Türkiye dış politikasının ‘komşularla sıfır sorun’ ilkesi, komşuların sorun çıkararak varolma arayışları nedeniyle ne yazık ki şimdilik verimli uygulamalarla gerçeğe dönüşemedi. Suriye ve Irak’ta yaşanan yeni gelişmeler, Türkiye’yi ‘mezhepsel’ tercih yapmaya zorlayan uluslararası ortam, can derdine düşen AB ve küresel siyasete yönelen Çin, Türkiye’nin yakın coğrafyasında bir istikrar havzası oluşmasına olanak vermedi.
Bu gelişmeler karşısında Türkiye, önceliklerini tüm komşular yerine içinde çatışma yaşanan komşulara verdi ve bunu yaparken de iki konuyu dikkate aldı. Birincisi, mezhepsel tercih yapması konusundaki baskılara direnmek; diğeri de tüm faaliyetlerini BM gibi evrensel kuruluşların kurallarına bağlamak. Bu tutum, bugün için Türkiye’yi komşularından sıçrayacak tehlikelere karşı korurken, yarın da ‘yapıcı’ rol edinebilmesinin önü açabilir.
Bu iki konuda Türkiye’ye en fazla İsrail’in yardım ettiği söylenebilir. Zira, İsrail karşısında alınan sert tavır hem Şiileri, özellikle de İran’ı hem de Sünnileri aynı anda mutlu eden hemen hemen tek konu. Aynı İsrail’in BM nezdinde de kredisi zayıf; dolayısıyla Türkiye İsrail’in savunmadığı ne varsa onu savunan ülke durumunda.
Oyun bozanlar
Bununla birlikte, İran’ı ve Arap dünyasını İsrail karşıtlığı içinden dengeleme siyasetinin sürdürülebilir olmadığı bir ortam söz konusu; Zira İran Türkiye’nin oyun kurucu olmasına itiraz etmiş durumda, kısacası İsrail karşıtı bir Türkiye’nin olup olmaması artık İran için bir değişken değil.
Öte yandan Türkiye, yine yakın çevrede oyun kurucu olabilmek için Kafkasya’da da girişimlerde bulunmuştu ve doğrusu bu bölgede Rusya’nın rızası olmadığını ortaya koyan Ermenistan değil, Azerbaycan olmuştu. Azerbaycan’ın ‘yeniden’ dostluğunu kazanmak için ise Ermenistan açılımları rafa kaldırılmış ve ikili ilişkiler, çözümü Türkiye’nin elinde olmayan Karabağ sorununa bağlanmıştı. Ancak Azerbaycan, Türkiye’nin Ermenistan’a yeniden sırt çevirmesi karşılığında memnuniyetini İsrail ile stratejik işbirliği yaparak gösterdi. Bu, dolaylı olarak Türkiye’yi Ortadoğu’da ‘mezhepsel tercih’ yapmaya zorlayan bir eğilim olarak bile değerlendirilebilir.
Benzer biçimde, komşularla barış içinde yaşamayı seçen Türkiye Kıbrıs konusunda da radikal adımlar atmış ve Annan Planı çerçevesinde adanın geleceğinde halkların tercihini kendi tercihi sayacağını ilan etmişti. Kıbrıs Rum kesimi ise düşmanın düşmanı dosttur diyerek İsrail ile yakınlaşmayı seçti.
Yeni olasılıklar
Görünen o ki komşularla sıfır sorun politikasının kuracağı istikrar havzası, bir dizi ülkenin işine gelmemiş. Bu durumda Türkiye açısından kilit önemde olan üç ülke öne çıkıyor gibi gözüküyor. Bunlar İsrail, Ermenistan ve Kıbrıs.
İç ve dış konjonktür bu üç ülkeyle resmi ve diplomatik yollarla ‘iyileşme’ adımı atılmasına izin vermeyebilir. Ancak Türkiye’nin en önemli gücünün ‘yumuşak güç’ olduğu düşünülürse, bu üç ülke halklarıyla başka tür ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi mümkün. Üç ülkede de hükümetlerin tercihleri nedeniyle zarar gören kesimler bulunuyor; üçünde de Türkiye ile gerginlik siyasetini şiar edinenlerin kurduğu otoriter yapı mevcut. Üçü de Türkiye ile kavgaları sonucunda uluslararası sistemde izole olmuş vaziyetteler.
Türkiye’nin bu üçlüyle ilişkilerinden zarar gördüğü de söylenmeli. Kıbrıs, AB ilişkilerinin donmasına yol açtı; İsrail ABD ile ilişkilerde ‘Demokles’in kılıcı’ işlevi görüyor; Ermenistan ise başta Rusya olmak üzere Türkiye’nin küresel düzeydeki varoluş biçimini belirliyor. Ancak bu sarmaldan çıkma kapasitesi Türkiye’de mevcut.