Umut Berhan Şen / SASAM Uzmanı
6 Ocak ABD Kongre binası baskınını yorumlamadan önce bu sürece nasıl gelindiğini ve olayın tarihsel arka planını irdelememiz gerekiyor. Baskının pik noktası, Başkan Donald Trump’ın ABD Başkanlık seçimlerine usulsüzlük karıştığı yönündeki iddiaları ortaya atması oldu. Sonuçta, Trump’ın çağrısıyla başkent Washington DC’de on binlerce kişi toplandı.
Bölünmüş ülke mi olacak?
Peki bundan sonra ne olacak? ABD nereye gidiyor? Bölünmüş bir ülke olma süreci mi başlayacak? Yoksa bu baskın Pentagon tarafından planlanmış bir delta force operasyonu mu? Ya da tamamen Trump’ın kendi kitlesini yönlendirmesiyle gelişen bir reaksiyon mu?
ABD’nin kuruluşunda iki temel güç öne çıkar; ticaret kolonileri ve bu kolonilerin kurup geliştirdiği, güçlendirdiği bir Amerikan ulusal ordusu. Ayrıca Senato’yu da Beyaz Saray’ı da Pentagon’u da kuran ve koruyan tek güvence yine ABD ordusudur.
Trump, göreve geldiği ilk günden beri Pentagon’un geleneksel politikalarını korumaya çalıştı. Bu bağlamda ekonomide ulusal ve himayeci politikaları, dış politikada ise ABD çıkarlarını öncelikli kılan bir siyaset izlemeye çalıştı. Ancak Suriye’den çekilme kararı alması, Cumhuriyetçiler’in ve dolayısıyla da Pentagon’un kırmızı çizgilerine ters düşen bir durum yarattı.
Bugün, Amerikan tarihindeki İç Savaş (1861-1865) sonrası ABD ilk defa keskin bir şekilde iki kampa bölünme sinyalleri vermiştir. Bu noktaya gelinmesinde 11 Eylül sonrası ABD dış politikasında yaşanan istikrarsız sürecin rolü büyüktür.
Demokratlar, Soğuk Savaş sürecinin sona ermesiyle beraber, son 30 yıldır çok kutuplu dünya düzenine ve yeni uzlaşmalara açık bir dış politika anlayışına daha yakın oldular. Fakat Pentagon’un geleneksel ulusal güvenlik politikasından asla taviz vermeyen Cumhuriyetçiler daima ABD’nin dünya hakimiyetinin devamını ve her şeyden önce ABD’nin ve Amerikan ulusunun bütünlüğünün devamını hedeflediler. 6 Ocak’a nasıl gelindiğini anlayabilmek açısından, ABD’nin ulusal güvenlik mimarisinin dünden bugüne nasıl inşa edildiğini iyi etüt etmek gerekiyor.
Bir dünya projesi
ABD, bir yeni dünya projesi olarak kuruldu. Bu projenin amacı, çok uluslu ama tamamına yakını Anglo-Sakson kökenli ve Hıristiyan olan ticaret kolonilerinin dünya hakimiyetini Büyük Britanya İmparatorluğu’ndan almak istemesiydi. Ayrıca ABD’yi kuran güç sahipleri, bir krallığın tahakkümü altında olmak yerine güçlü bir ulus devlet ve bağımsız bir demokrasi rejimi oluşturmayı şiar edinmişlerdi. Zaten 1754’te toplanan Albany Kongresi bunun ilk adımı olmuştu. Nihayetinde İngilizler ile uzun yıllar süren bağımsızlık savaşı zaferle sonuçlandı ve George Washington liderliğinde ABD’nin kuruluşu gerçekleşti. 1800 yılında Washington’un başkent oluşuyla birlikte, ABD’nin ilk güvenlik mimarisi ve güvenlik stratejileri de burada şekillenmeye başlandı. Bir anlamda Pentagon’un inşa edilmesinden yaklaşık bir buçuk asır önce, Pentagon’un sistemsel ve askeri alt yapısı bu tarihten itibaren oluşturulmuş oldu.
Eylemcilerin tırmanışı
Pentagon’un ve ABD’nin köklü sistemini son dört yılda bir Cumhuriyetçi olarak iyi gözlemlemiş olan Trump, Beyaz Saray önünde destekçilerine yaptığı konuşmada, “Asla vazgeçmeyeceğiz, yenilgiyi asla kabul etmeyeceğiz” açıklamasını yaptıktan sonra çoğunluğu 21-30 yaş arası gençlerden oluşan Trump destekçisi kitle, Senato ile Temsilciler Meclisi’nin ortak oturumunun başlamasından kısa bir süre sonra bina çevresindeki güvenlik bariyerlerini aşarak, Kongre binasına ulaştı. Oldukça şaşırtıcı ve beklenmedik bir şekilde binaya girmeyi başaran bu kalabalıkta en çok göze çarpan; metrelerce yükseklikteki beton duvarları çok kolay biçimde, oldukça çevik hareketlerle sanki bir özel kuvvet mensubu gibi tırmanan ve bina girişine kısa sürede ulaşan genç eylemcilerdi. Hollywood filmlerinde (özellikle Spider Man gibi fantastik bilim kurgu ya da James Bond, Görevimiz Tehlike gibi casusluk türünde film sahnelerinden alışkın olduğumuz) bile nadir görebileceğimiz şekilde fiziki performans ve amfibik kabiliyet gösteren eylemcilerin sıradan protestocular olma ihtimali teknik olarak çok düşüktür.
Bu eylemcilerin karşısında tüm güvenlik önlemlerinin yetersiz kaldığı görülürken, kısa süre sonra eylemciler camları ve kapıları kırarak Kongre binasının içine girdi. Eylemciler, birkaç dakika içinde genel kurul salonuna ulaştı. Temsilciler Meclisi’nde ise kapılar kapatıldı, kapıların önüne barikatlar kuruldu ve güvenlik güçleri içeri girmek isteyenlere ateş açtı. Bu sırada göğsünden vurulan bir protestocu kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. FBI, Başkan Yardımcısı Mike Pence ve senatörlerin, polis ve güvenlik güçleri tarafından Kongre binası içerisinde gizli ve güvenli bir yere götürüldüğünüve olaylar yatışana kadar da burada tutulacaklarını açıkladı. Polis göstericilere zaman zaman biber gazıyla müdahalede bulunurken, olayların yatıştırılması için Ulusal Muhafızlar konuşlandırıldı. Ayrıca Başkent Washington DC’de 24 saatlik sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Donald Trump ise kendisinden hiç beklenilmedik biçimde, taraftarlarının, Kongre binasını işgal ettiği sıralarda attığı Twitter mesajında eylemlerini barışçıl bir şekilde sürdürmeleri çağrısında bulundu. Yardımcısı Mike Pence ise protestoculardan Kongre binasından ayrılmalarını istedi. ABD Başkanı seçilen Joe Biden da geçiş dönemi çalışmalarını sürdürdüğü Delaware’de kameraların karşısına geçti. Biden, “Başkan Trump’tan şimdi ulusal televizyona çıkarak yeminini ve anayasal görevini yerine getirmesini ve bu işgale son verilmesi çağrısında bulunması istiyorum. Bu bir protesto değil, başkaldırıdır. Bütün dünya bizi izliyor” dedi. Biden’ın bu açıklamasının hemen akabininde Trump, Twitter hesabından bir dakikalık bir video yayımladı. Trump, bu videoda seçimlere usulsüzlük karıştığı yönündeki asılsız iddialarını yinelerken, destekçilerine de eve dönmeleri çağrısı yaptı. Bu esnada güvenlik güçlerinin de müdahalesiyle kalabalık binadan uzaklaştırıldı ve Kongre binasında yeniden güvenliğin sağlandığı açıklandı. Bu açıklamanın ardından Kongre’nin seçim sonuçlarını tescil etme süreci de kaldığı yerden tekrar başladı.
Tarihinde ilk işgal
Bu olayın tarihsel açıdan önemi şudur: ABD Kongre binasının 1814 yılından bu yana ilk kez işgale uğraması. Hatırlayalım; Kongre binası, 1814 yılında Koramiral Sir Alexander Cockburn ve Tümgeneral Robert Ross önderliğindeki İngiliz kuvvetler tarafından ateşe verilmişti. Dolayısıyla bu baskın, ABD toplumu ve özellikle Demokratlar açısından sosyo-psikolojik bir travma yaratmış durumdadır. Bu tür bir olayın ve belki de çok daha şiddetlisinin yakın gelecekte tekrar gerçekleşmeyeceğinin de garantisi yoktur.
Eylemciler arasında farklı tarzı ve davranışlarıyla bir kişi oldukça dikkat çekti: Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin kürsüsünü taşırken görüntülenen bizon tüyünden kıyafet giymiş eylemci 36 yaşındaki Adam Christian Johnson’du. Bu eylemcinin giydiği kıyafet, ABD Bağımsızlık Savaşı sırasında, İngiliz ordusuna karşı gerilla savaşı yürüten meşhur rangers’lerin geleneksel üniformasıdır. ABD askeri tarihinde kökeni 250 yıllık bir sürece dayanan Rangers’lar (ya da Bağımsızlık Savaş’ındaki adıyla) 75. Korucu Alayı, Amerikan Ordusu özel kuvvetlerinin vurucu gücü olarak bilinir. Bir özel operasyon gücüdür. Bu birlik Amerikan Ordusu Özel Kuvvetler Komutanlığı (USASOC)’a bağlı olarak çalışır. Merkezleri Georgia’dadır. Rangers birliği oldukça esnek, ağır eğitimden geçmiş ve savaş alanına oldukça çabuk ulaşabilen, konvansiyonel ve özel operasyon hedeflerine karşı etkili olabilecek yeteneklerde uzmanlaşmış bir askeri güçtür.
Baskını kim planladı?
Baskının analizine gelirsek; olayın oluş tarzı, olaydaki ana ve yan unsurlar, tarihi benzerlikler ve tarihi ögeler, eylemcilerin olağanüstü bir kabiliyet ve süratle baskını gerçekleştirmesi akla şu soruyu getiriyor: Bu baskın Pentagon tarafından planlanmış bir özel harp operasyonu mu? Zira, Pentagon’un bu tür operasyonları ABD’nin en özel ve gizli gücü olan 21. Ordu’yu kullanarak yaptığını, ABD E. Kara Kuvvetleri Komutanı Gordon Sullıvan ‘’Umut Bir Yöntem Olamaz’’ adlı kitabında detaylar ve örneklerle belirtmektedir. 21. Ordu’ nun tamamen sivil giyinen ve mensupları gizli tutulan subay ve erlerden oluştuğu da bu çalışmada belirtilmektedir. 21. Ordu personeli bizzat en iyi Özel Kuvvetler-Rangers birliği subayları arasından seçilmektedir. Yani iyiler arasında en iyiler seçilmektedir. Gordon Sullıvan 21. Ordu’yu bu özelliği nedeniyle ‘’daima yenilmez ve ekiplerin ekibi’’ olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla, baskındaki tüm veriler ve detaylar incelendiğinde bu baskının Pentagon’un emriyle gerçekleşen bir 21. Ordu operasyonu olabileceği ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Bu baskından çıkarabileceğimiz temel ders; ABD’de iktidar hangi partinin eline geçerse geçsin, mutlak güç sahibinin, meşruluğunu ABD’nin kurucu felsefe ve kurucu sistem ayarlarından Pentagon olduğudur. Pentagon bu baskın sayesinde hem küresel hegemonyayı başka bir büyük güce kaptırmayacağının hem de ABD’nin ulus devlet yapısını ve toplumsal birliğini koruyacağının mesajını sert bir şekilde vermiştir. Ayrıca Demokratlar’a yönelik, ‘iktidar olsan da muktedir olamazsın’ mesajının verildiği net biçimde görülmektedir. Nihayetinde, bir sonraki ABD Başkanlık Seçimleri için, bugünkü soğukkanlı ve sağduyulu tutumuyla yeni bir aday öne çıkabilir. Bu olası adayın Mike Pence olabilme ihtimali de oldukça yüksek. Zira, Trump’ın hatalarından, tutarsızlıklarından ve kararsız tutumundan ders çıkaran Pentagon ve ABD güvenlik bürokrasisi bir sonraki ABD Başkanlık seçimlerinde Demokratlar’ı mağlup edebilecek, nitelikli ve hatasız çalışabilecek bir lider profiline ihtiyaç duymaktadır.
Konuyla ilgili okuma önerileri:
• HANÇER, Hakan, Gerçek Burada, Atayurt Yayınevi, 2019.
• İçişleri Bakanlığı İç Güvenlik Stratejileri Dairesi Başkanlığı, Hibrit Tehdit Terörizm, 2020.
• MGK Genel Sekreterliği, Yeni Küresel Eğilimler, 2012.
• SULLIVAN, Gordon, Umut Bir Yöntem Olamaz, Boyner Holding, 1997.
• SCHREIBER, Servan, Amerika Meydan Okuyor, Sander Kitabevi, 1968.