temeli atıldı denebilir. Çünkü bu dönemde İngiltere, Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması için söz verdi ve bu söz bugün hala bölgedeki en yıkıcı politikaların arka planı. Nitekim 1948'de İsrail kuruldu ve mesele farklı bir boyut kazandı. Elbette, bu yeni aktörün varoluşsal sorunları içinde kendi teritoryal alanlarını genişletmesinin yanı sıra, bölge kaynaklarına erişim sağlama çabaları da önemliydi. Tarihsel öneminin yanı sıra, Gazze hidrokarbon rezervleriyle de dikkat çeken bir bölge. Özellikle 20. ve 21. yüzyıllarda enerji odaklı yaklaşımlar içinde, bölge güç mücadelesinin önemli bir parçası haline gelmiştir.

İnsan hakları ile ilgili olarak, yüzyıllar süren bir mücadele söz konusu. Ancak bu mücadelede en önemli dönem İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki süreç oldu. Bu kapsamda, insan haklarına dair İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde şu iki madde özellikle önemlidir. Çünkü bu haklar her insan için geçerlidir:

Madde 1

Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.

Madde 2

Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir akide, milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin işbu Beyannamede ilan olunan tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir.

Buradan hareketle, dünyanın neresinde olursa olsun, ister Kuzey Kutbu'nda ister ABD topraklarında, her insanın hür ve eşit olduğu yaklaşımı uluslararası anlaşmalarla onaylanmış ve koruma altına alınmıştır. Ancak, gerçek ne yazık ki bu şekilde değildir. Özellikle Batı'nın yaklaşımlarında, Gazze ve Filistin halkına dair "insan" kavramı ne yazık ki yeniden yorumlanabilen bir olgu olarak görülmektedir. Bunun en önemli örneği, bugün hâlâ bölgede hayatını kaybeden siviller olmasına rağmen, İsrail'in tek taraflı saldırılarını sonlandırmamasıdır. Hatta ve hatta ABD'nin bu süreç içinde bir yılda İsrail'e sağladığı 17,9 milyar dolarlık askeri yardım da bu durumu somutlaştırmaktadır. (Bu rakam 7 Ekim 2023 sonrasında Ekim 2024 e kadar olan süreyi içerir.)

Tarih tahakkümü

Esasında Batı'nın oryantalist bakış açısının en temel noktası, kendi alanı içinden bakarak dünya tarihi okumaları ve tahakküm yaklaşımının var olduğu bir zihinsel durumu içerir. Bu, kendi topraklarında dahi demokrasi ve insan haklarını içselleştiremeyen bir yaklaşımdır. Son yıllarda Avrupa Birliği içinde İslamofobinin artması ve yabancı düşmanlığının aşırı sağ ile birlikte giderek daha fazla destek kazanması bu açıdan önemlidir. Hatta ve hatta yapılan araştırmalara göre AB'deki her iki Müslümandan biri günlük yaşamlarında ırkçılık ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaktadır. Bu yaklaşım kadın çocuk ayırmadan sadece renkleri ve ırkları üzerinden insanları öteki olarak işaretliyor. Bu gerçekler yukarıda belirttiğim İnsan Hakları Evransel Beyannesi'nin ilk iki maddesi ile tezat oluşturmaktadır. Üstelik tüm bunlar modernleşmenin, demokrasinin içselleştiğine inandığımız Batı'da gerçekleşiyor. Oryantalist yaklaşımların kendini gösterdiği bir alanın varlığını ne yazık ki insan hakları kazanımları üzerinden değil aksine Batı'nın yarattığı ötekilikler üzerinden okumamız gerekiyor.

Bugün Lübnan'da ve Gazze'de ateşkesten söz edebilmek için, öncelikle bölgede insan haklarına saygı gösteren ve insanları korumaya yönelik bir Batı anlayışının var olması gereklidir. Bugün yaşanan sorunun en temel nedeni, Netanyahu ve savaş kabinesinin 7 Ekim 2023'ten bu yana uyguladığı soykırım gerçeği ve İsrail'in yüz yılı aşkın bir süredir bölgenin asıl sahiplerini göçe zorlama politikasıdır.

Gerek Lübnan gerek Gazze'de ne kadar gerçekçi bir ateşkes süreci göreceğimiz belirsiz. Çünkü İsrail, Lübnan'da şu ana kadar ateşkesi yaklaşık 17 kez ihlal etti. Yine aynı İsrail, Gazze'de ateşkes adımları atarken Batı Şeria'da saldırılarını artırdı. Ne yazık ki insan haklarının işlemediği bir alan ve insanların varlığını göz ardı eden oryantalist bakış 21. yüzyıl dünyasında yeniden üretilmektedir. ABD'de Başkan değişimi ya da İsrail'de erken seçime gidilmesiyle hükümet değişimi mümkün olsa dahi bu tablo değişmeyecek. Barışın bu topraklara ne zaman ve nasıl geleceği bir bilinmezlik. Bunun gerçekleşebilmesi için gereken Batı ve Doğu arasında yaratılan bu büyük ayrımın sona erdirilmesi ve insan haklarının istisnasız herkese uygulandığı bir küresel sistemin tüm gerçekliği ile uygulanmasıdır.

[email protected]