2002 öncesi kadına şiddet ne durumdaydı?

Ömer Ekrem Keçeci/ Yazar
12.10.2024

Bugün mahud çevreler Ak Parti zamanı çıkmış bir sorun gibi takipçilerine aktarsalar da 8 Şubat 1999 gazetesine yansıyan ifadesinde dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “Kadın sorununu çözmeden Türkiye sorununu çözmenin olanağı olmadığını” söylemiştir. 2002 öncesi önem neşriyatı iyi incelenirse değil bir makale, belki bir kitaplık dolduracak kadar kadına şiddet kaydı ve yazıları bulunacağı aşikârdır.


2002 öncesi kadına şiddet ne durumdaydı?

Ömer Ekrem Keçeci/ Yazar

Son dönemde gündemi işgal eden müellim ve müessif kadın cinayetleri üzerine sadra şifa fikir imali yerine siyasi malzeme üretmek gayretine yuvarlanan bir kısım çevreler, kadına karşı şiddet meselesini Ak Parti dönemi uygulamalarının bir neticesi olarak lanse etmek yolunu tuttular.

Maalesef tarihi alakadar eden mesele, iddia ve söylemler ülkemizde sık sık tartışma konusu olsalar da bunların dönem yayınlarıyla ve müdellel bir şekilde tetkik ve tahlilinin yapılması son derece yetersiz düzeydedir. Binaenaleyh gazete ve haber sitesi köşelerinden televizyon ekranlarına kadar uzanan bu mahiyetteki anlatım ve tartışmalar genellikle yanlışı savunanı ilzam edici olmaktan uzak kalıyor.

İşbu sebeple ve meseleye yaklaşımı daha sağlıklı ve nitelikli hale getirme kaygısıyla Ak Parti öncesi dönemin içinden bazı yayınları paylaşma gereği duyuyoruz. Bu yayınların da umumiyetle bugün bizatihi taarruzda bulunan kimseler ve zihniyetlerinin temsilcileri tarafından yapılmış olması onları çok daha manidar kılıyor.

1990'lar: "Kadın insan olamadı"

9 Mart 1995 tarihli Cumhuriyet'te Hikmet Çetinkaya şunları yazmıştır: "Ülkemizde kadın bir 'mal' gibi satılır. Kadın, erkeği tarafından dövülür... Kadın bizim toplumumuzda horlanır... Kadın insan olamamanın acısını taşır..."

21 Ocak 1999'da Sabah'tan Ahmet Vardar, "Bu kadına bir tekme de biz mi vuralım?.." başlıklı bir yazı yayınlamıştır. Yazıda, bir sefer sahipsizliği ve cahilliğinden geneleve düşmüş kadının, daha sonra kurtulmak için hangi işe girmeye kalksa karşısına ahlak polisinin fişlemesi çıktığını ve genelev hariç hiçbir yerde çalışamadığını anlatmaktadır. Sorunun fuhuşla mücadele tüzüğünden kaynaklandığını belirten Vardar, bu sistem ve uygulamayla genelevden kurtulmak isteyen kadınların şansının sıfır olduğunu belirtip vaziyeti düzeltecek çalışma yapılmasını istemiştir.

"Öldürdüğünüz kadınsa hiç mesele yok"

9 Şubat 1999'da aynı gazetede Ruhat Mengi şu enteresan cümleleri kullanıyor: "Türkiye'de cinayetin cezası hemen hemen yok gibi. Müebbet hapse mahkûm olsanız bile yolunu bulursanız birkaç yılda çıkarsınız, hele de öldürdüğünüz kişi kadınsa hiç mesele yok. Kedi öldürseniz 'Hayvanları Koruma Derneği' karşınıza çıkar, kadınlarda onlarla ilgili dernekler bile uyuyor."

14 Mart 2000'de Cumhuriyet, kadına şiddet konulu dikkat çekici ifadeler bulunan bir haber yayınlıyor. Burada İstanbul Barosu Uygulama Merkezi'nce düzenlenen "Kadına Yönelik Cinsel Şiddet" konulu sempozyumdan bahsediliyor. Habere göre konuşmacılardan Avukat Ayşegül Kaya, yıllarca kolu, bacağı, kafası kırılan kadının 'düştü, çarptı' denilerek geçiştirildiğini, olayın görmezden gelindiğini, şiddete maruz kalan kadınların polisi de savcıyı da yargıcı da çok zor ikna edebildiklerini vurgulamıştır. Urfa Cumhuriyet Savcısı Ömer Koçaslan'sa, kentte her gün bir töre cinayeti işlendiği ve ağır cezadaki dosyaların yüzde 70'inin töre cinayeti olduğunu belirtmiştir. Şunu da ilave edelim ki sempozyumda ABD'li bir kadın hâkim olan Bernice Donald da konuşmuş ve ülkesinde her 15 saniyede 1 kadının dövüldüğüne dikkat çekmiştir.

Konuyla alakalı bir haber örneği de verilmeye şâyan. 8 Aralık 1998'de Sabah, "Adalet Fırat'ta Boğuldu" başlığıyla numunelik bir haber yayınlamıştır. Buna göre "beşik kertmesi" denilerek aile zoruyla ve istemediği bir adamla evlendirilen 19 yaşındaki Gönül Aslan kocasından kaçmış. Aile de töre diyerek Gönül'ü tülbentle boğup öldü zannederek Fırat Nehri'ne atmış. Bunu yapan kocası ve amcaları hakkında evvela 16 ile 24 yıl arası hapis verilmiş. Sonrasındaysa hâkimler, "ağır tahrik", "iyi hal" ve "takdir hakkı" diyerek hapis cezasını 2 ilâ 4 yıla kadar indirmiş ve yattıkları süreyi göz önünde bulundurarak hepsini salmış. Haberde bu durum aynen şöyle yorumlanıyor: "Hakimler de bölgedeki 'töre'yi göz önüne almış ve bütün kadınlara adeta 'sevmeseniz de ailenizin gösterdiği adamla evlenmeye mecbursunuz. Sizin sevme hakkınız, seçme hakkınız yok' demişti. Hatta, 'itiraz ederseniz, aileniz sizi öldürmeye kalkmakta haklıdır' demişti." Kısacası hukukun kadının aleyhine, öldürmeye çalışanlarınsa lehine olduğu görülmekte ve 28 Şubat'ın Sabah'ı isyan etmektedir.

Kadınların yarısı dayak yiyor, 4'te 3'ü mutsuz

2000 yılında Taylor Nelson Sofres Piar adlı bir araştırma grubuna "Türkiye Kadın Profili Araştırması" yaptırılmış ve Aralık ayında raporu yayınlamışlardır. 5 Ocak 2001'de Sabah'taki köşesinde Ruhat Mengi rapordaki bulguları köşesine taşımıştır. Buna göre erkeklerin yüzde 48'i kızınca karısına vuruyor, kadınların yüzde 90.9'unun ehliyeti ve arabası yok, yüzde 1.7'si sinemaya gidiyor. Kadınların 4'te 3'ü mutsuz. Mengi'nin kendi gözlemlerini de ilave ederek vardığı çarpıcı sonuçsa şu: "Onların siyasi yaşamda yer alması ve gelişmesi sürekli engelleniyor. Türk kadını bundan 70 yıl önceki yerinde duruyor."

Yine Sabah'ta, 27 Aralık 2001'de Zülfü Livaneli, ülkemizde "12 milyon kadının dayak yediğini" ifade ediyor.

2 Ocak 2002'de Tuncay Özkan ise Milliyet'teki köşesinde, "Türkiye'de araştırmalar, kadınların yüzde 40'ının, erkeklerin yüzde 33'ünün hayatlarının bir döneminde cinsel istismara uğradığını gösteriyor" yazmıştır.

Görüldüğü üzere Ak Parti öncesindeki fakat yine Kemalist kanunlar ve eğitim sisteminin tasallutundaki Türkiye'de hem de bizzat Kemalistler kadına şiddet konusunda feryat figan vaziyetin berbatlığından bahsetmişlerdir. Direkt onların söylemiyle özetlersek; kadın dövülmüş, insan yerine konmamış, cinsel şiddete uğramış, katledilmiştir. Kadının öldürülmesi hiç mesele bile olmamış hatta hukuk da kadın yerine saldırganlar lehine hükmetmiştir. Kadınların tamamına yakını mutsuz yaşamıştır. Öyle ki, Mengi'nin hassaten vurgulanası itirafıyla, kadın 70 yıl önceki yerinde saymıştır. Dönem kafasıyla ve bu kadar uzun zamanda hiç düzgün bir hale yaklaştırılamamış, ıstırabı dindirilememiş, dehşet bir başarısızlık ve aldanmışlıkla çok büyük zaman harcanmıştır. 2002 öncesi Türkiye'de kadının da ülkenin de vaziyeti sefildir, fecidir, korkunçtur.

Bugünün sorunu değil

Bugün mahud çevreler Ak Parti zamanı çıkmış bir sorun gibi takipçilerine aktarsalar da 8 Şubat 1999 gazetesine yansıyan ifadesinde dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Kadın sorununu çözmeden Türkiye sorununu çözmenin olanağı olmadığını" söylemiştir.

Tüm bu naklettiklerimiz de ancak ummandan birkaç katre nevindendir. Yoksa dönem neşriyatı iyi incelenirse değil bir makale, belki bir kitaplık dolduracak kadar kadına şiddet kaydı ve yazıları bulunacağı aşikârdır.

Düzen kendisine aitken hâlâ sorunu sadece karşısındakilerde görmeye çalışmakla sorun çözülemeyeceği izahtan varestedir. Meselenin bütün boyutu cezalandırmadan ibaret değilse de önemli bir parçası da tecziyedir ve artık toplum vicdanının talep ettiği cezayla ilgili çalışmaların behemehâl başlatılması icap etmektedir.