CHP, boykot konusunda domino etkisi yapan birçok hatayı art arda yaptı. Halkı aşağıladı, toplum gözünde zaten eser üretmeyen, hiçbir şey yapmayan, sorun çözmeyen bir yerde durduğunu unuttu. Toplumun milli olanla, yerli olanla kavga edene hürmet etmeyeceğini unuttu. Neticede asla arzu etmeyecekleri şekilde iktidar seçmenini de konsolide ettiler.
Engin Özekinci/ Yazar
Boykot kelimesi Türkiye'de Nisan ayına damgasını vurdu dersek abartmış olmayız.
Zira bu ay zaten ülkenin neredeyse yarısının bir hayat biçimi olarak benimsediği şeyi diğer yarısı bir günlüğüne de olsa tecrübe etti veya en azından denedi.
Tabii hal böyle olunca, kelimelerin etimolojisine meraklı olan zihinlerde "Nereden çıktı bu boykot?" sorusu yankılandı.
Bu konuda çok sayıda kısa videolar çekildi, sosyal medyada binlerce içerik hazırlandı. Bu yönüyle medyada hala bu içeriklere denk gelmeyenler için kısa bir hatırlatma yaparak Türkiye'de Nisan boykotunu ele alalım.
Boykot kelimesine yakından baktığımızda literatüre çok ilginç bir şekilde girdiği görüyoruz.
Bu kelime günümüzde bir eylemi anlatmasının yanı sıra temelde bir kişinin ismini ifade etmektedir.
Daha da ilginç olanı ise tepkileri konsolide eden, protestoları organize eden kişinin adını değil, bilakis protesto edilen kişinin ismini taşıyor.
19. yüzyılda İrlanda'da büyük çiftliklerin idaresini sağlayan emekli asker Charles Boycott arsaları kiralayan halka zulmediyor.
Arsa kiralarının yüksekliğinden tutun çalışanların düşük ücret almasına kadar birçok konuda şikayetçi olan halk yaşadığı zulme başkaldırıyor ve Boycott'la olan tüm ilişkilerini askıya alıyor.
Bu, yani "Hiçbir şey yapmadan büyük bir şey yapmak" eylemi aradan geçen iki yüz yılda, bu tarz tepkilere ilişkin literatüre yerleşiyor.
Toplumun bir kesiminin kendisini geri çekerek "öteki" ile ilişkisinde yokluğunun bıraktığı koca boşluk üzerinden "Buradayım" dediği boykot, çağımızın etkin silahı olmaya devam ediyor.
Biraz önce de ifade ettiğimiz gibi boykot Türkiye'de oldukça yaygın bir tepki biçimidir.
Bu tepkideki odakta genellikle bebek katili İsrail'in Filistin'deki işgaline destek veren firmaların olduğunu söylemek mümkündür.
"Almazsak ölmeyiz"
Özellikle 2000'lerin başında ateşlenen ikinci İntifada ile beraber, tüketici düzeyinde ekonomik boykot oldukça büyük bir ivme kazandı. 7 Ekim 2023 sonrasında ise İsrail'in zulmü soykırım boyutuna ulaşınca "Almazsak ölmeyiz ama alırsak ölecekler" sloganıyla zirveye yerleşti.
O dönemde sol kesimin derin suskunluğu, aydınların derin sükutu hayali bizleri bir kez daha şaşırtmadı. Ancak tüm sessiz kalanlara inat İsrail ürünlerini boykot küresel ölçekte ciddi bir başarıya ulaştı.
Türkiye'de işgale destek veren firmaların çoğu yıl sonu için hedefledikleri büyümeye ulaşamadı ve hatta reklam kampanyalarında "yerlilik vurgusu" yapmaya başladı.
Coca Cola, ürünlerine "Senin ülkende Ayşe'nin, Ali'nin veya Mehmet'in emeğiyle üretiliyor" şeklinde bazı etiketler yapıştırdı.
Yani bu firmalar bile milletimizin ülkemizdeki yerli üretime dair hassasiyetini gördü. Tüketiciyi yerli üretim ile ikna etmeye çalıştı. Çocuklar bile okul bahçesine gelen dondurma firmasını "organik" bir şekilde protesto etti.
Sonrasında ise boykot yine gündeme geldi ama bu kez biraz farklıydı.
Bu sefer boykot çağrısı yapanlar kendilerini ülkenin ideolojik sahipleri ve seçkinleri olarak gören ana muhalefet partisinin ta kendisiydi.
Çağrıyı yaygınlaştırmak için sosyal medya gibi güçlü bir araç devreye alındı ve ülkenin yerli sermayesi hedef tahtasına oturtuldu.
Kurumlardan içeceğe, derneklerden medya kanallarına kadar evlere şenlik listeler hazırlandı ve bu listeler hızlıca dolaşıma sokuldu. Tabi herkes biraz şaşkındı. Hatta İHH ile Starbucks aynı listede bir araya gelince dernek yetkilileri bile "Bu listede bir araya gelecek ne yapmış olabiliriz?" minvalinde açıklamalar yaptı. Yani muhalefetin kafası bir miktar karışıktı. Bu ve benzeri ironik manzaralar çoğaldıkça muhalifler birbirlerine samimiyet testi yapmaya başladı. Sosyal medya mecralarında yayın yapan yayıncılardan komedyenlere, sanatçılardan influencerlara kadar birçok kişiye muhaliflikte "miltanca" davranmadıkları için amiyane tabirle posta konuldu.
Fişleme ve linçler
Yani boykotun, ana muhalefetin kendi içerisinde bir konsolidasyon sağlaması beklenirken ayrışmayı daha da hızlandırdı. Bu baskılara dayanamayan birçok kişi sosyal medya hesaplarını kapattı, bazıları ise daha "sert" açıklamalar yapmaya mecbur bırakıldı. Zira "boykot çağrısı" yapmayan kişilerin fişlendiği, sosyal medya üzerinden linç edildiği bir ortam pek de tekin sayılmazdı.
Gelinen bu aşama, gerçekten de dikkatle bakılmayı, irdelenmeyi, analiz edilmeyi sonuna kadar hak ediyor. Burada akademisyenlerden uzmanlara kadar birçok toplum ve siyaset bilimciye çok önemli görevler düşüyor.
Siyasette otoriterleşme eleştirisi yapanların en küçük güç vehminde dahi bu gücü kitlelerin üzerinde neden Demokles'in kılıcı gibi salladıklarını CHP'nin kodları üzerinden analiz etmek kolay.
Elbette tek parti döneminin antidemokratik yapısı üzerinden hızlıca yorumlar yapılabilir. Ancak burada olan durum bugünün CHP'si için yeniden izaha ve analize muhtaçtır. Bu konu bahsi diğer olarak kalsın biz bu boykot bize neler söyledi kısmına odaklanalım.
Eğer ülkenizin yerli sermayesini, seçilmiş bir iktidara yakın olmakla suçlarsanız toplum bunu asla satın almaz. Hele ki yerli üretimi siyasi programının merkezine koyan, enerji sektöründen savunma sanayisine kadar teknolojiyi montaj düzeyinden bambaşka seviyelere taşıyan bir iktidar varken, bu suçlama oldukça komik olurdu ve nitekim de öyle oldu. Toplum bu söylemi satın almadı. Dahası da oldu, seçilmiş iktidarın seçmeni boykota tepki göstermek için aksiyon aldı. Listedeki kahve evlerine gitti, kahvesini aldı, kitapçılarda sıraya girdi. Ancak muhalifler bu gerçeği görmek yerine, "poşetler de kahve bardakları da zaten boş, siz ne anlarsınız kitaptan kahveden, cahilsiniz" şeklinde aşağılamalara girişti.
Bu tavır millete, kendisine büyük acılar yaşatan tek parti dönemi travmalarını, o dönemdeki çirkin aşağılanmaları hatırlattı.
Hal böyle olunca boykot, CHP'de bazı şeylerin hiç ama hiç değişmediğini gösterdi. Neticede asla arzu etmeyecekleri şekilde iktidar seçmenini de konsolide ettiler.
Velhasıl CHP, boykot konusunda domino etkisi yapan birçok hatayı art arda yaptı.
Halkı aşağıladı, toplum gözünde zaten eser üretmeyen, hiçbir şey yapmayan, sorun çözmeyen bir yerde durduğunu da unuttu.
Adeta bir yankı odasında sadece kendi gibi olan seslere kulak verdi.
Toplumun milli olanla, yerli olanla kavga edene hürmet etmeyeceğini unuttu.
Ve nihayetinde ise toplumdaki inandırıcılığını gözden kaçırarak boykot gibi pasif bir direniş yöntemini seçti. Ama 2 Nisan şakasından öteye gidemedi.