Almanya'da aşırı sağ, seçimlerden güçlü çıkarsa, ülkede demokrasi kültürü ve insan hakları giderek zayıflar. Böyle bir tablo Almanya'daki Türk topluluğunun geleceğini zorlaştırma potansiyeli taşımaktadır. Türklere karşı kimlik baskısı ve kazanılan hakların gaspı gibi girişimler söz konusu olabilir.
Dr. Yılmaz Bulut/ Siyaset Bilimci
Almanya'da 23 Şubat 2025'te yapılacak genel seçimler ülkenin istikrarını yakından ilgilendiriyor. Almanya'nın istikrarı, Avrupa Birliği'nin ve Almanya Türklerinin geleceği için de büyük öneme sahip. İltica ve güvenlik bağlamında artan sorunlar son 10 yılda aşırı sağı giderek güçlendirdi. 'Almanya için Alternatif Partisi' (AfD) halktaki korku ve kaygıları iyi kullanıyor ve ülkeyi yeniden Almanların ülkesi yapacağını söylüyor. Halktaki güvenlik hassasiyetleri nedeniyle iltica ve göç meseleleri seçimin birinci gündemine oturdu. iltica, güvenlik ve göç gibi sembolik konuların merkeze alınması, demokrat partiler üzerine baskı kuruyor. Aşırı sağ seçimlerden güçlü çıkarsa, ülkede demokrasi ve insan hakları savunuculuğu giderek zayıflayabilir. Dolayısıyle bu gidişat Almanya'daki Türk topluluğunun geleceğini zorlaştırabilir. Türklere karşı kimlik baskısı ve kazanılan hakların gaspı gibi girişimler söz konusu olabilir.
Sürekli demokratik mücadele olmak zorunda
Alman demokrasi tarihinde iki ruhi eğilimin savaşı var olagelmiştir. Ülke ikinci Dünya Savaşı'nda işlediği günahlara karşı 'bir daha asla' diyerek tövbe etti. Yeni Almanya için insan hakları ve demokrasiyi mihenk taşı yaptı. Bu siyasi ruh ekonomik kalkınma sayesinde güçlendi. Bu nedenle Demokratların ona karşı olan sağ radikal akımlar ile mücadelesi sürekli olmak zorundadır. Zira işlerin iyi olduğu dönemlerde dahi güçlenmiş Almanya Milli Partisi olayı, aslen ırkçı damarın içten içe devam ettiğinin göstergesidir. İşlerin kötüye gittiği durumlarda, bazı muhafazakar siyasetçilerin de yer yer göçmenleri günah keçisi gösteren popülizmi de ırkçılığı azmettirmiştir. Almanya siyasi güvenilirliğini Demokrasi ve İnsan Hakları savunuculuğuyla sağlayabilir.
Özgürlükçü ve demokratik ruh, ılımlı ve kapsayıcı politikalara temel sağladı. Türkiye'den göç eden milyonlarca insanın yaşamlarını kolaylaştıran bu ruhun üflemeleridir. Irkçılık Almanya için alkol bağımlılığına benzetilebilir. Bağımlının kurtulması için tekrar kadehe sarılmasına engel olmak gerekir. Ülkenin ırkçılık ile mücadelesi de demokrat ruhun gücü ile gerçekleşebilir. Avrupa Birliği'nin oluşmasında da bu ruhun katkısı büyük oldu. Toplumsal değişim sonucu çeşitli ve çokkültürlü hale gelen ülkenin kazanımlarının aşırı sağ güçler tarafından yıpratıldığı bir döneme girdik. Türklerin geleceği bu ilkelerin korunması konusunda duyarlı olmaya ve uyanık durmaya bağlıdır.
İslamkorkusu Aşırı Sağın önemli Yakıtı
Ayrımcı ve aşırı sağ hareketler Almanya'da hep olageldi. Özgürlükçü demokratik düzenin halk iradesi olmadan, Almanya'ya dışarıdan dikte edildiğini iddia ettiler. Halkın kültürel çeşitliliğini yadsıdılar. Var olan demokrat düzenle hep sorunlu oldular. Farklı farklı strateji ve taktiklerle siyasetin kararlarına etki etmek istediler. İki Almanya'nın birleşmesi sonrası oluşan iklim, aşırıların ekmeğine yağ sürdü. Mutsuzluğa ve memnuiyetsizliğe karşı yabancı korkusu kışkırtıldı. Türk topluluğuna karşı ev yakma, cinayet işleme ve bombalamalardan bile imtina etmediler. Ancak, kaba şiddet ile genel kitle üretemeceğini fark ettiler. 2001 olayları sonrası gelişen konjonktür İslam'ın güvenlik meselesi haline getirdi. Aşırı sağ, Müslümanlar hakkında tedirginlik yaşayan halkın önyargı ve korkularını suistimal etti. Müslümanları ayrıştırarak kin ve nefret söylemiyle kamuoyundaki mevcut önyargı ve korkuları kaşıdılar. Pro/Yandaş Hareketleri 2005 yılında şehirlerden başlayarak Avrupa ülkelerine doğru İslam'ın kamuoyu görünürlüğüne karşı bir sosyal hareket geliştirmeyi başardı. Çok tehlikeli hale gelen proje Müslüman karşıtlığını uluslararası bir Avrupa hareketi haline dönüştürmeye meyillidir. Islam korkusu, kültürel ırkçılık ve ayrımcılık Avrupa sorunu olmaya evrilmektedir.
AfD aşırı sağ hareketlerin yüzünü popülizime çevirdi. Uyguladığı strateji demokrasinin geleceği adına endişe verici. Parti, stratejisini, merkez partilerin seçmen kitlesinde etki artırmak üzerine kurdu. AfD kendi söylemleri doğrultusunda kamuoyunu etki altına alarak siyasetin merkezine yerleşmek ve ülkeyi dönüştürmek istemektedir. Aşırı sağ kaynaklı siyasi istem ve taleplere, popülist manada korkuları kışkırtarak nefret söylemiyle meşruiyet sağlamak çabasındadır. Kendi hedefleri için geniş halk kitlelerinin hassasiyetlerini kolayca kullanmaktadır. Yabancı düşmanlığı artık açıktan siyaset konusu yapılmaktadır.
Hristiyan Demokratlar demokratikleşme sürecinde aşırı sağın hızlı yükselmesine engel olmuştur. Seçmen ve üye kitlesi içinde ciddi bir milliyetçi seçmen barındırmaktadır. Hristiyan Demokratların öncüsü olan Merkez Partisi'nin 1930'lu yıllarda Nazileri engellemeye çalışması başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu nedenle Hristiyan Demokratlar, demokrasi sürecinde aşırı sağa karşı sağlam bir yangın duvarı örmeye gayret etti. Eski Kanzler Merkel bu duvarı liberal açılımlarıyla sağlamlaştırdı. Parti yine de hızlı yükselen AfD oyları karşısında konum almak zorunda kaldı. Yeni başkan Merz'in, seçim taktiği olarak AfD desteği olmadan yapılamayacak sert göç yasa önerisinde bulunması tarihi tabunun kırılmasına yol açtı. Demokratik partilerde oluşan yangın duvarında çatlak oluştu, demokratlar arasında birbirine olan güven sarsıldı. Hristiyan Demokrat Parti içinde bile liberal güçler bundan memnun olmadı. İşin kazananı ise AfD oldu.
Türkler siyasette hızlıca özneleşmeli
Aşırı sağın yükselişi ve ayrımcılık siyaseti öncelikle Almanya'daki Müslümanları etkileyecektir. Irkçılık ve ayrımcılığa karşı her fırsatta 'özgürlükçü demokratik hukuk devleti' lehine tavır alınmalı ve bu değerlerin güçlenmesine destek olunmalıdır. Malesef topluluk bu yönde yeterince duyarlıklık geliştirememiştir. Her olanaklı ortamda ve fırsatta demokratik hukuk devletinin korunması için mücadele verilmelidir. Topluluk yıllarla oluşan marjinalleşmişliğini üzerinden atarak, hak kullanımıyla özneleşmelidir.
Demokratlarının demokrasi mücadelesi Türk topluluğunun da üzerine bindiği daldır. Dolayısıyla kırılmaması ortak meseledir. Yeni vatandaşlık yasası ile siyasi katılımın önü açılmıştır. Kısa vadede siyasal katılımda dikkat edilmesi gereken iki konu bulunmaktadır. Birincisi siyasi katılımın bencil stratejilere feda edilmemesi, uzun vadeli ve erdemli yapılmasıdır. İkincisi mağduriyetlerin yüksek sesli ve tepkisel seslendirilmemesidir. Topluluk kendi meselelerine yönelik istemleri öncelendirilerek mantıklı biçimde savunulmalıdır. Zira aşırı sağ söylem ve hareketlere yeni fırsat verebilir. Türk Topluluğu seçimlere olağanüstü katılım sağlayarak demokratik Almanya çizgisindeki eğilimleri desteklemeli ve menfaatini savunmalıdır.