Filistin'de on aydır şiddeti artarak süren savaş ile insani ara, ateşkes ve kalıcı bir barışın olmayacağı alt metinleri İsrail tarafından güçlendirildi. İsrail'in bir ateşkesten yerine bölgede kendi tahakkümünü kurma amacı açıkça ortaya kondu. Ateşkes de bombalandı ve uluslararası alanda kavramların sahip olduğu anlamlar değişti.
Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan/ Kırıkkale Üniversitesi
İsrail'in, Gazze saldırıları aralıksız devam ederken, bölgedeki çatışma süreci 10. ayını da doldurmakta. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ve Savaş Kabinesi Gazze'de sivilleri hedef alan eylemlerine devam ederken, uluslararası alanda konu ateşkese yakın bir noktada da değil. Bölgede kalıcı bir barış yerine kısmi aralar ile sürecin devam ettirilme çabası kalıcı bir barışın önündeki en büyük sorun. Bu durumun en temel nedeni ise İsrail'in ve İsrail'e destek veren Batılı devletlerin Filistin'i tanımaz tutumu.
Geçtiğimiz aylarda üç aşamalı ateşkes sürecini dile getiren ABD Başkanı Joe Biden, Gazze'de ateşkesin "halen mümkün" olduğunu savunurken, bir yanda da İsrail'e olan desteği devam ettirdi. Gelinen süreç, İsrail'in pek çok alanda uluslararası normları ve hukuku yok sayıldığı bir söylemler ve eylemler dönemi olarak yansımakta. İşin en ironik tarafı da bölgede sivilleri hedef alan saldırıları meşrulaştırma çabaları. Bu durumun en son örneği, İsrailli aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in bölgedeki duruma dair Gazzelilerin açlıktan ölmesinin haklı olabileceğine dair açıklamaları. Gazze Şeridi'ne insani yardımların engellenmesinin "haklı ve ahlaki" olduğunu ifade eden Smotrich'in, 7 Ekim'den bu yana devam eden süreci hangi teorik yaklaşım ile insani ve moral yönden ele aldığı düşündürücüdür. Var olan sorun bir İsrail sorunudur. İsrail'in, bölgedeki varlığı huzur ve istikrar mı yoksa kaos mu yaratmaktadır sorusunun yanıtı ortadadır.
Filistin: Uluslararası alanda tanınmak istenmeyen ülke
1948 yılından bu yana İsrail'in varlığı karşısında Filistin toprakları orada yaşayanlar için bir varoluş meselesi haline gelmiştir. Bu nedenle de Filistin'i bir devlet olmaktan çıkarma yaklaşımı ile teritoryal gelişimini devam ettiren İsrail bu politikasına teolojik temelleri de öne sürerek ara vermemektedir. Batılı ülkelerin bir kısmının da desteğini alan İsrail'in bu girişimi, Filistin'i mevcut sistemde fiili ve hukuki diplomatik tanımalar arasında sıkıştırmış durumdadır. Geçtiğimiz aylarda üç Avrupa ülkesi Norveç, İspanya ve İrlanda, Filistin'i tanımış ancak bu tanıma yeterli olmamıştır. Bunun en önemi nedeni ABD, İngiltere, Almanya ve diğer birçok Batılı ülkenin hala Filistin'i tanımıyor olması ve elbette İsrail'in, Filistin'i tanımamasıdır. İsrail'in bu politik yaklaşımı da "devlet yoksa sivilleri hedef almak ve öldürmek ahlakidir" gibi basit Aristo mantığı odaklı bir eylemler silsilesini ortaya çıkarmaktadır. Üstelik İsrail Meclisi, Filistin'i uluslararası toplumun tek taraflı olarak tanıması girişimine de karşıdır. Bu nedenle de uluslararası sistem, bugün Gazze'de yaşananların gerçek siyasette görülmemesi gereken/ görülemeyeceği bir alan yaratmaktadır. İlginçtir ki, İsrail'e en büyük desteği veren ABD'nin bu dönemde yaklaşımı farklı olmuş,Şubat 2024'te Münih Güvenlik Konferansı'nda ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Filistin devletinin kurulmasına dair ifadeler ile barışa ilişkin durumu değerlendirmiştir. Son noktada ise, Filistin konusunda Şubat 2024'ten bu yana hala bir tanıma gerçekleşmemiş ve barış görüşmeleri ne yazık ki başlamamıştır.
Gazze gerçekleri ve ateşkes
İsrail on aydır Gazze'de büyük bir yıkım gerçekleştirmekte. İsrail'in onuncu ay itibari ile Gazze topraklarında yarattığı gerçekliğe tüm yönleri ile bakmalıyız. Çünkü burada artık geçmiş, bugün ve gelecek tek bir güne sıkışmış durumda. Bölgenin kaderi, tek karar verici İsrail'in o topraklara yolladığı bombalar ile şekillenmekte. İsrail, Gazze topraklarında 70 bin ton bomba kullanmıştır. Bu oran II. Dünya Savaşı'nda Hiroşima'ya atılan bombanın yaklaşık 4.6 katına tekabül etmektedir. Ayrıca Gazze'de sivil can kaybı ise 40 bini aşmış durumda. Dahası bu süreçte Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini'nin açıklamasına göre 885 sağlık çalışanı ile 289 insani yardım görevlisi de hayatını kaybetti. Kısacası İsrail, Gazze toprakları üzerinde herkesi asker-sivil ayırmaksızın hedef almakta. Ve bu sayısal veriler içinde 16 bin 314'ünün çocuk olduğu gerçeği unutulmamalı. Yani Gazze'de sadece bugün değil, gelecek de İsrail tarafından yok ediliyor.
İsrail'in saldırıları boyunca Gazze'de güvenli yer ilan edilen her bölge kısa bir süre sonra bombaların hedefi oldu. Mülteci kampı Han Yunus, El-Mevasi başta olmak üzere okullar,hastaneler, ibadethaneler kısacası her güvenli yer bombaların hedefi oldu. Güvenli alan kavramı bombaların altına yok edildi. Böylece güvenli bölgeler üzerinden ilerletilen saldırı politikaları İsrail tarafından zorunlu göçün sistematik araç haline getirilmesine yol açtı.
ABD'nin girişimleri gerçekçi değil
Öte yandan süreç içinde insani ara ile ateşkes ve kalıcı bir barışın olmayacağı alt metinleri güçlendirildi. İsrail'in bir ateşkesten ziyade bölgede kendi kontrolünü ve tahakkümünü kurma amacı açıkça ortaya kondu. Ateşkes de bombalandı ve uluslararası alanda kavramların sahip olduğu anlamlar değişti. 9. kez bölgede bulunan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in girişimleri ise İsrail desteği nedeni ile karşılıksız.
En önemli konulardan biri de uluslararası kurum ve normların gücünün bir ülke tarafından tanınmayınca nelere yol açtığının görülmesi. Tıpkı II. Dünya Savaşı döneminde Milletler Cemiyeti'nin İtalya, Japonya ve Hitler Almanya'sı karşısında işlevsizliği gibi... Ayrıca gerek Uluslararası Adalet Divanı'nda devam eden Güney Afrika Cumhuriyeti'nin, İsrail aleyhine açtığı "soykırım" davasında gerekse de Uluslararası Ceza Mahkemesi'nce İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tutuklanma talebi karşısında, İsrail bu mahkemeleri ve yetkilerini tanımadıklarını açıklayarak bu gerçekleri yok hükmünde saymıştır. Peki ama bugüne kadar herhangi bir başka devlet bu uluslararası kurumları tanımayarak kararları yok sayabilmiş midir? İşte tam bu noktada da uluslararası sistemin de doğru ve ahlaklı olup olmadığına dair sorgularımız başlar. Çünkü uzun süredir sistemde var olduğu/na inanılan güvenlik, insan hakları, hukuk ve ahlak kavramları/ alanları değişmektedir.
Gelinen son noktada ise 15-16 Ağustos tarihli sonuçsuz ateşkes görüşmeleri karşımıza çıkmakta. Doha'da gerçekleşen görüşmelerde Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı Direktörü, Mısır İstihbarat Başkanı ve İsrail Dış İstihbarat Servisi Mossad Direktörü yer aldı. "Hamassız bir barış mı?" sorusu akıllara gelse de Hamas'ın"esnek olmayan" bir müzakere yaklaşımı odağında ilerlediği öne sürülmekte. ABD Başkanı Biden'in üç aşamalı ateşkes açıklamaları yerini İsrail'in kontrolünde bir ateşkes planına çevrime yönünde ilerlemekte. Fakat İsrail'in ateşkes konusunda tüm umutları söndürme çabası açıkça görülmektedir. Suikastler, bombalar, uluslararası hukuku tanımama gibi tüm eylemler, Filistin topraklarında barışın çok uzak olduğunu göstermektedir.