Mesut Özil olayı gibi Bozkurt işareti etrafında da alevlenen tartışma, ‘milli cemaatleşme ve cepheleşme' riskini doğuruyor. Türkler hakir görülme ve mağduriyet nedeniyle Türk kimliğinin altını çiziyor. Almanlar Türkleri yeniden ötekileştiriyor ve Almanya'ya aidiyetlerini sorguluyor. Kimlikler suni sınırlar içine kapanıyor ve toplulukların birbirine mesafesi artıyor. Tartışmalar Avrupa'da revaçta olan aşırı sağ hareketleri güçlendiriyor.
Dr. Yılmaz Bulut/ Siyaset Bilimci
Almanyalı Türkler için futbol, kimlik ve aidiyet arasındaki bağı tekrar görünür kıldı. Avrupa Futbol Şampiyonası'nın Almanya'da düzenlenmesi; futbolu doğrudan göç, kimlik ve aidiyet konularına bağladı. Aslında, araçlarına ve ev pencerelerine Türk ve Alman bayrakları asarak, çocuklarının yanaklarına iki ülke bayrağını boyatarak çifte taraftarlığı işaret ettiler. Bir yandan da Türk Milli Takımı için iyi bir ev sahibi oldular. Birbirleriyle Almanca konuşarak Türkiye'ye yakınlaşan gençler gördük. Aynı zamanda Alman Milli takımını da desteklediler. Bu durum bir kimlik bölünmesi değil, zenginleşmesi olarak görülmeliydi. Ancak beklenmedik bir gelişme her şeyi daralttı. Attığı gol sonrası Melih Demiral'ın yaptığı Bozkurt işareti tartışmalara yol açtı. Yazık ki iş yeniden Avrupalı Türklerin kimlik ve aidiyet uyumsuzluklarına bağlandı.
Çifte aidiyet
Avrupalı Türkler özel bir ruh haline sahip. Almanya'ya geldiklerinden beri kim oldukları ve ne istediklerinin müzakeresini yürütüyorlar. Yenilenen kuşaklarla birlikte artık iki vatan, iki dil ve iki kültüre sahipler. Oldukları gibi Türkiye ve Almanya'dan saygı ve kabul bekliyorlar. Şampiyonanın kimlik başarısı, 'köklerini inkâr etmeden Almanya'nın bir parçası olabilmek' olmalıydı. Fakat Bozkurt işaretiyle alevlenen kamuoyu tartışması, iki kültürlü insanları tek taraflı tercihe zorlamakta, kendi kendine yabancılaştırmaktadır. Doğru tutum insanların iki kültürden de öğeleri harmanlama isteğine ve kendi tercihlerini yapmasına saygılı olmaktır.
Futbol sadece spor değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasi bir olgu. İnsanlar üzerine etkili olduğundan, siyasi ve toplumsal amaçlar için kullanılmaya elverişli bir araç. Mesut Özil'in 2018 yılında Türkiye'deki seçimler öncesi Cumhurbaşkanı Sn. R. Tayyip Erdoğan ile fotoğraf çektirme olayı nedeniyle Türklerin Almanya'ya aidiyeti bolca tartışılmıştı. Almanya, başarılı Türklerin Almanya'ya ait olduğundan emin olmak istiyordu. Rol model insanların ülke uyum siyaseti için sembolik bir güç oluşturduğunun farkındaydı. Bu nedenle Alman kamuoyu iki kültürlülüğün getirdiği istemedikleri tercihlerden şüphe duyuyordu. Özil ise başarısına rağmen Almanya'da bir türlü kabul görmediğinden şikâyetçiydi. Almanya Türklerinde sürekli misafir olarak kalma, yerlileşememe hissiyatı baskın. Ancak aynı karede yer almış olan İlkay Gündoğan ve Mesut Özil'in aynı tartışmaya farklı yaklaşımları ve farklı davranış sonuçları da incelenmeye değer. Özil, kimliksel genel gerilimi ortaya koyuyordu.
Kültürel sınırlar
Futbol, iki ülkenin hayatında da spor olmanın ötesinde bir önem taşıyor. Onun etrafında oluşan sorunlar kolayca toplumsal bir meseleye dönüşüyor. Özil olayı gibi Bozkurt işareti etrafında da alevlenen tartışma, 'milli cemaatleşme ve cepheleşme' riskini doğuruyor. Türkler hakir görülme ve mağduriyet hissi üzerinden Türk kimliğinin altını çiziyor. Almanlar Türkleri yeniden ötekileştiriyor ve Almanya'ya aidiyetlerini sorguluyor. Kimlikler suni sınırlar içine kapanıyor ve toplulukların birbirine mesafesi artıyor. Tartışmalar Avrupa'da revaçta olan aşırı sağ hareketleri güçlendiriyor. Birlikte bir gelecek inşası için ise tehlike arz ediyor.
Gurbete özgü sorunlarla baş etme yöntemi
Futbolun Avrupalı Türklerin kimlik ve aidiyet oluşumunda vazgeçilmez işlevi bulunuyor. 60'lı yıllardan beri gurbete özgü sorunlarla başa çıkma yöntemi oldular. Türk kulüpleri diasporanın duygusal belleğini muhafaza etti. Teşkilatlarını kökenlerinin temsilleriyle kurdular. Almanya'da saygınlık kazanmak ve kabul görmek için de çok gayret ettiler. Böylelikle gurbetteki kuşakları birbirine bağlayan bir duygusal göç belleği inşa edildi. İçinde yaşadıkları topluma doğru bir temas kanalı açıldı.
Ayrıca Alman spor yaşamına ortak oldular. Bünyelerinde Alman sporcuları da oynattılar. Toplumsal çoğulculuğa katkı sundular. Türk kökenli futbolcular ise gurur kaynağı oldu ve yeni nesillerin kendine güvenini arttırdı.
Fakat gelinen noktadaki kısır siyasi tartışmalar, iki ülke arasındaki spor ilişkilerinin olumlu taraflarını gölgeliyor. Şampiyona, Avrupalı Türklerin bariz kazanımlarını ortaya koydu. Öyle görülüyor ki iyi pazarlanamadı. Örneğin iki milli takımın kaptanı da Almanyalı Türk'tü. Türk Milli Takımı karma evliliklerden doğmuş başarılı bir nesli de kadrosuna dahil etti. Almanyalı Türk oyuncular Türk Milli Takımı'nın 1980'lerden beri zaten vazgeçilmezi. İyi oyuncular peşinde iki ülke de yarışıyor. Hamid Altıntop gibi 'gurbetçi' futbolcular Türk futboluna yönetici olarak da yön veriyor. Sayısız Alman teknik adam Türk-Alman futbol etkileşimine katkı sunuyor. Bunlar gibi birçok olumlu yönün şampiyona bağlamında öne çıkarılması doğru olurdu.
Türkiye ve Almanya Milli Takımı Avrupa Futbol Şampiyonası'na biraz erken veda etti. Şampiyona, Türklerin iki kültürlülüğünün her ilgili taraf için bir kazanım olduğunu gösteren istisnai bir spor hadisesi olabilirdi. Eğer tartışmalar yanlış olmasaydı ve bu şartlarda iki takım finalde karşılaşsaydı; kazanan mutlaka Avrupa Türkleri olurdu.