Ligimiz son derece kalitesiz, zevksiz ve neredeyse amaçsız sürerken; artık sonlara doğru yaklaşmış olmamızın doğal uzantısıyla, biraz hareketlendi. Kalitenin gene yerinde yeller esiyor ama, en azından uyuşuk tempodan biraz sıyrılmış görünüyoruz. Maçlar ilginç geçmeye başladı... Özellikle Fenerbahçe-Balıkesir maçı, buna en iyi örnek oldu.
Şampiyonluğa giden bir takıma, üstelik kendi evinde 3 gol atıp hiç puan alamamak; Balıkesir’e epey koymuş olmalı. Ama gösterdiği direnç ve beceri, puan alamasa da aferini alıyor.
Züğürt tesellisi demeyin, önemli bir şey.
***
Can havliyle başlayan ligdeki zoraki hareketlilik, Türkiye’deki futbol kalitesinin çapını genişletemiyor. Belki de tarihte ilk kez, üç büyüklerin üçünün de şampiyonluğa atbaşı koştuğu bir dönemde bile düşük seviyede kalıyorsak, çok ciddi bir sorunumuz var demektir. Avrupa kupalarında durmadan torba düşmemiz bunun kanıtıdır.
Açık gerçek ortada... Ne Galatasaray, ne Fenerbahçe, ne de Beşiktaş mutlu sonu hak etmiyor. Şampiyonluk, tencere yuvarlanacak ve kapağını bulucak bir havada seyrediyor. Hiç kimse, teknik nedenlerle dominant taraf olmayacak.
Aziz Yıldırım sezon öncesinde “F.Bahçe başında hoca olmadan da şampiyon olur” demişti. Bu sözünden iki gün sonra da; (Neredeyse bunu ispat etmek istercesine) İsmail Kartal’a takımı teslim etti. Yani hocasına güvendiğinden değil, söylediğinin doğruluğunu kanıtlamak hevesinden...
***
Ben Aziz Yıldırım penceresinden bakmıyorum. İsmail Kartal ve Hamza Hamzaoğlu’nun aldıkları sorumluluk: işlerini başarıyla sürdürmeleri sonrasında, Türkiye’ye yeni iki hoca kazandıracak. Hatta kazandırdı. Hangisinin şampiyon olacağını o kadar önemsemiyorum.
Türkiye liginin bu sezonki tek kazancı bunlardır. Zor bir sürecin altından, alınlarının akıyla çıktılar. Önemli olan bu!