ABD'nin genişletilmiş caydırıcılığı, Çin'i ve Rusya'yı ittifaka mı sürüklüyor?

Dr. Mustafa Tüter/ Akademisyen, Yazar
27.09.2024

ABD'nin Hint-Pasifik stratejisinde Çin'e karşı ittifak oluşturmakla kalmayıp eş zamanlı Hindistan'ın Rusya'yla bağlarının da zayıflatılarak Batı ittifakına eklemlenmesi çabaları, giderek derinleşmekte olan Rusya-Çin stratejik ortaklığının geniş Avrasya'ya odaklanarak daha kalıcı hale gelmesi sonucunu doğurur.


ABD'nin genişletilmiş caydırıcılığı, Çin'i ve Rusya'yı ittifaka mı sürüklüyor?

Dr. Mustafa Tüter/ Akademisyen, Yazar

Rusya ve Çin arasında derinleşen savunma ve güvenlik işbirliği, Ukrayna Savaşı'nda Çin'in Rusya'ya askeri alanda destek sağladığı gerekçesiyle son NATO zirvesinde kınanmasına yol açtı. Ardından Rus askeri endüstriyel kompleksiyle bağlantısı olduğu iddia edilen Çinli şirketlere ABD tarafından yaptırımların uygulanması, global savunma tedarik zincirlerinden Çin'in dışlanmasına yönelik daha kapsamlı stratejinin uygulanmasını hızlandırdı. Ancak ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Kurt Kampbell'ın, Çin'in Rusya'ya sağladığı çift kullanımlı teknolojileri büyük ölçüde "yeraltından" yürütülen faaliyetler olarak nitelendirmesi, ABD açısından sorunun yaptırımlar uygulanarak çözümlenmesinin kolay olmadığı anlamına geliyor.

Nitekim, geçtiğimiz hafta Rusya ve Çin arasında ortak savaş uçağı geliştirilmesi konusunda "gizli" yürütülen bazı çalışmaların neticesinde Rusya'nın Ukrayna Savaşı'nda kullanılmak üzere yeni bir askeri drone edindiği yönünde detaylı bilgiler ortaya çıktı. Bununla beraber Batı ve Rusya arasında Ukrayna Savaşı sonrası artan anlaşmazlıklar bilimsel işbirliğine de yansıdı. Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN)'nin nükleer fizik alanında Rus bilim adamlarıyla yürütülen işbirliklerini sonlandırma kararı, stratejik açıdan uzun dönemli sonuçlar doğurabilecek nitelikte. Ukrayna Savaşı'nın etkisiyle bilim ve teknoloji alanında ABD ve Almanya'nın yerine Çin, Rusya'nın en önemli ortağı haline geliyor. Çin ve Rusya'nın yüksek teknoloji gelişiminde işbirliklerini giderek artırması, yapay zeka çalışmaları da dahil sivil ve askeri alanda daha ileri yeni işbirliklerinin geliştirileceğine işaret.

Tüm bu gelişmeler beraber düşünüldüğünde ABD'nin Çin'e karşı uyguladığı ekonomi güvenliği politikalarının nihai kertede Batı'nın genişletilmiş savunma ve güvenlik ittifakı girişimlerine dayalı kurulmak istenen "Cesur Yeni Dünya"yı desteklemeye yönelik olduğu giderek daha net anlaşılıyor. Son NATO zirvesinde artan ve çeşitlenen risk ve tehditlere karşı daha cesur adımlar atılması kararlaştırıldı. Bu bağlamda, NATO'nun Batı savunma endüstrisini yenileştirme ve revizyondan geçirme çabaları çok köklü değişimlere kapı aralayabilir. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ekonomik odaklı ittifakın önemli bileşenleri olan Almanya ve Japonya merkezli düzenin dönüştürülerek Trans-Atlantik'i Hint-Pasifik'e bağlayacak şekilde ABD liderliğindeki güvenlik düzenini güçlendirme çabaları hız kazanıyor. Ayrıca, savunma endüstrisi ve güvenlik alanında Hindistan'la geliştirilen işbirliğiyle beraber Yeni Delhi'nin Moskova'dan uzaklaştırılarak Batı ittifakının bir parçası haline getirilmesi, global güvenlik düzeninde köklü değişim arzusunun önemli bir göstergesi.

Değişen bölgelerarası güç dengesi ve jeopolitik koşullar altında Asya-Pasifik'te hem askeri hem de ekonomik açıdan gerileyen hegemonik düzen, ABD'nin global stratejisinde değişimi zorunlu kılıyor. Fakat Biden yönetiminin benimsediği "genişletilmiş caydırıcılık stratejisi"nin Almanya'da orta menzilli füzelerin konuşlandırılması ve Japonya'da da nükleer caydırıcılığın artırılmasını içerecek şekilde kapsamlı hale getirilmesi, savunma ve güvenlik alanında Rusya'nın ve Çin'in temel yaklaşımlarının daha fazla örtüşmesine neden oluyor. Artan ortak askeri tatbikatlardan gelişmiş teknoloji paylaşımı ve ortak silah sistemlerinin geliştirilmesine ve yeşil savunma alanında jeopolitik etkileri olabilecek ortak çıkar temelli paylaşılan bölgelerarası birlikteliğe kadar uzanan yeni stratejik işbirliği eğilimi, Batı ittifakının güçlendirilmesinden kaynaklanan istikrarsızlık ve belirsizliklerin uluslararası güvenlik ortamında doğurabileceği risklere karşı Çin-Rusya birlikteliğinin pragmatik risk-paylaşımının ötesine geçerek tamamlayıcı jeopolitik çıkarlara dayalı olarak şekillenebileceğine işaret ediyor.

Artan ortak askeri tatbikatlar

Çin, yakın zamanda drone ihracatına getirdiği kısıtlamalarla Batı'nın taleplerine yönelik yumuşuma eğilimi göstermesine rağmen Rusya'yla savunma ve güvenlik işbirliğini genişletmekten geri adım atmadı. ABD'nin Çin'i mevcut savunma tedarik zincirlerinden çıkarma çabaları, Çin'in Global Güvenlik İnisiyatifi çerçevesinde hız verdiği savunma diplomasisi işbirliklerinin kapsamlı hale gelmesine yol açıyor. Çin'in ve Rusya'nın Temmuz ayından bu yana yoğunlaşan ortak askeri tatbikatları müşterek askeri operasyonel yeteneklerinin gelişimini gösteren kapsamlı bir nitelik arz ediyor. Avrupa'dan Asya-Pasifik'e uzanan ve Arktik bölgesinde giderek karmaşıklaşan kapsamlı stratejik ortaklık, iki ülkenin askeri alanda da birlikte hareket etmeye ihtiyaç duyduklarını vurguluyor.

Özellikle Asya-Pasifik'te ağırlık kazanan Çin-Rusya ortak askeri tatbikatlarının Tayvan'ı çevreleyen ilk ada zincirinde var olan güvenlik engelini aşmaya dönük doğasına Filipinler'de ABD tarafından konuşlandırılan orta-menzilli füzelerin yarattığı rahatsızlık eklenince Güneydoğu Asya bölgesinde ABD'nin askeri varlığı ve etkinliğinin sınırlandırılmasına yönelik çabalar odak noktası haline geldi. Rusya açısından Ukrayna Savaşı nedeniyle NATO'nun baskılarının hafifletilmesi için Asya-Pasifik'e yönelik güç projeksiyonu önem kazanırken kendi bölgesinde AUKUS ve diğer savunma işbirlikleriyle ABD tarafından çevrelenmesinin önlenmesi Çin açısından hayati. Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun modernizasyonunda "hibrit" savaş durumu tanımlanırken ortaya çıkan yeni alanlarda diğer ülkelerle stratejik ortaklıkların geliştirilmesi ihtiyacı ve buna göre yedek planların oluşturularak kapasitesinin güçlendirilmesi gerekliliği özellikle Asya-Pasifik'te Tayvan sorunu merkezli potansiyel çatışmalara yönelik hazırlıklı olma faaliyetlerini içeriyor.

Bu açıdan bakıldığında Çin ve Rusya tarafından yürütülen ortak askeri tatbikatların yüksek düzeyli ikinci evreye ulaşması, bir yandan Asya-Pasifik'te dışsal müdahaleye karşı birlikte hareket etme mesajı verirken diğer yandan ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğünün korunması konusunda paylaşılan ortak kararlılığın ifadesi. Doğu ve Güney Çin Denizi'nde iki ülke arasında ortaklaşa yürütülen askeri tatbikatların son aylarda giderek yoğunlaşması, daha geniş deniz güvenliği alanında Çin'in ve Rusya'nın stratejik önceliklerinin koordinasyonunun stratejik düzeyde belirlendiğini gösteriyor.

Rusya'nın Soğuk Savaş'tan bu yana Güneydoğu Asya'nın savunma endüstrisinde var olan belirleyici konumunun ABD'nin yeni endüstriyel girişimleriyle zayıflatılması yaklaşımı, hem savunma diplomasisi hem de savunma ticaretinin geliştirilmesi konusunda Çin-Rusya işbirliğini teşvik eder nitelikte. Güneydoğu Asya hava sahasında önümüzdeki yıllarda yaşanması muhtemel hızlı değişim, bölge ülkelerinin savaş uçağı ve silah sistemleri tedarikinde yapacakları tercihlere bağlı. Malezya, Endonezya, Tayland ve Singapur'un hava kuvvetlerini yenileme ihtiyaçlarına yönelik ABD ve Batı ülkeleri ile Rusya ve Çin arasında ciddi bir rekabet yaşanıyor. Örneğin; Myanmar yakın zamanda Rusya'dan yana tercihini kullanarak SU-30 savaş uçağı tedarik ederken Vietnam'ın F-16 savaş uçağı alımı için ABD'yle görüşmeler yürüttüğü, fakat anlaşmanın Çin tarafından engellendiği belirtiliyor. Diğer yandan Endonezya ve Singapur gibi ülkelerin yeni Rafale ve F-15/F-35 tipi savaş uçakları satın alarak bölgesel hava gücü dengesini değiştirmelerine karşın Çin'in Güney Çin Denizi'nde devriye gezmek için J-20 tipi beşinci nesil uçaklarını konuşlandırdığı haberleri geliyor.

Ortak silah sistemlerinin geliştirilmesi

Ukrayna Savaşı sonrası giderek önem kazanan Rusya ve Çin arasında hızlanan askeri tedarik paylaşımı, ABD'nin hem Rus hem de Çinli şirketlere yönelik yaptırımlarını artırmasına yol açtı. Buna mukabil ABD'nin Tayvan'a sağladığı askeri yardımlar ve silah satışlarına tepki olarak

Pekin, ABD'li şirketlere yönelik nadiren uyguladığı yaptırımların sayısını dokuza çıkardı. ABD'nin diğer Avrupa ülkelerinin desteğini de alarak Güneydoğu Asya'da çok uluslu yeni savunma düzeni oluşturma girişimleri karşısında Çin'in ve Rusya'nın gelişmiş askeri teknoloji paylaşımı ve ortak silah sistemlerinin geliştirilmesi konusunda daha istekli hale geldiği görülüyor.

ABD istihbaratı ve ilgili kurumların paylaştığı bilgilere göre; Çin, Rusya'nın savunma endüstrisinde ihtiyaç duyduğu mikroteknolojilerin yüzde 90'ına yakınını sağlıyor. Özellikle uçak, tank ve füze yapımında kullanılan kritik parçaların tedarikinde Çinli şirketler hayati rol oynuyor. Ayrıca, Rusya'nın Çin'den yarı iletken ihracatında görülen kayda değer artış teknoloji işbirliğinin boyutlarının genişlediğini gösteriyor. Ukrayna Savaşı'yla ilgili öne sürülen bir diğer önemli husus Çin'in Rusya'ya uydu desteği sağladığı ve Rusya'nın uzay tabanlı yeteneklerinin geliştirilmesine yardımcı olduğu yönünde.

ABD'nin endişeleri sadece Rusya ve Çin arasında gelişen savunma ticaretiyle ilgili değil, aynı zamanda gelişmiş çift kullanımlı teknolojilerin (sivil ve askeri) karşılıklı paylaşımını kapsayacak şekilde genişletilmesi ihtimali söz konusu. Çin'in Rusya'ya sağladığı çift kullanımlı teknolojilerin karşılığında Rusya'nın uzun zamandır çekimser kaldığı kritik askeri teknolojilerin Çin'le paylaşılmasına izin verme eğilimi içinde olduğu iddiaları gündemde. Özellikle hava savunma sistemleri, nükleer caydırıcılık için erken uyarı sistemleri, hayalet uçaklar, denizaltı savaş teknolojileri ve balistik füzeler gibi alanlarda Rusya'nın sahip olduğu üstünlüklere Çin tarafından ihtiyaç duyulduğu gerçeği bu iddiaların doğru olabileceğini düşündürüyor. Ukrayna Savaşı sürerken Rusya'nın savunma endüstrisinin giderek Çin'e bağımlı hale gelmesi, Çin'in ihtiyaç duyduğu teknoloji transferi taleplerinin karşılanmasını kolaylaştırabilir. Mevcut koşullar altında iki ülke arasında savunma alanında büyüyen karşılıklı bağımlılığın doğurabileceği potansiyel bölgesel ve global etkiler, ABD'nin Ukrayna Savaşı'yla ilgili kaygılarını belirleyen en temel faktörler arasında.

Rusya ve Çin arasında gelişmiş askeri teknoloji paylaşımının genişletilmesi, Global Güney ülkeleri arasında daha yeni savunma ortaklıkları ve işbirliklerinin ortaya çıkmasına yol açabilir. Rusya'nın sahip olduğu S-400 ve S-500 hava savunma sistemlerinin stratejik caydırıcılığın artırılması için en etkili unsurlardan biri olarak kabul görmesi nedeniyle Çin ve Hindistan dahil pek çok ülkenin Rusya'yla ortaklık geliştirmek istediği bir gerçek. Rusya, S-500'lerin ilk müşterilerinin Çin ve Hindistan olabileceğini daha önce açıklamıştı. Şimdi ise S-500'lerin müşterek üretiminde yeni ortaklar aradığını bildirdi. Hipersonik balistik füzeler ve insansız hava araçlarına karşı savunmanın giderek önem kazandığı düşünüldüğünde S-500'lerin müşterek üretimi konusunda hem Çin'in hem de Hindistan'ın artan ilgisi anlaşılabilir bir eğilim. Öte yandan Çin açısından önem arz eden husus ABD'nin Güney Kore'ye yerleştirdiği THAAD savunma sisteminin yeteneklerine erişebilecek düzeyde gelişmiş hava savunma sisteminin üretilmesi. Rusya ve Çin arasında müşterek üretim konusunda anlaşılması durumunda daha üst düzey hava savunma sistemlerine ihtiyaç duyan yeni ortakların katılımıyla 'S-500'ler kulübü'nün oluşturulması ihtimali gündeme gelebilir.

Rusya ve Çin arasında askeri alanda tartışılan önemli işbirliklerinden bir diğeri ortak savaş uçağı geliştirme projesi. Özellikle Ukrayna Savaşı sonrası Rusya'ya uygulanan yaptırımların SU-57 savaş uçağı üretimi konusunda önemli aksaklıklar yarattığı ve Rusya'nın ortaya çıkan tedarik sorunlarını aşmak için Çin ve Hindistan gibi bazı diğer Asya ülkelerine yöneldiği belirtiliyor. Diğer yandan Çin'in yeni savaş uçağı motorları geliştirmek konusunda Rusya'nın halen gerisinde olması nedeniyle Rusya'nın ve Çin'in ortak savaş uçağı geliştirme veya bu alanda endüstriyel işbirliğini güçlendirme eğilimi içinde olduğu söylenebilir.

Bununla beraber ABD'nin özellikle AUKUS çerçevesinde Avustralya'nın nükleer denizaltı edinimini destekleme girişimleri, Çin'in Asya-Pasifik'teki artan askeri etkinliğini sınırlandırmaya dönük. Diğer yandan Rusya'nın Soğuk Savaş'tan bu yana sahip olduğu denizaltı savaş teknolojilerindeki üstünlüğü, ABD'li askeri yetkililer açısından en büyük tehdit değerlendirmeleri arasında. Yakın zamanda Küba'da konuşlandırılan yeni nesil Yasen sınıfı Rus nükleer denizaltı filosunun Rusya'nın Pasifik'e doğru askeri yöneliminin en somut göstergesi olarak yorumlanıyor. Rusya'nın ABD çıkarları açısından temsil ettiği bu tehdit algılamasının dışında denizaltı teknolojilerinin geliştirilmesinde Rusya ve Çin'in işbirliği sinyalleri vermesi, ABD'nin özellikle yeni Arktik stratejisi çerçevesinde değerlendirilen yeni bir gelişme.

Yeşil savunma stratejisinde genişletilmiş ortaklık

Rusya ve Çin arasında gelişmiş askeri teknoloji paylaşımının genişletilmesi, Global Güney ülkeleri arasında daha yeni savunma ortaklıkları ve işbirliklerinin ortaya çıkmasına yol açabilir. Çin'in Global Güvenlik İnisiyatifi, stratejik güvenlik ve askeri diplomasi yanında global savunma tedarik zincirlerinin yönetilmesini de amaçlıyor. Geliştirilmek istenen bölgelerarası savunma işbirliği, sürdürülebilir güvenlik bağlamında yapay zeka ve yeni teknolojilerin yaygınlaştırılması konusunda ortaklıkların genişletilmesini içeriyor. Çin'in Rusya ve diğer Global Güney ülkeleri ile beraber ortak yeşil savunma işbirliği geliştirme planlarının öncelikli olarak Afrika, Güneydoğu Asya ve Orta Asya bölgelerine odaklandığı görülüyor.

ABD'nin 2022 yılında kritik mineral tedarikini güvence altına alabilmek için başlattığı Mineraller Güvenlik Ortaklığı'nın Çin karşıtı bir endüstriyel ittifaka dönüştürülerek global tedarik zincirlerinde mutlak hakimiyet elde edilmek istenmesi, stratejik kaynakların yeniden dağılımı ve kullanımında Çin'in ve Rusya'nın karşı koalisyon oluşturma çabalarına zemin hazırlıyor. Bununla bağlantılı olarak Çin'in benimsediği yeşil savunma stratejisinde kritik mineraller ve nadir elementler konusunda karşı ihracat kontrolleri uygulaması, özellikle Avrupalı ülkelerin savunma tedarik zincirlerini olumsuz etkileme potansiyeline sahip. Yeşil savunmada genişletilmiş ortaklık modelinin içinde yer alan Hindistan, Vietnam ve Kazakistan gibi ülkelere Afrika ülkelerinin de dahil olması durumunda ABD ve NATO ülkelerinin askeri ve sivil endüstrilerinin ihtiyaç duydukları kritik minerallerin tedarik zincirinde var olan sorun daha da büyüyebilir.

Fransa'nın dışlanmasından sonra ABD'nin Afrika'da askeri varlığının zayıflaması, Rusya-Çin savunma ve güvenlik işbirliğinin genişlemesine imkan veren bir özellik taşıyor. Afrika, Çin ve Rusya için rekabet yerine işbirliği alanına dönüşüyor. Burkina Faso, Mali ve Nijer'de yaşanan rejim değişiminin Batı karşıtı ve Rusya yanlısı bir karakter kazanması, Batı Afrika'nın geleceğinde Rusya ve Çin'in daha etkili olabileceği sinyallerini veriyor. Stratejik açıdan Afrika'nın kalbi sayılabilecek Sahel bölgesinde etkinlik elde eden Rus askeri gücünün bölgenin stratejik kaynaklarının kullanımında Çin'le işbirliğini geliştirmek istediğini düşünmek için çok neden var. Diğer yandan özellikle Batı Afrika ve Sahel bölgesinde artan terör eylemlerinin nasıl bir gelişim göstereceği konusunda belirsizlik sürüyor. Artan çatışmaların doğurduğu göç sorununun Avrupa'nın güvenliğini her zamankinden daha fazla tehdit etmesi, son haftalarda bölgedeki gelişmelerin Avrupa'nın ana odağına yerleşmesine yol açtı. Bu açıdan bakıldığında önümüzdeki dönemde Afrika'nın "global terör"ün merkezi haline gelebileceği konusunda daha yoğun bir tartışmanın sürdürüleceğini beklemek yanıltıcı olmaz.

Sonuç

Çin ve Rusya arasında savunma ve güvenlik alanında gelişen işbirliğinin askeri bir ittifaka dönüştüğünü iddia etmek için henüz çok erken. Fakat Biden yönetiminin benimsediği yeni ulusal güvenlik stratejisi böylesi bir sonucu neredeyse teşvik eder nitelikte. Almanya ve Filipinler'e orta-menzilli füzeler yerleştirilmesi, Japonya'nın silahlanmasına destek verilmesi, Biden'ın yeni nükleer planı, NATO ülkelerinin yüzde 20'ye yaklaşan savunma harcamalarındaki artış ve global savunma tedarik zincirinin Batı merkezli yeniden örgütlenmesi gibi son derece hassas stratejik kararları içeren son NATO zirvesi sonrası benimsenen genişletilmiş caydırıcılık stratejisinin hem Rusya hem de Çin üzerindeki baskıları artıracak şekilde uygulamaya konulması, iki ülkenin global güvenlik stratejilerinin uygulanmasında ve savunma endüstrilerinin gelişiminde birbirlerine duydukları ihtiyacı giderek artırıyor. Ayrıca, ABD'nin Hint-Pasifik stratejisinde Çin'e karşı ittifak oluşturmakla kalmayıp eş zamanlı Hindistan'ın Rusya'yla bağlarının da zayıflatılarak Batı ittifakına eklemlenmesi çabaları, giderek derinleşmekte olan Rusya-Çin stratejik ortaklığının geniş Avrasya'ya odaklanarak daha kalıcı hale gelmesi sonucunu doğurur.

[email protected]