Panoptikonda dış cephedeki duvarın penceresinden gelen dış ışık kuledeki nöbetçilere nasıl ki panoptikon sakininin her hareketinin gölgesini izleme imkânı sağlıyorsa, sürekli çevrimiçi olma durumu da çalışanlarda aynı hissiyatın oluşmasına sebep oluyor. Bu yüzden çalışanlar "bağlantıyı kesme hakkını" veya "ulaşılabilir olmama hakkını" kullanmak istiyor.
Tarkan Zengin / AYBÜ Öğr. Gör.
Dünyanın neredeyse bütün ülkelerinde 1 Mayıs, 'emek bayramı', 'emek ve dayanışma günü', 'işçi bayramı', 'çalışanların birlik, dayanışma ve mücadele günü' ve benzeri isimlerle kutlanır. Emekçiler bugün çeşitli platformlarda taleplerini, beklentilerini ve tepkilerini dile getirirler. Dünyada 1 Mayıs'ın ortaya çıkmasını sağlayan nedenler çalışma sürelerinin uzunluğu ve çalışma şartlarının ağırlığıdır. 1 Mayıs 1886 tarihinde Amerika'da işçiler, günde 12 saat, haftada altı gün olan çalışma süresinin, günlük sekiz saate indirilmesi talebiyle iş bırakma eylemi yapmışlardı. Bu eyleme müdahale edilmesi sonrası yaşanan elim olaylarda ve devamında polisler ve emekçilerden hayatını kaybedenler oldu. Bazı işçi liderleri idama mahkûm edildi. Eylemin başladığı tarih olan 1 Mayıs simgesel bir anlam kazanarak zaman içinde uluslararası nitelik kazandı. Ancak ilginçtir ki 1 Mayıs Amerika'da doğmuş olmasına rağmen orada resmi olarak 'Emek Günü" olarak Eylül'ün ilk pazartesi kutlanmaktadır.
Darbelerle yasaklandı
Tarihimizde ilk 1 Mayıs 1909 tarihinde Osmanlı döneminde kutlandı. İnönü Hükümeti tarafından 1925'de çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile emekçi bayramını kutlamak zorlaşıyor. Merhum Menderes'le birlikte 1951 tarihinde, 1 Mayıs ücretli resmi tatil yapılmış ve darbeler döneminde kutlanması yeniden yasaklanmıştır. 1975 yılından 12 Eylül 1980 darbesine kadar kitlesel kutlamalar yapılmıştır. Tarihe kanlı 1 Mayıs olarak geçen 1977 yılında 34 kişinin katledilmiştir (DİSK'e göre 36 kişi). Bir provakasyonla oluşturulan panik havası sonucu yaşanan can pazarında 29 kişi ezilme, beş kişi ise kurşun yarası sonucu hayatını kaybetmişti. Bu olay aydınlatılmadan peşine Çorum ve Maraş olayları oldu ve ardından da 12 Eylül darbesi yapıldı. 12 Eylül darbesiyle 1 Mayıs kutlamaları yasaklandı. Rahmetli Özal'la birlikte açık alanlarda kutlanmaya başlanan 1 Mayıs, nihayet 2009'da Erdoğan'ın Başbakanlığındaki AK Parti Hükümeti tarafından ücretli resmi tatil yapıldı. 1923'te İzmir İktisat Kongresinde 1 Mayıs'ın işçi bayramı yapılması talebi 86 yıl sonra karşılık buldu. 2010 yılında ise Taksim alanı 32 yıl aradan sonra kitlesel kutlamalara açıldı. Toplumsal algının tersine 1 Mayıs sağ/muhafazakâr iktidarlar tarafından kitlesel kutlamalara açılmış ve resmi tatil yapılarak ezberler bozulmuştur.
Dijital 1 Mayıs
Geçen yıl salgının etkisiyle alanlarda kitlesel değil sembolik anma toplantıları yapıldı. Bu yıl da sendikalar ve konfederasyonlar dijital mecralarda 1 Mayıs etkinlikleri yapıyor. Türk-İş yaptığı açıklamada "geçen yıl olduğu gibi bu yıl da kutlamalarının ağırlıklı olarak sosyal medya ve dijital platformlar üzerinden olacağını, 26 Nisan-1 Mayıs arasında afiş, görsel ve videolarımızda 'Her Yerde Birlikteyiz' sloganıyla 1 Mayıs'ı kutlayacaklarını" ifade etti. Hak-İş de benzer şekilde 1 Mayıs'ı hafta boyunca dijital platformlarda söyledi. Memur-Sen ise alanlarda açıklamaların dışında dijital platformda Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi ile birlikte "Çalışma Hayatında Yeni Zihniyet İhtiyacı ve 21. Yüzyıl Yeni Sendikacılık Yaklaşımları" temasıyla "Uluslararası 1 Mayıs Kongresi" yapıyor.
Garp cephesi bildiğiniz gibi
DİSK ve KESK ise geçmiş yıllarda yaptığı gibi yine 'Türkiye'de 1 Mayıs kutlamak yasak', '1 Mayıs'ı kutlayanlar gözaltına alınıyor" görüntüsü vermeye çalışıyor. Geçen yıl pandemi şartlarına rağmen geçmiş yıllarda olduğu gibi Taksim'e sınırlı sayıda katılımla anıta çelenk koymaya imkân verildi. Diğer konfederasyonlar araçlarla Taksim anıtına gelerek çelenk koymasına rağmen DİSK, Taksim'e yürüyerek çıkmak istedi. Polis ekipleri, sokağa çıkma kısıtlaması nedeniyle DİSK heyetini otobüslerle Taksim'e götürebileceklerini söyledi. Grubun ısrarı üzerine arbede yaşandı. Arbede sırasında çekilen DİSK başkanının fotoğrafları bir anda hem Türkiye hem de dünya sendikalarına servis edildi. Salgın nedeniyle 1 Mayıs'ta alanda değil evlerinde olduğu anlaşılan ITUC ve ETUC gibi uluslararası sendikaların genel sekreterleri bu fotoğrafları sosyal medya hesaplarında paylaşarak hemen Türkiye'yi kınamaya başladılar. Evlerinde kahvelerini yudumlayan uluslararası sendikaların yöneticileri "sendika binasında 1 Mayıs'ı anmak için bir araya gelenlerin tutuklandıkları" yalanını paylaşarak tüm dünyaya yaydılar. Üyeleri olan Türk-İş ve Hak-İş'in Taksim anıtına çelenk koyduklarını bilmelerine rağmen kirli propagandanın parçası oldular. Kirli propagandalara rağmen 2020 yılının 1 Mayıs kutlamaları pandemiye rağmen 81 ilde 184 barışçıl etkinlikle kutlandı. 1 Mayıs, ülkemizin birçok şehrinde barışçıl gösterilerle anlamına uygun biçimde kutlanıyor. Bunun dışında sınırlı bir kesim propaganda amacıyla olay çıkarıyor. Marjinal sol örgütlerin tutumları ve bazı sendikaların ideolojik yaklaşımları nedeniyle meydana gelen tekil olaylar, 1 Mayıs'ın barışçıl büyük fotoğrafını gölgeleyemez.
'Ulaşılabilir olmama hakkı'
Çalışma hayatında dijitalleşmenin giderek yaygınlaştığı bir dönemde 'özel hayat' ile 'çalışma hayatı' arasındaki sınırların iç içe geçmesi, üzerinde durulması gereken önemli konulardan biri. Bu konuyla ilgili Avrupa Birliği Parlamentosu İstihdam ve Sosyal İşler Komisyonu bir rapor hazırladı. AB Parlamentosu da 21 Ocak 2021 tarihinde "ulaşılabilir olmama hakkı" ile ilgili bir önerge kabul etti. Tavsiyeler içeren önergeyi 'bağlantıyı kesme hakkı' olarak da ifade edebiliriz. Önerge taslağının 2'nci maddesinde tanımlar yer almakta. Buna göre; çalışma saatleri dışında, dijital araçlar vasıtasıyla işle ilgili faaliyetlerle doğrudan ya da dolaylı olarak meşgul olmamaya veya iletişimlere katılmamaya ulaşılabilir olmama hakkı denir.
Salgın boyunca uzaktan/evden çalışma öne çıktı. Bundan sonra da çalışma hayatında konuşulacak önemli bir gündem başlığı oldu. Daha önce iş ve aile hayatının uyumlaştırılması politikaları çerçevesinde işyerlerinin ev ortamına dönüştürülmesi tartışılırken, önümüzdeki dönemde salgının etkisiyle evlerin işyerlerine dönüşmesinin getirdiği sorunları tartışacağız. Evden çalışanlar, işyerinde çalışmaktan daha yoğun sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Öncelikle her yerde ulaşılabilir olma durumu çalışanları "teknostres" denilen yeni tür bir strese maruz bırakıyor. Evden çalışma özellikle kadın çalışanlarda yorgunluk, uyku bozuklukları, endişe, yalnızlaşma ve hatta tükenmişlik gibi önemli sorunlara neden oluyor.
Bağımlılık ilişkisi arttı
Evden çalışma hız ve zaman kazandırdığı, çalışmayı mekândan bağımsız hale getirdiği için çalışanları özgürleştirdiği düşünülmektedir. Ancak özgürlük zannedilen bu durum çalışanlarla işveren arasındaki bağımlılık ilişkisi azaltmadığı gibi çalışanın sürekli izlenmesine ve gözetlenmesine neden olmaktadır. Bir başka anlatımla evden çalışmanın yaygınlaşmasının çalışma hayatını dev bir panoptikona dönüştürme potansiyeli var. Çalışanlarda özgürlük hissi oluşturan bu çalışma biçimi işverenlere denetleme, gözetleme ve her an ulaşma imkânı vermesi nedeniyle daha bağımlı bir çalışan oluşturuyor.
Dinlenme hakkı çalışanların temel haklarından biridir. 1 Mayıs mücadelesinin temelinde günde 12 saat, haftada altı gün olan çalışma süresinin, günlük sekiz saate indirilmesi talebi yatmaktadır. İşçilerin ilk olarak elde ettikleri temel haklardan biri uzun ve yorucu çalışma saatlerinin kısaltılmasıdır. Sürekli çevrimiçi olma durumu dinlenmeye zaman ayırmayı engelliyor. Çalışanlar açısından her an ulaşılabilir olmak zihnen işle bağlantının kesilememesi anlamını taşıyor. Bu durum çalışanların temel hakkı olan dinlenme hakkını kullanamamasına neden oluyor.
Çalışanlar dijitalleşmeyle birlikte, iş ile ilgili bir gelişmeyi kaçırırım endişesiyle sürekli cep telefonuna ve bilgisayara bakıyor. Çalışanlar kendilerine gruplardan gelen iş talimatları veya elektronik posta mesajları ya da anlık mesajlaşma uygulamalarını devamlı kontrol ediyor. Aynı zamanda sürekli kontrol edilme duygusu çalışanlarda baskı oluşturuyor. Bu durum çalışma hayatında bazı tedbirlerin alınmasını zorunlu kılıyor.
Neler yapılabilir?
AB önerge taslağının 4'ncü maddesinde bizim de önümüzdeki günlerde tartışacağımız 'ulaşılabilir olmama hakkının" hayata geçirilmesi hususunda üye devletlere şunlar önerilmektedir:
(https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/TA-9-2021-0021_FR.html)
a) İşle bağlantılı her türlü izleme aracı da dâhil mesleki amaçlı kullanılan dijital araçlardan bağlantıyı kesebilmek için pratik düzenlemeler,
b) Çalışma süresinin ölçülmesini sağlayan bir ölçüm sistemi,
c) Bağlantı kesme hakkıyla ilgili olarak psikososyal risk değerlendirmeleri dâhil olmak üzere sağlık ve güvenlik değerlendirmeleri,
d) İşverenin, bir işçinin ulaşılabilir olmama hakkını uygulama yükümlülüğüne istisna sayılabilecek kriterler,
e) (d) bendinde öngörülen bir istisna durumunda, çalışma saatleri dışında yapılan çalışmanın karşılığının nasıl hesaplanması gerektiğini 89/391/CEE, 2003/88/CE, (UE) 2019/1152, (UE) 2019/1158 Yönergeleri ile ulusal hukuka göre belirleyecek ölçütler,
f) Bu paragrafta atıfta bulunulan çalışma şartları ile ilgili olarak işverenler tarafından alınacak, iş başında eğitim de dâhil olmak üzere bilinçlendirme tedbirleri.
Çalışma hayatının dijitalleşmesi çalışanlarda dev bir panoptikon içinde gözetleniyor duygusunu yaygınlaştırıyor. Çalışanlar ne zaman gözlemlendiğini bilmediği için her an izleniyormuşçasına davranan panoptikon sakini hissiyatını taşıyor. Panoptikonda dış cephedeki duvarın penceresinden gelen dış ışık kuledeki nöbetçilere nasıl ki panoptikon sakininin her hareketinin gölgesini izleme imkânı sağlıyorsa, sürekli çevrimiçi olma durumu da çalışanlarda aynı hissiyatın oluşmasına sebep oluyor. Bu yüzden çalışanlar "bağlantıyı kesme hakkını" veya "ulaşılabilir olmama hakkını" kullanmak istiyor.
@TarkanZengin