Cuma günü birkaç saatliğine Saraybosna’ya gittim. Gördüklerimden çok mutlu olurken, geçmişte yaşananları ve bizlerin nasıl “etkisiz kaldığımızı” birkez daha yerinde hissedince bir o kadar da üzüldüm...Türkçe çok iyi konuşan bir kardeşimiz aynen şu cümleyi kurdu; “...burada Avrupa, Sırplar eliyle bizi katlederken, Türkiye birşey yapamadı, o dönemde Türkiye’nin üst kadroları kimliksizdi...”
Sevgili dostlar, Avrupa’nın ortasında “Osmanlı’nın son kalanı olarak” algılanan ve “yok edilmeye çalışılan” o topraklar, o insanlar, bizim sahip çıkmamız gereken bir parçamız...Kardeşimiz, orada kalmış, esir olmuş, katledilmiş ve biz sağolsun “karaktersiz yani bir duruşu olmayan tepedekiler” sayesinde Türkiye’nin yumruğunu o dönemlerde masaya vuramamışız...
Oysa son yıllarda durum gerçekten çok farklı. Türkiye’nin büyüklüğünü, ağırlığını, Avrupa’dan güçlü oluşunu arkalarında hissediyorlar ve Sırplar, Hırvatlar, onları kullanan diğer Avrupalı “tek dişi kalmış canavarlar” bize eskisi gibi saldırabilirler mi diye korkmuyorlar...Kardeşimize, dedemizin bize emanetine sahip çıkıyoruz ve daha fazlasını yapacağız...
Bugün “fiziki saldırı yok” belki ama ekonomik kuşatma, kültürel baskı da az değil. Avrupa’nın göbeğinde “Avrupa değerlerine” değil Türk-İslam dinamiklerine bağlı birkaç milyon insan...İstekleri Avrupa’ya girmek, bağlanmak da değil. Çok iyi biliyorlar; girdikleri anda yeni bir katliam gelecek ve fiziki olmasa bile eldeki bütün imkanlar ile “tek dişi kalmış canavarlar” onları yok edecek, eritecek...İşte bu noktada Türkiye’ye büyük bir görev düşüyor ve bu sadece Devlet yapısına ait bir görev değil. Türk sermayesi, orada “ekonomiden-kültüre” AB baskısından onları koruyacak her türlü girişimi yapmalı. Devlet öncü olmuş, bugün Ziraat Bankası 15 şube ile Türk Sancağını dalgalandırıyor. Sıra şimdi iş adamlarımızda. Para kazanmak da önemli değil burada, Türkiye’nin onlara verdiklerini verme sırası şimdi sermaye kesimimizde. Eğitim kurumları, kültürel girişimler, yayıncılık, Telekom hizmetleri başta olmak üzere bu insanlara Türkiye’nin varlığını hissettirecek adımlar atılmalı...
Sonuç: Osmanlı parçalanıp, bizler şanslı bir şekilde bu topraklar içinde kalırken, dışarıda kalanlar bizim kadar şanslı değildi. Onlar 100 yıldır zulüm, işkence, katliam altında yaşamaya, geçmişlerine ve dinlerine sahip çıkmaya çalışıyorlar. Eskiden güçlü değildik, darbe-davalüasyon-manipülasyonlar altında kendimize sahip çıkamıyorduk ! Şimdi güçlüyüz, imkanımız ve en önemlisi DURUŞUMUZ var ! Sahip çıkmalıyız, sınırlar çizilirken dışında kalan ve 100 yıldır işkence gören her kardeşimize sahip çıkmalıyız ! Büyük, güçlü, emperyal, cihanşümul Türkiye’ye yakışan budur...
Son söz: Gençler başta olmak üzere, Türkiye’yi iyi bilen herkes aynı şeyi söylüyor, çekinmeden aynen yazacağım; “Biz Avrupa’nın parçası olmayı 600 yıl önce seçmedik, yine seçmeyeceğiz...Biz Osmanlı’nın parçasıyız ve YENİ TÜRKİYE ile bütünleşmek istiyoruz”...
“Türkiye, Avrupa’nın bir parçasıdır, olacaktır” diyenin...
Başlığa sığmadı yeniden yazacağım; “Türkiye, Avrupa’nın bir parçasıdır, olacaktır, tek hedefimiz AB üyeliğidir diyenin, aklından-kalbinden ve inancından şüphe ederim”!
Sevgili dostlar, yıllardır “Türkiye, Avrupa’nın parçası olamaz, Müslüman-Türk bu yapının bir unsuru değildir asla olmadı” tezini savunan biri olarak, Türkiye’nin tek hedefi Avrupa diyenlere soruyorum; Müslüman Türk size göre kimdir ? Avrupa’nın parçası mıdır yoksa 700 yıl o topraklara “efendi olmak” kendi dilini, dinini, kültürünü “efendi” kılmak için savaşan, iki gece arka arkaya evinde uyumayan mıdır ! Oturduğunuz yerden işkembeden sallayıp, bu ülkenin kanına girmeyin. Biz hiçbir zaman “Avrupa’nın parçası olmadık” ve Allah izin verirse, bu ülkede kendine-geçmişine inanan son can bedenden çıkmadıkça da olmayacağız! Biz “BİZİZ” ! KİM OLDUĞUMUZU iyi anlayın, sonra konuşalım...