Türkiye’de son yıllarda bir “muharrif” yel esti, bütün kriterlerimizi harman gibi savurdu. Sonra baktı ki, olmazlar olmuş; dindarlarla solcular hatta terör hamileri bir araya gelmiş.
Keşke bu bir toplumsal uzlaşma sonucu oluşan bir olsaydı ama maalesef tam aksine buradaki, kin ve nefret üzerine kurulu bir ayrışmaydı.
Aslında herkes herkesi sevecek diye bir mecburiyet yok. Bir ülkede özellikle de aktif bir lideri sevenler olacağı gibi icraatlarını beğenmeyenler hatta kızanlar da olabilir.
Ama yıllarca birbirine düşman olan nice kesimler, üst akıl marifetiyle bir “Erdoğan Düşmanları Cephesi”nde toplanmışlarsa bu çok farklı bir anlam ifade eder.
Bu cephede yer alan siyasi ve uluslararası rakiplerinin Erdoğan düşmanlıkları bir noktaya kadar anlaşılabilir. Ama bir kesim var ki, niye orada olduklarını kendi vicdanlarına bile açıklayabildiklerini sanmıyorum.
Zira onlar, şimdi “yandaş” dedikleri kişileri gölgede bırakan “Erdoğan muhibbi” idiler.
Erdoğan için teheccüd kılıyor, dua ile sabahlıyorlardı.
Tabii ki kimsenin kavuşamadığı ölçüde ihsanlara da mazhar oluyorlardı.
Şimdi TV ekranından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a meydan okuyan Ekrem Dumanlı’nın, “hürmet”ten “hakaret”e kadar alçalan bu irtifa kaybı, mensup olduğu kesimin, “cemaat”ten “örgüt”e dönüşümünün “kısayolu” gibiydi.
Kimin için kimlerle birliktesiniz?
Peki bu “U” dönüşünün sebebi ne?..
AK Parti’ye ve Sayın Erdoğan’a desteği “en büyük hizmet” sayanlar, ne oldu da “Erdoğan da yanacaksa bütün ülkeyi yakabilir” hale geldiler.
Bu çetin sorunun cevabını kendileri de bulamıyor ki bir zamanlar “hizmet” için yola çıkanlar şimdi kendisine, “Biz nereye geldik” diye soruyor ve cevabını bulamayınca yollarını ayırıyor.
Zira İslamiyet’te, alimlerin “Dinin aslıdır” diye tarif ettiği bir kural vardır: “Hubb-u Fillah, buğd-u Fillah...”
İnsanların asıl karnesi mahkeme-i kübrada verilecektir. Oraya kadar kimsenin, kimseyi aklama yetkisi yoktur. Bu bakımdan özellikle yönetici ve liderlerin, ancak icraatları üzerinden muhasebesi yapılabilir.
Bu durumda...
Milli ve manevi değerlerimize düşman olanlarla “Allah için kol kola” giderken, imam hatip okullarını özgürlüğüne kavuşturan, sınıfa bile giremeyen başörtülülerin kabineye kadar yolunu açan Erdoğan ve yol arkadaşlarına “Allah için düşmanlık” yapmak nasıl izah edilebilir?..
Eğer bu gidişat Allah için değilse kimin için?..
Mesela STAR’ın yazar kadrosuna katılan Hüseyin Gülerce de bu çelişkiyi vicdanına izah edemediği için ayrılarak, samimiyetle çıktığı “hizmet” yoluna başka mecralarda devam etmek zorunda kalanlardan biridir.
Kendisine “Hoş geldin” diyor, “hayırlı hizmetler” diliyoruz.
KAFAMA TAKILANLAR..
Keşke utanmayı bilseydiniz
Üç yıldır “Burada bir insanlık dramı var, katili desteklemeyin; silah vermeyin” diye kendimizi yırtarken bizi duymayan Avrupalılar, felaket sınırlarımızı aşıp kucaklarına düşünce ağlıyor! Hiç inanmayın, onlar timsah gözyaşları... Onların sömürgeci ruhunu, bütün dünyayı titreten Aylan bile ıslah edemez. Bir de bizdeki “Esad”çıları....
Hayırdır Ertuğrul Bey, ne tatili bu?
Sayın Özköşk, tam yaz sezonu bitmiş, herkes işine dönmüşken “uzun tatil” de nereden çıktı?
Bizim patrona, “Yöneticilerin bu işi bilmiyor; onları at, beni al” diye hava atıyorsun ama geçen çeyrek asra rağmen gazetecilikle pek de alakan yok galiba.
Zira medyada Eylül ayı, yeni sezona start zamanıdır. Eylül’de tatile hele de “uzun” tatile giden gazetecinin dönüşü meçhul demektir...
Senden önceki “keskin dilli” yazarlarınız gibi...
Benden söylemesi...