Afrika'daki güç çatışmasının son örneği: Nijer darbesi

Faruk Önalan/ Yazar
9.08.2023

Çıkarlarına uygun olan darbeler karşısında ses çıkarmayan başta ABD ve bazı Batı ülkeleri Nijer darbesine çok sert tepki gösterdi. Afrika bölgesinde etkin olan Fransız basını neredeyse tek konu olarak Nijer'i işliyor. Bunun asıl nedenini France 24 kanalı çok net ifade etti: “Nijer'den gelen uranyum uzun zamandır Fransız nükleer endüstrisi için vazgeçilmez olmuştur.”


Afrika'daki güç çatışmasının son örneği: Nijer darbesi

Faruk Önalan/ Yazar

Yüzyıllardır Batı ülkelerinin vahşi sömürge anlayışı ile derin acılar çeken Afrika bugün de büyük devletlerin güç savaşının merkezi haline gelmiştir. Örnek olarak; Afrika'dan elde edilen kaynakların kesilmesi durumunda Paris'in uzun süre ayakta durması mümkün değildir. Bazı Avrupa ülkeleri için de durum bu şekildedir. Ancak Batı bu geliri "kazan-kazan" stratejisi ile değil barbar sömürge mantığı ile sağlamaktadır. Böylece yer altı kaynakları bakamından oldukça zengin olan kıta halklarının yoksulluğu artarak devam etmektedir. Ayrıca filler tepişirken en çok zarar gören yine mazlum halk olmaktadır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yıllar öncesinden bu durumu çok net sözlerle dile getirmiştir: "Bugün Batı başkentlerinde şahit olduğunuz ihtişamın perdesini şöyle bir kaldırdığınızda, altında milyonlarca Afrikalının dramı, gözyaşı olduğunu görürsünüz. Berlin'in, Paris'in, Brüksel'in şık kaldırımlarının altında Afrikalıların canı, kanı, emeği ve alın teri vardır."

Afrika'da son yıllarda meydana gelen darbe ve darbe teşebbüslerinin gerisinde Rusya ve Fransa arasındaki güç çatışması yatmaktadır. Mali'de, Burkina Faso ve geçtiğimiz günlerde Nijer'de meydana gelen darbelerde bu çatışmanın neticesidir. Her üç darbe sonrasında başkentlerin meydanlarında Rusya ve Rus paralı asker grubu Wagner yanlısı sloganlar atılmıştır. Yeni gelen darbe hükümetleri Wagner grubu ile güvenlik anlaşmaları imzalamıştır. Halkların Fransızlara olan tepkisi sömürge döneminden kalma yaşanılan dramın açık bir yansımasıdır. Her üç ülke de (Mali, Burkina Faso ve Nijer) 1960 yılında Fransa'dan bağımsızlığını ilan etmiştir. Ancak dış kaynaklı köpürtülen iç karışıklıklarla demokratik yönetim anlayışı tesis edilememiştir. Bağımsızlıktan bugüne Burkina Faso'da dokuz, Nijer'de beş, Mali'de ise üç kez darbe yaşandı. Fransızlar çeşitli gruplarla mücadele etmek adına 2013 yılından beri asker bulunduruyordu. Bu askeri güç şüphesiz Sahel bölgesinin tamamına etki etmektedir.

Türkiye'nin yanında gerek Fransa gerekse Rusya (iki defa) belirli periyotlarla Afrika zirveleri düzenlemektedir. Hatta Paris yönetimi Ruslara tepki vermeden önce çok defa Türkiye'yi hedef almış, Afrika'da yükselen Fransız karşıtlığını -ki sömürge kaynaklıdır, Tayyip Erdoğan'a bağlamaktadır. Cumhurbaşkanı Macron birkaç konuşmasında bu konuya isim vererek değinmiştir. Fransız aşırı sağcı lider Marine Le Pen'in Ulusal Cephesi'nden Avrupa Parlamentosu Milletvekili Dominique Bilde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Afrika ziyaretinden rahatsızlığını belirtmiştir: "Fransa ve Avrupa Birliği, Mali'deki Rusya ve Wagner'in paralı askerlerine takıntılıyken, Erdoğan Afrika'daki ekonomik ve güvenlik varlığını gizlice güçlendiriyor. Bu çifte standart neden?" Oysa Ankara Afrika politikasını insan odaklı ve "kazan-kazan" stratejisi ile yürütmektedir. İki kez uzatılan tahıl anlaşmalarının detayında da bu insani politika yatmaktadır.

Batı karşıtlığı ortak nokta

Fransa özelinde artan Batı karşıtlığını, Moskova yönetimi fırsata çevirme stratejisini uygulamaktadır. 27-28 Temmuz 2023 tarihlerinde Rusya'nın St. Petersburg kentinde düzenlenen 2. Rusya-Afrika Zirvesi Ekonomik ve İnsani Forumu bu hedef doğrultusunda planlanan bir organizasyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Kremlin birincisi 2019 yılında olmak üzere iki Afrika zirvesi organize etmiştir. 2023 buluşmasına beklenilen katılım gerçekleşmemiştir zira Soçi'deki ilk organizasyona 43 Afrika ülkesi devlet başkanı katılmışken son zirveye 17 devlet başkanı iştirak etmiştir. Bu durum zirveye de yansımış, zaman zaman ülke liderleri arasında tartışmalar yaşanmasına neden olmuştur. En dikkat çekici olan ise Burkina Faso Devlet Başkanı İbrahim Traore'nin sözleri olmuştur: "İsyan etmeyen köle merhameti hak etmez. Afrika Birliği (AU), Batı'nın kendi kukla rejimlerine karşı savaşmaya karar veren Afrikalıları kınamayı bırakmalıdır." Diğer yandan, Rusya'daki zirve sırasında Mali ve Burkina Faso devlet başkanlarıyla fotoğraf çektirmeyi reddeden Afrika Birliği Başkanı Azali Assoumani'nin bu iki ülkeye yapacağı ziyareti kabul edilmeyeceği duyurulmuştur.

Rusya'nın düzenlediği iki Afrika zirvesinde de silah satışına yönelik anlaşmalar ön plana çıkmaktadır. St. Petersburg'daki zirve sırasında heyetlerin silah sergisini gezmesi, Rusya'nın Afrika kıtasının en büyük silah tedarikçisi olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır. Kremlin, Afrika'ya can simidi niteliğindeki tahıl koridoru meselesini stratejik olarak kullanmaktadır. Bu noktada, Rusya'daki zirveye katılan Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa sözleri anlamlıdır: "Karadeniz girişiminin hayata geçirilmesini ve Karadeniz'in açılmasını istiyoruz. Afrika kıtası için bağış istemek için burada değiliz."

ABD sert tepki verdi

Sonuç olarak; Afrika'da Mali, Burkina Faso ve Nijer'de yapılan darbelerle Fransa'nın yerine Rusların güç kazanması coşkuyla karşılanabilecek bir durum değil. Kimden gelirse gelsin darbe ile yönetimlerin değişmesi kabul edilemez. Aslolan Afrika halklarının tercihidir. Dış ülkelerin bakış açısı da eşit perspektifli ve "kazan kazan" ilkesi ile olmalıdır. Batı sömürge zihniyetine karşı yapılan gösterilerde Al Sancağın Afrikalı mazlumların elinden yükselmesi basite indirgenecek bir hadise değil bilakis üzerinde derinlemesine tetkik edilecek gelişmedir. Öte yandan çıkarlarına uygun olarak darbeler karşısında ses çıkarmayan başta ABD ve bazı Batı ülkeleri Nijer darbesine çok sert tepki göstermiştir. Afrika bölgesinde etkin olan Fransız basını neredeyse tek konu olarak Nijer'i işlemektedir. Asıl nedeni ise France 24 kanalı çok net ifade etmiştir: "Nijer'den gelen uranyum uzun zamandır Fransız nükleer endüstrisi için vazgeçilmez olmuştur."

Küresel boyutta sözünüzün geçerli olmasını istiyorsanız, günümüz şartlarında genel kabul gören ilk olgu sahada ve masada güçlü olmanızdır. "Türkiye Yüzyılı'nda Dış Politikamız" temalı 14. Büyükelçiler Konferansı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu durumu açık olarak vurgulamıştır:

"Üç kıtanın kalbinde yer alan Türkiye, hadiseleri tribünden seyredemez. Sahada ve masada güçlü olmak bizim için tercih değil mecburiyettir. Türkiye eksenli bir okumayla, usta bir satranç oyuncusu titizliğinde bölgemizdeki ve ötesindeki gelişmelere müdahil oluyoruz. Gerilim peşinde koşmadığımız gibi; onurlu, sabırlı, kararlı ve basiretli bir tavırla kimden gelirse gelsin baskılara da boyun eğmiyoruz. Diplomasinin tüm imkânlarını, sert ve yumuşak güç unsularının tamamını kullanarak Türkiye'nin menfaatlerini korumanın derdindeyiz."

Türkiye'nin uzun zamandır doğru ve insani bir strateji ile yürüttüğü Afrika ile ilişkileri doğrultusunda, ortaya çıkacak neticelerin daha da belirginleşeceğine şahit olacağımız yeni bir döneme girmekteyiz.

[email protected]