Demokrasi tarihimizin kara lekesi 28 Şubat sürecinin yapısını, Türk toplumuna nelere mal olduğunu ve nasıl yıkıldığını anlatan “Yankı: Görünmez El” dizisi, tarihi bir bellek oluşturmanın yanı sıra, geleceğe dair önemli bir zihinsel tefekkür imkânı da sunuyor.
Dr. Muhammed Ersin Toy/ Yazar
TRT Tabii'nin yeni dizisi "Yankı: Görünmez El", izleyiciyi 1999 Türkiye'sine götüren ve 28 Şubat darbesinin toplum üzerindeki etkilerini ekonomi, medya, bürokrasi ve askeri vesayet ekseninde titizlikle işleyen, gerçekçilikle kurgulanmış çarpıcı bir yapım.
Drama documentary türüne yakın olan dizi, flashback kurgusu ve zaman atlamalarıyla geçmişin gerçekliğine güçlü bir şekilde atıfta bulunmaktadır. 28 Şubat dönemine ait Türk televizyon ve sinema endüstrisinde bugüne dek sadece tek bir dizi bulunması ve bu dizinin de bir FETÖ projesi olarak gerçekleri tahrif ederek sunması, büyük bir boşluk yaratmaktaydı.
Türkiye'nin yakın tarihi, uzun bir süre "darbeler tarihi" olarak anılmıştır. 1960'tan itibaren gerçekleştirilen darbelerin medya, ekonomi, bürokrasi ve eğitim işbirliğiyle organize edilmesi, darbelerin yalnızca askeri müdahalelerle sınırlı olmadığını, çok daha derin sosyolojik ve siyasi dinamiklere dayandığını göstermektedir. Türkiye'deki son darbe olan 28 Şubat, darbeler tarihinin alt metnini okumamızı zorunlu kılan, çok yönlü bir vesayet girişimidir. "Yankı: Görünmez El" dizisi, 28 Şubat dönemini tüm boyutlarıyla ve gerçekçi bir şekilde ele alan ilk yapım olarak bu eksikliği gidermekte, dönemin karanlık yüzünü gözler önüne sermektedir. Türkiye'de televizyon yayıncılığının, ülkenin bir gerçeği olan darbeler dönemine ışık tutması, demokrasimizin geleceği açısından kritik bir öneme sahiptir. Çünkü her darbe, ülkenin çalınan bir 10 yılı olarak değerlendirilmektedir.
Dizi, 28 Şubat döneminin "görünmez elini" oluşturan darbeci zihniyetin şebekeleşmiş yapısını ele alarak, vesayet düzeninin nasıl işlediğini gözler önüne sermektedir. Dizinin iddiası oldukça güçlüdür, çünkü gerçek bir zemine dayanıyor. İrtica, laiklik ve cumhuriyet gibi kavramları araçsallaştırarak ülkenin demokrasisine, ekonomisine ve toplumsal birliğine çöken zihniyetin, topluma dayattığı karanlık dönemi gözler önüne seriyor.
Ekonomi ve sermaye üzerinde bir darbe
28 Şubat sürecinde, Türkiye'de bankacılık sektörü yalnızca kredi vermek veya faiz oranlarını belirlemek için değil, aynı zamanda kimlerin kazanacağını ve kimlerin yok olacağını tayin etmek için kullanılan bir araç haline getirildi. Bu süreç, Anadolu sermayesinin tasfiye edilmesini ve sermayenin belirli bir kesimin elinde yoğunlaşmasını hedefleyen bilinçli bir operasyondu. Birileri zenginleşirken, birileri sistem dışına itildi. Bu süreç sadece toplumsal yapıyı etkilemekle kalmadı devletin de zayıflamasına sebep oldu.
28 Şubat'ın etkileri yalnızca eğitim ve bireysel hak ihlalleriyle sınırlı kalmadı:
Vesayetin merkezine çekilen 'öteki'
Dizinin baş kahramanı Eray Özdemir, muhafazakâr bir geçmişten gelen, Anadolu'nun bağrından kopmuş ve yetim büyümüş bir gençtir. Bütün zorluklara rağmen dişiyle tırnağıyla okuyarak hayata tutunmuş, azmi ve çalışkanlığıyla dikkat çekerek bir bankanın yönetim kadrosuna kadar yükselmeyi başarmıştır. Ancak Eray'ın zirveye giden yolu, yalnızca bireysel bir başarı hikâyesi değil, aynı zamanda sistemin karanlık dehlizlerinde yol almanın da hikâyesidir. O, ne kadar başarılı olursa olsun, sistem için her zaman bir "öteki"dir. Kimliğinden, geçmişinden ve değerlerinden dolayı hiçbir zaman tam anlamıyla kabul görmeyecek, ancak sistemin çıkarları için kullanılabilecek biri olarak görülmektedir. Eray, kendisini ispat etme çabasıyla büyük bir hırsa sahiptir. Ancak bilmediği bir şey vardır: O, sistem tarafından kullanılıp atılacak büyük bir aparattan başka bir şey değildir. Genel müdürlük hayaliyle ilerlerken, Eray hiç farkında olmadan vesayet düzeninin merkezine doğru çekilmektedir. Ve bir gün, görünmez el onunla temasa geçer. Bu temas, Eray'ın içinde bulunduğu sistemin derinliklerine inmesini sağlar. Asıl iktidarın, perde arkasında nasıl organize bir şebeke olarak işlediğine şahit olur. Gözlerinin önünde, devletin, ekonominin ve toplumun nasıl yönetildiğine dair yeni bir gerçeklik inşa edilir. O, kararları sandıkta seçilmiş yöneticilerin değil, perde arkasındaki güçlerin verdiğini fark eder. Bu şahitlik, onun hayatına ağır bir bedel ödetse de, artık geri dönüş yoktur.
Laikliğin son kalesi: Güven
Dizide, emekli bir general olan Güven, sistemin kurucu gücünü ve darbeci zihniyetini temsil etmektedir. O, kendisini "laikliğin son kalesi" olarak görür ve irtica ile mücadele ettiğini söyleyerek dokunulmaz olacağı yanılgısına kapılmaktadır. Ancak asıl amacı, devleti ve toplumu kontrol eden gizli bir vesayet düzeninin sürekliliğini sağlamaktır. Askerî vesayet, yalnızca silahlarla değil, ekonomi, medya, bürokrasi ve sermaye aracılığıyla toplum mühendisliği yaparak sürdürülmektedir. 28 Şubat'ın tam olarak durumu budur. General'de bu işin merkezindedir ama tek değildir.
Düzen nasıl işliyordu?
Bu sistem, bütün bir düzeni halkın iradesinden bağımsız olarak yönetmeye ayarlanmıştır.
Her şey, askerî vesayetin bir bileşeni olarak örgütlenmiştir. Bu düzenin bin yıl süreceği öngörülmüştür. 28 Şubat süreci, yalnızca bir siyasi manevra değil, ekonomik ve toplumsal düzenin tamamen kontrol altına alınması için yapılan bir mühendislik projesidir.
Kararları kim veriyor?
Dizi, 28 Şubat sürecinin yalnızca başörtüsü yasaklarından ibaret olmadığını, aynı zamanda bir ekonomik ve toplumsal dönüşüm projesi olduğunu anlatıyor. Bu süreçte, sistem tarafından belirlenen güç odakları dışında kimseye hayat hakkı tanınmamıştır. Dizide, medyanın darbe sürecindeki rolü çok net bir şekilde ortaya konmuştur. Medya, darbeye ve darbeci zihniyetin meşruiyet kazanmasına zemin hazırlamakta, kamuoyunu yönlendirme aracı olarak kullanılmaktadır. Yaptığı ve yapmadığı haberlerle darbeci zihniyetin hizmetinde çalıştığı açıkça gözler önüne serilmektedir. Toplumu sindirmek ve bir irtica tehdidi içerisinde olduğu algısını sürekli vererek iktidarını tahkimleştirmeye çalışmaktadır.
Eray, görünmeyen ellerin şekillendirdiği bu düzende büyük bir gerçekle yüzleşiyor:
Ve Eray artık biliyordu: Bu düzen, sandıktan çıkan hükümetler tarafından değil, darbeci gizli bir şebeke tarafından yönetiliyordu.
Sisteme karşı mücadele: 2013 ve çöküş
Eray, sistemin içine çekildiğini fark ettikten sonra, geri dönüşün artık imkânsız olduğunu anlamıştır. Ancak pes etmek yerine mücadele etmeye karar verir. Bütün bilgileri ve belgeleri saklamış, korumuş ve devletin tepesine çöken bu yapıyla hesaplaşmak için harekete geçmiştir.
Çünkü o, bu toprakların evladı, gerçek sahiplerinden biridir.
Bu süreçte,
Ancak, onurlu ve vatansever bir bürokrat tarafından korunarak 2013 yılına kadar saklanır. 2013 yılı geldiğinde, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Darbeci zihniyetin masasında oturan emekli generaller, medya patronları ve ekonomi baronları yargılanacaktır. Artık masa yıkılacaktır. Eray, elindeki tüm belgeleri ve bilgileri kahraman bir savcıyla paylaşarak, darbeci zihniyetin çöküşünü başlatır. Böylece, 28 Şubat faillerinin mahkemeye çıkarıldığını ve bir zamanlar "Bin yıl sürecek" denilen düzenin çöküşe geçtiğini tüm dünyaya gösterecektir. Sistemin en büyük adamları artık yargılanmaktadır. Bir zamanlar devletin kalbinde atılan derin planlar, artık gün ışığına çıkmıştır. Adalet, onurlu ve cesur insanlar sayesinde galip gelmiştir.
28 Şubat sürecinin yapısını, Türk toplumuna nelere mal olduğunu ve nasıl yıkıldığını anlatan bu dizi, tarihi bir bellek oluşturmanın yanı sıra, geleceğe dair önemli bir zihinsel tefekkür imkânı sunmaktadır.