Kıt kaynaklar teorisi büyük bir kandırmacadır. Eğer adil bir dünya kurulursa, kaynaklar hepimize yeter. Köklü çözüm önerisi budur. Bu teoriyi sorgulamadan ve buna karşı bir öneri getirmeden ne emperyalizme ne kapitalist oligarşiye karşı yol alabilirsiniz. Bizce 1 Mayısların ana gündemi bu olmalı. Gerçek sendikal gündem her geçen gün dünyamızı kaosa sürükleyen emperyalizmin temelindeki teorileri sorgulamak ve son 40 yıldır denklem dışına itilen emek ve paylaşım sorunlarını merkeze almaktır. Yoksa bugün yaşanan krizin bir parçası olan sendikal krizi aşmamız mümkün değildir.
Ali Yalçın - MEMUR-SEN Genel Başkanı
1 Mayıs; emek kesiminin birlik, dayanışma ve mücadele günü... Bugün her ne kadar kimi ülkelerde işçi bayramı, emek bayramı gibi adlarla kutlansa da 1 Mayıs, Amerika’da 1 Mayıs 1886’da Albert Parsons, August Spies, Adolph Fischer ve George Engel adlı işçi liderlerinin idamının yıl dönümüdür aynı zamanda. Bu açıdan bakıldığında, sendikal mücadelenin cari düzen içinde kat ettiği yolun sembolüdür 1 Mayıs.
Fakat burada bir hususun altını çizmek durumundayım; ideolojik entegristlerin bu trajedi üzerinden emek kesiminin topyekûn mücadelesini ve elde edilen kazanımları kendi mülkleriymiş gibi görmeleri, ülkemiz açısından bu günün uzun süre sakıncalı bir gün olarak algılanmasına sebep olmuştur. Oysa kapitalist dünya sistemi içinde sendikal mücadele farklı farklı kesimler tarafından sürdürülmüştür. Çünkü emek kavramı ve emek için verilen mücadele, ideolojik entegristlerin dar kalıp değerlendirmelerinin çok ötesinde bir anlam taşımaktadır. Dolayısıyla, insanlığın emek mücadelesi ideolojik entegrizme kurban edilmemelidir.
1 Mayıs, ezberlerin tekrarlandığı/tarihin bugüne getirme çabasının aracı değil emeğin hizmet boyutuyla da ele alındığı bütüncül bir perspektifte tartışılmasının miladı olmalıdır. Nitekim MEMUR-SEN olarak son dört yıl içinde gerçekleştirdiğimiz uluslararası faaliyetlerde, özellikle neoliberal teorinin denklem dışına ittiği emek ve paylaşım kavramlarının finans kapital karşısında direncini artırmak için dünyanın birçok yerinde yeni arayışların olduğunu görmek bizi umutlandırmaktadır.
Ülkemizde durum ne?
Maalesef ülkemizde ezberlerin oluşturduğu ağı aşmak için de mücadele etmek zorunda kalan bir emek örgütüyüz. Uluslararası arenada, bazı emek üst kuruluşlarına genelde ülkemiz özelde ise Memur-Sen hakkında dezenformasyona dayalı bilgi aktaran sözde emek örgütlerinin gerçek niyetlerini de ifşa etmemizi sağlıyor bu mücadele. Bir zamanlar 1 Mayıs’ı vandalizmin aracı haline getirenlerin, bugünkü ağ içinde hangi işlevi gördüğünü daha net görmüş oluyoruz böylece.
Biz, söz konusu denklemi aşmak için 1 Mayıs gündemimizi ülkemizin değişik şehirlerine taşıyoruz. Bu yıl “Emeğin Soylu Direnişçileri Şanlıurfa’da” temasıyla Şanlı Urfa’da kutlayacağız emek ve dayanışma gününü.
İdeolojik sendikacılık, bir Soğuk Savaş dönemi aparatıdır oysa. İki kutuplu dünya söylemi ile şekillenen Soğuk Savaş dönemi de nihayetinden Amerikan hegemonyasının meşruiyet kaynaklarından biriydi. Bu açıdan bakıldığında, hem emperyalizme karşı olduklarını söyleyen hem de meşruiyet kaynağının Amerikan hegemonyasının oluşturduğu dilde bulanların, bugün, aynı dilde ısrarcı olmaları düşündürücü değil mi? Biz buna entegrist ağ diyoruz işte.
Sendikal kriz ve 1 Mayıs
Soğuk Savaş döneminde Amerikan hegemonyasının meşruiyet kaynakları olan uluslararası yapıların bile sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla, tarihi ıskalamadan ama tarihe de saplanmadan yeni tanımlar yapmak zorundayız. Yeni arayışlar dememizin sebebi bu. Hadi açık bir şekilde itiraf edelim; bugün bir “sendikal kriz” yaşanmaktadır. Neden? Çünkü finans kapitalin yeni yeni teoriler ürettiği bir zeminde sendikalar kendilerini dönüştürememiştir. Bunun da sebebi açıktır; tarih boyunca emek kavramı hep sermaye merkezli tanıma tabi tutulmuştur. Emek kesiminin ana gündem maddelerinden olan “işin geleceği” konusunda sürdürülen tartışmalara baktığımızda yine aynı hakim dil kullanılmaktadır. Ortodoks sendikal anlayış da bu noktada, hakim dilin taşıyıcısı, hatta meşrulaştırıcısı olmaktan başka bir işlev görmediği gerçeği ortadadır. Bu konuyu biraz açalım;
ILO’nun yüzüncü yılının teması olan “İşin Geleceği” konusunu tartışmak için, sendikaların ilk önce cevap bulması gereken bir konu var. Bugün, 26 kişinin serveti dünya nüfusunun en fakirini oluşturan 3.8 milyar kişi yani dünyanın yarısının servetine eşit. Öte yandan 2018 yılında en zenginler servetlerini günde 2.5 milyar dolar arttırdı. Bu çelişki ortadayken, gelişmiş ülkelerde oluşturulan sendikal gündem dünyanın birçok yerinde karşılık bulabilir mi? Daha açık bir ifadeyle, bir tarafta suya bile ulaşamayan insanlar, bir tarafta görece refahın hâkim olduğu bölgelerde yürütülen yapay zekanın oluşturduğu tehditler.
Geçen yıl 106. düzenlenen İLO Çalışma Konferansı’nda Türkiye’yi emek kesimi adına Memur-Sen temsil etmişti malum. Biz o toplantıda emek kesiminin gerçek gündemine atıf yapmak için iktisadın kıt kaynaklar teorisini eleştirmiştik. Demiştik ki; “Kıt kaynaklar teorisi büyük bir kandırmacadır. Eğer adil bir dünya kurulursa, kaynaklar hepimize yeter.” Köklü çözüm önerisi budur. Bu teoriyi sorgulamadan ve buna karşı bir öneri getirmeden ne emperyalizme ne kapitalist oligarşiye karşı yol alabilirsiniz.
Bizce 1 Mayısların ana gündemi bu olmalı. Yoksa emek ve dayanışma gününü, keskin inançlarla belirlenmiş sloganlara indirgeyen anlayış, emeğin ve emekçinin gerçek gündemini gizlemiş olur.
Sendikalar arası mücadele
Evet, gerçek sendikal gündem her geçen gün dünyamızı kaosa sürükleyen emperyalizmin temelindeki teorileri sorgulamak ve son 40 yıldır denklem dışına itilen emek ve paylaşım sorunlarını merkeze almaktır. Yoksa bugün yaşanan krizin bir parçası olan sendikal krizi aşmamız mümkün değildir.
Biz, bir taraftan cari sistem içinde kamu görevlilerinin mali ve hukuki haklarını geliştirmeye çalışırken, diğer taraftan bugünkü sistemin oluşturduğu kaosu aşacak yollar bulmaya çalışıyoruz. Gerçekleştirdiğimiz uluslararası toplantılarla da bu arayışımızı dünyanın birçok ülkesindeki emek örgütleriyle paylaşıyoruz. 18-19 Nisan tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz ve 13’ü bölgesel üst yapı olmak üzere 107 ülkeden sendikal örgütün katılımıyla Ankara’da gerçekleştirdiğimiz “İşin Geleceği” konferansıyla güçlü bir adım attık. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da bir konuşma yaptığı konferansımızda “Başından itibaren çelişkiler üreten, deyim yerindeyse geniş kitleleri yönetmek için kurgulanan teorilerin yerine, emek kesiminin güçlü bir katılımını sağlayacak bir anlayışla, insanlığın sorunlarının gerçek bir zeminde tartışılabileceğine inanıyoruz. İnsan onuruna yarışır sürdürülebilir işin hayata geçirilebilmesi için ‘adalet ve adil paylaşım’ ilkelerinin bütün ülke politikalarının merkezine alınması gerekir” diyerek fikirlerimizi dostlarımızla paylaştık.
Biz, ezbere değil gerçeklere yaslanarak hareket eden ve mücadele stratejisini de gerçek gündem üzerinden geliştiren bir emek örgütüyüz. Ne var ki, beyinlerinde yaftadan başka bir şeyi olmayan, her neresinden bakarsanız emeği ve sendikayı ideolojilerinin stratejik aparatı olarak gören sağımızdaki ve solumuzdaki örgütler, bizimle rekabeti ana gündemleri haline getirerek emeğin gerçek gündemini gizliyorlar.
Özellikle, 31 Mart Yerel Seçimlerinden sonra oluşan dengeleri, kendi çıkar hanelerine yazmak için, gizlendikleri mevzilerden çıktıklarını görüyoruz. 1 Nisan’dan bu yana, üyelerimize karşı baskı ve psikolojik şiddet, tehdit ve yıldırma politikalarıyla emek hakkında ne düşündüklerini ortaya koyuyorlar. O kadar ileri gidiyorlar ki, üyelerimizi ekmeğini tehdit aracı olarak kullanıyorlar. 1 Mayıs’a giderken yaşanan bu olaylar dahi bu örgütlerin neyi kimin için yaptıklarını açık-seçik ortaya koydu. Hep söyleyegeldiğimiz üzere, sendikayı ve sendikacılığı ideolojik kılıf altında istismar ettikleri bir kere daha anlaşılmış oldu.
Önümüzde bir toplu sözleşme süreci var. Yasanın ve masanın bütün zaaflarına karşın, bu toplu sözleşmede de kazanımlarımızı koruyacak, yeni kazanımlara imza atacağız inşallah. Mesela; sözleşmeli istihdam konusu… Kamuda tek istihdam şekli kadrolu olmalı; sözleşmeli istihdam son bulmalı diyoruz. 3600 ek gösterge tüm kamu görevlilerini kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmeli; kadro ve derece sınırlamaları kaldırılmalı. 4688 Sayılı Toplu Sözleşme Kanunu değiştirilmeli, hem masa, hem de yasa daha adil bir toplu pazarlık düzeneğine kavuşmalı.
Memura grev hakkı
Kamu görevlilerinin bütçeden aldığı pay artmalı ve haksızlıklara yol açan mülakat sistemi kaldırılmalı. Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları tüm kurumlarda açılmalı. KİT’lerde de sicil uygulamasına son verilmeli; bir defaya mahsus olmak üzere başarı ücreti oranı olan yüzde 8 temel ücrete eklenmeli. Emekliye ayrılan kamu görevlileri, Aile Yardımı Ödeneği almaya devam etmeli. Gelir Vergisinde Oran yüzde 15’de sabitlenmeli. Kamu görevlilerine, emeklilerde olduğu gibi Dini Bayram İkramiyesi verilmeli. Harcırahlar, günün şartlarına göre belirlenmeli. İzinler iş günü esasına göre verilmeli. Kamu personel sisteminde sıkıntı olan performans, rotasyon gibi uygulamalara son verilmeli. Mazerete dayalı tayin talepleri öncelikli olarak değerlendirilmeli. Devlet memurlarının siyaset ve grev hakları tanınmalı. Bu ve benzeri birçok beklentimizin hayata geçmesi için 1 Mayıs alanlarında olduğu gibi toplu sözleşme masasında da mücadele edeceğiz.
@_aliyalcin_