ABD’nin tercihi Türkiye’nin tercihi

METE ÇUBUKÇU/NTV Haber Müdürü
17.11.2012

Türkiye Cumhuriyetçi Romney yerine Obama’yı tercih ediyor. 2008’deki seçimlere kadar Türkiye’de asker/sivil iktidarlar tercihini Cumhuriyetçilerden yana yapardı. Soğuk Savaş’ın sona ermesi, askeri vesayetin ortadan kalkması, demokratikleşme yolunda adımlar atılması bu tercih değişikliğinde etkili olan faktörlerdir.


ABD’nin tercihi Türkiye’nin tercihi

METE ÇUBUKÇU/NTV Haber Müdürü

ABD seçim sonuçları tüm dünyada her zaman merakla izlenir; seçilecek adayın dünya siyaseti üzerindeki muhtemel etkisi tartışılır. Ancak Amerikan seçimlerini istisnalar dışında dış politikadaki gelişmeler etkilemez. Dış politikanın seçmenin tercihini etkilemesi Amerikan halkını doğrudan ilgilendiren ya da etkileyen gelişmelere bağlıdır. 1. ve 2. Dünya Savaşlarını bir yana koyacak olursak Amerikan seçmeni üzerinde Vietnam Savaşı, 11 Eylül saldırısı ve devamındaki Afganistan, Irak işgalleri bu konudaki örneklerdendir. Bu dönemleri bir kenara koyarsak Demokrat ya da Cumhuriyetçilerin politikaları temel Amerika’nın çıkarları bağlamında farklı değildir. 

6 Kasım 2012 seçimlerinin propaganda ve tartışma sürecindeki vaatlere bakılacak olunursa bu kez iki aday arasında çok büyük farklar olmadığı, dış politika konularının öne çıkmadığı görülmüştür. Nitekim  beklendiği gibi seçmen de 6 Kasım’da iç dinamiklere göre oyunu kullanmıştır. Halk Obama’nın dış politika çizgisinden çok içeride kendisini doğrudan ilgilendiren konular üzerinden kendisini ikince kez Beyaz Saray’a taşıdı.

Demokratlar ve Ermeni tasarısı

Bizler içinse yeni seçilen Amerikan başkanının dünya ama asıl önemlisi Türkiye’ye yönelik politikasında değişiklik olup olmayacağı öne çıkar. 6 Kasım seçimlerinde dış politik dinamikler açısından  adaylar arasında nüanslar olduğu söylenebilir. Bunun en önemli nedeni daha şahin politikayı tercih eder gibi görünen Romney ve kadrolarının çok net şeyler söylememeleri ve Obama’nın kısa vadede politikasını değiştirmeyecek olması. Tabii ki beklenmeyen bir gelişme olmadığı takdirde.

Barack Obama, ilk dört yılını Amerika’nın tüm dünyada sarsılan imajını biraz olsun düzeltmek ama özellikle ülke içindeki ekonomik sorunlarla uğraşarak geçirdi. Bush döneminden kalan ‘olumsuz’ miras nedeniyle daha düşük profil çizerek saldırgan ve küstah bir politika yerine kontrollü elden bırakmadan düşük profilli bir dış politikaya yöneldi. Tabii ki bu bir tercih olmakla birlikte zorunluluktu. Çünkü, dünya 10 yıl öncesinin koşullarına sahip değildi. Dünya ve Ortadoğu’da dengeler değişmeye başladı. ABD ekonomik kriz nedeniyle dikkatini askeri operasyonlara yoğunlaştırmadı. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bölgesel güç olma iddiasındaki ülkeler öne çıktı. Ancak, Amerika’nın hala süper bir güç, emperyal yaklaşımı terk etmeyen bir ülke olmakla birlikte dünyayı tek başına kontrol edip edemediği tartışmalıdır. ABD’nin dünyaya eskisi gibi hakim olamaması, yeni bölgesel güçlerin ortaya çıkması bir yana Obama’nın tercihi zorunluluktan kaynaklanmıştır. Çünkü ABD eski ABD değildir. Süper güç olmasına rağmen, ‘her şeyi bilen, kontrol eden, yönlendiren’ bir güç değildir. Obama’nın ilk dört yılını ve ikinci dönemini bu saptama içinde değerlendirmek gerekir. 

Türkiye’nin Amerikan seçimlerindeki adaylar arasında, ne yapacağı tam bir muamma olan Cumhuriyetçi Romney yerine dört yıldır birlikte çalıştığı Barack Obama’yı tercih ettiği biliniyor. Bu durum aslında Türkiye’nin daha önce izlediği ‘geleneksel tercihinin’ değiştiğinin bir göstergesidir. 2008 yılındaki seçimlere kadar Türkiye’de asker/sivil iktidarlar tercihini her zaman Cumhuriyetçilerden yana kullanmıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesi, askeri vesayetin ortadan kalkması, demokratikleşme yolunda adımlar atılması bu tercih değişikliğinde etkili olan faktörlerdir. Eskiden Cumhuriyetçiler, insan hakları, Ermeni meselesi, ifade özgürlüğü vb. konularda Türkiye’nin başını daha az ağrıtırdı. Obama yönetimin de bu konularda eleştiri yöneltmektedir. Ermeni meselesi, 1915’e doğru Türkiye’yi giderek sıkıştırılacaktır. İfade ve basın özgürlüğü, demokratikleşme, farklı inançların hakları anlamında hala eksiklikler mevcuttur. Ancak, Türkiye’nin değişen iç dinamikleri sonucu ABD’deki partneri de değişmiştir. Bölgesel anlamda ise Türkiye’nin yıldızının yükselmesi, kendi başına hareket etme kapasitesi sonucu güveninin artması ama daha da önemlisi Amerika’nın Ortadoğu ile bir önceki döneme göre daha ‘az’ ilgilenmesi Obama-Erdoğan ilişkisini güçlendirmiştir. Obama döneminin en önemli özelliği ise 2009’daki Ankara ve Kahire konuşmalarında altını çizdiği konulardır. Dünyaya ‘kara bir leke’  olarak damgasını vuran Bush döneminin tersine Obama dünyanın geri kalan kısmına, Müslüman dünyaya, Ortadoğu’ya yaklaşımındaki farklılıktır.

Ankara-Washington hattı

İlk 4 yılında Türkiye’yle daha eşit bir ilişki kuran Obama ilk ziyaretini Ankara’ya yaparak çok önemli bir mesaj vermişti. Arap ayaklanmaları sırasında Türkiye ile paralel çalıştı. Bölgedeki vazgeçilmez müttefiki İsrail ile Türkiye’nin köprüleri atması bile belki de ilk kez Ankara-Washington ilişkilerini etkilemedi. Aksine ilk kez bir ABD başkanı Kudüs’ten önce Ankara’yı ziyaret 4 yıl boyunca İsrail’e ayak basmadı. Obama’yla Netanyahu’nun yıldızı hiç barışmadı. Ancak, bu ABD-İsrail ilişkilerinin bozulduğu anlamına gelmemeli. Yönetime geldiği zaman iki devleti çözüm için uğraşacağına söz veren Obama hiçbir adım atmadı, bu süre içinde Filistin topraklarında yaşayan Yahudi yerleşimci sayısı 290 binden 350 bine çıktı, ABD ekstra 700 milyon dolar askeri yardım yaptı. Türkiye’nin İran konusundaki arabuluculuğu Obama sözünü tutmaması neticesinde başarısızlıkla sonuçlandı. Arap ayaklanmalarında iki ülke birbirine yakın durdu. Ama Obama Suriye’deki ikircikli politikası neticesinde Türkiye’yi yalnız bırakmakla kalmadı, hayal kırıklığına uğrattı. Türkiye önceleri mesafeli durmaya çalışsa da bir NATO üyesi olarak füze kalkanı projesine evet dedi. Washington terörle mücadelede Türkiye’nin yanındayız mesajı vermesine rağmen hala güven oluşturmuş, en azından kamuoyunu ikna edebilmiş değil. Irak’tan çekilen ABD bir anlamda bu ülkedeki kontrolü Türkiye ile birlikte götürmek zorunda kaldı, hala da öyle.

Dış politikada ne değişir?

Peki ikinci dönem seçilen Obama’nın Türkiye politikasında bir değişiklik olacak mı?

Bu soruya hem hayır hem de evet yanıtını vermek mümkün. Genel çerçevede büyük bir değişiklik olmayacaktır. Ancak, Obama ikinci döneminde birinci dönemine oranla dış politikada biraz daha kendini göstermeye çalışacaktır. Bunun ilk işareti seçimden önce verildi zaten. ABD’nin, Suriye meselesine yaklaşımında büyük değişiklik beklenmezken ipleri eline almaya çalışıyor görüntüsü vermek istiyor. Türkiye’nin kontrolündeki Suriye Ulusal Konseyi’ne (SUK) müdahale ederek konseyin yapısını değiştirmeye çalışıyor. Konseyin Müslüman Kardeşler ağırlıklı olmasından rahatsız. Bu eleştirinin adresi doğrudan Konsey üzerindeki en etkili ülke olan Türkiye. ABD Türkiye’yi en azından muhalefetin örgütlenmesi bağlamında devre dışı bırakmaya çalışıyor. Ancak, Suriye konusuna bu kadar angaje olup risk alan bir Türkiye’nin ABD’nin bu girişimine sessiz kalması mümkün görünmüyor. İşte bu durum gerginlik yaratabilir. Çünkü Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın da ABD ile birlikte olduğunu düşüyor. İkinci nokta Arap ayaklamalarında Müslüman Kardeşlerin öne çıkmasından ABD’nin duyduğu rahatsızlık. Türkiye ise tüm bölgedeki İhvan kökenli hareketlerin yanında. İsrail konusunda Türkiye özellikle Gazze ambargosunun kaldırılması koşulu ile kendisini bağlamış durumda. ABD’nin bu konuda Türkiye’yi zorlaması beklenemez. Çünkü sonuç alamaz. Obama mevcut durumda zaten İsrail ile öncelikle sorununu halletmesi gerekiyor. Çünkü İran meselesinde İsrail’in kışkırtıcı politikasına alet olmak istemiyor. Bunlara rağmen İran Türkiye-ABD arasında bir diğer karşılaşma alanı olabilir. Suriye’deki sonuca göre İran’a yönelik girişimlerin sertleşmesi halinde Türkiye en zor kararını vermek durumunda kalabilir. 

Ve tabii ki 2015. Tam bir hesaplaşma yılı olma ihtimali var. Hatırlanacak olunursa Ermeni Soykırımı meselesi Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler komitesinden kıl payı geçmişti. Geçen yıl Metz Yegeren yani Büyük Felaket terimini kullanan Obama 2015’de ne diyecektir? Türkiye’nin en çok zorlanacağı ve Obama yönetimi ile karşı karşıya geleceği yılın 2015’in olması şaşırtıcı olmaz. Özellikle Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçiler’de olduğu ve 2 sene sonra Senatonun üçte birinin yenileneceği düşünülürse. Sonuçta Obama bugünkü koşullarda Türkiye’nin çalışabileceği en iyi isim. Önümüzdeki 4 yılda Türk-Amerikan ilişkileri büyük değişikliklere gebe değil ama sürprizlere de açık.

[email protected]